Meşrutiyet grevleri de patlatmıştı
1908 öncesinde Osmanlı topraklarında yapılan grev sayısı92 iken, 2. Meşrutiyet’in ilan edildiği 23 Temmuz’dan o yılınsonuna kadar geçen 5 aylık sürede tam 143 grev yapılmıştır.İşte bu radikal değişim, 2. Meşrutiyet’i Osmanlı işçi hareketleriaçısından kaçınılmaz biçimde milat haline getirir.
1908’de ilan edilen 2. Meşrutiyet siyasî ve sosyal hayatımız açısından olduğu kadar, Osmanlı emek tarihi açısından da bir kırılma noktasıdır. Nitekim 600 yıl boyunca Osmanlı topraklarındaki toplam grev sayısı sadece 92 iken, Temmuz 1908’den aynı yılın sonuna kadar geçen 5 aylık sürede tam 143 grev gerçekleşmiştir. İşte bu radikal değişim, Meşrutiyet’i Osmanlı işçi hareketleri açısından kaçınılmaz biçimde bir milat haline getirir.
Demiryolları, madencilik, limanlar, fırınlar, oteller, tütün fabrikaları, denizcilik gibi ücretli işçiliğin söz konusu olduğu hemen her alandaki grevler, 1908 yazında çıkan gazetelerde yoğun şekilde işlenmiştir.
Grev dalgası İkdam gazetesinde “2 ay evveline gelinceye kadar sahâif-i matbuâta gazetelere geçirilemediği için grev kelimesinin ne demek olduğunu pek çoklarımız bilmediği gibi, grev dediğimiz hâlet, yani terk-i eşgâl dahi mecburen gayr-i vâki olmuyor idi. Şimdi ise bütün gazetelerin birkaç sütununu grevler işgal ediyor… Sanki bir göreneğe tâbiiyet ediliyormuş gibi her şirket müstahdemîni peyderpey ta’til-i eşgâle kıyâm etti” şeklinde ifade edilmişti.
Selanik’te çıkan Journal de Salonique gazetesi 13 Eylül 1908’de “Bütün cephelerde grev” başlığıyla çıkmıştı. Yeni Asır gazetesi ise Selanik’te aynı günlerde un fabrikası, fırınlar, trenler, tramvaylar, sabun fabrikası, tütün mağazaları, restoran ve oteller ile Reji fabrikası ve diğer üretim birimlerindeki grevi, “Hürriyet yalnız ittifak eden işçiler için değildir! Artık bu grev oyununa bir son verilmelidir” diye eleştirmiş, bölgede ticarî ve ekonomik işleyişin durma noktasına gelmesinden grevcileri sorumlu tutmuştu. Aynı gazetenin ertesi günkü nüshasında kiremit ve tuğla fabrikası işçilerinin greve başlaması üzerine “Böyle giderse ilkokul çocuklarının da okula gitmemek için grev yapmaya başlamaları uzak değildir” denilmekteydi. İttihâd ve Terakki gazetesi iş bırakma eylemlerini ‘münferiden, akılsız ve mantıksız hareket eden işçiler’in suçu olarak sert bir dille eleştirmişti. Servet-i Fünûn “Kanun-i Esasi’nin (Anayasa) ilanının belki de çok beklenmeyen fakat pek doğal olan sonuçlarından biri de süratle birbirini takip eden grevlerdir” yorumunu yapmıştı.
Görüldüğü gibi Osmanlı, grevlere tam anlamıyla hazırlıksız yakalanmıştı. Meşrutiyet ilan edildiğinde ve bu hareket ‘hürriyet’ ibaresiyle tanımlandığında bu kadar yoğun eylemin olacağını kim tahmin edebilirdi ki?
Zam nasıl kabul ettirilir?
Söz grevlerden açılınca, biri Samsun’da, diğeri Kavala merkezli olarak Selanik bölgesinde tütün işçileri tarafından gerçekleştirilen grevleri anmadan olmaz. Nedenleri, gelişimleri ve sonuçları itibariyle birbirinden oldukça farklı olan ve yaklaşık 20 gün arayla başlayan bu grevler, işçilerin beklentisini olduğu kadar işverenlerin, devlet adamlarının, yabancı elçiliklerin, yabancı tüccarların ve halkın taleplerini yansıtması açısından Osmanlı işçi grevleri içinde en ilginç örneklerdendir.
Ağustos 1908’de Maliye Bakanı’nı ziyaret eden Reji Genel Müdürü, İstanbul, Samsun vd. yerlerde çalışan işçilerin ücret artışı isteğiyle grev yapmak düşüncesinde olduklarını haber vermişti. Müdür, isteyen işçilerin iş bırakmakta serbest olduklarını belirtse de, şirket, mallarının ortağı olan devletin ve şirketin ticarî işlemlerinin sekteye uğramaması adına gerekli tedbirlerin alınmasını talep etti. İşi ciddiye alan devlet de Trabzon, Edirne ve Selanik valiliklerine yazılar göndererek, güvenlik güçlerince ticarî işleyiş ve mahallî düzenin bozulmasını engelleyecek önlemler alınmasını ve gerekli araştırmaların yapılmasını istedi. Gelin görün ki, devlet ile Reji’nin önlemleri, Eylül ayında tütün atölyelerinde, Ekim başındaysa Samsun Reji Fabrikası’nda yaşanacaklara engel olamayacaktı.
