Türk milletine çağrı
Milliyetçi-muhafazakâr camianın önde gelen isimlerinden,mütefekkir tarihçi Nihal Atsız, İslamiyetin millî şuurun ayrılmazbir parçası olduğunun, kalkınmada manevî değerlerin göz ardıedilmemesi gerektiğinin altını çiziyor. İdrak yüklü satırlarda fikirüstünlüğünün refaha galip gelişine birlikte şahitlik edelim.
(…) Türkiye’nin kalkınması dâvası aynı zamanda onun tekrar büyük devlet olma dâvasıdır. Bu sebeple, millî dâvayı sadece servetin daha âdilâne dağıtılması diye almak, millî ruhu anlamamak hatta onu inkâr etmek demektir. Çünkü servet dâvası yalnız maddeyle ilgili olmakla insanî ihtiyaçların tamamını ifade etmekten uzaktır. Madde ile birlikte mânâ da olmalıdır ki, Türk toplumu ihtiyaçlarını karşılamış sayılsın.
Yalınız servet ve refah bir topluma bahtiyarlık getirmez. Olsa olsa hayvanî bir rahatlık getirir.
İsviçre çiftliklerindeki inekler de ahır, yem, bakım mükemmelliği yönünden refah içindedirler. Fakat bahtiyar sayılmazlar. Çünkü bahtiyarlık ruhî hazlarla duyulan bir hâldir ve yalnız insanlara mahsustur. Ruh dediğimiz manevî değer yalnız insanlarda vardır.
Yirminci yüzyılda müspet ilmin ve batı medeniyetinin ışığı altında, medenî milletlerin ve toplumların dine bütün varlıklarıyla sarılmış olduklarını görüyoruz. Çünkü Tanrı inancı ve dolayısıyla din, fert olarak da, millet olarak da vazgeçilmez manevî ve ahlakî büyük bir dayanaktır. Bu sebeple, bugünkü Türk dünyasının dayandığı iki esaslı temelden birisini teşkil eden İslâm dininin, millî varlığımızın ayrılmaz bir parçası olduğuna inanıyoruz.
İnsanı hayvandan ayıran özellikler utanma, ülküye bağlanma ve bir iman ve fikir uğrunda ölebilme hasletleridir.
Utanan insan suç işlemekten ve ayıplanmaktan sakınır. Ülküye bağlanan insan maddî sıkıntılara şikâyetsiz katlanır. Bir iman ve fikir uğrunda ölen insan da kendisinden sonra geleceklerin terbiyesinde olağanüstü rol oynar. Bunların madde ile ilgisi yoktur.
Türkiye’nin kalkınmasını düşünürken, fertlerin yalnızca refahını düşünmek memleketi kuvvetlendirmeye yetmez. Refah içinde ve ileri bir memleket, ahlâk ve fikir bakımından da üstün değilse, yıkılmaya mahkûmdur. Fertlerinde bir fikir için ölmek hasleti bulunmayan milletler, düşman saldırışı karşısında ölmekten kaçınacakları için, o refahtan hiçbir hayır gelmeyecektir.
Hâlbuki Türkler, yüzyıllar boyunca, büyük devlet kurmak ülküsünü taşımış bir millet oldukları için, onları kalkındırmak aynı durumdaki başka milletleri kalkındırmaktan daha kolaydır. Fedakârlığa dayanan kalkınma hamlesini, Türk milleti birçok milletlerden daha hızlı yapabilecek kabiliyettedir. Fakat yüzyıllar boyunca kudretli önderler tarafından idare edilmiş olan Türk toplumu, tarihinin her çağında olduğu gibi bugün de büyük kılavuzlar istemektedir.
Millî şuur ve gurura malik liderlerin en büyük faydası, toplumu aşağılık duygusuna düşmekten korumaktır. Bir millet büyük iş yapabilmek için, kendisinin büyük millet olduğu inancını duymalıdır (…).
Nihal Atsız, Türk Ülküsü, Ötüken Yayınları, 2011, s. 96-98