Hz. Muhammed (sas) itikafta Türk çadırında kalmıştı

» Çadırdan İslam mimarisine Hz. Muhammed itikâf için Mescid-i Nebevi’nin bir kenarında kurulan çadırına girerdi. Fotoğrafta Mescid-i Nebevi’nin bugünkü hali görülüyor.
» Çadırdan İslam mimarisine Hz. Muhammed itikâf için Mescid-i Nebevi’nin bir kenarında kurulan çadırına girerdi. Fotoğrafta Mescid-i Nebevi’nin bugünkü hali görülüyor.

Peygamber Efendimizin Ramazan ayının son 10 gününde girdiği itikâflardan birinde bir “Türk çadırı”nda kaldığını biliyor muydunuz?

Prof. Dr. Mustafa Demirci

Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi

----------------------------------------------------------------------------

Oruç bir irade terbiyesi, arınma ve yıllık yenilenmeye vesile olması açısından Müslümanın ahlak ve ibadet hayatında önemli yer tutar. Ancak bu ibadet sadece yeme içmeden kesilmeyle sınırlı tutulmamıştır. Hz. Peygamber (sas) tarafından ruh tezkiyesi ile duyu ve duygularımızın temizliği yanında her an Allah ile birlikte olacak şekilde yoğun bir ibadet programı da uygulandığını hatırlayalım.

Onu yakından tanıyanlar Ramazan ayı geldiği zaman ibadet ve Allah’a yaklaşmak için adeta “paçayı sıvadığını” belirtirler. Buradan hareketle Hz. Peygamber’in Ramazan’ın son 10 günü “itikâfa” girmesi bu ayın en dikkate değer ibadetlerinden biridir.

“Hapsetmek, alıkoymak, bir yere yerleşmek, oraya bağlanıp kalmak, kişinin kendisini sıradan davranışlardan uzak tutması” anlamlarına gelen itikâfın kavramsal karşılığı “ibadet amacıyla ve belirli kurallar doğrultusunda camide kalmak”, yaygın olarak da “Ramazanın son 10 gününü camiden hiç çıkmayarak sürekli ibadetle geçirmek” olarak tanımlanabilir.

Hz. Peygamber bu ibadeti bizzat uyguladığından, itikâf bugüne kadar devam edegelen bir ibadet olmuştur. Hatta Kur’an-ı Kerim’de konuyla ilgili “Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz zaman kadınlara yaklaşmayın” (Bakara, 187) mealinde bir ayet dahi vardır.

En eski İslam kaynakları ve hadis kitaplarına göre Hz. Peygamber Ramazanın son 10 gününde sürekli itikâfa girmiş, ölünceye kadar da bu adetini aksatmadan sürdürmüştür. Bir defasında itikâfı terk etmek zorunda kalınca Ramazandan sonraki Şevval ayında tamamladığı bilinir.

Efendimiz Ramazan ayı dışında oruçsuz olarak itikâf yapmadığından ve Hz. Aişe’nin “Oruçsuz itikâf olmaz” sözlerinden hareketle bu ibadet bir anlamda Ramazana özgüdür diyebiliriz.

» Tipik bir Türk çadırı: Göçebe Türklerin kurduğu keçe çadır modelleri yerleşik hayata geçildikten sonra da uygulanmıştır. Kaynaklarda Hz. Muhammed’in (sas) bir itikâfı sırasında Türk çadırında kaldığı kaydedilir.
» Tipik bir Türk çadırı: Göçebe Türklerin kurduğu keçe çadır modelleri yerleşik hayata geçildikten sonra da uygulanmıştır. Kaynaklarda Hz. Muhammed’in (sas) bir itikâfı sırasında Türk çadırında kaldığı kaydedilir.

“Kubbetu’t-Türkiyye” de kaldı

Hz. Peygamber itikâfa ilk zamanlarda Ramazanın ilk 10 gününde, sonra ikinci 10 gününde girmiş, ancak daha sonra oruç günlerinin en faziletli dönemi olan ve Kadir gecesini de içinde saklayan son 10 günde girmeyi tercih etmiştir.

İtikâfa gireceği gün sabah namazını kılar, sonra Mescid-i Nebevi’nin bir kenarında bu iş için kurulan ve içine bir yatak serilen çadırına girerdi.

Kaynaklarda Hz. Peygamber’in itikâfa girdiği yer olarak mescidin arka kısmında, “tevbe direği” diye adlandırılan direğin kıble kısmı gösterilir. Sonraki dönemlerde Mescid-i Nebevi’yi ziyarete gelenlere, Nafi ve Abdullah b. Ömer tarafından özellikle bu itikâf mahallinin gösterilmesi, bu mekânın yaygın olarak bu özelliği ile bilindiğine işaret eder.

