Malkoçoğlu’nun dedektif torunları
Türkiye'de polisiye romanın geçmişi, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların söylediği gibi yeni değildir; tam tamına 135 yıllık bir mazisi vardır. Esrâr-ı Cinayât’tan Cingöz Recai’ye 1881-1928 döneminde Türk polisiye romanları...
Türkiye'de polisiye romanın geçmişi, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların söylediği gibi yeni değildir; tam tamına 131 yıllık bir mazisi vardır. Osmanlı'da 1881'de yayınlanan ilk çeviri polisiye roman, Ponson de Terrail adlı bir yazarın, döneminde çok ünlenmiş kahramanı Rocambole'un bir macerası olan Paris Faciaları'dır. Çevirmeni Ahmed Münif olan bu kitap, Ceride-i Askeriye Matbaası'nda basılmış 406 sayfalık epey hacimli bir eserdir. Ayrıca polisiye romanın başlangıcı kabul edilen Edgar Allen Poe'nun Morgue Sokağı Cinayetleri'nin yayınlanmasından 40 yıl sonra ülkemizde yayınlanan ilk polisiye kitaptır. Bu bağlamda Türkiye'nin polisiye roman yayınına, komşu pek çok ülkeden önce, İtalya ve Almanya ile ise aynı yıllarda başladığı görülür.
İlk telif polisiye romanımızı ise dönemin okuyucularının deyişiyle 'Hâce-i evvel', gazetecilerinin tabiriyle 'Efendi Baba' Ahmed Midhat, 1883'te önce gazetesi Tercümân-ı Hakikat'te tefrika etmiş, 1 yıl sonra da kendi ifadesiyle “ilk defa olmak üzere risale şeklinde dahi tâb olunmuştur". Kitabın ismi 'cinayetlerdeki sırlar' anlamına gelen Esrâr-ı Cinâyât'tır. Ahmed Midhat Efendi bu ilk polisiye romanından sonra ileriki yıllarda Müşahedât, Hayret ve Haydut Montari adında polisiye kurgulu 3 roman daha yazacaktır. Ancak bu konuda yalnız kalacak, 2. Meşrutiyet'in ilan yılı olan 1908'e kadar, bir istisnası ile dönemin hiçbir yazarı polisiye roman kaleme almayacaktır. Zaten egemen edebî akım olan Edebiyât-ı Cedidecilerden polisiye roman yazmalarını beklemek de abesle iştigal olacaktır. Bu akımın dışında mütalaa edilmesi gereken Hüseyin Rahmi Gürpınar ise polisiye romanla ciddi bir şekilde ilgilenecek, birkaç polisiye roman çevirisi yapacak ama ilk polisiye romanı olan Kesik Baş ancak 1921 yılında İkdam gazetesinde tefrika edilip 20 yıl sonra da kitap olarak yayınlanacaktır.
Ahmed Midhat'ı 1883-1908 döneminde polisiye roman yazımında izleyen tek yazar, Selanik'te yayınlanan Asır gazetesinin kurucusu Fazlı Necip'tir. Türkiye'de ilk Arsène Lupin çevirmeni olacak Fazlı Necip, 1899 yılında gazetesinde tefrika ettiği Cani mi, Masum mu? adlı polisiye romanını 1901 yılında yine Selanik'te kendi matbaasında bastıracaktır.
Kirli çamaşırlar nasıl ortaya döküldü?
Bu ilk öncülerle ilişkili bilgileri noktalamadan Ahmed Midhat Efendi'nin Esrâr-ı Cinayât isimli eserinin neden olduğu bir skandalı da okuyucularımıza nakledelim. Esrâr-ı Cinayât'ın baş kahramanlarından biri Beyoğlu Mutasarrıfı Mecdettin Paşa'dır. Sefih, kirli ilişkileri olan, yalancı ve düzenbaz biridir. Romanın iyi kişileri olan Müstantik (Sorgucu) Osman Sabri ile gazeteci Ahmed Midhat'a kan kusturur ama foyaları meydana çıkınca Avrupa'ya kaçmak zorunda kalır.
