Bir asır önce Moskof postalı Trabzon’daydı

Trabzon'un işgal yılları
Trabzon'un işgal yılları

Coğrafi konumu ve Doğu Anado­lu üzerinden İran’a uzanan yolların başlangıç noktasında bulunması se­bebiyle Trabzon 1. Dünya Savaşı’nda da askeri açıdan büyük önem arz edi­yordu. Yaklaşık 3,5 yıl süren işgal sona er­se de yarattığı travma ve ya­şattığı buhranın izleri şehrin yakası­nı kolay kolay bırakmayacaktı.

Suriye’deki saldırılarını deh­şetle seyrettiğimiz Rusların acımasızlığı yeni değil. Os­manlı Devleti’ne savaş ilan ettikleri 1 Kasım 1914’ten 1918 başla­rına kadar Artvin’den İstanbul’a Ka­radeniz sahillerini bombardıman et­mişlerdi. Bu sırada en çok yara alan güzelim beldelerden biri de Trab­zon’du. 18 Nisan 1916’daki işgal şehir­de büyük bir yıkıma yol açtığı gibi, Trabzonluların hafızasında tesiri bu­güne ulaşan derin izler de bıraktı. İş­te kurtuluşunun 98. sene-i devriye­sinde Trabzon’un sancılı işgal yılları!

Coğrafi konumu ve Doğu Anado­lu üzerinden İran’a uzanan yolların başlangıç noktasında bulunması se­bebiyle Trabzon 1. Dünya Savaşı’nda da askerî açıdan büyük önem arz edi­yordu. Anadolu’nun kuzey sahilinde­ki ikinci derecede ehemmiyeti haiz dış limanlardan biri olan şehrin alın­ması, Rusların Erzurum’da tutuna­bilmeleri için zaruriydi. Trabzon’un alınmasının bir diğer faydası da İç Anadolu’ya yapılacak bir harekâta kolaylık sağlayacak olmasıydı.

Osmanlı donanması Karade­niz’deki Rus limanlarını topa tutun­ca Çarlık orduları 1 Kasım 1914 günü Doğu Anadolu’daki dört noktadan sı­nırımızı geçti. Denizden gerçekleş­tirilen saldırıların hedefi Artvin’den İstanbul Boğazı’na kadar bütün Ka­radeniz sahiliydi. Bölgedeki en ağır bombardıman Trabzon’a yapılmıştı. Sahilde Ruslara ağır darbeler vuran Osmanlı güçleri sürekli olarak mevzilerini terk etmek ve batıya çekil­mek durumunda kalmışlardı.

İstilacılara ‘hoşgeldin’ karşılaması Rus birlikleri Arafilboyu tarafından Trabzon’a giriyor. Şehrin Müslüman ahalisi memleketlerini terk ederken, gayrimüslimler Rus istilacıları coşkuyla karşılamıştı.
İstilacılara ‘hoşgeldin’ karşılaması Rus birlikleri Arafilboyu tarafından Trabzon’a giriyor. Şehrin Müslüman ahalisi memleketlerini terk ederken, gayrimüslimler Rus istilacıları coşkuyla karşılamıştı.

Rus donanmasının Türk ordusu­nun ikmal limanı Trabzon’a ilk ha­rekâtı 15 Kasım 1914’te gerçekleş­ti. Harekâtı planlayan Rus Amiral Eberhard 17 Kasım 1914 sabahı 5 zırhlı, 2 kruvazör, 6 destroyer ve 6 torpidobattan oluşan filosuyla bera­berinde birkaç nakliye ve torpil ge­misi bulunduğu halde Trabzon ön­lerine gelip bombardımana başladı. 1,5 saat süren donanma ateşinden sonra Ruslar şehrin batısına ilerledi­ler. 3 resmî ve 18 özel bina harap ol­du. 3 kişi öldü, 20’ye yakın da yaralı vardı. Rus donanmasınnı saldırıları daha Türk donanmasının olmadığı zamanları kollayarak devam etti.

