Kanuni’nin son seferi: Sigetvar
Kanunî Sultan Süleyman'ın ilerleyen yaşına ve muzdarip olduğu hastalığa rağmen 13 yıl aradan sonra katıldığı son gazâsı Zigetvar...Prof. Dr. Abdülkadir Özcan bir ayı aşkın süren zorlu kale kuşatmasının hikayesini Derin Tarih dergisinde kaleme aldı.
Avusturya ile 1562'de yapılan antlaşmadan sonra birkaç yıl süren bir barış dönemi yaşanmıştı. Ancak başta mezhep ihtilafları olmak üzere çeşitli sebeplerden dolayı Erdel sınırında çatışmalar eksik olmuyordu. Osmanlı kaynaklarında Yanoş (II. Janos) olarak geçen Erdel Prensi Sigismund'un, 1565 yılı başlarında Szathmar (Çatmar) Kalesi'ni Avusturyalılardan alması, İmparator Maksimilyan'ın da Osmanlı idaresindeki Tokay ve Serencs kalelerini zapt etmesi iplerin iyice gerilmesine sebep oldu. Ayrıca son anlaşmanın gereği olarak Avusturya 2 yıldır haraç vergisini de göndermiyordu. 1564'te ölen Ferdinand'ın yerine geçen oğlu II. Maksimilyan paranın ödenmesi meselesini anlaşmazlıkların halline bırakmış gibiydi.
Osmanlı ise 1 yıl önce Malta kuşatmasında uğranılan başarısızlığın izlerini silmek istiyordu. Zira bu başarısızlık Batı'da büyük sevinç yaratmıştı. Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa ile Kanuni'nin sevgili kızı Mihrimah Sultan da padişahın bizzat sefere çıkmasından yana idi. Bir süre önce peş peşe yaşanan şehzade olayları ve sevgili eşi Hürrem Sultan'ın vefatıyla iyice yıpranan 70 küsur yaşındaki Sultan Süleyman nikris, yani damla hastalığından muzdaripti. 13 yıldır da sefere çıkmamıştı. Fakat oğulları arasındaki saltanat kavgalarına rağmen, çevresinin de etkisiyle iktidarın hâlâ kendi elinde olduğunu göstermesi gerekiyor gibiydi. Bu gelişmeler üzerine Avusturya'ya savaş ilan edildi ve İstanbul'da bulunan Avusturya elçisi nezaret altına alındı.
Sigetvar yolunda Osmanlı ordusu
Sefer öncesinde Avusturya İmparatoruna gönderilen elçiler aracılığıyla barışın devamı adına anılan kalelerin iadesi, daha önce taahhüt edilen haraç vergisini düzenli olarak göndermesi ve Erdel topraklarına tecavüzden vazgeçmesi istendi. Ancak haraç dışında bu taleplere olumlu cevap gelmediği gibi, Osmanlı elçisi Hidayet Çavuş'un Viyana'da rehin olarak tutulması ipleri daha da gerdi. Merkezden gönderilen fermanda Budin Beylerbeyi Arslan Paşa'nın Erdel'i himaye etmesi istendi. Bu arada Vezir Pertev Paşa, Temeşvar eyaleti sınırına yakın bir yerde bulunan Göle'yi (Gyula) almakla görevlendirildi.
Avusturya seferinin seraskerliğini henüz sadrazam olan Sokullu Mehmed Paşa'ya veren Kanuni Sultan Süleyman, âdet gereği Eyüp Sultan Türbesi'ni ziyaret ettikten sonra, at sırtında muhteşem bir törenle 1 Mayıs'ta İstanbul'dan hareket etti. Bu münasebetle başta 'Şairler Sultanı' Bâki olmak üzere dönemin şairleri padişaha kasideler ve gazeller sundular. Beyaz elbiseler içindeki ak sakallı padişah, uzun süre at sırtında kalabilecek durumda değildi. Yerleşim yerleri dışında arabayla yola devam etmek zorunda kalıyordu. Zira o dönemde arabaya genellikle kadınlar biner, erkekler pek binmezlerdi. Sokullu'nun bütün ihtimamına rağmen Trakya'nın ve Balkanların soğuk havası Sultan Süleyman'ı çok rahatsız etmekteydi.
