“Filistin’den bir karış toprak vermem”

Filistin'den bir karış toprak vermem
Filistin'den bir karış toprak vermem

Yahudi tarihi uzmanı Avram Galante’nin (1873-1945) Fransızca kaleme aldığı, Sultan II. Abdülhamid ile Theodor Herlz arasındaki ilişkileri ve Siyonizmin Osmanlı’dan toprak koparma macerasını konu edinen bu önemli makaleyi ilk kez Derin Tarih dergisi Türkçeye kazandırıyor.

Sultan II. Abdülhamid'in, Siyonizmin kurucu­su Dr. Theodor Herzl'e, Filistin'e bir Yahudi gö­çüne izin vereceği vaadi etrafında zaman içinde dünya basınında çok gürültü çıkarılmıştı. Kuşku­suz devrin sansürü ülke basınının bu konudan söz etmesini yasaklamıştı, konu da zamanın etki­siyle unutulup gitti.

Son zamanlarda Hahambaşılık kaymakamı müteveffa Moşe Levi'nin torunu Yeşua Bey Eşke­nazi ile söyleşirken, Herzl'in Saray'ı ziyareti ve Sultan'ın vaadi konusunda bildiklerini bana anlat­masını istedim. Hep büyükbabasıyla birlikte yaşa­mış ve hep Hahambaşılığın işleriyle uğraşmış olan Yeşua Bey bana, kendisinde bu konuya ilişkin ufak bir dosyanın olduğunu, bu dosyada 4 belgenin, yani Saray ile Hahambaşılık arasındaki yazışma­ların kopyalarının ve bu işin nasıl cereyan etmiş olduğunun özet olarak anlatıldığı bir metnin bu­lunduğunu söyledi. Moşe Levi'nin torunu, bu çalış­mada kullanmış olduğum dosyayı bana gösterdi. Ayrıca Herzl ile Kaymakamı yan yana oturmuş olarak gösteren bir fotoğrafın da bulunduğunu ve bu fotoğrafı arşivlerinde bulunca Hamenera dergi­sinde yer vermem için bana ileteceğini de ekledi.

Herzl 1902 yılının Haziran ayının ilk hafta­sında İstanbul'a geldi, Moşe Levi'ye bir ziyarette bulundu ve bu ziyaret sırasında ondan kendisi­ne Sultan ile bir görüşme ayarlamasını rica etti. Sultan'ın huzuruna kabul edilmek için bazı for­malitelerin yerine getirilmesi gerektiği için Kay­makam bu husustaki talebi Saray'ın Başmabeyin­cisine iletti. Saray ile Hahambaşılık arasındaki bu konuya ilişkin yazışmalar aşağıdadır:
1  Theodor Herzl kapıları zorluyor 
A 

No. 559 

Serkarin-i hazreti şehriyarî Hacı Ali Paşa hazretlerine 

Devletlu Efendim hazretleri. 

Viyana'da münteşir Neue Freie Presse gazetesi müdürü ve sermuharriri olup bu kerre İstanbul'a gelmiş olan hayırhahan-ı saltanat-i seniyyeden fotoğrafı melfuf [ekli] Avusturyalı Doktor Theo­dor Herzl nam zatın refakat-i daiyanemle huzur-i mekârim-neşur-i hazret-i hilafetpenahiye şeref-müsûl olmak arzusunda bulunduğundan, bu babdaki emr ü ferman-ı padişahî ne merkezde ol­duğunun lütfen emr ü iş'ar buyurulması menût-i rey-i âli-i vezirazamîleridir. Ol babda ve her halde emr ü ferman hazret-i limen lehü'l-emrindir1. 


8 Haziran 1318 

İstanbul ve tevabii hahambaşı kaymakamı 

Moşe Levi 


B 

No. 1495 

Hahambaşılık kaymakamlığına 

Rütbetlu Efendim. 

8 Haziran 1318 tarih ve 559 numaralı tezkere-i ruhaniyeleri üzerine keyfiyet lede'l-arz mevzu­bahs olan Avusturyalı Doktor Theodor Herzl'in huzur-i hümayuna çıkmak arzusunu neden zat-i âlilerine izhar etmiş ve Sefir-i kebir [Büyükelçi] Baron de Calice2 cenablarına müracaat etmemiş olduğunun esbabını beyan buyurmanızı cümle-i iradat-i ilham-gayat-i hilafetpenahiden olduğunu beyan eylerim Efendim. 


10 Haziran 1318 

Serkarin-i hazret-i şehriyari 

Hacı Ali 


C 

Serkarin-i hazret-i şehriyari Hacı Ali Paşa hazretlerine 

Devletlu Efendim hazretleri. 

10 Haziran 1318 tarihli ve 1495 numaralı tezkere-i saniyelerine cevaptır. Avusturyalı Dok­tor Theodor Herzl'in delalet-i acizanemle huzur-i şahaneye çıkması kendisinin mensup olduğu milleti hakkındaki efkâr ve niyyât-i halisane-i şehriyarîye [padişahın halisane fikir ve niyet­lerine] âgâh olmak arzusundan neş'et etmiştir, yoksa Sefir-i kebir marifetiyle huzur-i şahane ile şerefyâb olabileceğine dair irade-i şahane şeref-sudûr ettiğini müteakip sefir-i müşarunileyhe [sözkonusu büyükelçiye] müracaat edebileceğini lede'l-istizah [sorunca] mumaileyhten alınan işbu cevabını arz ederim Efendim. Ol babda ve her hal­de emr ü ferman hazret-i limen lehü'l-emrindir. 


12 Haziran 1318 

İstanbul ve tevabii hahambaşı kaymakamı 

Moşe Levi


D 

Dirayetlu Efendim hazretleri. 

Avusturyalı Theodor Herzl hakkındaki son arize-i cevabiyeniz [cevabî dilekçeniz] arz-i atebe-i ulyâ kılınmıştır. Önümüzdeki Cuma günü selam­lıktan sonra saat 6'da nişan-ı zîşanları ta'lik etme­yerek [takmayarak] ve elbise-i resmiyeniz iktisa olunmayarak suret-i gayr-i resmiyede [gayri resmî şekilde] refakat-ı âliyenizle kabul buyurulacağını­zı emr ü ferman-ı merhamet-beyan-ı hümayunla­rı olduğu beyan olunur Efendim.