Amiral Eberhard 18 Kasım günü Osmanlı donanmasının yegâne ik­mal limanlarından Pulathane (Ak­çaabat), Trabzon ve Samsun liman­larının önüne mayın döktü. İki gün sonra Trabzon’un doğusunda bulu­nan Araklı’yı hedef seçti. Çarşı ve cami isabet aldı. Başka bir filo ise 28 Kasım ve 10 Aralık’ta saldırdı.

25 Ocak 1915’te Mevlid-i Nebe­vi’ye tesadüf eden ve şehrin baştan başa bayraklarla, defne dallarıyla donatıldığı bir günde bir Rus torpi­dosu Trabzon’a ateş açtı. 31 Ocak’ta bir bombardıman daha! 8 Şubat Pa­zar günü Akçaabat açıklarında gö­rülen Rus gemileri halka büyük kor­ku yaşattı. Ertesi gün Yıldızlı köyü önünde bir yelkenliyi batırdıktan sonra Akçaabat limanına girdiler ve 13 parça yelkenli ile bütün kayık, sandal ve mavnaları yaktılar.

Rusların Trabzon’a yönelik en ağır bombardımanı 8 Şubat 1915’te ger­çekleşti. Öğle vaktinde iki Rus tor­pidosu ateşe başladı. Türk topçusu karşı ateşi başlattıysa da toplarımı­zın menzili yeterli değildi. Sonraki günlerde gerçekleştirdikleri saldı­rı sırasında Amerikan bandıralı bir gemiyi batırdılar. Ardından iki Rus kruvazörü Ayasofya Camii hizası­na gelerek şehre yangın bombaları ile 2 saat boyunca ateş açtı. Trabzon duman ve ateş bulutlarına gömül­müş, halk için tek çare kalmıştı: Sa­bah namazından sonra şehri terk et­mek. Kesin olmayan rakamlara göre bu bombardımanda bin kişi ölmüş, 300 kişi yaralanmıştı.

Rus donanması hızını kesme­di; ertesi gün de Yoroz burnundaki bazı Türk gemilerini batırdı. 10 Şu­bat’ta Trabzon bataryaları bomba­lanırken, Akçaabat mıntıkasında­ki iki köprü tahrip edildi. Sadece Müslümanları hedef almıyordu Rus­lar. 9 Şubat günü İstanbul’daki Rum Patrikhanesi’ne gönderilen bir yazı­da, “Rus torpidolarının şehri iki de­fa bombardıman ettiği, şehrin dâ­hilinde başlıca Aya Gorgor ve Aya Marina mahallelerinde büyük zararlar meydana geldiği, Rum Met­ropolithanesi’nin bir odasının, ma­ğazasının ve mutfağının tamamen tahrip olduğu, Rum jimnazyumu­nun (lisesinin) 300 öğrencisinin za­manında binanın alt katına indiril­mesiyle kurtarıldığı” belirtilmişti.

21 Şubat’ta Trabzon yine bomba­lardan nasibini aldı. Bir hafta sonra­ki bombardımanda 2 kişi öldü, 2 kişi yaralandı, 1 erzak ambarı, 2 kahve­hane ve 1 dükkân hasar gördü. 17 Mart’ta bu defa hedef Of’tu.

Rus torpidoları 8 Temmuz sabah saatlerinde Pulathane’ye saldırdı. Ne kadar gariptir ki Ramazanın ilk sa­huruna kalkılmıştı o gece. 26 Ağus­tos’ta ise Akçaabat’ın Akçakale ve Mersin koylarındaki birçok balıkçı kayığını, sahillere çekili kayıkları, şosa üzerindeki köprüleri vurdular.

2 Ekim’de nakliye açısından bü­yük önem taşıyan Pulathane Moto­ru, Ahanda (Kavaklı köyü) sahilin­de Rusların eline geçti. Motoru ele geçirmek için karaya çıktıklarında mısır tarlalarını mitralyöz ateşiyle biçmiş, bir değirmeni yerle bir et­mişlerdi. 30 Aralık sabahı bir Rus torpidosu Of ve Sürmene kasaba­larına saldırdı. 9 Şubat 1916’ya ge­lindiğindeyse hedef Vakfıkebir’di. 1 Mart günü sabah 10 sularında Trab­zon’a yanaşan bir grup Rus gemisi şehre rastgele ateş açtı. Boztepe’de­ki Türk topçu bataryalarının karşı­lık vermesiyle Ruslar bölgeden ayrıl­dı. Bombardımana Müslüman halk Trabzon’u terk ederken dahi ara ve­rilmedi. Trabzon’un işgal tarihi olan 18 Nisan 1916’dan 3 gün önce 18 ge­miden oluşan Rus donanması fela­keti haber verircesine girdi şehre.

