Büyük oyun’un demir ağları
İngiliz ve Rus İmparatorlukları arasında ‘Büyük Oyun’ olaraktabir edilen Asya üzerindeki kıtasal sömürgeleştirmeyarışını kazanmanın ilk şartı ile ‘zamanın harikası’ ve küreselbir imparatorluk meydana getirmenin ‘olmazsa olmazı’demiryollarıydı.
Rusya İmparatorluğu daha 19. yüzyılın başında dünyanın en geniş coğrafyasına sahip bir devletken bile ‘genişleme’ faaliyetlerini bir asır daha sürdürmeye kararlıydı. Asır kolonileşme asrıydı ve çağdaş metodlarla genişleme sürmeliydi. Nitekim asrın ikinci yarısında Asya üzerindeki kıtasal kolonileşme yarışı İngiliz ve Rus İmparatorlukları arasında ‘Büyük Oyun’ tabir edilen bir mücadeleye dönüşecekti. O zamanki şartlarda ‘zamanın harikası’ ve küresel bir imparatorluk olmanın ‘olmazsa olmazı’ demiryollarıydı. Bir bakıma bugünün interneti gibi...
Demiryolları geçtikleri yerlere devletin kontrolü yanında telgraf, okul, hastane ve yerleşimciler taşımaktaydı. Sibirya çoktan Rus mülkü olmuştu ama üzerinde devlet kontrolü çok sınırlıydı. Kontrolün sağlanması için Trans- Sibirya demiryolunun bitirilmesi beklenecekti.
Türkistan’ın Ruslarca işgali yüz yıl kadar önce başlamış olsa da Kazak Hanı Kenesarı’nın, 1837-1847 arasındaki tam 10 yıl boyunca Rusları Ural Nehri’nin ötesine atmayı başardığı unutulmamalıdır. Ayrıca Türkistan’ın tarihî ve gelenekçi devletleri Buhara Emirliği, Hive Hanlığı ve Hokand Hanlığı’nın da 18. ve 19. yüzyıllar boyunca defalarca Rusları bozguna uğrattıkları bilinir. Hokand Hanlığı 1876’da tarihe karışırken Buhara Emirliği ve Hive Hanlığı Rusya İmparatorluğu’ndan daha fazla yaşamışlardır.
Her ne kadar 1867 itibarıyla Taşkent merkezli bir Türkistan Genel Valiliği ihdas edilmiş olsa da bölge Ruslar tarafından kontrol altına alınmış değildir henüz. Son Türkmen direnişinin merkezi Göktepe büyük Türkmen sahrasının ele geçirilmesinin önündeki en büyük engeldi.
Demiryolu projesi olmasaydı…
19. yüzyılın ikinci yarısında Rusların Türkistan’daki bu son direniş noktalarını kırmalarında Mihail Nikolayeviç Annenkov’un (1835-1899) rolü büyük olmuştur. Bu Rus asilzadesi, 1863 Leh ayaklanmasının kanlı bir biçimde bastırılmasında gösterdiği yararlılıklardan sonra 1871’de Fransa-Prusya Savaşı esnasında Prusya’ya yardım etmekle görevlendirilmişti. Savaşın ardından yayınladığı risalede Prusya’nın demiryolları sayesinde elde ettiği üstünlüğe dikkat çekerek imparatorluğun güvenlik temelli bir demiryolu siyaseti geliştirmesini sağladı.
1877-78 Rus-Osmanlı Savaşı’nda askerî birliklerin transferinden sorumlu lojistik komutan olarak hizmet eden Annenkov, ardından Hazar kıyısındaki Kızılsu’dan (şimdiki Türkmenbaşı şehri) Teke Türkmenlerinin merkezi Kızıl Avrat’a bir demiryolu inşa etmekle görevlendirilecekti.
Aralık 1880’de Göktepe kuşatmasında ağır yaralanmasının ardından görevi Semerkand’a kadar Trans-Hazar demiryollarını inşa etmek olarak belirlenmiş ve Hazar Denizi üzerinden Türkistan’a çıkan Rus asker ve yerleşimcilerin Türkistan şehirlerine ulaştırılmasının lojistik organizatörü olmuştur.
Şunu ifade etmek gerekir ki, Trans-Hazar demiryolu projesi olmasaydı Ruslar Türkistan’ı çok daha zor kontrol altına alabilirlerdi. İngilizlerin Hindistan’ın kuzeyine doğru hızla demiryolları inşa ettikleri gibi Ruslar, belki de dünyanın en hızlı döşenen demiryolunu Türkistan’ın derinliklerine doğru iletmeye kararlıydılar.
Trans-Hazar demiryolu 1879’da Kızılsu’dan başlayıp 1886’da Aşgabad ve Merv’e ulaştı, 1888’deyse Semerkand ve Buhara’ya uzandı. 10 yıl sonra Taşkent ve Andican da demiryoluna bağlandı ve bölge tam manasıyla Rusya merkezleriyle bütünleşti.