15 Haziran 1318 

Serkarin-i hazret-i şehriyari 

Hacı Ali
1 Theodor Herzl kapıları zorluyor A No. 559 Serkarin-i hazreti şehriyarî Hacı Ali Paşa hazretlerine Devletlu Efendim hazretleri. Viyana'da münteşir Neue Freie Presse gazetesi müdürü ve sermuharriri olup bu kerre İstanbul'a gelmiş olan hayırhahan-ı saltanat-i seniyyeden fotoğrafı melfuf [ekli] Avusturyalı Doktor Theo­dor Herzl nam zatın refakat-i daiyanemle huzur-i mekârim-neşur-i hazret-i hilafetpenahiye şeref-müsûl olmak arzusunda bulunduğundan, bu babdaki emr ü ferman-ı padişahî ne merkezde ol­duğunun lütfen emr ü iş'ar buyurulması menût-i rey-i âli-i vezirazamîleridir. Ol babda ve her halde emr ü ferman hazret-i limen lehü'l-emrindir1. 8 Haziran 1318 İstanbul ve tevabii hahambaşı kaymakamı Moşe Levi B No. 1495 Hahambaşılık kaymakamlığına Rütbetlu Efendim. 8 Haziran 1318 tarih ve 559 numaralı tezkere-i ruhaniyeleri üzerine keyfiyet lede'l-arz mevzu­bahs olan Avusturyalı Doktor Theodor Herzl'in huzur-i hümayuna çıkmak arzusunu neden zat-i âlilerine izhar etmiş ve Sefir-i kebir [Büyükelçi] Baron de Calice2 cenablarına müracaat etmemiş olduğunun esbabını beyan buyurmanızı cümle-i iradat-i ilham-gayat-i hilafetpenahiden olduğunu beyan eylerim Efendim. 10 Haziran 1318 Serkarin-i hazret-i şehriyari Hacı Ali C Serkarin-i hazret-i şehriyari Hacı Ali Paşa hazretlerine Devletlu Efendim hazretleri. 10 Haziran 1318 tarihli ve 1495 numaralı tezkere-i saniyelerine cevaptır. Avusturyalı Dok­tor Theodor Herzl'in delalet-i acizanemle huzur-i şahaneye çıkması kendisinin mensup olduğu milleti hakkındaki efkâr ve niyyât-i halisane-i şehriyarîye [padişahın halisane fikir ve niyet­lerine] âgâh olmak arzusundan neş'et etmiştir, yoksa Sefir-i kebir marifetiyle huzur-i şahane ile şerefyâb olabileceğine dair irade-i şahane şeref-sudûr ettiğini müteakip sefir-i müşarunileyhe [sözkonusu büyükelçiye] müracaat edebileceğini lede'l-istizah [sorunca] mumaileyhten alınan işbu cevabını arz ederim Efendim. Ol babda ve her hal­de emr ü ferman hazret-i limen lehü'l-emrindir. 12 Haziran 1318 İstanbul ve tevabii hahambaşı kaymakamı Moşe Levi D Dirayetlu Efendim hazretleri. Avusturyalı Theodor Herzl hakkındaki son arize-i cevabiyeniz [cevabî dilekçeniz] arz-i atebe-i ulyâ kılınmıştır. Önümüzdeki Cuma günü selam­lıktan sonra saat 6'da nişan-ı zîşanları ta'lik etme­yerek [takmayarak] ve elbise-i resmiyeniz iktisa olunmayarak suret-i gayr-i resmiyede [gayri resmî şekilde] refakat-ı âliyenizle kabul buyurulacağını­zı emr ü ferman-ı merhamet-beyan-ı hümayunla­rı olduğu beyan olunur Efendim. 15 Haziran 1318 Serkarin-i hazret-i şehriyari Hacı Ali
2  Herzl, Sultan’ın huzurunda 
Başmabeyinci'nin Herzl'in görüşme talebinin kabul edildiğine ilişkin tezkeresi kendilerine ile­tilince Kaymakam ile Dr. Herzl, Hahambaşılığın Kapukâhyası Jesaie Adjiman Efendi ile birlikte 21 Haziran 1318 (4 Temmuz 1902) tarihinde Saray'a gittiler ve Hacı Ali Paşa tarafından çok iyi karşı­landılar.3 Kahveler içilirken, Başmabeyinci basın konusuna değindi ve Sultan'ın Neue Freie Presse, Berliner Tageblatt, Le Temps ve Times gazetelerine ilişkin çok özel değerlendirmelerinin olduğunu ve bu gazetelerden birinin müdürüyle tanışmış olmaktan zevk duyduğunu söyledi. 

 Moşe Levi, Dr. Herzl ve Kapukâhyası huzura girdiklerinde Sultan onları büyük bir nezaketle karşıladı, oturmaları için yer gösterdi ve İmpara­torluk tercümanı Münir Paşa'dan misafiri huzur­da görmekten çok hoşnutluk duyduğunu söyle­mesini, aynı zamanda da İstanbul'u ziyaretinin nedenini sormasını istedi.
4 Tercüman buyruğu yerine getirdi; öncelikle sıcak karşılanışı için te­şekkür etmiş olan Herzl'in cevabını Efendisine iletti. Herzl seyahatinin amacına ilişkin olarak bir kalp rahatsızlığından muzdarip bulunduğu için İstanbul'da bir süre dinlenmek istemiş ol­duğunu ve bu fırsattan istifade ederek Sultan ile bir konuda, Sultan'ın belirleyeceği gün ve saatte, başbaşa görüşmek için yararlanmayı amaçladığı­nı belirtti. Sultan hep Münir Paşa'nın aracılığıyla ona Hahambaşı ile birlikte gelmiş olduğuna göre, söz konusu görüşmeye Hahambaşı'nın da katıla­bileceğini ve bu görüşmenin de hemen yapılabi­leceğini söyledi. 

Sultan'ın bu ifadesi üzerine Herzl kendisine şunları söyledi: 
“Zat-ı alinizin huzuruna kabul edilmek iste­ğimi belirttiğimde 2 şeyi göz önünde bulundur­muştum: Birincisi, Yahudi tebalarına karşı hep beslemiş oldukları sempatilerinden dolayı ken­dilerine teşekkür etmekti. Bu sempatinizin tüm dünyadaki Yahudilere de yönelebileceğine inan­mak isterim.” 

 Sultan şu cevabı verdi: 
“Yahudi tebamı gerçek Osmanlılarım gibi severim.” 

 Herzl “İkinci olarak da Zat-ı alilerine kurmuş olduğum ve Siyonist Cemiyet adını taşıyan, bü­yük bir cemiyetin adına bir öneride bulunmak istiyordum” dedi. “Bu cemiyetin programının Zat-ı alinizin fikir ve ilkelerine ters düşmediğini hemen eklemem gerekiyor. Dernek bazı yabancı ülkelerde acı çekmekte olan Yahudileri huzur ve sükûna kavuşturmayı amaçlıyor. Söz konusu olan şey, sadece Zat-ı alinize ve ülkenize yararlı olabi­lecek Yahudilerin Filistin'e göç etmelerine imkân sağlaması için Hükûmetinize gerekli buyrukları vermenizdir. Filistin için ne Mısır'da olduğu gibi özerklik, ne de Sisam adasında olduğu gibi bir bayrak değişikliği talep ediyorum.
5,6 Filistin'de Girit adasındakine benzer bir rejimin kurulma­sını istiyorum.7 Bu talebim kabul edilirse cemiye­tim ve onu destekleyenler Zat-ı alilerinin belirle­yecekleri bir meblağı İmparatorluk Hazinesi'ne bağışlayacaklardır. Umarım bu talep fikirlerinize uygundur. Değilse bu talebimi geri çekmeye ha­zırım.” 

