Selçuklular İslamiyeti neden seçtiler?
Türkleri İslam tarihinin ana unsurlarından biri yapan Selçuklular neden Müslüman oldular? İhtidalarının siyasî sebepleri var mıydı? Eğer öyleyse niçin birçok kez Müslüman toplulukların hedefi olmuşlardı? Mustafa Alican İslam ve Türk tarihinin en merak edilen konularından birinin kapısını aralıyor.
Türk tarihinin en kritik sorularından biri: Türkler nasıl Müslüman oldu? Bu da ikincisi: İslamı siyasî nedenlerle mi seçmek zorunda kaldılar? Tarihe ilgi duyan duymayan hemen herkesin merakını kamçılayan bu sorular özelde Selçuklu, genelde İslam tarihinin bütünüyle kavranabilmesi ve çağdaş İslam dünyasının hal-i pür melâlinin tarihî perspektifle değerlendirilebilmesi için cevap bekliyor.
Dahası var: Selçukluların Sünni İslam anlayışının siyasî icrasını üzerlerine aldıkları ve İslam tarihindeki rolleriyle siyasî iktidarın “saltanat ve hilafet” şeklinde ikili bir yapıya bürünmesinin mimarları oldukları düşünülünce Müslüman olmalarının ne denli kritik bir hadise olduğu açıklığa kavuşur.
900’lü yılların ikinci yarısında Aral Gölü’nün kuzeyindeki Oğuz coğrafyasından göç ederek bugün Kazakistan sınırları içinde yer alan Cend’e gelen Selçukluların İslam dinini ne zaman, neden ve nasıl kabul ettikleri tartışmalı bir mesele. Tarihçiler arasında kabul gören görüş, İslam ülkeleri ile Türk ülkeleri arasında sınır olan Cend şehrine geldikten sonra Müslüman oldukları yönünde. Selçuklu kaynaklarının önemli bir bölümü tarafından kaydedilen anlatılardan ilk bakışta anlaşılan, modern Selçuklu tarihçileri tarafından da kabul edilen bu görüşe göre Selçuk Bey Oğuz Yabgusuna isyan edip maiyetiyle birlikte Cend’e göç etmiş ve bölgede tutunabilmek için obasıyla birlikte İslamı kabul etmiştir.
İslama geçişleri göç ettikleri bölgede yaşayanların Müslüman olmalarıyla ilişkilendirilen Selçukluların toplu olarak ihtidaları Cend’de gerçekleşmiş olup siyasî nedenlere dayanır. Nitekim Müslümanlara elçiler yollayarak kendilerine İslamın inceliklerini öğretecek kimselerin gönderilmesini talep eden Selçukluların Cend bölgesinde ilk olarak siyasî rakip ve düşmanlarıyla mücadeleye girişmeleri ve yeni kabul ettikleri dinin kendilerine sağladığı konumu bu mücadele için kullanmaları da sözkonusu değerlendirmenin kanıtı olarak görülüyor.
Bununla birlikte Selçukluların İslamı kabul etmelerinin temelinde siyasî sebeplerin olduğunu söylemek, aceleyle verilmiş eksik bir hükümdür.
Bir insan topluluğunun siyasî çıkarlar elde etmek maksadıyla toplu olarak yeni bir dini kabul etmiş olmaları, her şeyden önce akla uygun değildir. Belirli bir siyasî amaçla gerçekleştirilen ihtida, sözkonusu amacın elde edilmesinden sonra (özellikle de bu amaç Selçuklularda olduğu gibi hiç de umulmadık bir biçim ve hızla elde edilirse) anlam zeminini yitirir. Fakat Selçukluların ihtidası giderek daha köklü, kalıcı ve kitabî bir Müslümanlığın aralarında yayılmasını beraberinde getirmiştir.
Sadece günlük namazların dışında Pazartesi ve Perşembe oruçları başta olmak üzere Hz. Muhammed’in (sav) sünnetlerini uygulama hususunda son derece titiz olduğu üzerinde ittifak edilen ilk Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in dinî hayatı ile ilgili kayıtlara bakıldığında dahi Selçukluların İslamı kabul etmelerinin daha derinlikli bir nedenler zinciriyle alakalı olduğu görülür. Dolayısıyla İslamlaşmanın siyasî bir temele dayandığı yönündeki görüşün sorgulanması gerekir.
