Namlunun ucundaki padişah
Abdülhamid’e yönelik olan ve saraya jurnal edilmiş suikast planları incelendiğinde bunların bazılarının en küçük detayına kadar düşünülüp hazırlandığı ve son derece tehlikeli olduğu görülür. Onlarca suikast planlarının hepsinden ucuz kurtulan Abdülhamid'in romanları aratmayan suikast girişimlerini Nurdan İpek Şeber kaleme aldı.
İmparatorluğun hem dışarıdan, hem de içeriden parçalanmaya çalışıldığını fark eden II. Abdülhamid’in, bunu önlemek için aldığı tedbirler herkes tarafından farklı algılanmıştı. Bağımsızlık isteğiyle bayrak açan azınlıklara karşı verdiği mücadele ve iç siyasette merkezî idareyi güçlendirmek amacıyla uyguladığı politika, hükümdarı bir numaralı hedef haline getirmiş ve kendisini ortadan kaldırmaya yönelik pek çok suikast planının nesnesi haline gelmişti.
II. Abdülhamid’le ilgili suikast planlarının bir kısmı saltanatını sona erdirip yerine Murad ya da Reşad Efendi gibi şehzadeleri başa geçirmek amacıyla tasarlanmışken, diğerleri işlerine çomak soktuğu Ermeni, Bulgar, Rus ve diğer yabancı komiteler tarafından hazırlanmıştı.
Onlarca hal’ (tahttan indirme) ve suikast planından hal’ amaçlı olanlar haricindekiler Padişahın saray dışına çıktığı zamanlara ayarlanmıştı. Aslında 1880’lerden itibaren kendisini tamamen Yıldız Sarayı’na hapseden Abdülhamid, geleneksel törenler haricinde dışarı çıkmamıştı. Yalnızca yılda iki kez bayram namazı için Beşiktaş’taki Sinan Paşa Camii’ne inmiş, yine yılda bir kez Ramazan’da Topkapı Sarayı’nda Hırka-i Şerif’i ziyaret etmişti. Cuma Selamlıkları da sarayın önündeki Hamidiye Camii’nde düzenlenmişti.
Bu nedenle suikastlerin ortak yer ve zamanını, Padişahın yılda iki kez gittiği bayram namazları, Cuma selamlığı töreni veya Ramazan’daki Hırka-i Şerif ziyareti oluşturmuştu. Saraya jurnal edilmiş olan suikast planları incelendiğinde bazılarının en küçük detayına kadar düşünülüp hazırlandığı, üzerinde ciddi çalışmalar yapılan son derece tehlikeli planlar olduğu görülür. Bununla beraber çoğunun hayal mahsulü hikâyelere dayandığı dikkat çeker. Ancak ister ciddiyetle, ister basitçe hazırlanmış olsun, hemen hepsi II. Abdülhamid’in hafiye ve jurnalcilerine takılmış, eyleme geçirilemeden failleri yakalanmıştır.
Herkese ve her şeye şüpheyle bakan kişiliği çokça eleştirilmekle beraber, Padişahın bu tutumunu haklı çıkaran pek çok olayla karşılaştığını söylemeliyiz. Kendisinden önceki iki padişah zorla tahttan indirilmiş, iktidarının daha ilk yıllarında Çerkes Hasan ve Ali Suavi vakaları yaşanmış, Jön Türkler Avrupa’da şiddetli bir muhalefete girişmişlerdi. Aynı zamanlarda Bulgar ve Ermeni komiteleri de ihtilalci faaliyetlere başlamışlardı.
Kimseye güvenmemesi gerektiğini anlayan Abdülhamid, iktidarını ve kendini korumak amacıyla istihbarat servisinin işleyişine büyük bir önem vermişti. Ancak vehmini bilen jurnalcilerin asılsız ihbarları korkularını daha da artırmış, böylece istihbarat işi yavaş yavaş çığırından çıkmıştı.