Edirne'ye ulaşan Osmanlı ordusu buradan Tatarpazarcığı'na, oradan da Filibe'ye geldi. 19 Haziran'da varılan Belgrad'da birkaç gün eğlenildi. Zemlin/Zemun ovasındaki muhteşem otağında o sırada 26 yaşındaki Erdel Banı Sigismund'u huzuruna kabul eden Sultan Süleyman ona iltifatlarda bulunmuş, eteğini değil elini öptürerek, “sevgili oğlum” diye hitap etmiş ve “iyilik üstüne olsun, iyilikler göresin” demiş, hatta bir rivayete göre Macaristan tacını bile vaad emişti.
Kuzey Macaristan'a yönelik bu seferin yönü, sınırdan gelen bir haber üzerine değiştirildi. Günümüz Macaristan'ının güneybatısında Hırvatistan sınırına yakın bir yerde bulunan Sigetvar'ın kumandanı Kont Mikloş Zrinyi'nin çevrede yaptığı tahribatları ve reâyâyı tacizleri, son olarak da Tırhala Sancak Beyi Mehmed Bey'in Şikloş civarındaki karargâhına yaptığı kanlı baskın üzerine Kanuni, Eğri yerine Sigetvar'a gidilmesi emrini verdi. Bir başka rivayete göre ise Eğri yönü bir taktik ve aldatmacadan ibaret olup asıl hedef değildi. Dırava Nehri üzerinde 10- 15 günde kurulan büyük köprüden karşıya geçen Osmanlı ordusu Sigetvar'a doğru ilerliyordu.
Ve kuşatma başlıyor
Sigetvar'a 2 mil mesafedeki Peçuy'a muhteşem bir törenle giren Kanuni Sultan Süleyman kumandasındaki Osmanlı ordusu, 5 Ağustos Pazartesi günü Sigetvar önlerine geldi. Kır bir at üzerinde ordugâhı dolaşan Kanuni Sultan Süleyman ordunun düzeniyle bizzat ilgilendi. Muhkem bir kale ile eski ve yeni şehirlerden oluşan Sigetvar, adeta bir adalar şehri görünümünde olup gerçekten etrafındaki içi su dolu hendekle bir ada konumunda idi. Sigetvar'ın kelime anlamı zaten 'Ada Kale' demekti. Uzak çevresi ise sazlık ve bataklıktı. Padişahın ihtişamına karşılık kale muhafızı Zrinyi kale, burç ve kuleleri kırmızı çuka kumaş, kalay, teneke ve tahtalarla süslemişti. Sigetvar 60 kadar top ile Alman, Macar ve Hırvat askerlerince savunuluyordu. İçeride uzun süre yetecek kadar erzak bulunuyordu. Kanuni Sultan Süleyman'ın otağı kuşatmaya hakim bir tepeye kurulmuştu ve muhasara dört koldan yapılacaktı.
Kale hemen top ve tüfek ateşine tutuldu. Birbirine bağlı köprülerle 3 parçadan oluşan Sigetvar'ın önce eski kesimi üzerinde yoğunlaşıldı. Pojega Sancakbeyi Nasuh Paşa'nın yoğun top ateşine dayanamayan Eski Sigetvar'ın müdafileri kaleye çekilmek zorunda kalmışlar; çekilirken de kasabayı ateşe vermişlerdi. Kısa sürede eski şehri zapt eden Osmanlı kuvvetleri yangını söndürerek buraya toplar yerleştirdiler ve buradan da kaleyi topa tuttular. Bu arada kale çevresindeki bataklığın suları akıtılarak içine toprak ve yapağı sepetleriyle çuvalları doldurularak geçmeye elverişli hale getirildi (13 Ağustos 1566).
Kanuni'nin yüreğini yakan kale
6 gün sonra Yeni Sigetvar fethedilmiş, yangın söndürülmüş, böylece sadece ikisi arasındaki kale kalmıştır. Yeni Sigetvar'a yerleştirilen toplarla da sıkıştırılan kaleye yapılan ilk genel hücum sonuç vermedi. Sultan Süleyman'ın ikinci hücum öncesi atına binip saldırı emri vermesi askere teşvik unsuru olmuş; fakat yine sonuç alınamamıştır. Muhasaranın uzamasına çok üzülen Kanuni'nin bu münasebetle, “Bu kal'a benüm yüreğüm yakmışdur. Dilerüm Hak'dan âteşlere yana” dediği rivayet edilir.
