Kerbela'da ne oldu?

Hz. Ali’den yadigâr:
Hz. Ali’ye ait olduğu rivayet edilen bu eski mushaf örneği İran’ın Meşhed kentinde, İmam Rida türbesinde muhafaza ediliyor.
Hz. Ali’den yadigâr: Hz. Ali’ye ait olduğu rivayet edilen bu eski mushaf örneği İran’ın Meşhed kentinde, İmam Rida türbesinde muhafaza ediliyor.

Günümüzde Kerbela algısının beslendiği üç önemli kaynak olduğu söylenebilir: Birincisi, zamanla insanların muhayyilesinde gelişen efsanevî anlatım, ikincisi ideolojik okumalar ve üçüncü kaynak ise Hz. Hüseyin’in durumunu farklı şekillerde ortaya koyan kaynaklarımızdaki rivayetlerdir.

Prof. Dr. Adnan Demircan

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

_________________________________________


Kerbela olayına uzanan süreç aslında Muâviye b. Ebî Süfyân’ın hilafeti döneminde oğlu Yezîd’i veliaht tayin etmesiyle başlamıştır. Muâviye bunu Müslümanların kendisinden sonra ihtilafa düşmesini engellemek için yaptığını söylese de, gerçek niyeti yönetimin kendi ailesinde kalmasını sağlamaktı. Zira amacı muhtemel bir siyasî krizi engellemek olsaydı tecrübe ve bilgisiyle Yezîd’den daha liyakatli kişileri tercih ederdi.

Muâviye’nin oğlu Yezîd’i veliaht ilan etmesine en ciddi muhalefet Hicaz bölgesinden geldi. Hicaz ahalisi Muâviye’ye biat etmeyip ya Hz. Peygamber’in (sas) yaptığı gibi işi ümmete bırakmasını ya Hz. Ebûbekir gibi akrabası olmayan birini tayin etmesini ya da Hz. Ömer gibi yine aralarında akrabalarının bulunmadığı bir şura oluşturmasını tavsiye ettiler.

Ne var ki Muâviye yapılan teklifleri kabul etmeyerek zamanla durumun kabullenileceğini düşündü.

Muâviye’nin vefatından sonra Yezîd eyaletlere mektuplar göndererek kendisine halife olarak biat edilmesini bildirdi. Medine Valisi Velîd b. Utbe’ye yazdığı mektupla mutlaka Hüseyin b. Ali ve Abdullah b. ez-Zübeyr’den biat alınmasını emretti. Velîd b. Utbe emre itaat etse de Hz. Hüseyin ve Abdullah b. ez-Zübeyr biat etmeyip gece vakti Mekke’ye gittiler.

Öte yandan Hz. Hüseyin’in Mekke’ye gittiğini öğrenen Kûfeliler kendisine birçok davet mektubu gönderdiler. Israrlı davetleri devam edince Hz. Hüseyin durumu araştırması için amcaoğlu Müslim b. Akîl’i Kûfe’ye gönderdi.

Müslim’in gelişi Kûfeliler arasında ilgiyle karşılandı. Hatta Hz. Hüseyin adına biat almaya başladı. Müslim’in 12 veya 18 bin kişiden biat aldığı rivayet edilir. Ortamın gayet uygun olduğunu düşünen Müslim, Hz. Hüseyin’e hemen yola çıkmasını bildiren bir mektup yazdı.

Hz. Hüseyin, Müslim’in mektubunu aldıktan sonra Kûfe’ye gitmeye karar verdi. Bu arada istişarelerde bulunduğu kişilerin çoğu Kûfe’ye gitmemesini tavsiye ettiler. Ne var ki mektuptan edindiği izlenime göre Hz. Hüseyin herhangi bir dirençle karşılaşmadan Kûfe’de lider olacağına inanıyordu. Bu sebeple Hicrî 60 yılının Zilhicce ayında (Eylül 680) yakın akrabalarıyla Kûfe’ye gitmek üzere yola çıktı.