Özellikle 19. asrın ikinci yarısında Rusya ile İngiltere arasında yaşanan ‘Büyük Oyun’, Orta Asya (Afganistan ve kısmen İran) üzerinde hakimiyet kurma mücadelesinin adıydı. Bu sebeple bölgedeki Rus yayılması İngilizlerin meraklı bakışlarını cezbetmekte ve hususî etütler yapmalarına sebebiyet vermekteydi. Etütleri yapanların başında genç ve parlak bir İngiliz aristokratı geliyordu.
Lord Curzon 11 Mart 1889 akşamı Kraliyet Coğrafya Cemiyeti’nde yapmış olduğu konuşmayı tamamıyla Trans-Hazar Demiryolu’na ayırmıştı. Demiryolundan önce Türkistan çöl ve vahalarının Binbir Gece Masalları’nı andırdığına işaret eden Curzon, demiryolunun inşasıyla Rusların bölgenin tek hakimi olma pozisyonlarını perçinlediklerini ve tarihi değiştirdiklerini vurguluyordu.
Curzon o sırada henüz 30 yaşında genç bir siyasetçi ve parlamenterdi. Bu konuşmasından dokuz yıl sonra ise Asya üzerindeki tetkikleri imparatorluk tarafından takdir edilecek ve Hindistan Genel Valiliği’ne atanacaktı. 1888 sonbaharında Çarlık idaresinin çıkardığı büyük bürokratik engelleri aşmayı başarmış ve Hazar Denizi’nden Semerkand’a kadar Trans-Hazar demiryolu üzerinden seyahat etmeyi başarmıştı. Bu toplantıda gözlemlerini seçkin bir İngiliz topluluğuyla paylaşmaktaydı.
Ruslar Türkistan’ın işgaline kuzey steplerinden başlamış olsalar da, çöllerle kaplı Türkmen bölgelerine girmeleri imkânsızdı. Hive Hanlığı ve Buhara Emirliği’ni kontrol edemiyorlardı. Bu amaçla 1869’da Hazar’ın doğu kıyısındaki Kızılsu’ya çıkartma yaptılar. Takip eden 10 yıl boyunca başarısız bir biçimde Türkmen çöllerinde ilerlemeye çalıştılarsa da, her defasında sayıca az olan Türkmenlerce çölde sıkıştırıldılarak yok edildiler.
Modern tüfeklere karşı çakaralmazlarla
Ruslar açısından bu devasa bölgenin kontrol altına alınması için elbette daha pek çok sebep vardı. Özellikle Teke Türkmenleri sürekli İran’a ilerlemeye çalışan Rus kervanlarını yağmalıyor, ele geçirdikleri Rusları köle olarak kullanıyorlardı. Elbette çölün içlerinde yollarını kaybeden Rus keşif birliklerinin de kaderi aynıydı. Bu durumun biraz da abartılarak Rus kamuoyuyla paylaşılması imparatorluk nezdinde daha büyük tedbirler almanın yolunu açacaktı.
Hazar Denizi’nde Rusların karaya çıktıkları nokta ile Göktepe merkezli Türkmen direnişi arasında yaklaşık 200 kilometrelik bir çöl bulunuyordu. Burayı ellerindeki her türlü imkâna rağmen geçseler bile Türkmen merkezlerine geldiklerinde Rus birliklerinin durumunu tahmin etmek zor olmayacaktı.
Rusların dünya medyasına da yansıyan en büyük Orta Asya hezimetleriyse Eylül 1879’da General Lomakin komutasındaki 4 bin süvariyle Kızılsu’da karaya çıkarak hızla çölü geçip Göktepe’ye yaptıkları taarruzdur.
Süvarilerden 700’ü o dönemde 30 bin civarında nüfusa sahip ve bu nüfusun 6 bin kadarı muharip asker olan Göktepe Türkmenleri tarafından öldürülmüş, geri kalanı da esir edilmişti.
Unutmamak gerekir ki, Türkmenlerin elindeki birkaç yüz antika tüfek dışında ok, yay, mızrak ve kılıçlar ana savaş araçlarıydı. Buna karşılık Rus süvarisi, modern tüfekler ve sahra toplarıyla donatılmıştı. Bu hadise tarihe Lomakin Katliamı olarak geçecektir. Lomakin hezimetinden sonra Ruslar hızlı bir biçimde yeni savaş planları yaptılar. Bir yıldan daha fazla bir süre sonra bu defa General Skobelev komutasında 7 bin kişilik bir Rus süvarisi 60 büyük top ve bolca mühimmatla yeniden Kızılsu’da karaya çıktı. Aralık 1880’de yürüyüşe geçti ve Ocak 1881’de Göktepe önlerine geldi. Ocak başında başlayan çatışmalar birkaç hafta boyunca Rus lağımcılarının kazdıkları tüneller vasıtasıyla şehrin savunma duvarları altına patlayıcılar yerleştirmeleriyle devam etti.
Aradan geçen bir yıl boyunca Teke Türkmenleri de boş durmamış, şehrin savunma hatlarını güçlendirmişlerdi. Bir yıl önceki zaferden ellerine geçen 2 bin kadar sağlam tüfeği savunmacılara dağıtmışlar, İngilizlerle irtibat kurarak destek arayışına girmişlerdi.