Asılsız ihbarlar daha ilk tahkikatta kendilerini ele vermekle birlikte yine de tedbir elden bırakılmamıştı. Örneğin Galata’da Rus Manastırı’nda teşkil edilen ve Ermeni komiteleriyle ilişkisi bulunduğu iddia edilen ‘gizli cemiyet’in aslında bir hayır cemiyeti olduğu daha ilk soruşturmada ortaya çıkmıştı. Buna rağmen Abdülhamid, Hırka-i Şerif ziyareti için Galata’dan geçmek yerine Beşiktaş Sarayı’ndan istimbotla Topkapı Sarayı’na gitmeyi tercih etmiştir. Padişaha suikast yapılacağı ihbarlar, yabancı ülkelerdeki fırsatçıların da ilgisini çekmiş, Avrupa ülkelerindeki Osmanlı sefarethaneleri sürekli gelip giden jurnalcilerle meşgul olmak zorunda kalmışlardı. Kaptan Narni adında birinin Roma sefirine verdiği gizli jurnal, sefareti ve hükümeti epey meşgul etmişti örneğin. Narni’nin verdiği bilgilere göre İstanbul’da ihtilal çıkarmak üzere kurulmuş komite tarafından padişaha bir suikast düzenlenecek, aynı zamanda Mısır, Romanya ve Bulgaristan’da karışıklıklar çıkarılacaktı. Dersaadet’e gönderilmiş olan silahların bedelini karşılamış olan Avusturya da bu karışıklıklardan yararlanarak amaçlarına ulaşmaya çalışacaktı.
Kaptan Narni planla ilgili daha pek çok detaylı bilgiyi aralıklarla vermiş, her görüşmede komiteden almış olduğunu söylediği farklı haberleri aktarmıştı. Roma sefiri daha başta bu adama güvenmemiş, nitekim haklı da çıkmıştı. Narni, hiçbir şekilde mükâfat peşinde olmadığını tekrarlamasına rağmen her fırsatta kendisi ve ailesi için para istemekten çekinmemiş, masrafları için istediği paralar kendisine ödenmeyince de bilgi akışını kesmişti. Yapılan tüm araştırma ve soruşturmalar neticesiz kalmış; işin bir hileden ibaret, Narni’nin amacının da para sızdırmak olduğu anlaşılmıştı.
Padişaha sunulan jurnaller bir süre sonra tamamen sıradan bir hal almış; birinden intikam almak, hoşlanmadığı bir durumu bertaraf etmek, verilen cezadan ve geçim sıkıntısından kurtulmak veya hiçbir amacı olmadan sırf macera yaşamak isteyen herkes jurnal yazar hale gelmiştir.
Tahttan indirmeye yönelik planlar
Abdülhamid’in idaresinden memnun olmayanlar için sabık sultan V. Murad ilk akla gelen alternatif olmuştu. Onu yeniden tahta geçirme amacını taşıyan girişimlerden biri, kadın kılığına girmiş dört eylemci tarafından gerçekleştirilmeye çalışılmış ancak V. Murad ve oğlu Selahaddin Efendi’yi Odesa’ya kaçırıp orada saltanatını ilan ettirmek amacıyla Çırağan Sarayı’na girmeye çalışan eylemciler başarılı olamamışlardı.
Kapıdaki nöbetçiler, kadınlardan birinin peçesinin altındaki sakalı fark etmiş, saray halkını ve Sultan Abdülhamid’i uzun süre tedirgin etmiş olan teşebbüs böylece önlenebilmişti. Ancak eylemcilerin arkasındaki asıl fail belirlenememiş, işi çözmekle görevlendirilen Damat Mahmud Paşa’nın aslında eylemin tertipçisi olduğu iddiaları epey bir süre gündemi meşgul etmişti.
Abdülhamid’i tahttan indirmeye yönelik faaliyetler içinde en bilineni Ali Suavi’nin Çırağan Baskını’dır. Ancak eyleme geçirilemediğinden olsa gerek, pek bilinmese de Ali Suavi’nin baskınından kısa süre önce gerçekleştirilmesi düşünülen bir plan daha vardı. Bazı devlet erkânının da dahil olduğu bir komite tarafından Davud Paşa Kışlası’nı ziyaret edeceği sırada padişaha suikastte bulunulacaktı. Ne var ki
Çırağan Vak’ası’nın gerçekleşmesi üzerine plan uygulanamamıştır. Çırağan Vak’ası’ndan yaklaşık bir yıl kadar sonra Nişli Mahmud adında biri tarafından verilen bu ihbara göre Sadık Paşa, Akif Paşa ile iki müşir, Refik Paşa, İzzet Paşa ve Midhat Paşa da bu işin içindeydi. Nişli Mahmud’un iddialarına göre Davutpaşa Kışlası’nda suikast planlayanlar ile Ali Suavi olayı arasında kesin olarak bir bağlantı vardı.
