İslâm dünyasında siyah öfke
Trakyalı bir köle olan Spartaküs’ün üç yıl süren isyanı tarih kitaplarında sıkça zikredilirken tarihçilerin gözardı ettiği Ali b. Muhammed’in isyanını Mustafa Demirci Derin Tarih okurları için kaleme aldı.
Zenci köleler denilince aklımıza hep Amerika gelir. Oysa İslam dünyasında da köle ticareti yaygındı ve sayılarının yüz binleri bulduğu oluyordu. Üstelik Abbasiler döneminde ayaklandılar ve kısa ömürlü de olsa bir devlet kurdular. Orta Çağ İslam dünyası; toplumsal hareketler, köylü isyanları, şehirlerdeki ayak takımı ve bedevi başkaldırıları bakımından oldukça hareketli olmasına rağmen, bu çağların sosyal tarihi hâlâ keşfedilmeyi bekliyor. Bunlar arasında en dikkat çekeni, Fırat-Dicle arasındaki geniş bataklığın ortasında yer alan büyük çiftliklerde çalıştırılan yüz binlerce siyahi kölenin isyanıdır.
İsyanın, Fırat ile Dicle'nin birleştiği aşağı Mezopotomya'daki bataklık bölgede (Şattu'l-Arap) ortaya çıkması birçok bakımdan dikkat çekicidir. Her şeyden önce, İslam öncesi devirlerden bu yana bölgede yoğun bir köle nüfusu bulunduğu ve sık sık isyan çıkardıkları bilinmektedir. İkinci olarak, Hz. Ömer zamanında bu bölgede Basra ve Kufe şehirlerinin kurulması ve etrafının şenlendirilmesi maksadıyla Emevilerden beri bölgede devlet desteği ile büyük çiftlikler ortaya çıkmış, 120 bin sulama kanalı açılmıştı. Gerek toprağın ıslahı çalışmalarında gerekse şeker kamışı, pirinç ve pamuk olmak üzere piyasaya yönelik ürünlerde iş gücü eksikliğinden dolayı üretim, ağırlıklı olarak kölelere dayanıyordu. İslam dünyasında şehirlerin büyümesine ve açık denizlerdeki ticaret hacminin artmasına paralel olarak piyasaya mal arzı da kârlı hale geliyordu. Bu da daha fazla üretim, dolayısıyla daha fazla köle demekti.
İthal bir lider
Elimizdeki bilgiler isyancı kölelerin Doğu Afrika kökenli olduğunu gösteriyor. Muhtemelen Zengibar, Kenya, Mombasa, Mozambik, Madagaskar ve Liberya çöllerinden, köle avcılarından alınarak ya da Arap köle tüccarları vasıtasıyla esir edilerek deniz yolculuğu ile Kızıldeniz ve Basra körfezi, karadan da Nil ve Sudan yoluyla Irak'a getiriliyorlardı.
Siyahi köleler, kendi içlerinden değil, dışarıdan aralarına katılan bir lider bularak ayaklandılar. Hz. Ali soyundan geldiğini iddia eden Ali b. Muhammed'in bu iddiası ne çağdaşları, ne Şii tarihçiler tarafından kabul edildi. Gerçekte aile kökleri Rey, Talikan ve Sind bölgelerine uzanır. Babası Sind asıllı bir cariyeden doğmuş, anne tarafından dedesi ise Zeyd b. Ali isyanından sonra Rey'e kaçmış biridir. Kendisi de buradaki Verzenin köyünde 835 yılında dünyaya gelmiştir. Birkaç yıl Reyy'de ilim tahsili ile uğraşır. 18 yaşında buradan ayrılarak Abbasilerin başkenti Samarra'ya gelir. Samarra'da Abbasi halifesi el- Muntasır'ın (861-862) sarayının üst düzey yöneticileri arasına girer. Sarayda orta yaş çocuklara hat, gramer, edebiyat ve astronomi gibi dersler verdiği aktarılır.
Samarra sosyetesinin aşırılıkları ve lüks düşkünlüğü ile hilafet merkezindeki istibdat (despotizm), onu yeni bir arayışa iter ve bunun neticesinde Bahreyn'e gider. Kendini “beklenen imam" (Mehdiy-i Muntazır) olarak tanıtarak, ilk isyan teşebbüsünü gerçekleştirir. İsyanın kadrosunu Bahreyn bölgesindeki bedeviler oluşturur. Ancak bu girişim başarısız olur ve isyancı grup ile birlikte Basra'ya kaçar.
