Çobandan sadrazam olur mu? Devşirme sistemi ile Evet!
Dünyanın en uzun süre ayakta kalan hanedan devleti Osmanlıyı ayakta tutan en önemli faktör taşra ile merkez arasında köprü olan toprak sistemidir. Bu sistemin önemli unsurlarından devşirme sistemi Osmanlı Devleti’ndeöyle mükemmel bir şekilde uygulanmıştı kiMüslüman olan Bosnalılar kendi çocuklarının daHıristiyan ailelerin çocukları gibi devşirilmelerinitalep etmişlerdi.
Tarih boyunca Türkler irili ufaklı çok sayıda devlet kurmuşlardır. Bunların ömürleri, bünyesindeki kurumların sağlamlığı ile orantılı olarak uzun veya kısa olmuştur. Türk devletlerinin tartışmasız en uzun ömürlüsü olan Osmanlı İmparatorluğu aynı zamanda dünyanın da en uzun süre ayakta kalan hanedan devletidir. Bu devleti ayakta tutan en önemli faktör, merkez ve taşra teşkilâtlarındaki sağlamlıktır. Askerî yapısı ise devletin hem merkez, hem de taşra teşkilâtı içine yayılmış toprak sistemiyle ilgilidir. Sistemin önemli unsurlarından devşirme, başta askerî olmak üzere çeşitli devlet hizmetlerinde istihdam edilmek üzere Osmanlı tebaası Hıristiyan ailelerin çocuklarının belli kurallar dahilinde toplanması demektir. Kuruluş yıllarında gönüllülerden oluşan Osmanlı ordusunun ilk düzenli birlikleri yaya ve atlı olarak Orhan Gazi döneminde teşkil edilmiştir.
Osmanlılar Balkanlara geçip Orta Avrupa’ya ilerledikten sonra çeşitli etnik gruplara mahsus çok sayıda milletleri bünyesine aldılar. Öyle ki, bazı yerlerde gayrimüslim nüfus Türk nüfusundan kalabalıktı. I. Murad’dan itibaren gelişip büyüyen devletin sınırlarının korunması için daha fazla askere ihtiyaç duyuldu. Bir süre önce kurulan Yeniçeri Ocağı için nefer temin edilmesi gerekiyordu. Dönem ulemasının teklifiyle bulunan ilk çare, savaş esirlerinden yararlanılması oldu.
Şer’î hukuka göre savaşlarda elde edilen ganimetin 5’te biri devlete ait idi. Esirlerin de 5’te biri devletin oldu. Bu amaçla Pençik Kanunu çıkarıldı ve askerliğe elverişli genç erkek esirlere hazine adına el konuldu. Bunlar belli bir eğitimden geçirildikten sonra yeniçeri yapıldı; bu uygulama 1402 Ankara Savaşı’na kadar başarıyla sürdürüldü.
Bu savaşta Timur karşısında alınan yenilgiden sonra Fetret dönemi başlar. Yeni zaferler, dolayısıyla ganimetler elde edilemediğinden Pençik Kanunu işlemez olur ve devşirme uygulaması yeni bir çare olarak ortaya çıkar.Çelebi Mehmed, hatta babası Yıldırım Bayezid zamanında uygulanmaya başlayan bu sistemin bir kanuna bağlanması II. Murad döneminde gerçekleşir.
Devşirme Kanunu’na göre Osmanlı tebaası Hıristiyan ailelerin şartları elverişli oğulları devlet adına toplanacaktı. Devşirme işlemi, ihtiyaç duyulduğunda yeniçeri ağasının Divan-ı Hümâyun’a başvurusu ve oradan çıkacak karara göre üç, beş veya yedi yılda bir yapılırdı. Önceleri taşra mahallî yöneticileri tarafından gerçekleştirilen devşirme, bunların zaman zaman görevlerini kötüye kullanmaları ve bazı suiistimalleri üzerine Fatih Sultan Mehmeddöneminden itibaren yeni bir sisteme bağlandı. Artık devşirme işini merkezden gönderilen görevliler yapacaktı.
Yeniçeri Ocağı’nın yüksek rütbeli subaylarından biri tarafından yapılan devşirme işine ilgili yörenin mahallî yöneticileri yardımda bulunacaklardı.