1905 yılında şarkiyatçıların tanınmış dergisi Journal Asiatique'te II. Abdülhamid'in ilk dönemlerindeki basın hayatını konu alan bir makale yazan P. Risal adlı müsteşrik (doğu bilimci) şu ilginç olayı nakletmektedir:
“...(1880'li yıllarda) Hayal Gazetesi'nin kapatılmasına rağmen gazetelerin eleştirileri devam ediyor ve çoğu zaman doğru amaçlara yönelik oluyordu; bu eleştirilerin en yüksek makamlarca kabul edilip dinlenmesi de hiç ender rastlanan bir olay değildi. Bunu ispat etmek için vereceğimiz tek bir misal yeterlidir:
Dönemin Beyoğlu Mutasarrıfı yüz kızartacak kadar sefih bir hayat yaşıyordu. Bir gazete, Tercümân-ı Hakikat onu adam etmek için bir girişimde bulundu. Kahramanlarından biri tıpkı tıpkısına Beyoğlu Mutasarrıfı'na benzeyen bir roman tefrika etmeye başladı. Beyoğlu Mutasarrıfı romanda çok ustaca tasvir edilmişti. Yapmadığı bir husus için eleştirilmiyor ama hayatının bütün çirkef yanları ustaca göz önüne seriliyordu. Kamuoyunun gözünde gülünç duruma düşen Mutasarrıf, kurnaz romancının açığa çıkardığı utanç verici durumdan kurtulmak için ülkeden kaçmak zorunda kaldı."
Görüldüğü gibi bugün nitelikli örneklerinde toplumsal eleştiri görevini üstlenen polisiye romanın yurdumuzdaki ilk eseri bu vazifesini hakkıyla yerine getirmiş ve görevini suiistimal eden bir üst görevlinin kirli çamaşırlarını ustalıkla ortaya dökmüştür.
Tam 55 polisiye roman çevirisi!
1881-1908 arasında bu 2 öncü yazarın telif romanları yanında 55 adet çeviri polisiye roman yayınlanmıştır. Bunların büyük kısmı Fransız yazarlarının eseridir ve melodram ağırlıklı kitaplardır. Bu çeviriler içinde bugün polisiye roman tarihi bakımından önemli olan tek yazar, Emile Gaboriau'dur. Türk okuyucular bu dönemde Batıdaki polisiye roman meraklılarını kasıp kavuran Arthur Conan Doyle'un Sherlock Holmes'ünden de, Maurice Leblanc'ın Arsène Lupin'inden de haberdar değildir. Bu 2 önemli polisiye kahramanını o günlerde ülkemizde tanıyan 2 ünlü vardır: Halide Edip Adıvar ile dönemin padişahı II. Abdülhamid.
Halide Edip anılarında aynen şöyle demektedir:
“Akşamları babamla zevcim Salih Zeki Bey'e Conan Doyle'un hikayelerini okumak bir vazife hâlini almıştı. Bu benim için de faydalı oldu. Çünkü herhangi bir İngilizce eseri ele alıp tabii bir surette Türkçe olarak okumak yolunda beni bu akşamlar yetiştirdi.
İşittiğime göre Sherlock Holmes Abdülhamid'i de çok derinden alakadâr edermiş ve Esvabçıbaşı İsmet Bey her akşam bir paravanın arkasında sabaha kadar bu eserlerin tercümesini padişaha okurmuş..."
Halide Edip o günlerde aldığı polisiye roman okuma zevkini daha sonra Yolpalas Cinayeti adlı eserinde okuyucularına da tattıracaktır.
2. Meşrutiyet'in ilanından Latin harflerinin kabul edilişine kadar geçen 20 yıllık dönemse (1908- 1928), tabir yerindeyse polisiye roman yayıncılığının patlama yaptığı bir zaman aralığıdır.
Sansürün kalkması ve göreceli olarak basın üzerindeki baskının azalması diğer yayınlarda olduğu gibi polisiye roman yayıncılığında da büyük bir çeşitliliğe yol açmıştır.
Sherlock Holmes'ü kim yendi?
