Hicret İslam’ın üniversitesidir

Hicret
Hicret

Hicret bütün canlıların yaşamak için yaptıkları göç­tür. İlkbahardan sonbahara zaman birbirine devhayvanların göç ettiklerini, keza bitkilerin mevsimlere göre nasıl yeşerip kurumaları birer göç/hicrettir.

Tarih olarak ise hicret Hz. Peygamber'in (s.a.s.) Milâdî 622 yılında Mekke'den Medine'ye yapmış olduğu göçe denir.

Mekkeli müşrikler gittikçe büyüyen Müslümanlığı engellemeye çalışmışlar, engelleyemeyince Hz. Muhammed'i öldürme ve Müslü­manlara işkence yapma kararı almışlardı. Bunun üzerine Hz. Pey­gamber (s.a.s.) ashabına, Yesrib'e hicret etmelerini emretti. Mekke'de işkence altında olan Müslümanlar için yeni bir umut ışığı belirmişti. Bu sırada suikastçılar Hz. Peygamber'in (s.a.s.) evini sararak, onu öl­dürmek için uyumasını beklemeye başladılar. Resulullah Efendimiz (s.a.s), evinde bulunan Hz. Ali'ye:

- Bu gece şu yeşil hırkamı örtünerek benim yatağımda yat! Sana söylediğim emanetleri yerine getirdikten sonra sen de Yesrib'e hicret et!, dedikten sonra eline bir avuç toprak alarak evinden çıktı. Allah suikastçının basiretini, yani görme duyularını alarak Resulünü ko­rudu.

Müslümanlar, müşriklerin saldırılarından korunmak için Hz. Muhammed'in emriyle ikişer üçerli gruplarla Medine'ye doğru yola çıkmışlardı. Hz. Peygamber de Hz. Ebubekir'le birlikte yola koyul­muştu. Resûlullah (s.a.s)'in hicret ettiğini öğrenen Mekke Devleti, her tarafa asker ve polisini seferber etmiş, onları bulup getirene 100 deve ödül vadetmişti. Resûlullah (s.a.s), Hz. Ebû Bekir'in evinde bir müddet oturduktan sonra beraberce Mekke'nin güneybatısında bu­lunan Sevr Dağı'ndaki mağaraya hareket ettiler.

Bu sırada Mekkeliler, Peygamber'in hicret ettiğini öğrenmiş ve onu aramaya koyulmuşlardı. Hatta mahir bir iz sürücüsü, hükümet askerlerini Sevr mağarasına kadar getirmişti. Ancak bu sırada bir mucize olmuş, bir örümcek mağaranın ağzına ağını örmüştü. Asker­ler mağaranın yanına gelince Hz Ebû Bekir endişelenmeye başladı. Allah'ın Resûlü arkadaşını teselli ediyordu: “Tasalanma, Allah bizim­le beraberdir!"

Mağarada 3 gün kalıp Yesrib'in yolunu tuttular. 15 gün sonra, Rebi'ul-Evvel ayının 12'sinde Yesrib'e vardılar. Hz. Peygamber'den (s.a.s.) önce hicret etmiş olan müslümanlar, onu Yesrib banliyösün­deki Kuba'da bekliyordu. Resûlullah (s.a.s.) tekbir ve ilâhilerle karşı­landı. Bayram yerine döndü Yesrib. Ve o günden sonra Yesrib, Medine oldu...

Hz. Peygamber (s.a.s.), Kuba'ya varır varmaz, Kuba Mescidini inşa ettirdi. Burada birkaç gün dinlendikten sonra Allah'ın Resûlü (s.a.s) yanın­daki ashabıyla beraber Medine'ye hareket etti.

Medine'ye girince müslümanlar misafir etme şerefine nail olmak istediği için onu evlerine da­vet ediyorlardı. O ise “Devem nerede duracağı hakkında gerekli emri almıştır, o nerede durursa orada kala­cağım" buyurdu. Nihayet deve boş bir arsaya çöktü. Burası, hâlen Eyyüb Sultan olarak bil­diğimiz sahabenin evine yakın olduğu için onun evine misafir oldu ve evi yapılıncaya kadar orada kaldı. Böylece tarihî bir vakıa olarak hicret sona ermiş oldu.