Nişli Mahmud’un padişaha takdim ettiği dilekçe, hemen divan-ı harbe (sıkı yönetim mahkemesine) havale edilmiş, büyük bir itina ve önemle soruşturma başlatılmıştı. Divan-ı harbin müzakeresi sonucu, gerçeğin ortaya çıkarılması için bahsi geçen paşalarla bazı kadınların tutuklanıp sorgulanmasına karar verilmiş fakat bunların hiçbiri İstanbul’da bulunmadığından söz konusu olamamıştı. Dilekçedeki ifadelerde bahsi geçen paşaların Ali Suavi Cemiyeti’ne dahil oldukları anlaşılmakla beraber bunların cemiyete dahil oldukları kesinleştiği takdirde gerekli kanunî işlemin yapılması kararlaştırılmıştı.
II. Abdülhamid’i tahttan indirmek isteyenler için tek alternatif V. Murad değildi. Nitekim onun hastalığının kesinleşmesiyle birlikte başka isimler de gündeme gelecektir. Adı en çok geçenler Şehzade Yusuf İzzeddin Efendi ve Mehmed Reşad Efendi olmuştu.
1879 yılı başlarında saraya ulaşan bir ihbardan, Yusuf İzzeddin Efendi’yi tahta geçirmek bahanesiyle yandaş toplamak üzere aralarında bazı devlet adamlarının da bulunduğu bir komitenin daha oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Bunlar, önceleri amaçlarının Yusuf İzzeddin Efendi’yi tahta çıkarmak olduğunu söylemişlerse de, sonradan anlaşıldığına göre bunu sadece ortalığı yatıştırmak için uydurmuşlardı. Asıl amaçları Abdülhamid’e kurban bayramı alayı sırasında suikastte bulunmak ve Reşad Efendi’ye biat etmekti. Suikast için bir Hıristiyan görevlendirilmiş, hatta mukavemet ettikleri takdirde Gazi Osman ve Said Paşaların da öldürülmesi göze alınmıştı. Ancak üzerinde epey çalışılmış görünen plan eyleme geçirilememiştir.
Görüldüğü üzere Abdülhamid’in canına kast etmek için onlarca plan yapılmasına rağmen bunlardan çok azı eyleme geçirilebilmiştir. İşte bu nadir girişimlerden biri 1879’da, V. Murad’ın kilercilik hizmetinde bulunmuş olan Sokrat’ın teşvikiyle Konstantin Karayanablu adlı bir Rum tarafından gerçekleştirilmişti.
Konstantin, Ramazan bayramının birinci günü bayram töreni sırasında Yıldız Sarayı’nın saltanat kapısından içeri girmek istemiş, bostancı neferinin kendisine engel olması üzerine kamasını çekip bostancıyı, bostancı zabitini, kapı bekçisini ve etrafını saran iki neferi yaralamıştı. Ancak yakalanmış, ifadesinde kendisini Sokrat’ın teşvik ettiğini söyleyerek teşebbüse dahil olan kişilerin isimlerini vermişti.
Soruşturmanın sonucunda cezaların şiddetine karar verilirken, suikastin sadece bir plan olarak kalmayıp eyleme de geçirilmiş olduğu, gerçekleşmesi halinde memlekete ne denli büyük bir tesiri olacağı, en önemlisi de böyle bir olayın ibretlik bir şekilde cezalandırılması dikkate alındı.
Buna göre Konstantin Karayanablu’nun suikastin icracısı, Sokrat’ın da teşvikçi ve cemiyetin üyesi olması gerekçesiyle idamlarına karar verildi.