Devşirme Kanunu’nda toplanacak çocukların vasıfları en ince ayrıntısına kadar belirtilirdi. İleride ellerine devletin idaresi teslim edilecek bu gençlerin seçimine büyük özen gösterilmiştir. Devşirme işlemi önce Osmanlı Avrupa’sında bilhassa Arnavut, Boşnak, Rum, Bulgar, Sırp, Hırvat gibi unsurlar arasında tatbik edildi. 15. yüzyıldan itibaren bazı bölgeler dışında Anadolu’da da uygulandı.
Devşirme Kanunu’nda toplanacakların nitelikleri belirtilmiş, mutlaka soylu ailelerin sağlıklı çocuklarının alınması istenmiştir. Tek çocukların alınmayıp ailelerine bırakılmasına özen gösterilmiş, endamı düzgün ve askerliğe elverişliler tercih edilmiştir. Fatih Sultan Mehmed zamanında kendi istekleri üzerine Müslüman Bosnalı ailelerin çocuklarının devşirilmesi bir istisna olup yine kendi istekleriyle topluca İslamiyeti seçmelerinin mükâfatı olarak bahşedilmiştir.
Bir de her yerden devşirme yapılmazdı. Önceleri sadece Osmanlı Avrupa’sında görülen uygulama, Yavuz zamanında Anadolu’ya teşmil edilmiş, buradaki Hıristiyan ailelerin çocukları da devlet hizmetine alınmıştır.
Devşirme işlerinde görevlilerin en büyük yardımcıları aileler, o yerin papazı ve kiliselerde bulunan vaftiz defterleriydi. Belli yaşlardaki çocuklar veya gençler toplanır, özellikle 14-18 yaşları olmak üzere 8-20 yaşları arasındakiler tercih edilirdi. Devşirilenin köyü, kazası, ana-baba adı ve bağlı olduğu sipahinin ismi, göz rengine varıncaya kadar bütün eşkâli ile kendisini devlet merkezine götürecek olan memurun adı iki ayrı deftere yazılır, zaman zaman yoklama yapılırdı. Bu defterler çok sıkı muhafaza edilirdi.
250 yıl mükemmel işleyiş
Devşirilen çocuklar kafileler halinde devlet merkezine sevk edilir, yolda kaçma veya aralarına yabancıların karışmasına karşı ciddi tedbirler alınırdı. Topluca sünnet edilen devşirmeler genellikle yeniçeri yapılırdı. Bu arada devşirilen gençlerin üzerindeki cizye vergisi düşerdi. Zeki ve kabiliyetli olanlar saraydaki Enderun mektebine verilir, sadrazamlık dâhil yüksek dereceli devlet mevkileri için yetiştirilirdi. Diğerleri ise önce Türk çiftçi ailelerine dağıtılarak buralarda Türkçeyi, Türk-İslam âdet ve geleneklerini öğrenmeleri sağlanırdı. Bu uygula mayla devlet bir bakıma Türk ailelerini tatbikî birer okul gibi görmüş ve kullanmıştır. Devşirmeler buralarda ailelerin işlerine yardım eder, bu arada Türk-İslam ananelerini öğrenirlerdi. Ardından Acemi Ocağı’na alınan gençler askerî eğitimlerini aldıktan sonra yeniçeri veya diğer Kapıkulu Ocaklarına dağıtılırlardı.
Zekâ ve yeteneğiyle öne çıkanların Enderun için ayrıldığını söylemiştik. Önceleri doğrudan saraya alınan bu çocuklar, daha sonra birer hazırlık okulu durumunda olan Edirne, Galata ve İbrahim Paşa saraylarında belli bir süre eğitim gördükten sonra Enderun’a alınmaya başlandılar. Tabii Enderun öncesinde sıkı bir elemeye tâbi tutuluyorlardı. En zeki olanlar saray okuluna girmeye hak kazanırlar, diğerleri Kapıkulu Ocaklarında süvari bölüklerine gönderilirlerdi. Gürbüzce olanlar ise doğrudan sarayın muhafızları konumunda olan Bostancı Ocağı’na alınırdı. Enderun’daki sıkı eğitim sonunda sadrazamlık dâhil en yüksek devlet görevleri “kul” denilen bu gençlere verilirdi.