Polisiye romanın 2 ustası olan Arthur Conan Doyle ve Maurice Leblanc'in kahramanları Sherlock Holmes ve Arsène Lupin çevirileri arka arkaya yayınlanmıştır. İşin ilginç yanı, ilk Arsène Lupin çevirilerinin Selanik'te Fazlı Necip tarafından yayınlanmasıdır. Bu 2 ustanın yanında, dönemin tanınmış polisiye roman yazarlarının eserleri de dilimize çevrilmiştir. Bu arada sahte Sherlock Holmes ve Arsène Lupin öykülerinin de ortaya çıktığını belirtelim. Bu kahramanlar Türk okuyucular tarafından o kadar tutulmuştur ki daha sonra 1950'li yıllarda Mike Hammer romanlarının başına gelecek özgün romanların sahtelerini yazma usulü ilk kez bugünlerde ortaya çıkmıştır.
Ancak polisiye roman alanında en büyük atılım; Anglosaksonların 'dime novels' dedikleri, bizim 'on paralık hikayeler' diye çevirmeyi yeğlediğimiz, genç ve az eğitimli kitlelere hitap eden ve bütünüyle popüler edebiyat içinde mütalaa edilebilecek yayınlarda olmuştur. Bu kitaplarda aynı kahramanın çeşitli maceraları ayrı ayrı kitapçıklarda anlatılır. Bu kahramanların en tanınanları Nat Pinkerton ve Nick Carter'dır. Bu küçük polisiye öyküler en çok 32 sayfalık formalar halinde ilginç renkli kapaklarla yayınlanıyor ve okuyucu katında büyük ilgi topluyordu. Tesbitlerimize göre bu dönemde en az 200 Nat Pinkerton ve 100 civarında da Nick Carter öyküsü yayınlanmıştır. Bu öykülerin neşrinde önceliği gazeteler sahipleniyor, dönemin önemli gazeteleri Sabah ve Tercüman-ı Hakikat özel Nat Pinkerton ve Nick Carter serileri yayınlıyordu.
Bu yayınların başarısını gören Türk yazarlar benzeri yayınları Türk kahramanlarla yapmayı denediler. 1913'te ilk kez Ebüssüreyya Sami, Amanvermez Avni adlı kahramanının maceralarını konu alan 10 kitaplık bir seri yazdı ve beklenenin üstünde bir ilgi gördü. Bunu diğerleri izledi. Hüseyin Nadir'in Fakabasmaz Zihni'si, İskender Fahrettin'in Elegeçmez Kadri'si bu kahramanların en tanınmışlarıdır. Ancak bu konuda bugün de devam eden en büyük ilgiyi, Peyami Safa'nın Server Bedi adı altında yazdığı Cingöz Recai görmüştür.
Maurice Leblanc'ın Arsène Lupin'inden esinlenmiş olsa da Server Bedi'nin kahramanı yerel renkler iyi kullanıldığından çok başarılıdır ve İstanbul'a gelen Arsène Lupin'i de Sherlock Holmes'i de yenmeyi bilecektir.
Bu dönemde 'on paralık hikâye' formatının dışında geleneksel polisiye roman kurgusu ile yazılan telif roman sayısı kısıtlıdır. 1912 yılında Ermeni vatandaşımız Yetvard Odyan Efendi'nin kaleme aldığı Abdülhamid ve Sherlock Holmes adlı eser, yazarın Abdülhamid düşmanlığının iyi bir polisiye romanı nasıl sıradan bir eser hâline getirdiğinin kanıtıdır. Server Bedi'nin roman formatındaki Cingöz Recai macerası Cingöz'ün Esrarı belli bir seviyeyi yakalar. O dönemdeki yakın arkadaşı Necip Fazıl Kısakürek'in kaleme aldığı Meş'um Yakut içinse aynı yargıya varmak zordur.