Abdülhamid 2 dakika sessiz kaldıktan sonra şunları söyledi: 
“Yahudi milletine olan büyük güvenim bu teklifinizi reddetmemi engellemiyor. Yine de Bakanlığımla bu konuda istişare yaptıktan sonra bu teklifinizin kabul edilmesi mümkündür. Ba­kanlığım bu öneriyi makul bulursa uygulamaya geçirilmesi için gerekenleri yapacaktır. Cevabım sizi memnun etti mi?” 

 Herzl bu sözlere, “Çok memnun oldum efen­dim; görüşmemizin sonucunu meslektaşlarıma telgrafla bildirmeme izin verir misiniz?” karşılı­ğını verdi. 


 Sultan “Tabii ki” dedi ve ekledi: “Viyana'ya dönmeden önce bu taraflara geliniz, Saray'ın ka­pıları size açıktır.”
2 Herzl, Sultan’ın huzurunda Başmabeyinci'nin Herzl'in görüşme talebinin kabul edildiğine ilişkin tezkeresi kendilerine ile­tilince Kaymakam ile Dr. Herzl, Hahambaşılığın Kapukâhyası Jesaie Adjiman Efendi ile birlikte 21 Haziran 1318 (4 Temmuz 1902) tarihinde Saray'a gittiler ve Hacı Ali Paşa tarafından çok iyi karşı­landılar.3 Kahveler içilirken, Başmabeyinci basın konusuna değindi ve Sultan'ın Neue Freie Presse, Berliner Tageblatt, Le Temps ve Times gazetelerine ilişkin çok özel değerlendirmelerinin olduğunu ve bu gazetelerden birinin müdürüyle tanışmış olmaktan zevk duyduğunu söyledi. Moşe Levi, Dr. Herzl ve Kapukâhyası huzura girdiklerinde Sultan onları büyük bir nezaketle karşıladı, oturmaları için yer gösterdi ve İmpara­torluk tercümanı Münir Paşa'dan misafiri huzur­da görmekten çok hoşnutluk duyduğunu söyle­mesini, aynı zamanda da İstanbul'u ziyaretinin nedenini sormasını istedi. 4 Tercüman buyruğu yerine getirdi; öncelikle sıcak karşılanışı için te­şekkür etmiş olan Herzl'in cevabını Efendisine iletti. Herzl seyahatinin amacına ilişkin olarak bir kalp rahatsızlığından muzdarip bulunduğu için İstanbul'da bir süre dinlenmek istemiş ol­duğunu ve bu fırsattan istifade ederek Sultan ile bir konuda, Sultan'ın belirleyeceği gün ve saatte, başbaşa görüşmek için yararlanmayı amaçladığı­nı belirtti. Sultan hep Münir Paşa'nın aracılığıyla ona Hahambaşı ile birlikte gelmiş olduğuna göre, söz konusu görüşmeye Hahambaşı'nın da katıla­bileceğini ve bu görüşmenin de hemen yapılabi­leceğini söyledi. Sultan'ın bu ifadesi üzerine Herzl kendisine şunları söyledi: “Zat-ı alinizin huzuruna kabul edilmek iste­ğimi belirttiğimde 2 şeyi göz önünde bulundur­muştum: Birincisi, Yahudi tebalarına karşı hep beslemiş oldukları sempatilerinden dolayı ken­dilerine teşekkür etmekti. Bu sempatinizin tüm dünyadaki Yahudilere de yönelebileceğine inan­mak isterim.” Sultan şu cevabı verdi: “Yahudi tebamı gerçek Osmanlılarım gibi severim.” Herzl “İkinci olarak da Zat-ı alilerine kurmuş olduğum ve Siyonist Cemiyet adını taşıyan, bü­yük bir cemiyetin adına bir öneride bulunmak istiyordum” dedi. “Bu cemiyetin programının Zat-ı alinizin fikir ve ilkelerine ters düşmediğini hemen eklemem gerekiyor. Dernek bazı yabancı ülkelerde acı çekmekte olan Yahudileri huzur ve sükûna kavuşturmayı amaçlıyor. Söz konusu olan şey, sadece Zat-ı alinize ve ülkenize yararlı olabi­lecek Yahudilerin Filistin'e göç etmelerine imkân sağlaması için Hükûmetinize gerekli buyrukları vermenizdir. Filistin için ne Mısır'da olduğu gibi özerklik, ne de Sisam adasında olduğu gibi bir bayrak değişikliği talep ediyorum. 5,6 Filistin'de Girit adasındakine benzer bir rejimin kurulma­sını istiyorum.7 Bu talebim kabul edilirse cemiye­tim ve onu destekleyenler Zat-ı alilerinin belirle­yecekleri bir meblağı İmparatorluk Hazinesi'ne bağışlayacaklardır. Umarım bu talep fikirlerinize uygundur. Değilse bu talebimi geri çekmeye ha­zırım.” Abdülhamid 2 dakika sessiz kaldıktan sonra şunları söyledi: “Yahudi milletine olan büyük güvenim bu teklifinizi reddetmemi engellemiyor. Yine de Bakanlığımla bu konuda istişare yaptıktan sonra bu teklifinizin kabul edilmesi mümkündür. Ba­kanlığım bu öneriyi makul bulursa uygulamaya geçirilmesi için gerekenleri yapacaktır. Cevabım sizi memnun etti mi?” Herzl bu sözlere, “Çok memnun oldum efen­dim; görüşmemizin sonucunu meslektaşlarıma telgrafla bildirmeme izin verir misiniz?” karşılı­ğını verdi. Sultan “Tabii ki” dedi ve ekledi: “Viyana'ya dönmeden önce bu taraflara geliniz, Saray'ın ka­pıları size açıktır.”
3  Sultan, Hahambaşı’nı ağlatıyor 
II. Abdülhamid ile görüşmesinden sonra Dr. Herzl İstanbul'da birkaç gün daha kaldı ve ardın­dan Viyana'ya döndü. Sultan, Herzl'in Avustur­ya başkentine varmasını bekledi; oraya vardığı günün akşamı bir yaverini, Kaymakamın ertesi günü Saray'a gelmesini Hahambaşılığa iletmekle görevlendirdi. 

Moşe Levi davete uyarak Osmanlı saatiyle 2'de (yaklaşık sabahın saat 9'unda) Saray'a gitti ve alışılagelmiş olduğu üzere Hacı Ali Paşa'nın oda­sında dinlenmeye çekildi; Hacı Ali Paşa da kay­makamın geldiğini Sultan'a bildirdi. Sultan cevap verdi: Bir az beklesin. (Fransızca metinde aynen böyle. Ç.N.) Öğleye doğru Başmabeyinci Sultan'a kaymakamın beklemekte olduğunu hatırlattı. Sultan'ın cevabı aynı oldu. Akşam olurken Baş­mabeyinci üçüncü kez Sultan'ın huzuruna çık­tığında, Sultan Kaymakamın gitmesini ve yarın gelmesini söyledi. 