Devrimci fikirler, ateşli sloganlar
Ali b. Muhammed ve adamları, Basra'da kaldıkları esnada şehrin hemen yakınındaki bataklık bölgede, aşırı sulamadan dolayı tuzlanan toprakların temizlenmesinde ya da şeker kamışı plantasyonlarında yüz binlerce kölenin bulunduğunu keşfederler. Muhtemelen Basra'da yaşadıkları dönemde bu kölelerden faydalanmanın ve onlara dayalı bir isyan çıkarmanın ince hesaplarını yapmışlar, bu amaçla zencilerin yoğun olarak bulundukları bu tuzlu bölgeye gelip yerleşmişlerdi. Siyahi lider ilk günlerde yaptığı konuşmada bu isyana dünyevi bir menfaat için değil, sırf Allah rızası için girdiğini, amacının kölelere yapılan kötü muameleyi önlemek ve onları ağır işlerden kurtarıp hürriyete kavuşturmak olduğunu, sahiplerinin mallarını alarak kendilerine dağıtacağını söylüyordu. Bundan sonra bataklık bölgesindeki çiftliklerde 5.000 ve 10.000 kişilik gruplar halinde çalıştırılan köleler isyana katılmaya başladılar.
Görülüyor ki, Ali b. Muhammed siyasi olarak devrimci fikirler barındıran söylemle kalmamış, Sünni Abbasilerin en sert dinî-siyasi muhalif akımları olan Şiiliğin Zeydiyye kolu ile Hâricîliğin Ezarika kolunun sloganlarını kullanarak taraftarlarını motive etmeye çalışmıştır.
13 yıl süren kanlı isyan
Siyahi esirler sonraki iki ay boyunca bölgedeki köyleri yağmalamaya ve feci şekilde tahrip etmeye başladılar. Ele geçirdikleri köy ve çiftliklerdeki diğer siyahi kölelerin de katılımlarıyla kısa zamanda güçlenen isyancılar, yaklaşık 10 ay sonra Uzak Doğu ve Hint Okyanusu'na açılan en önemli ticaret kapısı olan Basra Körfezi'ni ve Bağdat nehir yolunu kontrol altına aldılar. Basra'ya saldırarak yerle bir edip tam 20 bin insanı katlettiler.
İsyanın çıktığı bölge irili-ufaklı kanallardan oluştuğu için Abbasiler ile köleler arasında yaklaşık 13 yıl amansız bir mücadele yaşandı. Abbasilerin üzerlerine gönderdikleri nizami ordular, bu kanallar ve kamışlıklar içinde hareket edemediğinden defalarca mağlup, çoğu zaman da tamamen imha edildiler. Bir ara isyancılar Abbasilerin başkenti Bağdat'ın 150 km civlarına kadar yaklaştılar.
İsyancılar bataklığın ortasında “Muhtara" adını verdikleri bir başkent kurdular ve hareketi buradan idare ettiler. Adeta bağımsız bir devlet gibi kendi adlarına para bastırdılar, hutbe okuttular, vergi topladılar, şehirlere vali ve kadılar atadılar. Balta girmemiş çalılıklar ve kamışlıkların ortasına bir şehir kurdular ve ulaşımı da küçük su kanalları vasıtasıyla sağladılar.
Yüzbinlerce insan katledildi
Abbasi halifesi Mutemid'in kardeşi, Mekke'de yaşayan ve Abbasilerin asıl ordu gücünün başındaki isim olan Muvaffak komutasındaki ordu, bütün güçleriyle isyancıların üzerine hücum etti. Bataklığın ortasında süren bu çarpışma, tarihin gördüğü en kanlı savaşlardan biri oldu. 3 yıllık zorlu bir mücadeleden sonra isyancıların başkenti Muhtara düştü. Kendisine eman verilmesine ve isyan boyunca çok cazip teklifler yapılmasına rağmen teslim olmayan siyahi lider, en yakınlarının kendisini terk etmesine rağmen sonuna kadar direndi. Sonunda kamışlıklar arasına kaçsa da Tolunoğlu askerleri tarafından yakalanarak öldürüldü.