Necip Fazıl, polisiye romanın en zor alt türlerinden biri olan 'kapalı oda muamması, yani girişi çıkışı belli ve göz önünde olan bir odada işlenen cinayeti konu alan bir roman yazmayı planlamış, ilginç başlayan romanının sonunu mantıkî bir açıklamaya kavuşturamamış ve okuyucuyu tatmin edememiştir. Zaten kendisi de sonraları bu eserinden hiç söz etmemeyi tercih edecektir.
Bunların yanında Alev Can adlı bir yazarın Bir Polis Hafiyesi'nin Harikulade Maceraları vasatı zor tuttururken, Akil Koyuncu'nun Karanlık Konakta Ne Var? isimli eseri çok özgün ve başarılı bir polisiye roman olarak dikkat çeker. Bu romanın bir başka versiyonu Hortlayan Cellat olarak yayınlanacaktır.
İlk telif polisiye romanımızı ise dönemin okuyucularının deyişiyle 'Hâce-i evvel', gazetecilerinin tabiriyle 'Efendi Baba' Ahmed Midhat, 1883'te önce gazetesi Tercümân-ı Hakikat'te tefrika etmiş, 1 yıl sonra da kendi ifadesiyle “ilk defa olmak üzere risale şeklinde dahi tâb olunmuştur". Kitabın ismi 'cinayetlerdeki sırlar' anlamına gelen Esrâr-ı Cinâyât'tır. Ahmed Midhat Efendi bu ilk polisiye romanından sonra ileriki yıllarda Müşahedât, Hayret ve Haydut Montari adında polisiye kurgulu 3 roman daha yazacaktır. Ancak bu konuda yalnız kalacak, 2. Meşrutiyet'in ilan yılı olan 1908'e kadar, bir istisnası ile dönemin hiçbir yazarı polisiye roman kaleme almayacaktır. Zaten egemen edebî akım olan Edebiyât-ı Cedidecilerden polisiye roman yazmalarını beklemek de abesle iştigal olacaktır. Bu akımın dışında mütalaa edilmesi gereken Hüseyin Rahmi Gürpınar ise polisiye romanla ciddi bir şekilde ilgilenecek, birkaç polisiye roman çevirisi yapacak ama ilk polisiye romanı olan Kesik Baş ancak 1921 yılında İkdam gazetesinde tefrika edilip 20 yıl sonra da kitap olarak yayınlanacaktır.
Ahmed Midhat'ı 1883-1908 döneminde polisiye roman yazımında izleyen tek yazar, Selanik'te yayınlanan Asır gazetesinin kurucusu Fazlı Necip'tir. Türkiye'de ilk Arsène Lupin çevirmeni olacak Fazlı Necip, 1899 yılında gazetesinde tefrika ettiği Cani mi, Masum mu? adlı polisiye romanını 1901 yılında yine Selanik'te kendi matbaasında bastıracaktır.
Kirli çamaşırlar nasıl ortaya döküldü?
Bu ilk öncülerle ilişkili bilgileri noktalamadan Ahmed Midhat Efendi'nin Esrâr-ı Cinayât isimli eserinin neden olduğu bir skandalı da okuyucularımıza nakledelim. Esrâr-ı Cinayât'ın baş kahramanlarından biri Beyoğlu Mutasarrıfı Mecdettin Paşa'dır. Sefih, kirli ilişkileri olan, yalancı ve düzenbaz biridir. Romanın iyi kişileri olan Müstantik (Sorgucu) Osman Sabri ile gazeteci Ahmed Midhat'a kan kusturur ama foyaları meydana çıkınca Avrupa'ya kaçmak zorunda kalır.