24 Ocak günü öğle ezanı okunurken Ruslar kale duvarları altına yerleştirdikleri iki ton dinamiti patlattı ve eşzamanlı olarak 60 büyük top bir saat sürecek olan büyük perde ateşine başladı. Kısa sürede Göktepe kalesi o zaman 40 bin kişiye yükselmiş olan ahalisi için bir ölüm tarlasına dönmüş ve akşam şehre giren Ruslar birkaç gün sürecek olan katliamlarına başlamışlardı.
Rus kuvvetleri sadece günler boyunca katliam ve tecavüzlerine devam etmediler, aynı zamanda Türkmen kadınların tüm ziynet eşyalarına da el koydular.
Göktepe zaferi, Ruslara Orta Asya hakimiyetinin yolunu açan son hamle oldu.
Dünyanın en hızlısı
Ruslar 1879 hezimetini iyi inceledi. Lord Curzon’a göre 1879 seferinde Rus ordusunun elinde bulunan 12 binden fazla devenin 8 binden fazlası çölü geçerken ölmüştü. Bu, büyük bir lojistik sorununu ortaya koyuyordu. Halbuki 1880-81 seferinin komutanı Skobelev lojistik işini halletmek için 1877-78 Savaşı’nda harikalar yaratan Annenkov’u yanına almıştı. Rusya’nın elinde Balkan ilerlemesi için kullanılmamış 150 kilometrelik çelik raylar bulunuyordu. Bunlar hızla Hazar bölgesine sevk edildi.
Skobelev demiryolu inşasını beklemeden saldırıya geçmekte kararlıydı ve demiryolunu, işgal sonrası konsolidasyon aracı olarak görüyordu. Nitekim haklı çıkmış, zaferinden 10 ay kadar sonra demiryolu Aralık 1881’de Kızıl Arvat’a, 1884 Şubat’ında ise Afganistan sınırına ulaşmıştı.
Amuderya üzerine inşa edilen tahta köprünün bitirilmesinden sonra 27 Mayıs 1888’de Rus güçleri Semerkand’a rahatça girdiler. Hazar’dan yaklaşık 1500 km. uzaklıktaki Timur’un başkenti böylece 100 yıl kadar sürecek olan Rus hakimiyetine girmişti.
Demiryolu sadece Rus askerlerini gittiği bölgelere taşımıyordu; aynı zamanda telgraf hatlarıyla oraları dünyaya bağlıyor, eğitim ve sağlık hizmetlerini de ulaştığı yerlere taşıyordu. Curzon’a göre 1888 sonbaharı itibarıyla Trans- Hazar demiryolu üzerinde aktif çalışan 100-150 lokomotif ve 1500-2000 arası vagon bulunuyordu. O yıldan başlamak üzere demiryolu personeli, telgraf operatörleri, hastanelerdeki doktorlar, hatta genel olarak demiryolu yolcuları askerlerden oluşmaktaydı.
Stratejik bir yıkım
Curzon’un seyahati sırasında Hazar’ın batı kıyısındaki Bakü’den, doğu kıyısı olan Kızılsu ve Uzunada bölgesine buharlı gemilerle yaklaşık 20 saatte geçiliyordu. Bunun ardından İran sınırını takip eden büyük ve küçük Balkan dağları ile Kopet Dağı izlenerek Karakum çölüne çıkılıyordu. Burada Rusların verdiği adlarla çember şeklindeki Türkmen yurtları olan ‘kibitka’lar, dikkati çeken çöl yerleşimlerini oluşturuyordu.
Ruslar bölgeye hakim olur olmaz 10 bin nüfuslu Aşgabat şehrini kurdular. (Bu rakamın 4 bin kadarı şehirdeki Rus garnizonunun askerleridir.) Aşgabat modern mimarisiyle Trans-Hazar ordusunun merkezi haline geldi. Bu sırada Murghab suyu da yaklaşık 60 metrelik bir köprünün tamamlanmasıyla geçildi.
Ertesi yıl demiryolu Merv’e ulaştı. Rus güçleri Dağıstanlı bir Müslüman olan Albay Alihanov’u bölgeye vali atadılar. 1888 yılı itibarıyla Albay Alihanov yerli Türkmenler arasında büyük itibar kazandı, hatta Skobelev saldırısına karşı direnişte yer alan Mahdum Kuli Han, Rus albayı ve Tecend sahrası valisi olmayı kabul etti.
Trans-Hazar demiryolu vasıtasıyla Rusya Afganistan’ın kuzey sınırlarını zorlamış, bundan daha önemlisi, 1828 yılında kuzeyden (Türkmençayı Anlaşması ile) baskı altına aldığı İran’ı doğudan da sıkıştırmaya başlamıştır. Rusya, İran üzerindeki ikinci cepheyi de tekeline almış durumdadır artık.
Trans-Hazar demiryolu halen Orta Asya’yı Doğu- Batı ekseninde bağlayan en büyük arter özelliğini korumaktadır