Gelen istihbarat üzerine Yezîd o sırada Basra Valisi olan Ubeydullah b. Ziyâd’ı hem Basra, hem de Kûfe valisi yaptı. Ubeydullah, Muâviye döneminin ünlü Irak Valisi Ziyâd b. Ebih’in oğludur. Ziyâd ve oğlu Ubeydullah Emevilerin muhaliflerinin gözünü korkutmak için her türlü yola başvurmuşlardı.

Ubeydullah Kûfe’ye tebdil-i kıyafet girerek herhangi bir dirençle karşılaşmayı engelledi. Valilik sarayına gittikten sonra Numan’a yeni vali olduğunu bildirip görevi devraldı. Dahası liderlerini çağırıp kendi kabilelerinin mensuplarına sahip çıkmalarını istedi.

Kabilelerin devletle sıkı ilişkileri vardı ve aldıkları yıllık ihsanları kaybetmek istemiyorlardı. Hal böyle olunca valinin uyarılarını dikkate aldılar. Böylece Ubeydullah’ın tehditleri işe yaramış oldu.

Ubeydullah’ın girişimlerinden sonra Hz. Hüseyin’in amcaoğlu Müslim aranan bir zanlı durumuna düştü. Tanıdıklarının yanında saklansa da Ubeydullah’ın ajanlarının saklandığı yeri tespit etmeleri uzun sürmedi.

Müslim bir süre evinde saklandığı Hâni’nin tutuklanmasından sonra kendisine Hz. Hüseyin adına biat edenleri Ubeydullah’a isyana davet etti. Ancak valilik sarayına ulaştıklarında etrafında çok az kişi kalmıştı. Sarayı kuşatmaya teşebbüs ettiyse de, yanında kalanlar da dağılıp kaçtı.

Muhammed b. Eş’as yaşlı bir kadının evine sığınan Müslim’e eman verdi. Valiyle görüşüp kendisine zarar verilmemesi için güvence aldı. Bunun üzerine Valinin sözüne inanan Müslim teslim oldu. Ubeydullah ise sözünde durmayacak, Müslim’i ve hapisteki Hâni’yi idam ettirecekti. Cesetleri ibret olsun diye çarşıda asıldı, başları da Şam’a gönderildi.

 İslam fetihleri: Hz. Peygamber’in (sas) vefatından sonra gerçekleştirilen fetihlerle İslam dini üç kıtaya yayıldı. Üstteki minyatür tekniği ile yapılmış haritada fetihlerin ardından Müslümanların yaşadıkları bölgeler işaret edilmiş.
İslam fetihleri: Hz. Peygamber’in (sas) vefatından sonra gerçekleştirilen fetihlerle İslam dini üç kıtaya yayıldı. Üstteki minyatür tekniği ile yapılmış haritada fetihlerin ardından Müslümanların yaşadıkları bölgeler işaret edilmiş.

Kerbela’ya yolculuk

Hz. Hüseyin yoldayken Müslim’in öldürüldüğünü öğrenince yanındakilerle istişare ederek geri dönmeye karar verdi. Ancak Müslim’in kardeşleri intikam almadan geri dönmeyeceklerini söylediler ve Hz. Hüseyin’e baskı yaparak oraya gitmesi halinde Kûfelilerin verdikleri sözde duracaklarını ileri sürdüler.

Hz. Hüseyin kendisini onlardan sorumlu tutuyordu. Bu duygusal ortamın etkisiyle yola devam kararı aldı ancak isteyenin ayrılabileceğini söyledi.

Çok geçmeden ünlü sahabî Sa‘d b. Ebî Vakkâs’ın oğlu Ömer’in elçisi geldi. Müslim öldürülmeden önce Ömer’den Hz. Hüseyin’e bir elçi göndererek geri dönmesini bildirmesini istemişti.