Bütün hazırlıkların tamamlanmasından sonra genel hücum yapılması hususunda Sokullu Mehmed Paşa'ya yazılı bir emir gönderen Sultan Süleyman, bir an önce fethin gerçekleşmesini istiyordu. Civardaki ormanlardan kesilen ağaç ve odunlar üzerinden yapılan 3 genel hücum ve top atışları da şiddetli yağmurlar yüzünden başarısızlığa uğramıştı.
Bir yeniçeri bölük başısının 2 gönderli humbarayı merdivenle çıktığı mazgal deliğine yerleştirip fitili ateşlemesi sonucu, içeride bulunan barut mahzeninin infilak etmesi surda büyük bir gedik açılmasına yol açmış, bu sırada kahraman yeniçeri kumandanı da şehit olmuştur.
Osmanlı askerlerinin tekbirlerle buradan içeriye girmeleri üzerine müdafiler iç kaleye Zrinyi'nin yanına kaçmışlardır. Burayı savunmayı sürdüren Zrinyi'ye, Kanuni'nin, teslim olması durumunda kendisine Hırvatistan veya Dalmaçya Beyliği teklifinde bulunduğundan söz edilir. Onun red cevabı vermesi üzerine etrafı odun yığınlarıyla çevrilen ve ateşe verilen iç kale sonunda teslim alınmış, böylece 34 günün sonunda Sigetvar'ın fethi tamamlanmıştır (5 Eylül 1566). Yaptığı huruç hareketi sırasında yaralanan ve yakalanan Zrinyi katledilmiş, kesik başı İmparator Maksimilyan'a gönderilmiştir.
Hastalığı ilerleyen Kanuni Sultan Süleyman kısa süre önce son nefesini verdiğinden kalenin fethi haberini alamamıştır. Hatta vefatına yakın gözlerini Sigetvar Kalesi'ne dikerek, “Bu ocağı yanacak dahi alınmadı mı?” dediği malumdur.
İç organları vefat ettiği yere gömülen Kanuni Sultan Süleyman için burada bir türbe ve cami inşa edilmiştir. Bu arada kale tamir edilmiş, sancak merkezi haline getirilen şehrin tahriri yapılmıştır.
Bugün Kanuni'nin türbesi kayıp olup yaptırdığı cami o günlerin hatırasını ziyaretçilere bir nebze de olsa yaşatmaktadır.
Sigetvarnâmeler ve Nüzhet-i Esrârü'l-Ahyâr
Kanunî Sultan Süleyman'ın son gazâsı olan Sigetvar seferi, manzum ve mensur birçok esere konu olmuştur. Bunların bir kısmı çağdaş Kanunî devrinde yazılmış, bir kısmı ise daha sonra kaleme alınmıştır.
Konuyla ilgili en önemli eserlerden birini Sokullu Mehmed Paşa'nın sır kâtibi Feridun Ahmed Bey (ö. 1583) kaleme almıştır. Telifi 1568'de tamamlanan Nüzhet-i esrârü'l-ahyâr der-ahbâr-ı Sefer-i Sigetvar adlı eserinde, bizzat katıldığı seferdeki gözlemlerini yazan Feridun Bey bu eserini, hareket tarihi olan 1566'dan başlatmış; seferi, kuşatmayı, Kanunî'nin ölümünü, bu hadisenin askerden gizlenmesi hususunda Sokullu'nun faaliyetlerini, II. Selim'in tahta çıkışını, cülûs bahşişi yüzünden çıkan olayları ve saltanatının ilk yılı vukuatını anlatmıştır. Eserde ayrıca daha önce cereyan etmesine rağmen Şehzade Selim ve Şehzade Bayezid olayları ile cülûs tebriki için gelen Avusturya, İran ve Venedik elçilerinin kabullerinden ve getirdikleri hediyelerden söz edilir. Bu arada kısaca Yemen ve Arabistan'da vukua gelen hadiselere de değinilir.
Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde (Hazine/1339) bulunan minyatürlü nüshayı Feridun Bey muhtemelen kendi eliyle yazmıştır. İfadesinden eserin Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa için kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Nüzhet-i esrâr sadece gözlemlere dayanan bir ana kaynak değil, ihtiva ettiği çok değerli minyatürlerle de dönemine ışık tutan çok kıymetli bir eserdir. Minyatürlerin çoğu Sigetvar seferiyle ilgili olup ezcümle bunlardan Erdel Beyi'nin kabulü, Sigetvar ve civarının tasviri, kalenin muhasarası ve fethi, Sultan Selim'in yola çıkışı ve cülûsu, Sultan Süleyman'ın naşının cenaze arabasıyla nakli, Avusturya ve İran elçilerinin kabulü en çarpıcı olanlardır.
Osmanlı ise 1 yıl önce Malta kuşatmasında uğranılan başarısızlığın izlerini silmek istiyordu. Zira bu başarısızlık Batı'da büyük sevinç yaratmıştı. Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa ile Kanuni'nin sevgili kızı Mihrimah Sultan da padişahın bizzat sefere çıkmasından yana idi. Bir süre önce peş peşe yaşanan şehzade olayları ve sevgili eşi Hürrem Sultan'ın vefatıyla iyice yıpranan 70 küsur yaşındaki Sultan Süleyman nikris, yani damla hastalığından muzdaripti. 13 yıldır da sefere çıkmamıştı. Fakat oğulları arasındaki saltanat kavgalarına rağmen, çevresinin de etkisiyle iktidarın hâlâ kendi elinde olduğunu göstermesi gerekiyor gibiydi. Bu gelişmeler üzerine Avusturya'ya savaş ilan edildi ve İstanbul'da bulunan Avusturya elçisi nezaret altına alındı.
Sigetvar yolunda Osmanlı ordusu
Sefer öncesinde Avusturya İmparatoruna gönderilen elçiler aracılığıyla barışın devamı adına anılan kalelerin iadesi, daha önce taahhüt edilen haraç vergisini düzenli olarak göndermesi ve Erdel topraklarına tecavüzden vazgeçmesi istendi. Ancak haraç dışında bu taleplere olumlu cevap gelmediği gibi, Osmanlı elçisi Hidayet Çavuş'un Viyana'da rehin olarak tutulması ipleri daha da gerdi. Merkezden gönderilen fermanda Budin Beylerbeyi Arslan Paşa'nın Erdel'i himaye etmesi istendi. Bu arada Vezir Pertev Paşa, Temeşvar eyaleti sınırına yakın bir yerde bulunan Göle'yi (Gyula) almakla görevlendirildi.
Avusturya seferinin seraskerliğini henüz sadrazam olan Sokullu Mehmed Paşa'ya veren Kanuni Sultan Süleyman, âdet gereği Eyüp Sultan Türbesi'ni ziyaret ettikten sonra, at sırtında muhteşem bir törenle 1 Mayıs'ta İstanbul'dan hareket etti. Bu münasebetle başta 'Şairler Sultanı' Bâki olmak üzere dönemin şairleri padişaha kasideler ve gazeller sundular. Beyaz elbiseler içindeki ak sakallı padişah, uzun süre at sırtında kalabilecek durumda değildi. Yerleşim yerleri dışında arabayla yola devam etmek zorunda kalıyordu. Zira o dönemde arabaya genellikle kadınlar biner, erkekler pek binmezlerdi. Sokullu'nun bütün ihtimamına rağmen Trakya'nın ve Balkanların soğuk havası Sultan Süleyman'ı çok rahatsız etmekteydi.
Edirne'ye ulaşan Osmanlı ordusu buradan Tatarpazarcığı'na, oradan da Filibe'ye geldi. 19 Haziran'da varılan Belgrad'da birkaç gün eğlenildi. Zemlin/Zemun ovasındaki muhteşem otağında o sırada 26 yaşındaki Erdel Banı Sigismund'u huzuruna kabul eden Sultan Süleyman ona iltifatlarda bulunmuş, eteğini değil elini öptürerek, “sevgili oğlum” diye hitap etmiş ve “iyilik üstüne olsun, iyilikler göresin” demiş, hatta bir rivayete göre Macaristan tacını bile vaad emişti.