Ortaçağ kaynaklarında “Dâru’l-Harb”den “Dâru’l-İslam”a geçtikten sonra “kâfir Türkler”le cihad etmeye
başladıkları belirtilen Selçuk Bey liderliğindeki Selçuklular, liderlerinin kullanmaya başladığı Melikü’l-Gazi unvanından da anlaşılabileceği gibi Cend’de gaza faaliyetleriyle meşguldüler. Hatta Melikü’l-Gazi’nin oğullarından, Tuğrul ve Çağrı beylerin babası Mikail de bu gazalardan biri sırasında okla vurularak şehit olmuştu. Ayrıca Selçuk Bey, kendilerinden vergi talebinde bulunan Oğuz Yabgusunun elçilerini “Müslümanların kâfirlere vergi veremeyeceği” gerekçesiyle reddetmişti.
Cend’e neden gittiler?
Selçukluların gaza faaliyetleri ve Cend’deki siyasî tutumlarına dair bu veriler, tartışılması gerekli olmakla birlikte siyasî refleksler olarak görülebilir. Fakat bu durum Selçukluların İslamı kabul edişlerini mutlak anlamda siyasallaştırmaz. Tarihî bir olgunun nedeni ile sonucunun aynı olması (en azından içerik olarak) mümkün değildir. Bir başka ifadeyle, İslamlaşmanın Selçukluların siyasî tavırlarına yeni bir boyut kazandırmış olması, İslamlaşmayı siyasî kılmaz.
Öte yandan Süryani müellif Ebû’l-Ferec’in vurguladığı “Selçukluların, tek başlarına yaşamaya mahkûm bir azınlık olarak yaşamamak için” Müslüman oldukları görüşü de sorgulanmalıdır. Özellikle Selçuk Bey’in vefatından sonra kendilerine yeni yurt bulma girişimleri ve süreç içinde Samanoğulları, Karahanlılar ve Gazneliler arasında savruladuran varlıklarının salt Müslüman olmaları yüzünden hoşgörüyle karşılanmadığını da hatırlatalım. Birçok kez Müslüman toplulukların hedefi olmuş ve varlıklarını devam ettirebilmek için Müslüman hükümdarlara karşı savaşmışlardır. Bağımsızlıklarını elde ettikleri Dandanakan Savaşı’nı (1040) Gaznelilere karşı kazanmış olmaları manidardır.
Her şeyden öte sosyolojik bir vakıa olarak din değiştirme, çok daha karmaşık ve derinlikli bir süreç olmasının yanında, aynı zamanda detaylı verilerle elden geçirilmesi gereken psikolojik yönlere de sahiptir. Talimat ya da emirle din değiştirme eylemi din değiştirme sayılamayacağı gibi öncesi ve sonrası ile tarihsellik zemininden koparılarak ele alınan bu türden bir eylemin sağlıklı bir biçimde değerlendirilmesi de mümkün değildir. Bu bakımdan herhangi bir toplu ihtida hareketinin kısa vadeli bir siyasî beklentiyle açıklanması toptancı bir bakış açısını yansıtacağı için sağlıklı olmaz.
Nitekim Selçukluların İslamla ilişkilerinin kısa vadeli siyasî beklentiden çok daha fazlasını ifade ettiğine kuşku yoktur. Bu bakımdan Cend’de gerçekleşip gerçekleşmediğinden bağımsız olarak orada gün yüzüne çıkan Müslümanlıklarının başlangıcını daha erken bir dönemde aramak gerekir.
Geleneksel Selçuklu anlatısı, henüz 17 yaşındayken Oğuz Yabgusu tarafından babasının yerine subaşılık (ordu komutanlığı) makamına getirilen Selçuk Bey’in Cend’e göç etme nedenini, daha önce babası Dukak ile Yabgu arasında yaşanan bir anlaşmazlığa bağlar. Buna göre, babası ile Yabgu arasında, daha sonra çözülmüş olsa da bir anlaşmazlık bulunan ve giderek Oğuzlar arasında daha fazla itibar sahibi olmaya başlayan Selçuk Bey, kaynaklara bakılırsa eşinin (Hatun) kışkırtmaları ile Yabgu tarafından öldürülmek istenmiş, bunu haber alınca da obasıyla birlikte Cend’e göç etmişti.
