İstanbul’dan Hicaz’a Surre alayı merasimi
Surre Alayları, Osmanlı Devleti'nin iktidar anlayışı ile kültürel kimliğini en saf şekilde ortaya çıkaran ve bu teşrifatın uygulandığı en zengin ve en renkli merasimlerden biridir.
Osmanlılarda bütün resmî merasimlerde 'teşrifat' adı verilen incelik ve kurallara riayet edildiği gibi, padişah başta olmak üzere bütün saray halkı da özel hayatında teşrifata dikkat ederdi.
Mekke ve Medine'ye gönderilen hediye ve paraların 'Surre' adı verilen kese veya çantalara konularak develerle saraydan çıkarılmasına 'Surre çıkarılması' denirdi. Osmanlılar, Yıldırım Bayezid'den, bir başka kayda göre Çelebi Mehmed'den Vahdeddin'e kadar, her sene Hicaz bölgesine Surre kafilesi göndermişlerdi. Hiçbiri Hacca gitmemiş olan padişahlar ve gidemeyenler için adeta bir Hac ziyareti gibiydi bu hazırlık ve hediyeler.
Her sene Üç Aylar olarak isimlendirilen Receb, Şaban ve Ramazan aylarından Receb ayının 12. günü merasimle hazırlanan Surre, yine merasimle saraydan çıkarılırdı. Merasime önceden davet edilmiş olan selatin camilerin şeyhleri, defterdar, nişancı ve reisülküttab gibi görevliler katılırlardı. Surre çıkarılması ve merasimi Darüssaade ağaları nezaretinde tertip edilirdi. Sarayda daha önceden hazırlanmış olan Surre Alayı aynı gün Sirkeci'den Üsküdar iskelesine geçer, bu sırada halk heyecan ile tezahürat ve dualar ederek seyrederdi. Aslında Ramazan ayına hazırlığın ilk büyük merasimi olan Surre çıkarılmasının verdiği heyecan belki de Ramazan ayının zorluğuna intibakı kolaylaştırırdı.
Surre Alayı yola çıkarken…
Padişah, hanedan mensupları ve devlet adamlarının hediyeleri, para veya kıymetli eşya olarak kese ya da çanta içinde 'mahmel-i şerif' adı verilen devenin üstüne yüklenir ve bağlanırdı. Değerli hediyelerden başka her sene yeni dokunup hazırlanmış olan Kâbe örtüsü ve anahtarı mahmel-i şerifin en mühim kısmını oluştururdu. Genellikle 2 deve ve 8-10 kadar katıra yüklenen hediyelere halktan isteyenler de hediyelerini ekleyebilirlerdi. Günlerce önceden başlamış olan hazırlıklar, davetli olarak saraya gelen defterdar, nişancı ve reisülküttab, Darüssaade ağası ve Surre emini ile birlikte alayın yola çıkacağı gün tamamlanmış olurdu.
Sabah başlayan toplantıda Mekke emirine nâme yazılması ve tuğrasının çekilmesi öğleye kadar sürer, sonra yemek yenilirdi. Darüssaade ağası, nişancı, reisülküttab gibi divan üyeleri yemeklerini divan toplantılarının yapıldığı Kubbealtı'nda yerken, Surre emini ve görevli memurlar için ise sofaya sofralar kurulurdu. Bu arada Divanhane karşısına bir çadır kurulmuş olur, hazırlıklar burada tamamlanırdı.
Yemekten sonra Harem tarafından yanında rikâb ağalarıyla beraber hükümdar gelir ve divan meydanında devam etmekte olan merasime katılırdı. Yazılan nâme padişaha sunulur, sonra Darüssaade ağası yola çıkacak birinci devenin ipek ve gümüşten yapılan yularlarını alarak temsilî olarak meydanda 3 kere dolaştırırdı.
Bu yola çıkışın simgelenmesi çok heyecanlı olur, tayin edilen imam ve müezzinler Kur'ân okurlar, dualar edilirdi. Darüssaade ağası daha sonra devenin yularını Surre eminine verir, o da deve ve yüklerle beraber padişah ve devlet adamları seyrederken saraydan çıkardı.