Hz. Peygamber’in bir Ramazanda itikâf için kurulmasını istediği çadırın “Kubbetu’t-Türkiyye” diye tabir edilen bir Türk çadırı olduğu bilinir (İbn Mace, İtikâf Babı). Bazı kaynaklar bu çadırın Türk halklarının kullandığı keçeden yapılma, üstü açık tipik bir Orta Asya çadırı olduğunu, üstündeki açık kısmına Hz. Peygamber’in bir hasır koydurduğunu yazarlar.

Peygamber Efendimizin bu çadırda itikâfa girdiği yıl Hz. Aişe, Hz. Hafsa ve Hz. Zeynep de bir çadır kurdurarak itikâfa girmek istemişlerdi. Hanımlarının bu yarışını görünce Hz. Peygamber’in “istifham-ı inkârî“ (olumsuz cihet) ile “Siz hayır ve takva mı istiyorsunuz?” diyerek itikâftan çıktığı, bunun yerine Şevval ayında 10 gün itikâf ettiği belirtilmektedir (İbn-i Mace, İtikâf Babı).

Hz. Peygamber itikafa yalnız girerdi, yanında kimse olmazdı. Kendisi de zorunlu ihtiyaçlarının dışında itikâf çadırından çıkmazdı. Bir seferinde bir ihtiyacı için çıktığında yolu üzerindeki bir hastayı ziyaret etmiş ama ayaküstü halini hatırını sorduktan oyalanmayarak dönmüştür. Hatta bir keresinde çadırından çıkmadan sadece kafasını dışarı çıkarmış, Hz. Aişe validemiz de bu halde iken başını yıkayıp saçlarını taramıştı. Aynı şekilde camiye gelen cemaate çadırından çıkmadan, kapısını açarak oradan konuşmuştu.

Bir rivayette şöyle bir olay aktarılmaktadır:

“Resulûllah mescidde keçeden mamul bir Türk çadırında itikâfa girdi. Çadırın kapı yerinde bir hasır parçası vardı. Resulûllah bu hasırı eliyle aldı ve çadırın bir tarafına koydu. Sonra başını çadırdan çıkardı ve cemaate konuşma yaptı”.

Buradan anlaşılıyor ki, Resulullah Efendimiz itikâf sırasında zaruri ihtiyaçları dışında başka hiçbir şeyle ilgilenmiyor, itikâf mahalli dışına çıkmıyordu.

Bu süre içinde “Mescitlerde itikafta bulunduğunuz zaman kadınlara yaklaşmayın” ayeti gereğince itikâf halindeyken hanımları ile hiçbir şekilde ilişki kurmamıştır. Yalnız diğer hanımları ve yakınları onu çadırında ziyaret edebilirlerdi.

Bir defasında hanımları yatsıdan sonra ziyarete gelmişler, diğer hanımlar kalkarken Safiye validemiz bir saat daha kalmış, kalkıp evine gitmek istediğinde ise Hz. Peygamber “Acele etme, ben seni götürürüm” demiş, sonra da vakit geç olduğundan onu mescidin hemen bitişiğindeki Usame b. Zeyd’in evinin yanındaki odasına kadar götürmüştür. Bütün bunlar Hz. Peygamber’in itikâf halindeyken tam bir inziva ve tefekkür hali yaşadığını, zaruri ihtiyaçlarının dışında hiçbir şeyle ilgilenmediğini gösteriyor.

Hz. Peygamber itikâfa girdiğinde Cebrail (as) gelir, o zaman kadar nazil olan Kur’an ayetlerini karşılıklı olarak okurlardı. İslam tarihinde bu olaya “Kur’an’ın Arzı” denilmektedir. Ancak bu keyfiyetin nasıl cereyan ettiğinin detaylarını tam olarak bilemiyoruz. Gerçek şudur ki, bu süre içinde vahyolunan ayetler baştan sona gözden geçiriliyor, surelerin sıralaması yapılıyordu.

Hemen tüm güvenilir hadis kitaplarında (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbn Mace, Beyhaki, Darimi, Müsned) Hz. Peygamber’in vefat ettiği sene istisnai olarak Ramazanın son 20 gününü itikâfta geçirdiği bildirilmektedir. Ayrıca bu itikâfında Cebrail ile Kur’an-ı Kerim’i karşılıklı olarak iki defa okudukları, bir anlamda Kur’an’a son şeklini verdikleri rivayet edilir.

Allah’ın Resulünün vefatından sonra hanımları onun sünnetine uygun olarak her Ramazanın son 10 gününde itikâfa girmişler, böylece sünnetini devam ettirmişlerdir. Diğer sahabeler de aynı şekilde itikâf sünnetini yerine getirdiler.

Buradan da anlaşılıyor ki itikâf sadece Hz. Peygamber’e has bir ibadet değil, bilakis onun Müslümanlara emanet bıraktığı sünnetlerden biridir.