Samsun’daki Tütün Fabrikası işçileri 1 Ekim’de %30 ücret artışı talebiyle greve başladı. Eylül ayında tütün ticarethaneleri ve atölyelerinde çalışan işçilerin grevinden sonra tütün tüccarları grevci işçilere %25 oranında zam yapmıştı. Bundan etkilenen Reji çalışanları %30 oranında zam istemişse de talepleri geri çevrilmişti. Bunun üzerine Reji’ye saldırdılar, camlarını kırıp binayı taşladılar.
İşçilerin dağıtılması ancak güvenlik güçlerinin müdahalesiyle mümkün olabildi. Çatışmada 7 işçi yaralanırken, Reji deposunu yağmalamaya kalkan işçilere güvenlik güçleri silahla müdahale etti.
Eyleme Reji’nin cevabı da aynı sertlikte oldu. Nitekim grevcilerin taleplerini iletmek amacıyla şirket yönetimiyle görüşmeye giden 4 işçi temsilcisini Reji Müdürü kolculara tutuklattı. Çoğunluğu Rum olan 800 işçinin toplu müdahalesi sonrası müdürün emriyle bu sefer de kolcular silahla müdahalede bulundu; 8 işçi yaralandı.
Olaylar durulacak gibi görünmüyordu. Öfkelenen işçiler, isteklerinin kabul edilmemesinden sorumlu tuttukları Reji Nazırının evine saldırınca Nazır başka bir yere nakledildi. Samsun tütün işçilerinin grevi, halkın gösterilere katılımı, hatta bir Ermeni kilisesinin yakılmasına teşebbüs edilmesi ve Amerikan ticarethanelerine silahla saldırılması üzerine tehlikeli bir hal aldı. Masum bir ücret artışı talebiyle başlayan grev, araya konsolosların da girdiği uluslararası çapta bir halk ayaklanmasına dönüşmüştü. Bu durum, devlet yönetimini civar bölgelerde ne kadar asker varsa Samsun’a gönderecek şekilde teyakkuza geçirdi.
Ayaklanmanın bastırılabilmesi için Trabzon Valiliği Reji Nazırının acilen değiştirilmesi gerektiğini bildirdi. Alman Reji Nazırı Marolis’in saldırıya uğraması Alman Elçiliği’nin müdahil olmasına neden olurken, Elçilik yeterince korunmadığını ileri sürerek, grevde ihmali bulunduğu gerekçesiyle mutasarrıfın görevden uzaklaştırılmasını talep etti.
“Tüm yaşananlardan sonra işçiler istediklerini aldılar mı peki?” diye sormuşsunuzdur muhtemelen. Söyleyelim: Şiddet eylemlerine bulanan grev, işçilerin zaferiyle noktalandı. Zira şirket ücretlere %30 zam verdi.
Tütün sanayiinin görece gelişmişliği ve işçi sayısı açısından Osmanlı’da öne çıkan bölgelerden biridir Selanik. İşçi hareketleri açısından da 1908 öncesi ve sonrasında oldukça hareketliydi. 1891’de ücretlerinin düşürülmek istenmesine tepki gösteren İskeçe tütün işçileri, 1896’da ücretlerinin artırılmasını isteyen Kavala’daki Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman tütün işçileri, üretimdeki düşüş nedeniyle yine ücret kesintisi tehdidi karşısında 1904’te İskeçe ve 1905’te Drama ile Kavala’da grev silahına başvurmuşlardı.
Aynı işçiler 1908 yazında geniş kapsamlı bir iş bırakma eylemi gerçekleştirdiler. Eylemi, İskeçe ve Drama tütün işçileri başlatmış; olay, Kavala’da 10 Eylül’de grev ilan edilmesiyle 15 bin kişilik kitlesel bir işçi eylemine dönüşmüştü.
1908 öncesi ve sonrasındaki tüm grevler arasında sonu en mutlu biten iş bırakma eylemi olarak nitelendirebiliriz bu grevi. Anlaşmazlığı çözmek adına bölgeye gelen Drama Mutasarrıfı Necib Bey, aileleriyle birlikte Kavala’nın neredeyse tüm halkını kapsayan tütün işçilerinin, tütün mağazası sahipleri ve işverenlerinin, dış devlet temsilciliklerinin merkezinde yer aldığı bir müzakere sürecini en iyi şekilde yöneterek sonuçlandırmıştır.