İsyanın bastırılmasından sonra geride kalan köleler hapse atıldılar. Birçoğu teslim olurken, 2 bin kadarı çöle kaçarak açlık ve susuzluktan öldü. Büyük çoğunluğu savaşlar sırasında ya öldürüldü ya da nehirlerde boğuldu. Tarih kaynakları bu isyan esnasında ölen insan sayısı ile ilgili olarak 300 bin ile 500 bin civarında ürkütücü rakamlar vermektedir.
İsyanın, Fırat ile Dicle'nin birleştiği aşağı Mezopotomya'daki bataklık bölgede (Şattu'l-Arap) ortaya çıkması birçok bakımdan dikkat çekicidir. Her şeyden önce, İslam öncesi devirlerden bu yana bölgede yoğun bir köle nüfusu bulunduğu ve sık sık isyan çıkardıkları bilinmektedir. İkinci olarak, Hz. Ömer zamanında bu bölgede Basra ve Kufe şehirlerinin kurulması ve etrafının şenlendirilmesi maksadıyla Emevilerden beri bölgede devlet desteği ile büyük çiftlikler ortaya çıkmış, 120 bin sulama kanalı açılmıştı. Gerek toprağın ıslahı çalışmalarında gerekse şeker kamışı, pirinç ve pamuk olmak üzere piyasaya yönelik ürünlerde iş gücü eksikliğinden dolayı üretim, ağırlıklı olarak kölelere dayanıyordu. İslam dünyasında şehirlerin büyümesine ve açık denizlerdeki ticaret hacminin artmasına paralel olarak piyasaya mal arzı da kârlı hale geliyordu. Bu da daha fazla üretim, dolayısıyla daha fazla köle demekti.
İthal bir lider
Elimizdeki bilgiler isyancı kölelerin Doğu Afrika kökenli olduğunu gösteriyor. Muhtemelen Zengibar, Kenya, Mombasa, Mozambik, Madagaskar ve Liberya çöllerinden, köle avcılarından alınarak ya da Arap köle tüccarları vasıtasıyla esir edilerek deniz yolculuğu ile Kızıldeniz ve Basra körfezi, karadan da Nil ve Sudan yoluyla Irak'a getiriliyorlardı.
Siyahi köleler, kendi içlerinden değil, dışarıdan aralarına katılan bir lider bularak ayaklandılar. Hz. Ali soyundan geldiğini iddia eden Ali b. Muhammed'in bu iddiası ne çağdaşları, ne Şii tarihçiler tarafından kabul edildi. Gerçekte aile kökleri Rey, Talikan ve Sind bölgelerine uzanır. Babası Sind asıllı bir cariyeden doğmuş, anne tarafından dedesi ise Zeyd b. Ali isyanından sonra Rey'e kaçmış biridir. Kendisi de buradaki Verzenin köyünde 835 yılında dünyaya gelmiştir. Birkaç yıl Reyy'de ilim tahsili ile uğraşır. 18 yaşında buradan ayrılarak Abbasilerin başkenti Samarra'ya gelir. Samarra'da Abbasi halifesi el- Muntasır'ın (861-862) sarayının üst düzey yöneticileri arasına girer. Sarayda orta yaş çocuklara hat, gramer, edebiyat ve astronomi gibi dersler verdiği aktarılır.
Samarra sosyetesinin aşırılıkları ve lüks düşkünlüğü ile hilafet merkezindeki istibdat (despotizm), onu yeni bir arayışa iter ve bunun neticesinde Bahreyn'e gider. Kendini “beklenen imam" (Mehdiy-i Muntazır) olarak tanıtarak, ilk isyan teşebbüsünü gerçekleştirir. İsyanın kadrosunu Bahreyn bölgesindeki bedeviler oluşturur. Ancak bu girişim başarısız olur ve isyancı grup ile birlikte Basra'ya kaçar.
