Samsun’daki Tütün Fabrikası işçileri 1 Ekim’de %30 ücret artışı talebiyle greve başladı. Eylül ayında tütün ticarethaneleri ve atölyelerinde çalışan işçilerin grevinden sonra tütün tüccarları grevci işçilere %25 oranında zam yapmıştı. Bundan etkilenen Reji çalışanları %30 oranında zam istemişse de talepleri geri çevrilmişti. Bunun üzerine Reji’ye saldırdılar, camlarını kırıp binayı taşladılar.
İşçilerin dağıtılması ancak güvenlik güçlerinin müdahalesiyle mümkün olabildi. Çatışmada 7 işçi yaralanırken, Reji deposunu yağmalamaya kalkan işçilere güvenlik güçleri silahla müdahale etti.
Eyleme Reji’nin cevabı da aynı sertlikte oldu. Nitekim grevcilerin taleplerini iletmek amacıyla şirket yönetimiyle görüşmeye giden 4 işçi temsilcisini Reji Müdürü kolculara tutuklattı. Çoğunluğu Rum olan 800 işçinin toplu müdahalesi sonrası müdürün emriyle bu sefer de kolcular silahla müdahalede bulundu; 8 işçi yaralandı.
Olaylar durulacak gibi görünmüyordu. Öfkelenen işçiler, isteklerinin kabul edilmemesinden sorumlu tuttukları Reji Nazırının evine saldırınca Nazır başka bir yere nakledildi. Samsun tütün işçilerinin grevi, halkın gösterilere katılımı, hatta bir Ermeni kilisesinin yakılmasına teşebbüs edilmesi ve Amerikan ticarethanelerine silahla saldırılması üzerine tehlikeli bir hal aldı. Masum bir ücret artışı talebiyle başlayan grev, araya konsolosların da girdiği uluslararası çapta bir halk ayaklanmasına dönüşmüştü. Bu durum, devlet yönetimini civar bölgelerde ne kadar asker varsa Samsun’a gönderecek şekilde teyakkuza geçirdi.
Ayaklanmanın bastırılabilmesi için Trabzon Valiliği Reji Nazırının acilen değiştirilmesi gerektiğini bildirdi. Alman Reji Nazırı Marolis’in saldırıya uğraması Alman Elçiliği’nin müdahil olmasına neden olurken, Elçilik yeterince korunmadığını ileri sürerek, grevde ihmali bulunduğu gerekçesiyle mutasarrıfın görevden uzaklaştırılmasını talep etti.
“Tüm yaşananlardan sonra işçiler istediklerini aldılar mı peki?” diye sormuşsunuzdur muhtemelen. Söyleyelim: Şiddet eylemlerine bulanan grev, işçilerin zaferiyle noktalandı. Zira şirket ücretlere %30 zam verdi.
Tütün sanayiinin görece gelişmişliği ve işçi sayısı açısından Osmanlı’da öne çıkan bölgelerden biridir Selanik. İşçi hareketleri açısından da 1908 öncesi ve sonrasında oldukça hareketliydi. 1891’de ücretlerinin düşürülmek istenmesine tepki gösteren İskeçe tütün işçileri, 1896’da ücretlerinin artırılmasını isteyen Kavala’daki Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman tütün işçileri, üretimdeki düşüş nedeniyle yine ücret kesintisi tehdidi karşısında 1904’te İskeçe ve 1905’te Drama ile Kavala’da grev silahına başvurmuşlardı.
Aynı işçiler 1908 yazında geniş kapsamlı bir iş bırakma eylemi gerçekleştirdiler. Eylemi, İskeçe ve Drama tütün işçileri başlatmış; olay, Kavala’da 10 Eylül’de grev ilan edilmesiyle 15 bin kişilik kitlesel bir işçi eylemine dönüşmüştü.
1908 öncesi ve sonrasındaki tüm grevler arasında sonu en mutlu biten iş bırakma eylemi olarak nitelendirebiliriz bu grevi. Anlaşmazlığı çözmek adına bölgeye gelen Drama Mutasarrıfı Necib Bey, aileleriyle birlikte Kavala’nın neredeyse tüm halkını kapsayan tütün işçilerinin, tütün mağazası sahipleri ve işverenlerinin, dış devlet temsilciliklerinin merkezinde yer aldığı bir müzakere sürecini en iyi şekilde yöneterek sonuçlandırmıştır.
Grevin başladığı gün, işçiler eyleme katılmayan ve çalışmaya devam etmek isteyen işçilerin çalışmasını engellemiş, tütün mağazaları ve atölyelerine saldırmışlardı. Mutasarrıf, grevin ilk günlerinde tütün tüccarları ve mağaza sahipleriyle görüştü. 13 Eylül günü her tütün ticarethanesinden ikişer işçiyi kabul ederek taleplerini dinledi. Tüccarlar, işçilerin kışın 18, yazın 24 kuruş olması şeklindeki ücret isteklerini kabul ettiler. İşçilerin kış aylarında günlük 7, yaz aylarında 9 saat çalışma isteklerine karşılık tüccarlar yazın 10, kışın 8 saat çalışma süresi teklif ettiler.
