Pantolon nasıl“Türkleşti”?
Pantolon, genellikle belden ayakbileklerine kadar uzanan ve herbacağı ayrı ayrı saran, iki parçadanoluşan bir giysi. Boyları uzun veyakısa, bacaklara yapışık veya bol, paçalarıdar veya geniş, kıvrık veya düzolabilir. Keten, kumaş, kot gibi farklıkumaşlarla dizayn ediliyor olsa da hepaynı temel parçalardan meydana geliyor.
Kelimenin kökeni Roma’da ruhani kişiliğiyle tanınan ve yine burada 303 yılında Diocletion tarafından başı kesilmek suretiyle öldürülmüş bir din adamı, fizikçi ve aynı zamanda Hıristiyan hekimlerin piri olarak anılan Aziz Pantaleone’e dayanır. Kendisi Venedik’in koruyucu azizidir ve halen kutsal olduğuna inanılan kanı Ravello’da saklanıyor.
Azizin adı pan-leone “tümüyle aslan” (pan=tamamıyla, leon=aslan) anlamına gelse de zaman içinde İtalyan hikâye kültüründeki, aziz karakteri ile taban tabana zıt komik soytarı Pantaleone’den ötürü kazınmış zihinlere. Giydiği bol pantolonları ve terlikleriyle nam salmış, paranın kölesi olmuş, hizmetçilerini aç bırakan, çevresi tarafından alaya alınan, kadınlarla sürekli flört etmeye çabalayan, esmer ve zayıf bir ihtiyar rolü ile hayat bulan 16. yüzyıl Venedik komedisinin bu meşhur karakteri, İtalyan tiyatro topluluklarıyla Fransa ve İngiltere’yi dolaşmış, kelimenin yayılması da böyle gerçekleşmiştir. Bu karakter öylesine meşhur olmuş ki, Shakespeare dahi ona eserlerinde yer vererek popülaritesini onaylamıştır.
Fransızca “pantolon”, İngilizce “pantaloon”, Rusça “pantalony” bu kelimeden geliyor ama bugün kullanımdan düşmüşler; İngilizcede “pants” kelimesinin kullanımı daha yaygınsa da argo bir ifade biçimi olarak kabul ediliyor.
Avrupa’nın pantolonundan önce Anadolu’da çakşır ve potur giyilir; zenginler mavi şayaktan, fakirler ise siyah bezden şalvarı tercih ederlerdi. Edmondo de Amicis 1870’lerde kıyafet değişimini, “Her gün binlerce kaftan kaybolmakta ve binlerce İstanbulin ortaya çıkmakta, her gün eski bir Türk ölmekte ve Tanzimatçı bir Türk doğmaktadır” cümlesiyle anlatmış.
Avrupa’da pantolon; peştemal gibi kullanılan örtünün, çorap yerine kullanılan dolağın ve kısa pantolonun evrimiyle ortaya çıkmış. Eski Yunanlar Doğuluların giydiği “tulakoi” ve Romalılar da Kuzeylilerden “bracae”yi öğrenmişlerdi.
Pantolon İran’da giyilen ve Eski Yunan ve Romalılarca küçümsenen bir kıyafetti. Hatta 397 yılında İmparator Honorius’un Roma’da pantolon giyilmesini saygısızlık addedip yasakladığı bilinir.
Avrupa’da “trouser” gibi pantolonla ilgili kelimeler genelde “bacaklık” anlamına gelir. Bugün kaba bir kelime olan Fransızca “culotte” için de aynı şey geçerli. Fransız Devrimi sırasında radikallere verilen “sans culotte” (donsuz) tabiri Türkçeye “baldırı çıplak” olarak çevrilmiş.
Yeniçeri Ocağı’nın kapatılmasından sonra halkın sağa sola dağılan yeniçerilerin peşine düşüp dizden aşağılarının güneşten yanık olmasıyla ayırt ederek öldürdükleri; bu arada başkalarının, bilhassa harman toplayan köylülerin kazaya uğradıkları kayıtlara geçmiştir. Yeniçerilerin baldırı çıplak olması gibi denizciler, işçiler, efeler de dizden aşağısını çıplak bırakan pantolonlar giyerlerdi.
Coğrafyayla uyumlu bugüne kadar kullanım alanları ve bölgeleri düşünüldüğünde pantolonların dağlık bölgelerde kısaldığı, ovaya indikçe uzadığı bir kural olarak çıkarılabilir. Ege zeybekleri kısa giyerken, Karadeniz ve Erzurum’da paçalar dardır. Şalvarlar güneye gidildikçe uzar ve bollaşırken, çöle varıldığında entariye döner.
Sultan III. Selim Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmak istediğinde Batı ölçülerine uygun asker kıyafetine “karı elbisesi” diye itiraz edilmişti. Tanzimat’tan itibaren cübbe yerine ceket geçince şalvar da gittikçe daralıp pantolona dönüştü. Avrupalıların tuhaf bulup birkaç yüzyıl güldükleri “Pantolone” bu giysiye adını verip sonunda medenî kıyafet ölçüsü oldu ama ismi bize yadigâr kaldı.
Fransız Devrimi sonrasında erkekler yüksek ökçeli ayakkabı ve ipek külotlu çorap giymeyi bırakıp pantolonu sahiplendiler. 19. yüzyılda kadınlar ata binerken pantolon giyiyorlardı ama binicilik dışında pantolonlarını kabarık eteklerinin altına gizlemeyi tercih ediyorlardı. 19. yüzyılın sonuna gelindiğinde Kadın Hakları Hareketi pantolonu gündeme getirdi ve eteğin kadınların rahat davranmasını önlediğine dair gündemi sarsacak bir tartışma başlattı. Bunun hemen ardından feminist eylemci Amelia Bloomer’in kadınların her ortamda giyebilecekleri özel pantolonlar tasarladığını görüyoruz.
1920’lerde gündeme oturan çarliston dansıyla birlikte paçaların salınması için dizden aşağısı bollaşan, geniş paçalı pantolonlar gençler arasında hızla yayıldı. 1960’larda “İspanyol paça” adıyla geniş paçalar yeniden moda oldu. Hatta okul kapılarında öğretmenlerin ellerinde makasla geniş paçalı öğrencileri beklediği de meşhur rivayetler arasında. Bu modadan kısa süre sonra ortaya çıkan ve “Blue Jean” adı verilen tarz ise kadın ve erkekleri pantolonda buluşturan ilk ürün olarak piyasaya sürüldü. Yine de şunu hatırlatmakta fayda var: 1970’lere kadar dünyanın birçok yerinde kadınların çalışma hayatında pantolon giymesi yasaktı.
Günümüzde pantolon modası kadınlar ve erkekler için benzer kalıplara bürünmüş durumda. Dizden aşağı daralan, tayta benzeyen, Orta Çağ kıyafetlerini hatırlatan pantolonlar yeniden revaçta.