Orta kapıdan çıkan Surre Alayı Çinili Köşk önünden geçip Alay Köşkü'ne doğru giderken bekleyen halk tarafından heyecanla karşılanırdı. Önde Surre emini, yüklenmiş ve süslenmiş 2 şahane deve, arkasından yine süslenip hediyelerin yüklendiği katırlar, çavuşlar, Surre kafilesi ile beraber gidecek olan müjdeci, kâtip gibi görevliler ile uzun bir alay oluştururlardı. Ayrıca alayın arkasında bir iki kafile halinde akkamlar olur ve halkın ilgisini çekecek çeşitli cambazlık gösterileri yapıp davullar çalarlardı.
Alay, peşine takılan kalabalıkla Sirkeci (Kireç) İskelesi'ne ulaşınca develer, katırlar ve Surre Alayı görevlileri burada bekleyen çekdirilere dua, tezahürat ve alkışlar arasında bindirilirdi.
Alayın yola çıktığını bilenler Üsküdar İskelesi'nde beklerler, aynı şekilde alay iskeleye inerdi. Üsküdar'da bazen konaklanır, bazen da Doğancılar Meydanı yoluyla Söğütlüçeşme'den uğurlanırdı. Surre Alayı girdiği her yerde halk tarafından karşılanır ve uğurlanır, böylece neredeyse merasim fasılalarla Hicaz'a ulaşıncaya kadar devam etmiş olurdu.
En tantanalı karşılamalardan biri Şam'da yapılır ve kafile kutsal topraklara yolcu edilirdi. Padişah Edirne'de ise Surre Alayı Edirne'den daha erken, Receb ayının başında çıkardı. Padişahın Dolmabahçe'ye taşınmasından sonra Surre Alayı merasimleri buradan başlatılırdı.
Gönderilen hediyelerin kayıtları Surre defterlerine yazılmış olduğundan Osmanlı Devleti'nin Hicaz bölgesine gönderdiklerinin ne kadar külliyetli miktarlarda olduğu görülebilir. Surre Alayı 1864 yılına kadar deve ve katırlardan oluşan alay ile Anadolu ve daha sonra Suriye'den geçerek Hicaz'a ulaşırken, bu tarihten sonra deniz yoluyla, 1908'den sonra ise trenle gönderilmiştir.
Bu merasim boyunca gerçekleştirilenlerin Osmanlı Devleti'nde, bütün inceliklerine kadar düşünülüp uygulanmış olması büyük devlet olmanın göstergelerinden biridir. Ayrıca Osmanlıların bu kutsal göreve verdikleri önem ve hassasiyeti buradan anlamamız mümkündür.
Mekke ve Medine'ye gönderilen hediye ve paraların 'Surre' adı verilen kese veya çantalara konularak develerle saraydan çıkarılmasına 'Surre çıkarılması' denirdi. Osmanlılar, Yıldırım Bayezid'den, bir başka kayda göre Çelebi Mehmed'den Vahdeddin'e kadar, her sene Hicaz bölgesine Surre kafilesi göndermişlerdi. Hiçbiri Hacca gitmemiş olan padişahlar ve gidemeyenler için adeta bir Hac ziyareti gibiydi bu hazırlık ve hediyeler.
Her sene Üç Aylar olarak isimlendirilen Receb, Şaban ve Ramazan aylarından Receb ayının 12. günü merasimle hazırlanan Surre, yine merasimle saraydan çıkarılırdı. Merasime önceden davet edilmiş olan selatin camilerin şeyhleri, defterdar, nişancı ve reisülküttab gibi görevliler katılırlardı. Surre çıkarılması ve merasimi Darüssaade ağaları nezaretinde tertip edilirdi. Sarayda daha önceden hazırlanmış olan Surre Alayı aynı gün Sirkeci'den Üsküdar iskelesine geçer, bu sırada halk heyecan ile tezahürat ve dualar ederek seyrederdi. Aslında Ramazan ayına hazırlığın ilk büyük merasimi olan Surre çıkarılmasının verdiği heyecan belki de Ramazan ayının zorluğuna intibakı kolaylaştırırdı.