Kuba’da yok olan Osmanlı edebi Kuba Mescidi’nin 1984’te yıkılmadan önce giriş kapısı üzerinde bulunan çifte tuğrası çok önemli bir mesaj içeriyordu. Üstteki büyük tuğra, Peygamber Efendimiz’e (s.a.s.) aitti. Ortadaki kitabenin altındaki tuğra ise mescidi tamir ettiren II. Mahmud’un tuğrasıdır.
Peki insanlar neden göç eder?
Bu soruyu 4 maddede mütalâa edebiliriz:

1. Tıpkı bitki ve hayvanlarda olduğu gibi yaşamak için ya­pılan göçler. İnsanları bu göçe zorlayan âmil, iklim şartları­na bağlı olan kuraklık, kıtlık veya zelzele, tayfun gibi tabii âfetlerdir.
2. Mevcut standartları az bularak daha lüks hayat standartlarına kavuş­mak için yapılan göçler. Bunun en bariz misali, ekonomik yönden geri kalmış veya az gelişmiş ülkelerden sanayileşmiş Batı ülkelerine olan işçi akınıdır.
3. Zulüm rejimlerinden kurtulmak için göçler.
4. Bir davanın gerçekleşmesi için yapılan göç­ler ki buna Peygamberlerin ve özellikle Hz. Mu­hammed (s.a.s) ve ashabının göçünü, yani hicreti örnek olarak gösterebiliriz.

Neden hicret?
Allah'ın görevlendirmiş olduğu son elçisi Hz. Muhammed'e (s.a.s.) tâbi olan Müslümanlar bir umdeye inanmışlardı.
Peki bir umdeye inanmak ne demektir?

Mevcut çevre ve şartların aksine yepyeni bir inanç için verilen kutsal mücadele... Allah'ın hoş­nut olmadığı düzene karşı Allah'ın buyruklarının hâkim olduğu bir düzen arzulama... Putperestli­ğe, insanperestliğe karşı adalet ve insan hakları­nın tahakkukunu müjdeleyecek olan tevhid mü­cadelesi... Allah'ın buyruklarına ters düşen bütün inanç ve ideolojileri inkâr... İlâhî buyruklara karşı olan her şeyi inkârdan sonra Allah'ı tasdik... İnsa­nın insana secde etmemesi mefkûresi...

İşte Müslüman insan, Mekke'de tatbik sahasına koyamadığı davasını, bir yerlere hicret edip tat­bik etmek istiyordu. Bunun içindir ki, Müslüman insan, lideri Hz. Muhammed'in (s.a.s) gösterdiği yolda Mekke putperestliğini, insanperestli­ğini yıkıp yerine İslâm tevhid inancını yerleştirmek için hic­ret ediyordu. Fedakârlık göster­meliydi.

Peki hicret edilmezse ne olurdu?
İki ihtimal vardı: Ya mevcut şartlara teslim olunacak ki bu, inançların kurban edilmesi demekti, ya da inzivaya çekili­necekti ki, bu da zillet olur ve davaya ters düşerdi.

Her iki halde de davanın öl­mesi kaçınılmazdır. Akıl, dava­ya sahip çıkmayan bu kafalara girdiğine utanır, irade kısırlaşır. Ve bu hallerde inanç, menfaate feda edilmiş olur.

Bir davanın lider veya ideo­logları, davaları uğruna işlerin­den, hatta hayatlarından vazgeçmemişlerse/vaz­geçememişlerse ya davalarıyla beraber çürüyüp gitmişler veya sonunda inançlarına ters düşen ideoloji ve rejimlere teslim olmuşlardır.

İşte Hz. Muhammed (s.a.s.) ve ona inananlar, küfür düzeninde azınlık durumunda yaşayıp ezil­memek veya asimile edilmemek için hicret etti­ler. Bu hicret bir avdet için, bu çekilme bir fetih içindi. Bu hicret kaçma değil, mücadeleydi, feda olmayı öğrenme tatbikatıydı.

Özetle Hicret, İslâmî hayat eğitiminin üniver­sitesiydi. Bu üniversiteye, iman medresesini biti­renler giriyordu. Giriyorlardı ki, bu üniversiteyi bitirip cihad ihtisasına başlayabilsinler.