1905 yılında şarkiyatçıların tanınmış dergisi Journal Asiatique'te II. Abdülhamid'in ilk dönemlerindeki basın hayatını konu alan bir makale yazan P. Risal adlı müsteşrik (doğu bilimci) şu ilginç olayı nakletmektedir:
“...(1880'li yıllarda) Hayal Gazetesi'nin kapatılmasına rağmen gazetelerin eleştirileri devam ediyor ve çoğu zaman doğru amaçlara yönelik oluyordu; bu eleştirilerin en yüksek makamlarca kabul edilip dinlenmesi de hiç ender rastlanan bir olay değildi. Bunu ispat etmek için vereceğimiz tek bir misal yeterlidir:
Dönemin Beyoğlu Mutasarrıfı yüz kızartacak kadar sefih bir hayat yaşıyordu. Bir gazete, Tercümân-ı Hakikat onu adam etmek için bir girişimde bulundu. Kahramanlarından biri tıpkı tıpkısına Beyoğlu Mutasarrıfı'na benzeyen bir roman tefrika etmeye başladı. Beyoğlu Mutasarrıfı romanda çok ustaca tasvir edilmişti. Yapmadığı bir husus için eleştirilmiyor ama hayatının bütün çirkef yanları ustaca göz önüne seriliyordu. Kamuoyunun gözünde gülünç duruma düşen Mutasarrıf, kurnaz romancının açığa çıkardığı utanç verici durumdan kurtulmak için ülkeden kaçmak zorunda kaldı."
Görüldüğü gibi bugün nitelikli örneklerinde toplumsal eleştiri görevini üstlenen polisiye romanın yurdumuzdaki ilk eseri bu vazifesini hakkıyla yerine getirmiş ve görevini suiistimal eden bir üst görevlinin kirli çamaşırlarını ustalıkla ortaya dökmüştür.
Tam 55 polisiye roman çevirisi!
1881-1908 arasında bu 2 öncü yazarın telif romanları yanında 55 adet çeviri polisiye roman yayınlanmıştır. Bunların büyük kısmı Fransız yazarlarının eseridir ve melodram ağırlıklı kitaplardır. Bu çeviriler içinde bugün polisiye roman tarihi bakımından önemli olan tek yazar, Emile Gaboriau'dur. Türk okuyucular bu dönemde Batıdaki polisiye roman meraklılarını kasıp kavuran Arthur Conan Doyle'un Sherlock Holmes'ünden de, Maurice Leblanc'ın Arsène Lupin'inden de haberdar değildir. Bu 2 önemli polisiye kahramanını o günlerde ülkemizde tanıyan 2 ünlü vardır: Halide Edip Adıvar ile dönemin padişahı II. Abdülhamid.
Halide Edip anılarında aynen şöyle demektedir:
“Akşamları babamla zevcim Salih Zeki Bey'e Conan Doyle'un hikayelerini okumak bir vazife hâlini almıştı. Bu benim için de faydalı oldu. Çünkü herhangi bir İngilizce eseri ele alıp tabii bir surette Türkçe olarak okumak yolunda beni bu akşamlar yetiştirdi.
İşittiğime göre Sherlock Holmes Abdülhamid'i de çok derinden alakadâr edermiş ve Esvabçıbaşı İsmet Bey her akşam bir paravanın arkasında sabaha kadar bu eserlerin tercümesini padişaha okurmuş..."
Halide Edip o günlerde aldığı polisiye roman okuma zevkini daha sonra Yolpalas Cinayeti adlı eserinde okuyucularına da tattıracaktır.
2. Meşrutiyet'in ilanından Latin harflerinin kabul edilişine kadar geçen 20 yıllık dönemse (1908- 1928), tabir yerindeyse polisiye roman yayıncılığının patlama yaptığı bir zaman aralığıdır.
Sansürün kalkması ve göreceli olarak basın üzerindeki baskının azalması diğer yayınlarda olduğu gibi polisiye roman yayıncılığında da büyük bir çeşitliliğe yol açmıştır.
Sherlock Holmes'ü kim yendi?
Polisiye romanın 2 ustası olan Arthur Conan Doyle ve Maurice Leblanc'in kahramanları Sherlock Holmes ve Arsène Lupin çevirileri arka arkaya yayınlanmıştır. İşin ilginç yanı, ilk Arsène Lupin çevirilerinin Selanik'te Fazlı Necip tarafından yayınlanmasıdır. Bu 2 ustanın yanında, dönemin tanınmış polisiye roman yazarlarının eserleri de dilimize çevrilmiştir. Bu arada sahte Sherlock Holmes ve Arsène Lupin öykülerinin de ortaya çıktığını belirtelim. Bu kahramanlar Türk okuyucular tarafından o kadar tutulmuştur ki daha sonra 1950'li yıllarda Mike Hammer romanlarının başına gelecek özgün romanların sahtelerini yazma usulü ilk kez bugünlerde ortaya çıkmıştır.
Ancak polisiye roman alanında en büyük atılım; Anglosaksonların 'dime novels' dedikleri, bizim 'on paralık hikayeler' diye çevirmeyi yeğlediğimiz, genç ve az eğitimli kitlelere hitap eden ve bütünüyle popüler edebiyat içinde mütalaa edilebilecek yayınlarda olmuştur. Bu kitaplarda aynı kahramanın çeşitli maceraları ayrı ayrı kitapçıklarda anlatılır. Bu kahramanların en tanınanları Nat Pinkerton ve Nick Carter'dır. Bu küçük polisiye öyküler en çok 32 sayfalık formalar halinde ilginç renkli kapaklarla yayınlanıyor ve okuyucu katında büyük ilgi topluyordu. Tesbitlerimize göre bu dönemde en az 200 Nat Pinkerton ve 100 civarında da Nick Carter öyküsü yayınlanmıştır. Bu öykülerin neşrinde önceliği gazeteler sahipleniyor, dönemin önemli gazeteleri Sabah ve Tercüman-ı Hakikat özel Nat Pinkerton ve Nick Carter serileri yayınlıyordu.
Bu yayınların başarısını gören Türk yazarlar benzeri yayınları Türk kahramanlarla yapmayı denediler. 1913'te ilk kez Ebüssüreyya Sami, Amanvermez Avni adlı kahramanının maceralarını konu alan 10 kitaplık bir seri yazdı ve beklenenin üstünde bir ilgi gördü. Bunu diğerleri izledi. Hüseyin Nadir'in Fakabasmaz Zihni'si, İskender Fahrettin'in Elegeçmez Kadri'si bu kahramanların en tanınmışlarıdır. Ancak bu konuda bugün de devam eden en büyük ilgiyi, Peyami Safa'nın Server Bedi adı altında yazdığı Cingöz Recai görmüştür.
Maurice Leblanc'ın Arsène Lupin'inden esinlenmiş olsa da Server Bedi'nin kahramanı yerel renkler iyi kullanıldığından çok başarılıdır ve İstanbul'a gelen Arsène Lupin'i de Sherlock Holmes'i de yenmeyi bilecektir.
Bu dönemde 'on paralık hikâye' formatının dışında geleneksel polisiye roman kurgusu ile yazılan telif roman sayısı kısıtlıdır. 1912 yılında Ermeni vatandaşımız Yetvard Odyan Efendi'nin kaleme aldığı Abdülhamid ve Sherlock Holmes adlı eser, yazarın Abdülhamid düşmanlığının iyi bir polisiye romanı nasıl sıradan bir eser hâline getirdiğinin kanıtıdır. Server Bedi'nin roman formatındaki Cingöz Recai macerası Cingöz'ün Esrarı belli bir seviyeyi yakalar. O dönemdeki yakın arkadaşı Necip Fazıl Kısakürek'in kaleme aldığı Meş'um Yakut içinse aynı yargıya varmak zordur.
Necip Fazıl, polisiye romanın en zor alt türlerinden biri olan 'kapalı oda muamması, yani girişi çıkışı belli ve göz önünde olan bir odada işlenen cinayeti konu alan bir roman yazmayı planlamış, ilginç başlayan romanının sonunu mantıkî bir açıklamaya kavuşturamamış ve okuyucuyu tatmin edememiştir. Zaten kendisi de sonraları bu eserinden hiç söz etmemeyi tercih edecektir.
Bunların yanında Alev Can adlı bir yazarın Bir Polis Hafiyesi'nin Harikulade Maceraları vasatı zor tuttururken, Akil Koyuncu'nun Karanlık Konakta Ne Var? isimli eseri çok özgün ve başarılı bir polisiye roman olarak dikkat çeker. Bu romanın bir başka versiyonu Hortlayan Cellat olarak yayınlanacaktır.