İslamı yaşamak için geldiler
Burada meselenin kilit noktası, iki taraf arasındaki anlaşmazlıktır. Sorulması gereken şudur: Oğuz Yabgusu ile Dukak arasında var olan ve daha sonra Selçuk Bey’in tehdit olarak görülmesine neden olan anlaşmazlığın sebebi neydi?
Ortaçağ İslam kaynaklarına bakılırsa anlaşmazlık Dukak Bey’in Oğuz Yabgusunun İslam ülkelerine yapmayı planladığı sefere karşı çıkmasıyla ilgiliydi. Dukak, Müslümanlar üzerine sefer düzenlenmesine şiddetle karşı çıkmış, hatta Yabgu ile vuruşarak bir rivayete göre ona tokat atmış, bir başka rivayete göre ise topuzla başını yarmıştı. Bunun üzerine Yabgu onun tutuklanarak hapsedilmesini emretmiş, fakat araya giren Oğuz büyüklerinin yönlendirmesiyle serbest bırakılmıştı.
Sonraki dönemlerde Yabgu ile Dukak Bey’in arası düzelmiş ve Yabgu onu en yakın adamları arasına almıştı. Rivayete bakılırsa Yabgu onun sözünün dışına çıkmıyor, ona danışmadan hareket etmiyordu. Nitekim ölümünden sonra oğlu Selçuk’u subaşılık makamına tayin etmesi de kendisine beslediği iyi hislerle ilgiliydi.
Selçukluların İslamı kabul etmesi ile Dukak’ın İslam ülkelerine düzenlenmesi planlanan sefere itirazı arasında doğrudan bağ kurulması mümkündür.
Dukak Bey bu sefere neden karşı çıkmış, Oğuzların hükümdarıyla ters düşmeyi nasıl göze almıştır? Dukak’ın İslamı daha önce kabul etmiş olması mümkün müdür?
Bütün tarihî kayıtlar bir kenara bırakılacak olsa bile bu sorulara verilecek cevaplarda herhangi bir kuşku yoktur: Evet, Dukak’ın Selçuk Bey ve maiyetinin Cend’e göç etmesinden önceki dönemde İslamı kabul etmiş olması mümkündür. Nitekim Buğyâ ve Zübde isimli eserleri en muteber Selçuklu kaynakları arasında yer alan İbnü’l-Adîm (1192-1262), Dukak Bey’in “Selçuklulardan İslam dinini ilk kabul eden kişi” olduğunu kaydeder. Osmanlılar dönemine ait bir geç devir kaynağı olmakla birlikte Ahmed b. Mahmud’un Selçuknâme’sinde de aynı bilgi yer alır: “Meğer tevfîk-i ilahî erişip, Dukak’ın kalbi iman nuru ile dolmuş, İslam’a gelip doğru yolu bulmuştu.”
Dukak’ın Müslümanlığıyla ilgili veriler kaynaklarımızın çoğunluğu tarafından teyit edilmemesi dolayısıyla kesinlik arz etmiyor olsa bile Oğuzların İslamla ilgili belli bir fikir sahibi oldukları şüpheye mahal kalmayacak şekilde netleşmektedir. Hatta 10. yüzyılda Oğuz coğrafyasına seyahat eden ve “Oğuz büyüklerinden birinin İslam dinini kabul etmesi üzerine obası tarafından dışlanmış olduğunu” söyleyen İbn Fadlan’ın kaydı, Oğuzların Selçukluların ortaya çıkışından bir süre önce İslamdan haberdar olduklarını, bunun da ötesinde, aralarından bazı önemli kişilerin de Müslüman olduğunu gösterir.
Sonuç olarak Selçukluların Cend’e göç etmeden evvel Müslüman olup olmadıkları hususu tartışmalı olsa da bir noktada kesindir: Selçuklular, Dâru’l-İslam’a Müslüman olmak ya da daha önce kabul etmiş olmaları muhtemel olan İslamı yaşamak için gelmişlerdir.