Moşe Levi, Sultan'ın işlerinin çokluğu nede­niyle kendisiyle görüşemediğini düşünerek Sa­raydan ayrıldı. 


Ertesi gün aynı saatte Saray'a geldi. O gün de aynen önceki gün gibi geçti. Moşe Levi bu kez, yine ertesi gün gelmek üzere Saray'dan ayrılırken Sultan'ın kendisine karşı olan tutumundan kuş­kulanmaya başladı. Üçüncü gün de akşama dek aynen önceki 2 gün gibi geçti.8 Sultan'ın Osmanlı Yahudiliğinin liderine karşı bu tutumu yüzünden Moşe Levi'nin çehresinde oluşan kaygı Başmabe­yincinin dikkatini çekti. Bu durumdan Sultan'a söz etti, Sultan da Moşe Levi'yi güneş battıktan sonra huzuruna getirmesini söyledi. 


Sultan onu karşısına oturttu. Başka zamanlar­dakinin tersine en ufak bir sıcaklık belirtisi gös­termedi ve birkaç dakikalık bir sessizlikten sonra kuru ve sert bir ses tonuyla şunları söyledi: 


“Hahambaşı, amcamın [Abdülaziz] tahtta oldu­ğu zamandan beri sizi tanırım ve birkaç gün ön­cesine kadar sürdürmüş olduğunuz sadakatinizi takdir ederdim.9 Fakat Herzl'in gelişinden sonra bu sadakatten ayrılmış olduğunuzu büyük bir esefle müşahede etmiş bulunuyorum. 


İmparatorluğumdan bir karışlık toprak par­çasının bile verilemeyeceğini çok iyi bilen siz Hahambaşı, nasıl oldu da İmparatorluğumun Müslüman ve Hıristiyan alemlerinin gözleri­nin üzerinde olduğu bir parçasına ilişkin ola­rak benden böyle bir talepte bulunması için o adamı buraya getirebildiniz? Bu adamın tale­binin yüzde birini bile kabul etseydim benim ve İmparatorluğumun başına kim bilir neler gelirdi!10

Şimdi cevap veriniz: O adamın beni ziyaret etme maksadından haberiniz var mıydı, yok muydu? Burada nelerin olup biteceğini biliyor muydunuz, bilmiyor muydunuz?” 


Üzgün ve mahcup olan Kaymakam şu cevabı verdi: 

“Zat-ı alinizin sadakatime ilişkin düşünceleri doğrudur. Size hep sadık kaldım. Şimdi de sadı­ğım ve hep sadık kalacağım. Efendimiz, yemin ederim ki, Herzl'in burada Siyonizmden söz edeceğini bilmiyordum; bu konuda daha önce bana hiçbir şey söylemedi. Beni onun suç ortağı olmakla suçlamayın. Ben masumum, milletim (Osmanlı İmparatorluğundaki Yahudiler) de ma­sumdur!” 

Bunları söyledikten sonra Moşe Levi ayağa kalktı, ağlayarak Sultan'ın ayaklarına kapandı ve kendisini ve milletini affetmesini istedi. 


Sultan öfkeyle ayağa kalktı ve şöyle dedi: 

“O adamın ziyaretinden haberinizin olmadı­ğını söylüyorsunuz, oysa mektubunuzda onun benimle Yahudi milletine ilişkin bir konuda gö­rüşmek istediğini yazıyorsunuz! Ne demek olu­yor bu?!” 

Moşe Levi gözleri yaşlarla dolu bir vaziyetle, “Efendimiz, o adam gazeteci, Zat-ı alinizin genel olarak Yahudi sorunu konusundaki görüşlerini öğrenmek istediğini zannetmiştim” [dedi]. 


Yetmişlik bir ihtiyarın karşısında ağlamasın­dan duygulanmış olan Sultan onu şöyle teselli etti: 


“Şimdi sizin masum olduğunuzu anladım.” 


Sonra Hacı Ali Paşa'yı çağırdı ve Hahambaşı Efendi'yi dinlendirmesini emretti. 