Ubeydullah b. Ziyâd ise Hur b. Yezîd’i 1,000 kişilik bir birliğin başına komutan atayarak Hz. Hüseyin’in Kûfe’ye girmesine engel olmasını emretti.

Gece gündüz nöbet tutuldu; nihayet Hz. Hüseyin görününce kendisine verilen talimatı bildirdiler. Ancak Hz. Hüseyin yola devam etmekte kararlıydı.

Görüşmeler sonunda Hz. Hüseyin’in Kûfe yakınlarına kontrollü olarak yürümesine izin verildi. Bu arada durum valiye bildirilecekti. Böylece Hz. Hüseyin’in Kerbela’ya yürüyüşü başladı.

Vali Ubeydullah, Hz. Hüseyin’in görüldüğü yerde durdurulmasını istiyordu. Ubeydullah’ın cevabî mektubu Hur’a ulaştığı andaysa kafile artık Kerbela’daydı.

Ubeydullah, Ömer b. Sa‘d’ı Rey şehrine vali olarak atamıştı, Kûfe’deki bir isyanı da bastıracaktı. 4,000 kişilik bir ordu toplamış olan Ömer yol hazırlıklarını tamamlanmak üzereydi ki, Ubeydullah önce Hz. Hüseyin sorununu halletmesini istedi. Ömer görevi kabul etmek istemedi fakat aksi durumda Rey valiliğini kaybedecekti. Düşünmek için bir gün müddet istedikten sonra yakınlarının telkinlerine rağmen görevi kabul ettiğini bildirdi. Hz. Hüseyin’le görüşerek sorunu çözmeyi planlıyordu.

Ömer b. Sa‘d’ın görevlendirilmesinin sebebi, halkın saygı duyduğu kişilerden olmasıdır. O da Hz. Hüseyin gibi Kureyşliydi. Sahabî çocuğuydu ve babası Hz. Hüseyin’in babası Hz. Ali gibi Hz. Ömer’in belirlediği Şura ehlindendi.

Ömer b. Sa‘d ordusuyla Kerbela’ya giderek Hur b. Yezîd’in birliğini de komutasına aldı. Askerlerin hepsi Kûfelilerden oluşuyordu. Üstelik aralarında Hz. Hüseyin’i Kûfe’ye davet eden bazı kimseler de vardı.

Ömer, Hz. Hüseyin’le görüştü ve teslim olması için onu ikna etmeye çalıştı. Hz. Hüseyin ise teklifi ancak bazı şartlarla kabul edeceğini bildirdi: Ya Mekke’ye geri dönmesine ya Yezîd’le aralarındaki sorunu çözmek için yüz yüze görüşmesine ya da sınırlarda kâfirlerle savaşın devam ettiği bir bölgeye giderek cihad etmesine müsaade edilecekti.

Hz. Ali’nin Kûfe’deki evi: Hz. Ali Cemel Savaşı’ndan sonra başkenti Medine’den Kûfe’ye taşıdı ve şehit edilinceye kadar orada ikamet etti. Hz. Ali’nin o dönemde yaşadığı mescidin yerine sonradan büyük bir cami inşa edildi. 1915 yılında çekilmiş bu fotoğrafta Hz. Ali’nin Kûfe Mescidi’nde bulunan evinin kapısı ve ziyaretçileri görülüyor.
Hz. Ali’nin Kûfe’deki evi: Hz. Ali Cemel Savaşı’ndan sonra başkenti Medine’den Kûfe’ye taşıdı ve şehit edilinceye kadar orada ikamet etti. Hz. Ali’nin o dönemde yaşadığı mescidin yerine sonradan büyük bir cami inşa edildi. 1915 yılında çekilmiş bu fotoğrafta Hz. Ali’nin Kûfe Mescidi’nde bulunan evinin kapısı ve ziyaretçileri görülüyor.

Ya ölüm, ya ölüm!

Ömer, Hz. Hüseyin’in önerilerini makul karşılayarak tekliflerini Ubeydullah’a bildirdi. Gelen cevap açıktı: “Ya şartsız olarak teslim olacak ya da kendisiyle savaşılacak.”