Surre Alayı yola çıkarken…
Padişah, hanedan mensupları ve devlet adamlarının hediyeleri, para veya kıymetli eşya olarak kese ya da çanta içinde 'mahmel-i şerif' adı verilen devenin üstüne yüklenir ve bağlanırdı. Değerli hediyelerden başka her sene yeni dokunup hazırlanmış olan Kâbe örtüsü ve anahtarı mahmel-i şerifin en mühim kısmını oluştururdu. Genellikle 2 deve ve 8-10 kadar katıra yüklenen hediyelere halktan isteyenler de hediyelerini ekleyebilirlerdi. Günlerce önceden başlamış olan hazırlıklar, davetli olarak saraya gelen defterdar, nişancı ve reisülküttab, Darüssaade ağası ve Surre emini ile birlikte alayın yola çıkacağı gün tamamlanmış olurdu.
Sabah başlayan toplantıda Mekke emirine nâme yazılması ve tuğrasının çekilmesi öğleye kadar sürer, sonra yemek yenilirdi. Darüssaade ağası, nişancı, reisülküttab gibi divan üyeleri yemeklerini divan toplantılarının yapıldığı Kubbealtı'nda yerken, Surre emini ve görevli memurlar için ise sofaya sofralar kurulurdu. Bu arada Divanhane karşısına bir çadır kurulmuş olur, hazırlıklar burada tamamlanırdı.
Yemekten sonra Harem tarafından yanında rikâb ağalarıyla beraber hükümdar gelir ve divan meydanında devam etmekte olan merasime katılırdı. Yazılan nâme padişaha sunulur, sonra Darüssaade ağası yola çıkacak birinci devenin ipek ve gümüşten yapılan yularlarını alarak temsilî olarak meydanda 3 kere dolaştırırdı.
Bu yola çıkışın simgelenmesi çok heyecanlı olur, tayin edilen imam ve müezzinler Kur'ân okurlar, dualar edilirdi. Darüssaade ağası daha sonra devenin yularını Surre eminine verir, o da deve ve yüklerle beraber padişah ve devlet adamları seyrederken saraydan çıkardı.
Orta kapıdan çıkan Surre Alayı Çinili Köşk önünden geçip Alay Köşkü'ne doğru giderken bekleyen halk tarafından heyecanla karşılanırdı. Önde Surre emini, yüklenmiş ve süslenmiş 2 şahane deve, arkasından yine süslenip hediyelerin yüklendiği katırlar, çavuşlar, Surre kafilesi ile beraber gidecek olan müjdeci, kâtip gibi görevliler ile uzun bir alay oluştururlardı. Ayrıca alayın arkasında bir iki kafile halinde akkamlar olur ve halkın ilgisini çekecek çeşitli cambazlık gösterileri yapıp davullar çalarlardı.
Alay, peşine takılan kalabalıkla Sirkeci (Kireç) İskelesi'ne ulaşınca develer, katırlar ve Surre Alayı görevlileri burada bekleyen çekdirilere dua, tezahürat ve alkışlar arasında bindirilirdi.
Alayın yola çıktığını bilenler Üsküdar İskelesi'nde beklerler, aynı şekilde alay iskeleye inerdi. Üsküdar'da bazen konaklanır, bazen da Doğancılar Meydanı yoluyla Söğütlüçeşme'den uğurlanırdı. Surre Alayı girdiği her yerde halk tarafından karşılanır ve uğurlanır, böylece neredeyse merasim fasılalarla Hicaz'a ulaşıncaya kadar devam etmiş olurdu.
En tantanalı karşılamalardan biri Şam'da yapılır ve kafile kutsal topraklara yolcu edilirdi. Padişah Edirne'de ise Surre Alayı Edirne'den daha erken, Receb ayının başında çıkardı. Padişahın Dolmabahçe'ye taşınmasından sonra Surre Alayı merasimleri buradan başlatılırdı.
Gönderilen hediyelerin kayıtları Surre defterlerine yazılmış olduğundan Osmanlı Devleti'nin Hicaz bölgesine gönderdiklerinin ne kadar külliyetli miktarlarda olduğu görülebilir. Surre Alayı 1864 yılına kadar deve ve katırlardan oluşan alay ile Anadolu ve daha sonra Suriye'den geçerek Hicaz'a ulaşırken, bu tarihten sonra deniz yoluyla, 1908'den sonra ise trenle gönderilmiştir.
Bu merasim boyunca gerçekleştirilenlerin Osmanlı Devleti'nde, bütün inceliklerine kadar düşünülüp uygulanmış olması büyük devlet olmanın göstergelerinden biridir. Ayrıca Osmanlıların bu kutsal göreve verdikleri önem ve hassasiyeti buradan anlamamız mümkündür.