Moşe Levi Başmabeyincinin odasında yarım saat kadar dinlendikten sonra gecenin ilerlemiş bir saatinde evine döndü. Çekmiş olduğu bu he­yecanlar kendisini hasta etti. 15 gün yatakta yat­tı. Hastalığı sırasında sağlık durumunu sarayın Başmabeyincisine bildirdi, o da Sultan'ı durum­dan haberdar etti. Abdülhamid de Hahambaşı Efendi'ye 100 altın gönderdi.
3 Sultan, Hahambaşı’nı ağlatıyor II. Abdülhamid ile görüşmesinden sonra Dr. Herzl İstanbul'da birkaç gün daha kaldı ve ardın­dan Viyana'ya döndü. Sultan, Herzl'in Avustur­ya başkentine varmasını bekledi; oraya vardığı günün akşamı bir yaverini, Kaymakamın ertesi günü Saray'a gelmesini Hahambaşılığa iletmekle görevlendirdi. Moşe Levi davete uyarak Osmanlı saatiyle 2'de (yaklaşık sabahın saat 9'unda) Saray'a gitti ve alışılagelmiş olduğu üzere Hacı Ali Paşa'nın oda­sında dinlenmeye çekildi; Hacı Ali Paşa da kay­makamın geldiğini Sultan'a bildirdi. Sultan cevap verdi: Bir az beklesin. (Fransızca metinde aynen böyle. Ç.N.) Öğleye doğru Başmabeyinci Sultan'a kaymakamın beklemekte olduğunu hatırlattı. Sultan'ın cevabı aynı oldu. Akşam olurken Baş­mabeyinci üçüncü kez Sultan'ın huzuruna çık­tığında, Sultan Kaymakamın gitmesini ve yarın gelmesini söyledi. Moşe Levi, Sultan'ın işlerinin çokluğu nede­niyle kendisiyle görüşemediğini düşünerek Sa­raydan ayrıldı. Ertesi gün aynı saatte Saray'a geldi. O gün de aynen önceki gün gibi geçti. Moşe Levi bu kez, yine ertesi gün gelmek üzere Saray'dan ayrılırken Sultan'ın kendisine karşı olan tutumundan kuş­kulanmaya başladı. Üçüncü gün de akşama dek aynen önceki 2 gün gibi geçti.8 Sultan'ın Osmanlı Yahudiliğinin liderine karşı bu tutumu yüzünden Moşe Levi'nin çehresinde oluşan kaygı Başmabe­yincinin dikkatini çekti. Bu durumdan Sultan'a söz etti, Sultan da Moşe Levi'yi güneş battıktan sonra huzuruna getirmesini söyledi. Sultan onu karşısına oturttu. Başka zamanlar­dakinin tersine en ufak bir sıcaklık belirtisi gös­termedi ve birkaç dakikalık bir sessizlikten sonra kuru ve sert bir ses tonuyla şunları söyledi: “Hahambaşı, amcamın [Abdülaziz] tahtta oldu­ğu zamandan beri sizi tanırım ve birkaç gün ön­cesine kadar sürdürmüş olduğunuz sadakatinizi takdir ederdim.9 Fakat Herzl'in gelişinden sonra bu sadakatten ayrılmış olduğunuzu büyük bir esefle müşahede etmiş bulunuyorum. İmparatorluğumdan bir karışlık toprak par­çasının bile verilemeyeceğini çok iyi bilen siz Hahambaşı, nasıl oldu da İmparatorluğumun Müslüman ve Hıristiyan alemlerinin gözleri­nin üzerinde olduğu bir parçasına ilişkin ola­rak benden böyle bir talepte bulunması için o adamı buraya getirebildiniz? Bu adamın tale­binin yüzde birini bile kabul etseydim benim ve İmparatorluğumun başına kim bilir neler gelirdi!10 Şimdi cevap veriniz: O adamın beni ziyaret etme maksadından haberiniz var mıydı, yok muydu? Burada nelerin olup biteceğini biliyor muydunuz, bilmiyor muydunuz?” Üzgün ve mahcup olan Kaymakam şu cevabı verdi: “Zat-ı alinizin sadakatime ilişkin düşünceleri doğrudur. Size hep sadık kaldım. Şimdi de sadı­ğım ve hep sadık kalacağım. Efendimiz, yemin ederim ki, Herzl'in burada Siyonizmden söz edeceğini bilmiyordum; bu konuda daha önce bana hiçbir şey söylemedi. Beni onun suç ortağı olmakla suçlamayın. Ben masumum, milletim (Osmanlı İmparatorluğundaki Yahudiler) de ma­sumdur!” Bunları söyledikten sonra Moşe Levi ayağa kalktı, ağlayarak Sultan'ın ayaklarına kapandı ve kendisini ve milletini affetmesini istedi. Sultan öfkeyle ayağa kalktı ve şöyle dedi: “O adamın ziyaretinden haberinizin olmadı­ğını söylüyorsunuz, oysa mektubunuzda onun benimle Yahudi milletine ilişkin bir konuda gö­rüşmek istediğini yazıyorsunuz! Ne demek olu­yor bu?!” Moşe Levi gözleri yaşlarla dolu bir vaziyetle, “Efendimiz, o adam gazeteci, Zat-ı alinizin genel olarak Yahudi sorunu konusundaki görüşlerini öğrenmek istediğini zannetmiştim” [dedi]. Yetmişlik bir ihtiyarın karşısında ağlamasın­dan duygulanmış olan Sultan onu şöyle teselli etti: “Şimdi sizin masum olduğunuzu anladım.” Sonra Hacı Ali Paşa'yı çağırdı ve Hahambaşı Efendi'yi dinlendirmesini emretti. Moşe Levi Başmabeyincinin odasında yarım saat kadar dinlendikten sonra gecenin ilerlemiş bir saatinde evine döndü. Çekmiş olduğu bu he­yecanlar kendisini hasta etti. 15 gün yatakta yat­tı. Hastalığı sırasında sağlık durumunu sarayın Başmabeyincisine bildirdi, o da Sultan'ı durum­dan haberdar etti. Abdülhamid de Hahambaşı Efendi'ye 100 altın gönderdi.
4  Sultan affeder... 

                                    Osmanlı İmparatorluğu'ndaki çeşitli gayri Müslim toplulukların, patrikler ve hahambaşı gibi dinî liderlerin dinî ve siyasî uğraşılarının (ancak Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Hahamba­şı hiçbir zaman siyasal uğraşı içinde olmamıştır) yanında kişisel çıkarlarını korumaya yönelik özel kaygıları, bu din adamlarının aralarında kimi kez kıskançlık ve rekabetlere yol açan kaygıları vardı. Sultan'ın bu liderlerden birini ödüllendirmesi, di­ğerlerini, kendilerine bir telafi yolu bulmak için hareket geçiriyordu. II. Abdülhamid'in, Herzl'in gidişinden sonra, Kaymakamı huzuruna çağırma­sı Kaymakam için müthiş bir darbe olmuştu. Öyle ki, Kaymakam makamında kalıp kalamayacağını kendi kendine sorar hale gelmişti. 

 Moşe Levi'nin huzurda çekmiş olduğu heye­canın sonucu olan hastalığı sırasında Sultan'ın ona 100 altın göndermiş olması, özel bir ödülden çok, bir merhamet göstergesi olarak değerlendi­riliyordu; bu nedenle de Osmanlı Yahudiliğinin li­deri kaygılanmaya devam etmekte haklıydı. Oysa Sultan onu çok seviyordu ve her yeri geldiğinde de bunu birinci kâtibine ve Başmabeyinciye ifade ediyordu. Hükümdarın Hahambaşına olan sevgisi Yahudi unsurun ülkeye hiçbir kaygı yaşatmamış ve her seferinde sadakatini kanıtlamış olmasın­dan kaynaklanıyordu. Hatta İmparatorluk ailesi­nin küçük yaştaki şehzadelerini Moşe Levi'ye bir­çok kez 'hayır duası' bile ettirmişti. (Yahudilikte din adamının çocuğun başına elini 'Senin hayırlı bir insan olmanı niyaz ediyorum' demesi. Naim Güleryüz'ün notu.) 

 Cereyan eden bir olay, Hahambaşı'na Sultan'ı sınama fırsatını verdi. 

 Aynı zamanda Doğu Rumeli'nin Ge­nel Valisi de olan Bulgar Prensi Ferdinand, Sultan'ı ziya­rete gelmişti.


	Ferdinand, Abdülhamid'den Bulgar Eksarhı­nı (Patrik) Ökümenik Patrik ile aynı düzeyde tutmasını rica etti. Prensin bu ricası, Ortodoks Kilisesinin lideri olarak, Patrikhanenin etkisi­ni zayıflatmak isteyen Sultan'ın niyetlerine de uygun düşüyordu. Abdülhamid, Bulgar Eksarhı­na, dinî liderlerin arasında yalnızca ökümenik patrikliğin sahibi olduğu, birinci dereceden pırlantalı Mecidî nişanını verdi. Hahambaşılık Kaymakamı Saray'a yaptığı resmî ziyaretlerden biri sırasında Başmabeyinci'den kendisine de aynı nişandan verilmesi arzusunu iletti; zira Ha­hambaşılık, Bulgar Eksarhlığından daha kıdemli bir kurumdu. Sultan bu isteği yerine getirmedi, buna karşılık Kaymakama İftihar nişanı ile 300 altın lira verdi.


	Bir süre sonra Saray'a yeni bir ziyareti sıra­sında, Kaymakam aynı konuya yine değindi. Bu kez Sultan ona pırlantalı ve altından bir tütün tabakası hediye etti ve kendisinden hep hoşnut bulunduğunu, fakat Eksarh'a pırlantalı nişan vermiş olmasının tümüyle siyasî sebeplere dayalı olduğunu söyledi.