Yaklaşık 250 yıl kadar başarıyla uygulanan devşirme sisteminin elde edilen başarılarda etkili olduğu tartışılmaz. Bu başarının hem askerî, hem de idarî yönleri vardır. Zaten Osmanlı’da askerlik ile idare iç içe girmiş olup devletin iki önemli ayağını teşkil ederdi. Başarılı bir veziriazam seferde başkumandan, hazarda ise başbakan konumundaydı. 15. ve 16. yüzyıllara damgasını vurmuş Bayezid, Mahmud, Gedik Ahmed, Makbul İbrahim, Sokullu Mehmed, Ferhad, Lala Mehmed, Kara Ahmed, Kemankeş Mustafa ve başta Köprülü Mehmed olmak üzere bu aileden yetişmiş Fazıl Ahmed, Fazıl Mustafa, Amcazade Hüseyin paşalar gibi değerli devlet adamları bu asırların en gözde isimleridir.
Devşirme uygulamasının İslam hukukuna veya insan haklarına uygun olup olmadığı meselesi bilhassa Batılı araştırıcılar tarafından çok tartışılmış, farklı görüşler ortaya atılmıştır. Bunların bir kısmı zimmî statüsündeki çocukların cebren toplanmasını İslam hukukuna aykırı bulurken, bazıları da önceki İslam devletlerinde uygulanan “gulam” sisteminin uzantısı olarak değerlendirmişlerdir. Ancak bu uygulamayı köle sistemiyle bağdaştırmak mümkün değildir. Çünkü devşirmeler Osmanlı tebaası gayrimüslim hür ailelerin çocuklarıdır.
Devşirme işleminde ele alınması gereken iki iddia vardır: 1) devşirmelerin rızaları dışında ailelerinden alınmaları, ve 2) zorla Müslümanlaştırılmaları.
Birincisi için şunlar söylenebilir:
İslam devletiyle gayrimüslim tebaa arasında İslam hukuku çerçevesinde zimmet akdi yapılmıştır. Devlet gayrimüslimlerin can ve mal güvenliğini garanti etmekte; zimmîler de buna karşılık tebaası oldukları İslam devletinin -ki Osmanlılar kendileri için yüzyıllarca Devlet-i İslamiyye adı kullanmışlardır- genel düzenine uymayı ve cizye ödemeyi kabul etmektedir. Bilindiği gibi cizye kadın, küçük çocuk, hasta, ihtiyar ve rahip dışındaki gayrimüslimlerden, özellikle de fiilen asker olabileceklerden alınırdı. Bu yönüyle bir bakıma askerlik vergisi olduğu düşünülebilir. Ancak devletin ihtiyaç duyduğu zamanlarda zimmîlerden cizye almak yerine, onları askerî hizmetlerde kullanmasını da meşru kabul etmek gerekir. Yani devşirme uygulaması, zimmîlerden istenen zorunlu askerlik hizmeti olarak da değerlendirilebilir. Nitekim devşirmelerin üzerindeki cizye vergisinin düşmesi bu yorumu desteklemektedir.
Devşirmelerin zorla Müslümanlaştırılması meselesinin de dayanağı yoktur. Osmanlı hukukçuları bu uygulamayı Hz. Peygamber’in (sas), “Her doğan çocuk fıtrat üzerine doğar; daha sonra anne ve babası onu Yahudileştirir, Nasranîleştirir ve Mecusîleştirir” mealindeki hadis-i şerife dayandırırlar. Buradaki “fıtrat” hak din olarak algılanmalıdır. Hıristiyan çocukların henüz buluğ çağına ulaşmadan toplanmaları, bir dinle yükümlü olmadıkları anlamına gelir. Zira Ebû Hanife’ye göre erkeklerde buluğun üst sınırı 18 kabul edilir.
Sonuç olarak, devşirme sistemi askere ihtiyaçtan kaynaklanmıştır. Müslümanlaştırma hususunda Osmanlılar hiçbir devirde zorlama yapmamış, sadece zorunlu iskân siyaseti gereği Müslüman halkla kaynaşan gayrimüslim ailelerden isteyenler Müslüman olmuşlardır.
Bu arada yeni fethedilen yerlerde özendirme veya hoşgörü olarak algılanabilecek “istimalet” siyaseti izlenmiştir. Şayet Osmanlı Devleti’nin zorla İslamlaştırma politikası olsaydı sınırları dâhilindeki herkesin Müslüman olması gerekirdi. Bilakis Fetih öncesi Katolik mezhebiyle birleşen Ortodoksluk, Fatih Sultan Mehmed tarafından ihya edilmekle, din ve vicdan hürriyetine saygı gösterilmiş ve gayrimüslim tebaaya zimmî statüsü verilmiştir.
16. yüzyıl sonlarına kadar başarıyla uygulanan devşirme sistemi daha sonra bozulmuş ve yeni asker kaynakları devreye sokulmuştur.