Grevin başladığı gün, işçiler eyleme katılmayan ve çalışmaya devam etmek isteyen işçilerin çalışmasını engellemiş, tütün mağazaları ve atölyelerine saldırmışlardı. Mutasarrıf, grevin ilk günlerinde tütün tüccarları ve mağaza sahipleriyle görüştü. 13 Eylül günü her tütün ticarethanesinden ikişer işçiyi kabul ederek taleplerini dinledi. Tüccarlar, işçilerin kışın 18, yazın 24 kuruş olması şeklindeki ücret isteklerini kabul ettiler. İşçilerin kış aylarında günlük 7, yaz aylarında 9 saat çalışma isteklerine karşılık tüccarlar yazın 10, kışın 8 saat çalışma süresi teklif ettiler.
7,5 saat mesai isteriz!
Necib Bey’in başkente ulaşan telgrafında, yaptığı arabuluculuk sonucu mesai saatleriyle ilgili anlaşmazlığın o gün için halledilemediği, ancak iki tarafın da orta yolu bularak sorunu halledebileceği umudunda olduğu bildiriliyordu.
En önemli anlaşmazlık maddesi, işçilerin bir tütün mağazasından çıkıp diğer bir mağazada işe başladıklarında aynı ücretle istihdam edilme talepleriydi. İşverenler bu isteği kabul etmişlerse de, işçiler kendilerini garantiye almak için yazılı bir sözleşme ve senet istemişlerdi. Gece saatlerine kadar süren görüşmelerde anlaşılamamış ve taraflar ertesi sabah buluşmak üzere ayrılmışlardı.
Necib Bey, ayrılmadan önce işçilerle tekrar görüşerek devletin isteklerini dikkate aldığını, bunları çözmek için mesai harcadıklarını belirtti. Ayrıca her şeyi devletle paylaşmaları, çalışmak isteyen işçilere ve mağazalara müdahalede bulunmamaları yönünde nasihat etti. İşçiler de söz vermiş, ancak zor durumda olduklarını belirterek birikmiş alacaklarının ödenmesini talep etmişlerdi. Tüccarlarla konuyu görüşen Necib Bey, ertesi gün tüm ücretlerin ödeneceğini belirterek işçilerin bu isteklerini de yerine getirdi.
“Amele de yaşasın, tüccar da!”
İçeride müzakereler sürerken işçiler ve halk hükümet binası önünde sonucu bekliyordu. Necib Bey görüşmelerin olumlu gittiğinin öğrenilmesiyle işçi gruplarının sevinç gösterileri eşliğinde bölgeden ayrıldı. Ertesi gün ilk olarak mağazaların çalışmasının engellendiğine dair konsoloslukların şikâyetini dinledi ve bununla ilgili olarak işçilere tebliğde bulundu. Ancak “Avamın aklı gözündedir” sözünü de dikkate almak gerektiğini söyleyerek, Kavala’ya asker gönderilmesini ve güvenlik önlemlerinin artırılmasını talep etti. Bir olay gerçekleşmeyecek olsa da, hem işçilerin gözünde devleti zayıf göstermemek ve taşkınlıklarını önlemek, hem de tüccar ve işverenlere devletin güvenliği sağlamakta bir zafiyet yaşamadığını göstermek için güvenlik gücünün artırılması gerektiğini bildirdi.
15 Eylül günü taraflar arasında son görüşmeler yapılarak grev sonlandırıldı. İlk olarak işçilere tüccarların hiçbir şekilde kabul etmeyeceği maddeler anlatıldı. Daha sonra tüccarlar davet edilerek tarafların anlaşmaları sağlandı.
Buna göre mesai saatlerinin yazın 9,5 saat, kışın 4 ay boyunca 7,5 saat, 3 ay da 7 saat olarak uygulanması; ücretlerin yaz aylarında 24, kış aylarında 18 kuruş olması kararlaştırıldı. İşçiler ücretlerini haftalık almak istediklerini belirtmiş, işverenlerse hesap kolaylığı açısından önceki dönemde olduğu gibi 15 günde bir ödenmesinde ısrar etmişlerdi. Necib Bey’in uzlaştırmasıyla ücretlerin 15 günde bir ödenmesi, ancak ihtiyacı olan işçilere haftadan haftaya avans verilmesi şeklinde bir düzenleme yapıldı.
Sorunların bu şekilde halledilmesi sonrasında Necib Bey, tütün tüccarları ve işçi vekilleri hükümet konağının balkonuna çıkmış, sonuçları bildirmişlerdi. Bunun üzerine işçiler “Yaşasın tüccarlar!” şeklinde bağırıp sevinçlerini göstermişlerdi. Commercial Kumpanyası Müdürü Mizrahi de, “Biz birbirimize muhtacız, amele (işçi) de yaşasın!” diye karşılık verdi. Aynı gün bölgedeki tütün mağazalarında üretim tekrar başlamıştı.
Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte çarpıcı bir artış gösteren işçi grevleri, ülkedeki siyasî hareketliliğin emekçi zümrenin bilinçlenmesi üzerinde etkisini göstermesi açısından dikkate değer bir gelişmedir. İster zaferle sonuçlansın, ister hezimetle, grevlerin sanayileşmenin kaçınılmaz sonucu ve demokrasi tarihinin dönemeçlerinden biri olduğu anlaşılmıştı.