Emile Zola da Abdülhamid’e karşı
Abdülhamid istibdat yönetimiyle memleket dahilinde kendisine pek çok düşman yaratırken, uyguladığı dış politika esaslarıyla harici düşmanlar da kazanmıştı. Saltanatının ilk yıllarından itibaren bu düşmanlığın açığa çıktığı görülmektedir. Rum ve Bulgar komiteleri bu konuda adeta birbirleriyle yarışmışlar, hatta zaman zaman ittifak halinde de olmuşlardı. Gizli bir ittifakın üyesi olduğu anlaşılan 26 yaşındaki Kefalonyalı Rum Yorgi’nin kolunun altındaki kamayla askerî hattan içeriye girmeye çalışırken yakalanmış olması, selamlık resmi sırasında padişaha yapılacak olan yeni bir suikast girişiminin son anda önlenmesini sağlamıştı.
Yorgi’nin telaşlı hali ve taşıdığı kama izleyiciler tarafından fark edilerek askerlere haber verildi. Bu teşebbüsten önce Yorgi’nin sebepsiz yere sık sık Bulgaristan’a gidip gelmiş olması, olayın Rum-Bulgar işbirliği ile planlandığını gösterir. Yargılama neticesinde dönüşü olmayan sürgün (nefy-i ebed) cezasıyla kendini kurtarabilmiştir.
Ayrıntıları polisiye romanları aratmayacak nitelikte olan bir başka suikast planı da Ermeni, Rus, İtalyan, İspanyol, Fransız ve İngiliz anarşistlerin ortaklığıyla yapılmıştı. Paris sefaretine ihbarda bulunan kişinin bu tertibat içinde yer alan, polisçe tanınmış bir kişi olması, anarşistlerin tüm ahval ve planlarına hakim olması ve anlattıklarıyla ilgili en ufak bir şüpheye yer bırakmaması, en üst düzeyde güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına neden olmuştu.
Boşa çıkan intikam planları
Bazı komite üyelerinin tutuklanması nedeniyle Abdülhamid’den intikam alma amacı taşıyan suikast planına göre İtalyalı anarşist Seyan Kabilla ve Pozen selamlık resminde padişahı öldüreceklerdir. Muhbir, Kabilla ve Pozen’in eşkallerini detaylıca anlatmış, sahte pasaportlarla İstanbul’a geleceklerini haber vermişti.
Yine muhbirin anlattıklarına göre anarşistler yanlarında büyük bir revolver, çeşitli kamalar, bir de muhabere evrakıyla geleceklerdi. Aralarındaki haberleşme de son derece gizli yapılacaktı. Bunun için muhaberat evrakı şifreyle yazılmıştı ve Emile Zola’nın Paris adlı romanının bir nüshasını ihtiva etmekteydi. Yani evraktaki rakamlar romanın sayfalarına birer işaretti ve anlamları da bu sayfaların başındaki ilk kelimelerdi.
Muhbir verdiği izahatın önemine binaen sefir tarafından 3 bin frankla mükâfatlandırılmış, hatta ihbarının hakiki çıkması karşılığında kendisine padişah tarafından da hediyeler ihsan edileceği söylenmişti.
Bu türden ihbarlara karşı ödül konusunda temkinli yaklaşılırken, iddiaları henüz ispatlanmadan 3 bin frank gibi bir meblağın gözden çıkarılması ihbarın gerçek olma ihtimalinin yüksekliğine işarettir.
Muhbirin hal ve hareketleri ile istenilen malumatı tereddütsüz vermesi kendisine karşı bir güven oluşturmuş, anarşistlerin yakalanarak girişimin sonuçsuz bırakılması için kendisinden sonuna kadar yararlanılması uygun görülmüştü. Bununla beraber, olayla ilgili belgelerde bu türden bir girişime veya bu çapta büyük bir olayın önlenmiş olduğuna dair bir bilginin bulunmayışı, ihbarın sonuçsuz kaldığını göstermektedir.
Abdülhamid’in canına kast eden birkaç girişim daha öne çıkmakla beraber, bu türden onlarca, hatta sadece kurgu olarak kalanlar da dikkate alınırsa yüzlerce planın tasarlanmış olduğu anlaşılacaktır.
Abdülhamid, kurmuş olduğu istihbarat servisi sayesinde bu planların çoğundan haberdar olmuş, birkaçı haricinde bunların eyleme geçirilmesini engellemişti. Bununla beraber fırsatçıların eline düşmekten de kurtulamamış, bu yolda sarf ettiği büyük paralar, dağıttığı rütbe ve hediyeler pek çok kişinin aklını çelmişti.