Kuzey Macaristan'a yönelik bu seferin yönü, sınırdan gelen bir haber üzerine değiştirildi. Günümüz Macaristan'ının güneybatısında Hırvatistan sınırına yakın bir yerde bulunan Sigetvar'ın kumandanı Kont Mikloş Zrinyi'nin çevrede yaptığı tahribatları ve reâyâyı tacizleri, son olarak da Tırhala Sancak Beyi Mehmed Bey'in Şikloş civarındaki karargâhına yaptığı kanlı baskın üzerine Kanuni, Eğri yerine Sigetvar'a gidilmesi emrini verdi. Bir başka rivayete göre ise Eğri yönü bir taktik ve aldatmacadan ibaret olup asıl hedef değildi. Dırava Nehri üzerinde 10- 15 günde kurulan büyük köprüden karşıya geçen Osmanlı ordusu Sigetvar'a doğru ilerliyordu.
Ve kuşatma başlıyor
Sigetvar'a 2 mil mesafedeki Peçuy'a muhteşem bir törenle giren Kanuni Sultan Süleyman kumandasındaki Osmanlı ordusu, 5 Ağustos Pazartesi günü Sigetvar önlerine geldi. Kır bir at üzerinde ordugâhı dolaşan Kanuni Sultan Süleyman ordunun düzeniyle bizzat ilgilendi. Muhkem bir kale ile eski ve yeni şehirlerden oluşan Sigetvar, adeta bir adalar şehri görünümünde olup gerçekten etrafındaki içi su dolu hendekle bir ada konumunda idi. Sigetvar'ın kelime anlamı zaten 'Ada Kale' demekti. Uzak çevresi ise sazlık ve bataklıktı. Padişahın ihtişamına karşılık kale muhafızı Zrinyi kale, burç ve kuleleri kırmızı çuka kumaş, kalay, teneke ve tahtalarla süslemişti. Sigetvar 60 kadar top ile Alman, Macar ve Hırvat askerlerince savunuluyordu. İçeride uzun süre yetecek kadar erzak bulunuyordu. Kanuni Sultan Süleyman'ın otağı kuşatmaya hakim bir tepeye kurulmuştu ve muhasara dört koldan yapılacaktı.
Kale hemen top ve tüfek ateşine tutuldu. Birbirine bağlı köprülerle 3 parçadan oluşan Sigetvar'ın önce eski kesimi üzerinde yoğunlaşıldı. Pojega Sancakbeyi Nasuh Paşa'nın yoğun top ateşine dayanamayan Eski Sigetvar'ın müdafileri kaleye çekilmek zorunda kalmışlar; çekilirken de kasabayı ateşe vermişlerdi. Kısa sürede eski şehri zapt eden Osmanlı kuvvetleri yangını söndürerek buraya toplar yerleştirdiler ve buradan da kaleyi topa tuttular. Bu arada kale çevresindeki bataklığın suları akıtılarak içine toprak ve yapağı sepetleriyle çuvalları doldurularak geçmeye elverişli hale getirildi (13 Ağustos 1566).
Kanuni'nin yüreğini yakan kale
6 gün sonra Yeni Sigetvar fethedilmiş, yangın söndürülmüş, böylece sadece ikisi arasındaki kale kalmıştır. Yeni Sigetvar'a yerleştirilen toplarla da sıkıştırılan kaleye yapılan ilk genel hücum sonuç vermedi. Sultan Süleyman'ın ikinci hücum öncesi atına binip saldırı emri vermesi askere teşvik unsuru olmuş; fakat yine sonuç alınamamıştır. Muhasaranın uzamasına çok üzülen Kanuni'nin bu münasebetle, “Bu kal'a benüm yüreğüm yakmışdur. Dilerüm Hak'dan âteşlere yana” dediği rivayet edilir.
Bütün hazırlıkların tamamlanmasından sonra genel hücum yapılması hususunda Sokullu Mehmed Paşa'ya yazılı bir emir gönderen Sultan Süleyman, bir an önce fethin gerçekleşmesini istiyordu. Civardaki ormanlardan kesilen ağaç ve odunlar üzerinden yapılan 3 genel hücum ve top atışları da şiddetli yağmurlar yüzünden başarısızlığa uğramıştı.