	Moşe Levi bu açıklamadan hoşnut olmuştu: Demek ki Sultan, Herzl'i huzuruna çıkarmış ol­masından dolayı kendisine kin beslemiyordu.
4 Sultan affeder... Osmanlı İmparatorluğu'ndaki çeşitli gayri Müslim toplulukların, patrikler ve hahambaşı gibi dinî liderlerin dinî ve siyasî uğraşılarının (ancak Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Hahamba­şı hiçbir zaman siyasal uğraşı içinde olmamıştır) yanında kişisel çıkarlarını korumaya yönelik özel kaygıları, bu din adamlarının aralarında kimi kez kıskançlık ve rekabetlere yol açan kaygıları vardı. Sultan'ın bu liderlerden birini ödüllendirmesi, di­ğerlerini, kendilerine bir telafi yolu bulmak için hareket geçiriyordu. II. Abdülhamid'in, Herzl'in gidişinden sonra, Kaymakamı huzuruna çağırma­sı Kaymakam için müthiş bir darbe olmuştu. Öyle ki, Kaymakam makamında kalıp kalamayacağını kendi kendine sorar hale gelmişti. Moşe Levi'nin huzurda çekmiş olduğu heye­canın sonucu olan hastalığı sırasında Sultan'ın ona 100 altın göndermiş olması, özel bir ödülden çok, bir merhamet göstergesi olarak değerlendi­riliyordu; bu nedenle de Osmanlı Yahudiliğinin li­deri kaygılanmaya devam etmekte haklıydı. Oysa Sultan onu çok seviyordu ve her yeri geldiğinde de bunu birinci kâtibine ve Başmabeyinciye ifade ediyordu. Hükümdarın Hahambaşına olan sevgisi Yahudi unsurun ülkeye hiçbir kaygı yaşatmamış ve her seferinde sadakatini kanıtlamış olmasın­dan kaynaklanıyordu. Hatta İmparatorluk ailesi­nin küçük yaştaki şehzadelerini Moşe Levi'ye bir­çok kez 'hayır duası' bile ettirmişti. (Yahudilikte din adamının çocuğun başına elini 'Senin hayırlı bir insan olmanı niyaz ediyorum' demesi. Naim Güleryüz'ün notu.) Cereyan eden bir olay, Hahambaşı'na Sultan'ı sınama fırsatını verdi. Aynı zamanda Doğu Rumeli'nin Ge­nel Valisi de olan Bulgar Prensi Ferdinand, Sultan'ı ziya­rete gelmişti. Ferdinand, Abdülhamid'den Bulgar Eksarhı­nı (Patrik) Ökümenik Patrik ile aynı düzeyde tutmasını rica etti. Prensin bu ricası, Ortodoks Kilisesinin lideri olarak, Patrikhanenin etkisi­ni zayıflatmak isteyen Sultan'ın niyetlerine de uygun düşüyordu. Abdülhamid, Bulgar Eksarhı­na, dinî liderlerin arasında yalnızca ökümenik patrikliğin sahibi olduğu, birinci dereceden pırlantalı Mecidî nişanını verdi. Hahambaşılık Kaymakamı Saray'a yaptığı resmî ziyaretlerden biri sırasında Başmabeyinci'den kendisine de aynı nişandan verilmesi arzusunu iletti; zira Ha­hambaşılık, Bulgar Eksarhlığından daha kıdemli bir kurumdu. Sultan bu isteği yerine getirmedi, buna karşılık Kaymakama İftihar nişanı ile 300 altın lira verdi. Bir süre sonra Saray'a yeni bir ziyareti sıra­sında, Kaymakam aynı konuya yine değindi. Bu kez Sultan ona pırlantalı ve altından bir tütün tabakası hediye etti ve kendisinden hep hoşnut bulunduğunu, fakat Eksarh'a pırlantalı nişan vermiş olmasının tümüyle siyasî sebeplere dayalı olduğunu söyledi. Moşe Levi bu açıklamadan hoşnut olmuştu: Demek ki Sultan, Herzl'i huzuruna çıkarmış ol­masından dolayı kendisine kin beslemiyordu.
5  Sultan Yahudi göçüne karşıdır 

                                    Abdülhamid'in, kendisine 15 seneden fazla hizmet etmiş olan eski Başkâtibi Tahsin Paşa İstanbul'a gelip bir Cuma günü selamlık töre­ninde sonra Siyonist sorununa ilişkin olarak Sultan ile görüşüp istediğini elde edemeden Viyana'ya dönmüş olan seçkin bir Siyoniste anılarında birkaç satır yer vermişti.11 Sultan'ın eski Başkâtibi sözlerine; Abdülhamid'in son­raları, Behor Efendi'yi göndererek söz konusu Siyonisti (yani Herzl'i) huzuruna çağırmayı dü­şünmüşse de, sonradan bu fikrinden vazgeçmiş ve bundan bir daha hiç söz etmemiş olduğunu ekliyor. 

 Sultan'ın Behor Efendi'yi Herzl'e göndermek istemesindeki amacı neydi? Abdülhamid'in Si­yonizmin kurucusuyla Filistin'e bir Yahudi göçü konusunda tekrar görüşmeye karar vermiş oldu­ğu sanılabilir. 


	Oysa böyle bir şey söz konusu olamazdı; zira Sultan'ın psikolojisini bilenler (ki bu satır­ların yazarı da onlardandır) Abdülhamid'in yukarıda belirtilmiş olan nedenlerden dolayı Filistin'e bir Yahudi göçüne hiçbir biçimde hoş bakmayacağı noktasında görüş birliği içindedirler.

 Abdülhamid belki de Osmanlı İmparator-luğu'nun başka vilayetlerine yapılabilecek bir Ya­hudi göçü konusunda yeni önerilerde bulunmak ya da Moşe Levi'ye, 189312 yılında, yani Herzl'in İstanbul'a üçüncü gelişinden 9 sene önceki öne­risini yenilemek istemişti. 

 Söz konusu öneriye gelelim.13 

 1900 yılının ilkbaharıydı.14 Bir gün Moşe Levi'nin öğle yemeği sırasında Sultan'ın bir ya­veri Saray'ın kayığı ile Kaymakamın ikamet ettiği Ortaköy'e geldi ve Kaymakama Mabeyn Başkâtibinin bir mektubunu sundu. Mektupta Sultan'ın Moşe Levi'yi, aynı gün öğleden sonra huzurunda görmek istediği ve yanında tercü­manlık yapabilecek derecede iyi Türkçe bilen birinin bulunmasını emrettiği belirtiliyordu. Hahambaşılığın Kapukâhyası'nın hasta olması nedeniyle Moşe Levi yanına torunlarından birini aldı ve yaverin emrine tahsis etmiş olduğu kayık­la Saray'a gitti. 