7,5 saat mesai isteriz!
Necib Bey’in başkente ulaşan telgrafında, yaptığı arabuluculuk sonucu mesai saatleriyle ilgili anlaşmazlığın o gün için halledilemediği, ancak iki tarafın da orta yolu bularak sorunu halledebileceği umudunda olduğu bildiriliyordu.
En önemli anlaşmazlık maddesi, işçilerin bir tütün mağazasından çıkıp diğer bir mağazada işe başladıklarında aynı ücretle istihdam edilme talepleriydi. İşverenler bu isteği kabul etmişlerse de, işçiler kendilerini garantiye almak için yazılı bir sözleşme ve senet istemişlerdi. Gece saatlerine kadar süren görüşmelerde anlaşılamamış ve taraflar ertesi sabah buluşmak üzere ayrılmışlardı.
Necib Bey, ayrılmadan önce işçilerle tekrar görüşerek devletin isteklerini dikkate aldığını, bunları çözmek için mesai harcadıklarını belirtti. Ayrıca her şeyi devletle paylaşmaları, çalışmak isteyen işçilere ve mağazalara müdahalede bulunmamaları yönünde nasihat etti. İşçiler de söz vermiş, ancak zor durumda olduklarını belirterek birikmiş alacaklarının ödenmesini talep etmişlerdi. Tüccarlarla konuyu görüşen Necib Bey, ertesi gün tüm ücretlerin ödeneceğini belirterek işçilerin bu isteklerini de yerine getirdi.
“Amele de yaşasın, tüccar da!”
İçeride müzakereler sürerken işçiler ve halk hükümet binası önünde sonucu bekliyordu. Necib Bey görüşmelerin olumlu gittiğinin öğrenilmesiyle işçi gruplarının sevinç gösterileri eşliğinde bölgeden ayrıldı. Ertesi gün ilk olarak mağazaların çalışmasının engellendiğine dair konsoloslukların şikâyetini dinledi ve bununla ilgili olarak işçilere tebliğde bulundu. Ancak “Avamın aklı gözündedir” sözünü de dikkate almak gerektiğini söyleyerek, Kavala’ya asker gönderilmesini ve güvenlik önlemlerinin artırılmasını talep etti. Bir olay gerçekleşmeyecek olsa da, hem işçilerin gözünde devleti zayıf göstermemek ve taşkınlıklarını önlemek, hem de tüccar ve işverenlere devletin güvenliği sağlamakta bir zafiyet yaşamadığını göstermek için güvenlik gücünün artırılması gerektiğini bildirdi.
15 Eylül günü taraflar arasında son görüşmeler yapılarak grev sonlandırıldı. İlk olarak işçilere tüccarların hiçbir şekilde kabul etmeyeceği maddeler anlatıldı. Daha sonra tüccarlar davet edilerek tarafların anlaşmaları sağlandı.
Buna göre mesai saatlerinin yazın 9,5 saat, kışın 4 ay boyunca 7,5 saat, 3 ay da 7 saat olarak uygulanması; ücretlerin yaz aylarında 24, kış aylarında 18 kuruş olması kararlaştırıldı. İşçiler ücretlerini haftalık almak istediklerini belirtmiş, işverenlerse hesap kolaylığı açısından önceki dönemde olduğu gibi 15 günde bir ödenmesinde ısrar etmişlerdi. Necib Bey’in uzlaştırmasıyla ücretlerin 15 günde bir ödenmesi, ancak ihtiyacı olan işçilere haftadan haftaya avans verilmesi şeklinde bir düzenleme yapıldı.
Sorunların bu şekilde halledilmesi sonrasında Necib Bey, tütün tüccarları ve işçi vekilleri hükümet konağının balkonuna çıkmış, sonuçları bildirmişlerdi. Bunun üzerine işçiler “Yaşasın tüccarlar!” şeklinde bağırıp sevinçlerini göstermişlerdi. Commercial Kumpanyası Müdürü Mizrahi de, “Biz birbirimize muhtacız, amele (işçi) de yaşasın!” diye karşılık verdi. Aynı gün bölgedeki tütün mağazalarında üretim tekrar başlamıştı.
Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte çarpıcı bir artış gösteren işçi grevleri, ülkedeki siyasî hareketliliğin emekçi zümrenin bilinçlenmesi üzerinde etkisini göstermesi açısından dikkate değer bir gelişmedir. İster zaferle sonuçlansın, ister hezimetle, grevlerin sanayileşmenin kaçınılmaz sonucu ve demokrasi tarihinin dönemeçlerinden biri olduğu anlaşılmıştı.
Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım