Don Kişot'ta gizlenen Yahudi sırları
Don Kişot, İspanyol kripto Yahudileri veya Cristiano Nouvo (Yeni Hıristiyanlar) cemaatinin adeta kendi arasındaki iletişim dilidir ve Kabalacı Yahudiliğin romanımsı bir tefsir kitabıdır. Bu bakışta Don Kişot, ‘Don Kişot’ değil, ‘Don Keşot’tur.
Prof. Dr. Kürşat Demirci
Don Kişot romanı üzerine çok şey yazıldı, çizildi. Yazara ve eserine ait gerçekliğin belli alanlarına yeterince girilip çıkıldı. Edebiyatın ötesinde, haklı olarak edebiyat sosyolojisine konu olan yanlarına da vurgu yapıldı.
Bazılarına göre eserin kahramanı Don Kişot bir dönemin ‘son’ muhafazakârı, bazılarına göreyse gelecek rasyonel dünyanın ve modernitenin ‘ilk’ kahramanıdır. Yaşadığı kritik dönemin bir ürünü olarak bakıldığında her ikisini birden temsil ediyor olması ihtimalinin yüksek olduğu görülür.
Ne yazık ki, edebiyatçılar, tarihçiler ve sosyologlar hakikatin yalnız bir bölümüne değinebilmişlerdir. Daha az dillendirilen ve yakın zamanlarda keşfedilen bir yönüyle Cervantes ve eseri, dönemin belli bir kültürüne ışık tutacak enteresan bir fenomeni daha sergilemektedir. Buna göre Don Kişot, İspanyol ‘Converso Yahudiliği’nin şifreli bir metnidir ve belli bir kripto (gizli/şifreli) zihniyetin kendini ifade etme tarzına ait en tanınmış örnektir.
Öyle ki, yazar ve eseri İspanyol Yahudiliği içerisinde değerlendirildiğinde adeta başka bir dilden konuşmaya başlar. Don Kişot, İspanyol kripto Yahudileri veya Cristiano Nouvo (Yeni Hıristiyanlar) cemaatinin adeta kendi arasındaki iletişim dilidir ve Kabalacı (mistik) Yahudiliğin romanımsı bir tefsir kitabıdır. Bu bakışta Don Kişot, ‘Don Kişot’ değil, ‘Don Keşot’tur. Tobosalı Dülsine de, Sanço Panço da bize göründüğünden daha derin boyutları ifade eder.
Öte yandan Cervantes’ten Osmanlı Sabetaycılığına, Avrupa Hasidizmine, hatta Frankizmine uzanan uzun ince bir yol vardır. Converso Yahudilik örnekleri veya mistik Yahudi hareketlerinin yeşerdiği bu renkli ortam, Cervantes’in soluduğu ortamın aynısıdır. Don Kişot tarih, edebiyat ve sosyoloji değerlendirmeleri açısından oldukça önemlidir, kabul; lakin bu, onun dinler tarihi açısından da enteresan bir eser, olağanüstü bir kurgu olma özelliğini ortadan kaldırmaz.
İspanya’da 5. yüzyıldan itibaren egemen olan Vizigotların Katolikleşmesiyle birlikte Yahudiler de zorla Hıristiyan yapılmaya başlanır. İlk Katolik-Yahudi ‘Converso’ kültürü böylece doğar. Müslümanların İspanya’yı ele geçirmesiyle daha rahat bir hayat tarzını tecrübe eden dönme Yahudilerin önemli bir kısmı Yahudiliğe döner. Sonuçta Orta Çağ’ın Müslüman egemenliği Yahudilere oldukça rahat bir ortam sağlar.
Irak’ta Sura ve Pumbedita okullarından yola çıkan, bir müddet Tunus’ta Kayrevan’a yerleşen Yahudi entelektüelleri ve din adamları, İspanya’ya geçince 11. yüzyıldan itibaren Yahudi-İspanyol uygarlığı parlamaya başlar. Ne var ki, 13. yüzyıldan itibaren İspanya’yı yeniden ele geçirmeye başlayan Katolikler, Yahudilere tekrar baskı yapmaya başlarlar.
Bu süreç 1492’de zirveye ulaşır ve İspanya’daki son Müslüman devleti ortadan kalkınca Müslümanlar ve Yahudiler zorla Hıristiyan yapılırlar. Müslümanlara ‘Morisko’, Yahudilere de ‘Marano’ veya ‘Cristiano Nouvo’ denilir. Bununla birlikte ne Müslümanlar, ne de Yahudiler tam olarak Hıristiyan olurlar; ikili bir kimlik geliştirirler. Aslında bu ikili kültür, Yahudilerin ikinci diasporadan beri bildikleri bir tutum olduğu için varlıklarını daha güçlü bir şekilde korumalarına katkıda bulunmuştur.
İspanyol Yahudilerinin oluşturduğu ikili kimlik ‘Converso’ adıyla bilinir. Converso Yahudiliğinin dağıldığı 4 ana coğrafya vardır: Hollanda, İtalya, Doğu Avrupa ve Osmanlı İmparatorluğu.
Rönesans’a Yahudi Katkısı
13. yüzyıldan itibaren ortaya çıkmaya başlayan Conversoların Hollanda’da oluşturduğu kültürün en önemli ismi filozof Spinoza’dır. Hollanda Conversoları mistik, rasyonel ve felsefî bir Yahudilik oluşturdular.
İspanya ile Hollanda arasındaki siyasî çekişmeler Hollanda’daki Yahudilerin parlayıp korunmasına ciddi anlamda katkıda bulunmuştur. İtalya’ya göç eden Conversolar ise Rönesans’ın zeminini hazırlamışlardır.
Hıristiyanlığı tam anlamıyla benimsememiş olan Conversoların kendilerini bu dinin içerisinde kalarak ifade edebilmelerinin tek yolu, onunla Paganizmi uzlaştırarak liberal bir konjonktür meydana getirme imkânında yatıyordu. Bu nedenle Rönesans’ın arkasında İspanyol Yahudiliğinin az da olsa katkı payı aranmalıdır.
Converso mistisizminin (ki temelde Kabalistik/mistik geleneği esas alır) Doğu Avrupa’da şekil verdiği hareketlerden biri Hasidik Yahudilik, diğeriyse Osmanlı Sabetaycılığına benzer Frankist harekettir. Gerek Sabetay Sevi, gerekse ilk Sabetayist aileler bütünüyle İspanyol kökenli Sefarad Conversoları idiler. Mistik Sabetayist kültür de bütünüyle Converso mistisizminden esinlenmiş bulunuyordu.
Cervantes’in Don Kişot romanında kullanmak zorunda kaldığı gizli sembolizm, şüphesiz Maranolar üzerindeki ağır baskılardan kaynaklanır. Cervantes’in görünüşte de olsa Hıristiyanlığı kabul eden bir gelenek içinde yer alması, eserinde sergileyecek kadar zengin bir Kabalistik bilgiye nasıl sahip olduğu sorununu gündeme getirmektedir. Cevap, Cervantes’in elindeki özel bilgilerin Marano aileleri arasında gizlice dolaşan kaynaklardan geldiği veya bir ara Tunus’ta Müslümanların tutsağı olarak bulunduğu birkaç yıl boyunca oradaki Kabalacı Yahudilerden etkilendiği şeklindedir. Muhtemelen ilk tez daha doğrudur.
Romanın akıl almaz sırları
Eserinin kahramanı Don Kişot, İspanyolca ‘Bay Zırh’ anlamına gelse de, kelime İbranice ‘Keşot’ (İbranice ‘hakikat’ anlamına gelir) olarak okunduğunda ‘Bay Hakikat’ manasını kazanır. Buradaki ‘hakikat’ şüphesiz Kabalacılıktaki tanrısal hakikati çağrıştırır. Don Kişot veya Don Keşot böylece hakikatin veya imanın sembolüdür. Mesih’in gelişini kolaylaştıran gerçeklik nesnesidir.
Öte yandan bir başka mistik şifre, Don Kişot’un efsanevî ve ütopik sevgilisi Tobosalı Dülsine’dir. Tobosa, İspanya’da bir yer adı olsa da, Cervantes, İbranice tov (tob) ve sad kelimelerinden oluşan Kabalistik bir terim olan Tobosa (‘hayırlı sır’) ile söz konusu şehir adı arasında bir benzetme kurgulamıştır. Tobosa veya ‘hayırlı sır’ Kabalistik literatürde Tanrı’nın Şekina’sına denk düşer. Şekina, Tanrı’nın diasporaya dağılan Yahudi halkını koruduğu tecellisidir ve hayırlı bir sırdır. Don Kişot’un peşinden koştuğu hayırlı sır ise Dülsine’dir. (Şekina, Kabalacılıkta Tanrı’nın dişil yanıdır.)
Romanda geçen bir başka şifreli kelime olan Kabelleria, adeta Kabala kelimesinin tam karşılığıdır. Kurtarıcı, kahraman, yani Don Kişot, misyonuna başlayacağı hana gelirken onu karşılamak için çalınan boru, kurtuluşun yaklaştığını işaret eden Şofar’ın çalınışına (Kabalistik gelenekte Mesih, Şofar’la karşılanır) denk düşer. Adeta misyonunun farkına vardığı Montesinos Mağarası, Mount Sinos, yani Musa’nın vahiy aldığı Sina Dağı’na yönelik üstü kapalı bir atıftır. Ayrıca romanda bir borç verme hikâyesi geçer. Bu da, Talmud, Nedarim 25’de geçen ‘Kayna de Rabba’ (Rabbinin değneği) hikâyesinin aynısıdır.
Başka örnekler de sıralamak mümkün. Özellikle ‘cumartesi kaynayan kemikler’ gibi birtakım ibareler, alışılmış Yahudi inançlarına gizli göndermeler taşır.
İspanya’dan ayrıldıktan sonra veya ayrılmadan önce Conversoların pek bilinmeyen bir literatürü vardır. Bu yazarlar İspanya’dayken, literatürlerinin şifrelerle dolu olduğunu ve Hıristiyan olarak tanınan pek çok kişinin söyleminde birtakım mistik referansların bulunduğunu biliyoruz. Cervantes’i etkilemiş olan Diego de San Pedro (1437-1498) ve Fernando de Rojas (1465-1541) gibi romancıların eserlerinde de mistik referanslar mevcuttur. İtalyan Rönesans sanatında Maranoların etkisi ayrıca incelenmesi gereken bir konudur.
Osmanlı’daki Sabetay Sevi hareketi de doğrudan Marano kökenlidir. Sonuçları göz önüne alındığında Marano kültürünün Ortadoğu’daki mistik Yahudi inançlarını İspanya’ya taşıdığını ve daha liberal/Kabalistik bir perspektiften dünya tarihine mal ettiğini söylememiz mümkün. Cervantes’in Don Kişot’u bu açıdan değerlendirildiğinde bambaşka bir yüzle karşımıza çıkacaktır.