 Huzura girdiğinde Sultan, Hahambaşını oturttu, torunu ise onun oturduğu sandalyenin arkasında ayakta durdu. Abdülhamid, Kayma­kamın sağlık durumunu sorduktan sonra ata­larının da hep takdirini kazanmış olan Yahudi unsurun sadakatinden duyduğu hoşnutluğu belirtti ve Yahudilerin ülke için yeni hizmet­lerde bulunup bulunmayacaklarını sordu. Moşe Levi, Yahudilerin Zat-ı devletlerinin emirlerine amade olduklarını ve zaten kutsal kitaplarının Yahudilerin yaşamakta oldukları ülkelerin yasa­larını dinî yasalar gibi kabul etmelerini buyur­duğunu belirtti. 

 Tercüman görevini yerine getiriyordu. 

 Kaymakamın cevabıyla tatmin olan Sultan, doğrudan konuya girdi ve özet olarak şunları söyledi: 

 “Yahudilerin çeşitli ülkelerde eziyet çekmek­te olduklarını ve çoğunun rahata kavuşmak için ülkeme gelmiş olduklarını biliyorum. Osmanlı İmparatorluğu'na gelmek isteyecek olan Rus Ya­hudilerini ve diğerlerini seve seve kabul edece­ğim. Niyetim, yerli Yahudilerle birlikte bana 4. Ordu'ya bağlı 100 bin kişilik bir kuvvet bağlaya­bilecek olan o göçmenleri Doğu Anadolu'nun bir bölgesine yerleştirmektir. Beslenme durum­ları Yahudi askerler için bir engel oluşturacak olursa onlar için özel mutfaklar da kurdururum (koşer'i kastediyor – Ç.N.). Bu konuda ne diyorsu­nuz Hahambaşı Efendi?” 

 Hahambaşı, Yahudi topluluğunu askerlik hizmetine almak istemekle bahşetmiş olduğu onurdan dolayı Sultan'a teşekkür etti ve konu­yu Hahambaşılık Dinî Meclisi'ne mahrem bir biçimde götüreceğini söyledi. Söz konusu Mec­lis, Sultan'ın isteğini kabul etti ve 17 hahamın imzasıyla bir akit metni hazırlandı. Bu metinde Osmanlı Yahudiliğinin, askerlik hizmetine alın­makla Padişah'ın kendilerine duymakta olduğu güvenin bu yeni kanıtından dolayı minnettar ol­duğu belirtiliyordu. 

 Sultan Abdülhamid akit konusunu Meclis-i Vükela'ya sevk etti. Meclis, Yahudilerin ülkeye olan bağlılıklarından özellikle etkilendi fakat ül­kedeki diğer gayrimüslim unsurlara ilişkin siya­sal değerlendirmeler nedeniyle bu iş için zama­nın henüz uygun olmadığı kanaatine vardı. 

 Hahambaşılık Kaymakamı aradan geçen zaman içinde bu konuda bir cevap alamayınca Saray'ın Başmabeyincisi Hacı Ali Paşa'ya konunun akıbetini sordu. Başmabeyinci kendisine Meclis-i Vükela'nın bu konudaki kararını bildirdi. Abdülhamid'e gelin­ce, bir daha bu konudan hiç söz açmadı.
5 Sultan Yahudi göçüne karşıdır Abdülhamid'in, kendisine 15 seneden fazla hizmet etmiş olan eski Başkâtibi Tahsin Paşa İstanbul'a gelip bir Cuma günü selamlık töre­ninde sonra Siyonist sorununa ilişkin olarak Sultan ile görüşüp istediğini elde edemeden Viyana'ya dönmüş olan seçkin bir Siyoniste anılarında birkaç satır yer vermişti.11 Sultan'ın eski Başkâtibi sözlerine; Abdülhamid'in son­raları, Behor Efendi'yi göndererek söz konusu Siyonisti (yani Herzl'i) huzuruna çağırmayı dü­şünmüşse de, sonradan bu fikrinden vazgeçmiş ve bundan bir daha hiç söz etmemiş olduğunu ekliyor. Sultan'ın Behor Efendi'yi Herzl'e göndermek istemesindeki amacı neydi? Abdülhamid'in Si­yonizmin kurucusuyla Filistin'e bir Yahudi göçü konusunda tekrar görüşmeye karar vermiş oldu­ğu sanılabilir. Oysa böyle bir şey söz konusu olamazdı; zira Sultan'ın psikolojisini bilenler (ki bu satır­ların yazarı da onlardandır) Abdülhamid'in yukarıda belirtilmiş olan nedenlerden dolayı Filistin'e bir Yahudi göçüne hiçbir biçimde hoş bakmayacağı noktasında görüş birliği içindedirler. Abdülhamid belki de Osmanlı İmparator-luğu'nun başka vilayetlerine yapılabilecek bir Ya­hudi göçü konusunda yeni önerilerde bulunmak ya da Moşe Levi'ye, 189312 yılında, yani Herzl'in İstanbul'a üçüncü gelişinden 9 sene önceki öne­risini yenilemek istemişti. Söz konusu öneriye gelelim.13 1900 yılının ilkbaharıydı.14 Bir gün Moşe Levi'nin öğle yemeği sırasında Sultan'ın bir ya­veri Saray'ın kayığı ile Kaymakamın ikamet ettiği Ortaköy'e geldi ve Kaymakama Mabeyn Başkâtibinin bir mektubunu sundu. Mektupta Sultan'ın Moşe Levi'yi, aynı gün öğleden sonra huzurunda görmek istediği ve yanında tercü­manlık yapabilecek derecede iyi Türkçe bilen birinin bulunmasını emrettiği belirtiliyordu. Hahambaşılığın Kapukâhyası'nın hasta olması nedeniyle Moşe Levi yanına torunlarından birini aldı ve yaverin emrine tahsis etmiş olduğu kayık­la Saray'a gitti. Huzura girdiğinde Sultan, Hahambaşını oturttu, torunu ise onun oturduğu sandalyenin arkasında ayakta durdu. Abdülhamid, Kayma­kamın sağlık durumunu sorduktan sonra ata­larının da hep takdirini kazanmış olan Yahudi unsurun sadakatinden duyduğu hoşnutluğu belirtti ve Yahudilerin ülke için yeni hizmet­lerde bulunup bulunmayacaklarını sordu. Moşe Levi, Yahudilerin Zat-ı devletlerinin emirlerine amade olduklarını ve zaten kutsal kitaplarının Yahudilerin yaşamakta oldukları ülkelerin yasa­larını dinî yasalar gibi kabul etmelerini buyur­duğunu belirtti. Tercüman görevini yerine getiriyordu. Kaymakamın cevabıyla tatmin olan Sultan, doğrudan konuya girdi ve özet olarak şunları söyledi: “Yahudilerin çeşitli ülkelerde eziyet çekmek­te olduklarını ve çoğunun rahata kavuşmak için ülkeme gelmiş olduklarını biliyorum. Osmanlı İmparatorluğu'na gelmek isteyecek olan Rus Ya­hudilerini ve diğerlerini seve seve kabul edece­ğim. Niyetim, yerli Yahudilerle birlikte bana 4. Ordu'ya bağlı 100 bin kişilik bir kuvvet bağlaya­bilecek olan o göçmenleri Doğu Anadolu'nun bir bölgesine yerleştirmektir. Beslenme durum­ları Yahudi askerler için bir engel oluşturacak olursa onlar için özel mutfaklar da kurdururum (koşer'i kastediyor – Ç.N.). Bu konuda ne diyorsu­nuz Hahambaşı Efendi?” Hahambaşı, Yahudi topluluğunu askerlik hizmetine almak istemekle bahşetmiş olduğu onurdan dolayı Sultan'a teşekkür etti ve konu­yu Hahambaşılık Dinî Meclisi'ne mahrem bir biçimde götüreceğini söyledi. Söz konusu Mec­lis, Sultan'ın isteğini kabul etti ve 17 hahamın imzasıyla bir akit metni hazırlandı. Bu metinde Osmanlı Yahudiliğinin, askerlik hizmetine alın­makla Padişah'ın kendilerine duymakta olduğu güvenin bu yeni kanıtından dolayı minnettar ol­duğu belirtiliyordu. Sultan Abdülhamid akit konusunu Meclis-i Vükela'ya sevk etti. Meclis, Yahudilerin ülkeye olan bağlılıklarından özellikle etkilendi fakat ül­kedeki diğer gayrimüslim unsurlara ilişkin siya­sal değerlendirmeler nedeniyle bu iş için zama­nın henüz uygun olmadığı kanaatine vardı. Hahambaşılık Kaymakamı aradan geçen zaman içinde bu konuda bir cevap alamayınca Saray'ın Başmabeyincisi Hacı Ali Paşa'ya konunun akıbetini sordu. Başmabeyinci kendisine Meclis-i Vükela'nın bu konudaki kararını bildirdi. Abdülhamid'e gelin­ce, bir daha bu konudan hiç söz açmadı.
Notlar