İki tarafın güçleri karşılaştırılamayacak kadar dengesizdi. Bir tarafta 5 bin kişilik bir ordu, diğer tarafta sayıları 100’ü bulmayan bir topluluk...

Hz. Hüseyin savaşmak için yola çıkmamış, mukavemetle karşılaşacağını düşünmediği için de savaş hazırlığı yapmamıştı. Yanlarında sadece yol güvenliğini sağlamak üzere aldıkları hafif silahları vardı.

Hur b. Yezîd, Hz. Hüseyin’in karşı karşıya kaldığı muamele yüzünden Ömer b. Sa‘d ile sert bir tartışma yaşadı. Akabinde bazı yakın arkadaşlarıyla ordudan ayrılarak Hz. Hüseyin’in tarafına geçti.

Ömer b. Sa‘d çatışma olmadan Hz. Hüseyin’i teslim olmaya ikna etmek için uğraştıysa da bunu başaramadı. Ubeydullah’ın elçisi Şemir b. Zi’l-Cevşen’in getirdiği yeni talimat, problemi çatışma sürecine taşıyacaktı. Hz. Hüseyin’e karşı oldukça katı olan ve bu konudaki görüşlerini Ubeydullah’ın yanında da ifade eden Şemir’in getirdiği emir kesindi.

Ordu savaş düzeni aldı. Birkaç çadırdan oluşan Hz. Hüseyin’in taraftarları da tedbir almaya çalıştılar. Hz. Ali’nin Ümmü’l-Benîn’den doğma çocukları Abbas, Abdullah, Cafer ve Osman için dayılarının oğlu Abdullah b. Ebi’l-Muhil, Ubeydullah’tan eman istedi. Ubeydullah da bir eman belgesi yazdırarak kendisine verdi. Abdullah b. Ebi’l-Muhil bir kölesi kanalıyla emanı onlara ulaştırdıysa da onlar ağabeyleri Hz. Hüseyin’in yanından ayrılmayı reddettiler.

Çatışmalar başladıktan kısa süre sonra akrabaları ve arkadaşlarının hemen Hz. Hüseyin’in gözleri önünde öldürüldü. Ne var ki ordudaki askerlerin çoğu Hz. Peygamber’in (sas) torununa dokunmak istemiyorlardı.

Hz. Hüseyin su içmek isterken atılan bir ok ağzına isabet etti. Ardından peş peşe darbeler gelmeye başladı. Bir rivayete göre Hz. Hüseyin’in vücudunda 33 mızrak ve ok, ayrıca 34 kılıç yarası vardı.

Geriye kalanlar Kûfe’ye götürüldü. Bunlar kadınlar ve Hz. Ali’nin hayatta kalan ortanca oğlu Ali Zeynelabidin’di. Ali o sırada hasta olduğu için savaş alanına çıkmamış, çadıra giren bazı askerler tarafından öldürülmek istenmişse de kadınlar ve diğer askerlerce kurtarılmıştı.

Kûfe’ye girdiklerinde Ali Zeynelabidin birçok evden ağlama ve feryat sesleri geldiğini duyunca, “Bunlar bizim için ağlıyorlar! Peki bizi kim katletti?” diyerek hayretini ifade etti.

Kesik başlar ve hayatta kalanlar birkaç gün sonra Yezîd’e gönderilecekti. Meşakkatli bir yolculuktan sonra Şam’a, Yezîd’in yanına ulaştıklarında Yezîd yaşananlardan dolayı üzüntüsünü ve memnuniyetsizliğini dile getirdi. Ancak Hz. Hüseyin’in yaptıklarının da kabul edilemez olduğunu eklemekten geri kalmadı. Bu sözleriyle havayı yumuşatmaya çalışıyordu.