Devrimci fikirler, ateşli sloganlar
Ali b. Muhammed ve adamları, Basra'da kaldıkları esnada şehrin hemen yakınındaki bataklık bölgede, aşırı sulamadan dolayı tuzlanan toprakların temizlenmesinde ya da şeker kamışı plantasyonlarında yüz binlerce kölenin bulunduğunu keşfederler. Muhtemelen Basra'da yaşadıkları dönemde bu kölelerden faydalanmanın ve onlara dayalı bir isyan çıkarmanın ince hesaplarını yapmışlar, bu amaçla zencilerin yoğun olarak bulundukları bu tuzlu bölgeye gelip yerleşmişlerdi. Siyahi lider ilk günlerde yaptığı konuşmada bu isyana dünyevi bir menfaat için değil, sırf Allah rızası için girdiğini, amacının kölelere yapılan kötü muameleyi önlemek ve onları ağır işlerden kurtarıp hürriyete kavuşturmak olduğunu, sahiplerinin mallarını alarak kendilerine dağıtacağını söylüyordu. Bundan sonra bataklık bölgesindeki çiftliklerde 5.000 ve 10.000 kişilik gruplar halinde çalıştırılan köleler isyana katılmaya başladılar.
Görülüyor ki, Ali b. Muhammed siyasi olarak devrimci fikirler barındıran söylemle kalmamış, Sünni Abbasilerin en sert dinî-siyasi muhalif akımları olan Şiiliğin Zeydiyye kolu ile Hâricîliğin Ezarika kolunun sloganlarını kullanarak taraftarlarını motive etmeye çalışmıştır.
13 yıl süren kanlı isyan
Siyahi esirler sonraki iki ay boyunca bölgedeki köyleri yağmalamaya ve feci şekilde tahrip etmeye başladılar. Ele geçirdikleri köy ve çiftliklerdeki diğer siyahi kölelerin de katılımlarıyla kısa zamanda güçlenen isyancılar, yaklaşık 10 ay sonra Uzak Doğu ve Hint Okyanusu'na açılan en önemli ticaret kapısı olan Basra Körfezi'ni ve Bağdat nehir yolunu kontrol altına aldılar. Basra'ya saldırarak yerle bir edip tam 20 bin insanı katlettiler.
İsyanın çıktığı bölge irili-ufaklı kanallardan oluştuğu için Abbasiler ile köleler arasında yaklaşık 13 yıl amansız bir mücadele yaşandı. Abbasilerin üzerlerine gönderdikleri nizami ordular, bu kanallar ve kamışlıklar içinde hareket edemediğinden defalarca mağlup, çoğu zaman da tamamen imha edildiler. Bir ara isyancılar Abbasilerin başkenti Bağdat'ın 150 km civlarına kadar yaklaştılar.
İsyancılar bataklığın ortasında “Muhtara" adını verdikleri bir başkent kurdular ve hareketi buradan idare ettiler. Adeta bağımsız bir devlet gibi kendi adlarına para bastırdılar, hutbe okuttular, vergi topladılar, şehirlere vali ve kadılar atadılar. Balta girmemiş çalılıklar ve kamışlıkların ortasına bir şehir kurdular ve ulaşımı da küçük su kanalları vasıtasıyla sağladılar.
Yüzbinlerce insan katledildi
Abbasi halifesi Mutemid'in kardeşi, Mekke'de yaşayan ve Abbasilerin asıl ordu gücünün başındaki isim olan Muvaffak komutasındaki ordu, bütün güçleriyle isyancıların üzerine hücum etti. Bataklığın ortasında süren bu çarpışma, tarihin gördüğü en kanlı savaşlardan biri oldu. 3 yıllık zorlu bir mücadeleden sonra isyancıların başkenti Muhtara düştü. Kendisine eman verilmesine ve isyan boyunca çok cazip teklifler yapılmasına rağmen teslim olmayan siyahi lider, en yakınlarının kendisini terk etmesine rağmen sonuna kadar direndi. Sonunda kamışlıklar arasına kaçsa da Tolunoğlu askerleri tarafından yakalanarak öldürüldü.
İsyanın bastırılmasından sonra geride kalan köleler hapse atıldılar. Birçoğu teslim olurken, 2 bin kadarı çöle kaçarak açlık ve susuzluktan öldü. Büyük çoğunluğu savaşlar sırasında ya öldürüldü ya da nehirlerde boğuldu. Tarih kaynakları bu isyan esnasında ölen insan sayısı ile ilgili olarak 300 bin ile 500 bin civarında ürkütücü rakamlar vermektedir.