1.Sonuncu ifadeyi ulema, her ilamda dünyevî iktidarın yanında Kadir-i Mutlak olan Allah'ın üstün iktidarını dile getirmek için kullanırdı ve her ilamdaki bu çifte yorumla ilişkilidir. Zamanla değerini yitirmiş ve ilam niteliğinde olmayan alelade yazışmalarda da kullanılır hale gelmiştir. Bugün kullanılmamaktadır.

2.Baron de Calice o zaman İstanbul'daki Avusturya- Macaristan büyükelçisidir.

3.Eskiden bu kelimeler yabancı bir prensin, Mısır kral naibinin görevlisini ifade ederdi. Sonraları Patriklik ya da Hahambaşılığın devlet mercilerindeki işlerini takiple yükümlü yüksek görevliyi de ifade eder oldu. Kapukâhyaları Patriklere ve Hahambaşına resmi ziyaretlerinde eşlik ederdi.

4.II. Abdülhamid Viyana'da yayınlanan Neue Freie Presse gazetesine çok önem verirdi, zira gazete Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun siyasetine göre o zamanlar birçok ülkenin ilgilendiği büyük bir sorun olup Osmanlı'nın sürekli endişe kaynağı olan Makedonya ile özel olarak ilgileniyordu. Dolayısıyla Herzl'in Sultan'ı ziyareti, siyasal olarak bu gazetenin ilgisini çekecekti.

5.Mısır özerkti ve Osmanlı bayrağını kullanıyordu. İrsî olan Hidivliğin Sultan tarafından onaylanması gerekiyordu.

6.Sisam adası da özerkti ve özel bayrağı vardı; yalnızca vergi gelirlerini Osmanlı hazinesine aktarırdı. Sisam Prensi doğrudan Sultan tarafından atanırdı.

7.Girit adası tüm diğerleri gibi bir vilayetti, ancak medeni hukuk ve ceza hukukunda özel eklemeler yapabilmek, adadaki unsurların nüfus oranlarına göre yerel milis gücü oluşturabilmek, devlet dairelerinde Türkçeyle birlikte Rumcayı da kullanabilmek ve yönetimdeki Rum görevlilerin sayısının artırabilmek gibi imtiyazlara sahipti.

8.Bu, Sultan'ın üst düzeyden bir kişiyi cezalandırmak için başvurduğu yöntemdi. Onu Saraya çağırır ve kendisiyle görüşmeden geri gönderirdi. Bu bir tür tutuklama demekti. Buna göre Moşe Levi 3 gün hapsedilmiş oluyordu.

9.Sultan normal zamanlarda Moşe Levi'ye “Hahambaşı Efendi” diye hitap ederdi.

10.Herzl'in İstanbul'a gelişi, özellikle de görüşmelere dair haberler yerli basında yer almadı. Herzl'e nişan verilişi gazetelere şöyle yansımıştı: “Viyana'nın saygın kişiliklerinden Theodor Herzl'e birinci dereceden Mecidî nişanı verilmiştir” (İkdam, 8 Mayıs 1317/21 Mayıs 1901).

11.Bkz. Milliyet (Fransızca kısmı), 24 Ekim 1930. –Behor Efendi 1902'de İstanbul vali yardımcısıydı.

12.1893 tarihi bana Abdülhamid'in Kaymakama yapmış olduğu ve buraya kadar benim için karanlık kalmış olan teklifin saikini açıklamaktadır. Bu tarih, Çarlık Rusya'sında Yahudilere karşı düzenlenen halk hareketlerinin gerçekleştiği 1891-92'yi izleyen yıldır. Binlerce Yahudi Rusya'yı terk ediyor ve Selanik, İzmir, İskenderiye ve Marsilya'ya gitmek için transit geçiş yapmak üzere İstanbul'a geliyorlardı. Sonra da Yahudi göçmenlerin merkezi haline gelecek olan Arjantin'e gidiyorlardı. Bu felaketzedeleri taşıyan gemilerin Boğazdan geçişlerini gören Abdülhamid'in merhamet duyguları kabarmış ve siyasal saiklerin de tesiriyle Osmanlı Yahudilerinin liderine söz konusu teklifte bulunmaya karar vermiş olmalıydı.

13.Bu metin benim 114 kanun, mevzuat, ferman, berat ve mahkeme kararının yer aldığı Documents officiels turcs concernant les Juifs de Turquie adlı eserimden alınmıştır.

14.1900 tarihi doğru değildir; bu tarihi, bana verilmiş olan sözlü ve takribî kronolojik bilgilere göre yazdım. İleride yer alacak olan Yahudilerin askerlik hizmetine dair belgenin metnine bakarsak doğru tarih Iyar 5653'tür (Nisan 1892).

Avram (Abraham) Galante, Histoire des Juifs de Turquie. Vol. 9- Esther Kyra d'apres de nouveaux documents, Isis, İstanbul 1985