Bir yeniçeri bölük başısının 2 gönderli humbarayı merdivenle çıktığı mazgal deliğine yerleştirip fitili ateşlemesi sonucu, içeride bulunan barut mahzeninin infilak etmesi surda büyük bir gedik açılmasına yol açmış, bu sırada kahraman yeniçeri kumandanı da şehit olmuştur.
Osmanlı askerlerinin tekbirlerle buradan içeriye girmeleri üzerine müdafiler iç kaleye Zrinyi'nin yanına kaçmışlardır. Burayı savunmayı sürdüren Zrinyi'ye, Kanuni'nin, teslim olması durumunda kendisine Hırvatistan veya Dalmaçya Beyliği teklifinde bulunduğundan söz edilir. Onun red cevabı vermesi üzerine etrafı odun yığınlarıyla çevrilen ve ateşe verilen iç kale sonunda teslim alınmış, böylece 34 günün sonunda Sigetvar'ın fethi tamamlanmıştır (5 Eylül 1566). Yaptığı huruç hareketi sırasında yaralanan ve yakalanan Zrinyi katledilmiş, kesik başı İmparator Maksimilyan'a gönderilmiştir.
Hastalığı ilerleyen Kanuni Sultan Süleyman kısa süre önce son nefesini verdiğinden kalenin fethi haberini alamamıştır. Hatta vefatına yakın gözlerini Sigetvar Kalesi'ne dikerek, “Bu ocağı yanacak dahi alınmadı mı?” dediği malumdur.
İç organları vefat ettiği yere gömülen Kanuni Sultan Süleyman için burada bir türbe ve cami inşa edilmiştir. Bu arada kale tamir edilmiş, sancak merkezi haline getirilen şehrin tahriri yapılmıştır.
Bugün Kanuni'nin türbesi kayıp olup yaptırdığı cami o günlerin hatırasını ziyaretçilere bir nebze de olsa yaşatmaktadır.
Sigetvarnâmeler ve Nüzhet-i Esrârü'l-Ahyâr
Kanunî Sultan Süleyman'ın son gazâsı olan Sigetvar seferi, manzum ve mensur birçok esere konu olmuştur. Bunların bir kısmı çağdaş Kanunî devrinde yazılmış, bir kısmı ise daha sonra kaleme alınmıştır.
Konuyla ilgili en önemli eserlerden birini Sokullu Mehmed Paşa'nın sır kâtibi Feridun Ahmed Bey (ö. 1583) kaleme almıştır. Telifi 1568'de tamamlanan Nüzhet-i esrârü'l-ahyâr der-ahbâr-ı Sefer-i Sigetvar adlı eserinde, bizzat katıldığı seferdeki gözlemlerini yazan Feridun Bey bu eserini, hareket tarihi olan 1566'dan başlatmış; seferi, kuşatmayı, Kanunî'nin ölümünü, bu hadisenin askerden gizlenmesi hususunda Sokullu'nun faaliyetlerini, II. Selim'in tahta çıkışını, cülûs bahşişi yüzünden çıkan olayları ve saltanatının ilk yılı vukuatını anlatmıştır. Eserde ayrıca daha önce cereyan etmesine rağmen Şehzade Selim ve Şehzade Bayezid olayları ile cülûs tebriki için gelen Avusturya, İran ve Venedik elçilerinin kabullerinden ve getirdikleri hediyelerden söz edilir. Bu arada kısaca Yemen ve Arabistan'da vukua gelen hadiselere de değinilir.
Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde (Hazine/1339) bulunan minyatürlü nüshayı Feridun Bey muhtemelen kendi eliyle yazmıştır. İfadesinden eserin Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa için kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Nüzhet-i esrâr sadece gözlemlere dayanan bir ana kaynak değil, ihtiva ettiği çok değerli minyatürlerle de dönemine ışık tutan çok kıymetli bir eserdir. Minyatürlerin çoğu Sigetvar seferiyle ilgili olup ezcümle bunlardan Erdel Beyi'nin kabulü, Sigetvar ve civarının tasviri, kalenin muhasarası ve fethi, Sultan Selim'in yola çıkışı ve cülûsu, Sultan Süleyman'ın naşının cenaze arabasıyla nakli, Avusturya ve İran elçilerinin kabulü en çarpıcı olanlardır.