Yine bu konuşma esnasında Ubeydullah’a yönelik bazı eleştirilerde bulunduğu da rivayet edilir. Ancak olaydan sonra Ubeydullah eski gücünü muhafaza ederek Irak valiliğine devam etmiş, Hz. Hüseyin ve yakınlarına yapılanlardan dolayı kendisinden hesap sorulmamıştı.

Hz. Hüseyin’in ailesi ise kısa bir süre Şam’da misafir edildikten sonra istekleri doğrultusunda bir müfreze askerin koruma ve kontrolünde Medine’ye gönderildiler.

» Osmanlı Basra’sı: Basra geçmişten günümüze Şiiliğin önemli merkezlerinden biri olmuştur. Yanda Osmanlı döneminde Basra vilayetini gösteren eski bir harita görülüyor.
» Osmanlı Basra’sı: Basra geçmişten günümüze Şiiliğin önemli merkezlerinden biri olmuştur. Yanda Osmanlı döneminde Basra vilayetini gösteren eski bir harita görülüyor.

Tevvâbûn’dan intikam yemini

Kerbela’daki katliamın büyüklüğü o günlerde hakkıyla takdir edilememişse de çok geçmeden etkisini göstermeye başlayacaktı.

Peki ya Yezîd? Onun Kerbela olayından sonra rahat bir iktidar süremediğini hatırlamakta fayda var.

Önce Medine’de Abdullah b. Hanzale ayaklandı. Yezîd’in Müslim b. Ukbe el-Mürrî komutasında gönderdiği ordu ile Medine yakınında, Harre’de meydana gelen savaşta Abdullah b. Hanzale ve çocukları dahil olmak üzere birçok kişi katledildi. Şehre giren ordudan bazı askerler ise taşkınlıklar yapmaktan geri kalmadılar.

Müslim, Medine’yi tekrar itaat altına aldıktan sonra isyan eden Abdullah b. Zübeyr’i ortadan kaldırmak için Mekke’yi kuşatma emri verdi. İki ayı aşan kuşatma Yezîd’in ölüm haberinin gelmesi üzerine 3 Rebîülevvel 64’te (30 Ekim 683) kaldırıldı. Onun ölümünden sonra ülke parçalandı ve bir iç savaş baş gösterdi.

Hz. Hüseyin’i davet edip sonra da onu yalnız bırakanlar olaydan sonra kendilerini sorumlu görmeye başladılar. Sorumluluklarını ortadan kaldırmanın yolu ciddi bir tövbeyle mümkündü. Bunu da kanlarını Hz. Hüseyin’in intikamı uğruna akıtarak yapacaklardı.

Tevvâbûn (pişman olanlar) denen bu grup Süleyman b. Surad komutasında Yezîd’in ölümünden hemen sonra ayaklanıp Emevîler üzerine harekete geçti. Aynülverde denen yerde 22 Cemâziyelevvel 65 tarihinde Ubeydullah’ın kuvvetleriyle aralarındaki savaşta liderleri dahil olmak üzere Tevvâbûn’un büyük bir kısmı kılıçtan geçirildi (4 Ocak 685).

Hz. Hüseyin’in intikamını almak için ortaya atılan bir diğer şahıs Muhtâr b. Ebî Ubeyd es-Sakafî’ydi. Kendisini Hz. Hüseyin’in kardeşi Muhammed b. el-Hanefiyye’nin görevlendirdiğini söyleyerek Kûfe’de destek istese de Tevvâbûn grubuna katılanlar ona güvenmediler. Fakat o pes etmeyecek ve toplumu etkilemeyi başaracaktı.

Etrafına topladığı grubu harekete geçirerek Kûfe’ye hâkim oldu. Hz. Hüseyin’in öldürülmesi hadisesine katılanların hemen hepsini öldürdü. Ubeydullah b. Ziyâd, Ömer b. Sa‘d, Şemir b. Zi’l-Cevşen bunlar arasındaydı. Ancak çok geçmeden Abdullah b. ez-Zübeyr’in Irak Valisi olan kardeşi Mus‘ab b. ez-Zübeyr’in askerlerince öldürüldü (Nisan 687).

Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehadeti sonraki yıllarda da etkisini devam ettirdi. Şia mezhebinin oluşum ve itikadîleşme sürecinde Kerbela olayı hakim bir faktör halini alarak etkisi bugüne kadar devam etti. Büveyhîler ve Safevîler dönemlerinde Kerbela’da düzenlenen anma törenleri zamanla bir kimlik inşasının aracı haline gelecektir.

Kahraman mı, devrimci mi, yoksa...

Günümüzde Kerbela algısının beslendiği üç önemli kaynak olduğu söylenebilir: Birincisi, zamanla insanların muhayyilesinde gelişen efsanevî anlatımdır. Buna göre Hz. Hüseyin ve Kerbela’nın diğer kahramanlarının yiğitlikleri abartılarak anlatıldığı gibi acıyı katmerlendirecek bir dil de tercih edilir. Hüzün ile yiğitlik temalarının birlikte işlendiği görülür. Hâsılı bu anlatımlarda ilmî ölçüleri aramak yersizdir.

Günümüz algısını besleyen ikinci kaynak ise ideolojik okumalardır. Kerbela üzerinden bir ideoloji inşa etme ve bir algı oluşturma çabası asırlar boyunca devam etmiş, özellikle son yüzyılda bu bakış açısı öne çıkmaya başlamıştır. Buna göre Hz. Hüseyin “küfür ve zulümle mücadele eden bir kahraman”dır.

Algı oluşturmada başvurulan üçüncü kaynak, Hz. Hüseyin’in durumunu farklı şekillerde ortaya koyan kaynaklarımızdaki rivayetlerdir.

Tarih-i Kerbela’ya göre Hz. Hüseyin zulme maruz kalmış ve aldatılmış bir kimse iken, yukarıda zikrettiğimiz saiklerle oluşturulan algıda Hz. Hüseyin adeta mitolojik bir kahramana ya da çağdaş bir devrimciye dönüşmektedir.

Sözün özü Kerbela’yı doğru bir şekilde anlamak mezhep ayırımı gözetmeksizin bütün Müslümanlar için bir yükümlülüktür. Ancak bu şekilde Kerbela Müslümanları ayrıştıran değil, birleştiren ve ders alınması gereken bir hadise olarak İslam tarihi sayfalarında yerini alacaktır.

‘Gönüller seninle, kılıçlar Ümeyyeoğullarıyla...’

Hz. Hüseyin’e şehirde şartların uygun olduğunu ve yola çıkabileceğini haber veren elçisi Müslim Kûfe’de idam edildiğinde Hz. Hüseyin yoldaydı. Onun Kûfe’ye gitmekte olduğunu öğrenen bazı göçebe kabile mensupları da kendisine katıldı. Hz. Hüseyin yoldayken Kûfe’den gelen ünlü şair Ferazdak ile karşılaştı.

Ferazdak Kûfe’deki durum hakkında, “İnsanların gönlü seninle fakat kılıçları Ümeyyeoğullarıyla beraberdir. Zafer ise Allah katındandır. Allah yarattıklarına dilediğini yapar” diyerek durumun vahametini veciz şekilde ifade etmişti.

Gövdeler baştan, asiler İslam’dan ayrıldı

Kerbela’daki katliamda Hz. Hüseyin ve diğer maktullerin başları gövdelerinden ayrıldı, cesetleri açıkta bırakılarak başları Kûfe’ye götürüldü. Başın gövdeden ayrılmasına müsle (canlının ya da ölünün vücuduna müdahale) denilir ve bu uygulama İslam dinince yasaklamıştır.

Allah Resûlü (sas) Bedir’de kâfirlerin ölülerini bile defnettirdiği halde Kerbela’da torununun ve diğer Müslümanların vücutları ortada bırakılmıştı. Cesetler daha sonra bölgeden geçen Esedoğulları tarafından defnedilecekti.