Harabeye dönen şehir

Şehir boşaltılmasına rağmen Ruslar ateşi keseceğe benzemiyor­du. Rum Jimnazyumuna, hatta Rus Konsolosluğu’na ve birçok özel bi­naya zarar verdiler. Düşman donan­ması en kanlı sivil katliamını ise 19 Nisan’da yapacaktı. Batıya göç eden Müslüman muhacirlerden oluşan bir kafileye Vakfıkebir’in batı sınırında ateş açılması üzerine kadın, çocuk, yaşlı 182 kişi hayatını kaybetti.

11 Ağustos 1916’da Yoroz burnu­na gelen iki Rus torpidosu 30 ka­dar mermi atarken diğer torpido Yoroz’un batı taraflarına 8-10 top mermisi attı. Bombardımanlar sıra­sında çeşitli yerlerde yangın çıkmış, çok sayıda bina yıkılmıştı. Tabakha­ne köprüsünden Yenicuma, Tavanlı, Tekke, Boztepe ve Hacıkasım mahal­lelerine bakıldığında çok sayıdaki evin korkunç birer iskelete dönüştüğü görülüyordu.

Rusların Araklı’yı geçmesi nedeniyle 15-16 Nisan’da Müslümanların çoğu tahliye edildi. Çoğunlukla Rumlar ve Ermeniler kaldı şehirde.

Trabzon’un kara günü olarak bilinen 18 Nisan 1916 sabahı Rus General Lyakhov’un Şana’daki karargâhına gelen bir Rum heyeti, şehrin Türklerce boşaltıldığını bildirerek Rusları şehre davet etti. Lyakhov’dan Rus ordusunun şehri topa tutmaması ri­casında bulunmayı da ihmal etme­di. Ne de olsa Türkler yoktu artık. Görüşmeler sonucunda Trabzon’a sadece Rus 5. Kafkas Hudut Piyade Alayı girdi. Ruslar ana kuvvetlerini şehre sokmayarak batı ve güney is­tikametinde topladılar. Trabzon’dan batıya çekilen Türk kuvvetleri ise Akçaabat Söğütlü (Kalanima)’de ye­ni bir savunma hattı oluşturmaya çalıştılar.

Rus General Yudeniç Batum’dan bindiği bir torpidoyla Trabzon önlerine gelirken General Lyakhov sabah saatlerinde Trabzon’a girdi. Metropolit ve papazlar tarafından çi­çeklerle karşılanacaklarını tahmin edebilirler miydi acaba? Rus kuman­da heyeti de kiliseye giderek ayine katıldı.

İşgal Kuvvetleri Generali Şvartz işgalden hemen sonra Rusça, Türkçe ve Rumca bildiri yayınlayarak Rus kanunlarının uygulanacağını, karşı gelenlerin cezalandırılacağını ilan etti. Türkler tarafından camiye çev­rilmiş kiliselerde namaz kılınması yasaklandı. Belediye başkanlığı gö­revini üstlenen Metropolid Hrisant­hos ise Trabzon’un işgali esnasında, başta kendisi olmak üzere Rumlara gösterdiği ilgiden dolayı Rus Çarına teşekkür edecekti.

Şanlı direniş başlıyor!

Nihayet 23 Nisan 1916’da şehir merkezi Rus kuvvetleri tarafından fiilen işgal edildi. İlk günlerdeki kar­gaşadan sonra sahipsiz kalan Müslü­manlara ait eşya ve emvâl-i metruke, çoğu Rum ileri gelenlerinden oluşan belediye meclisince derlenip toplan­dı. Daha sonra bunlar nakde çevrile­rek bedelleri sözde belediye sandığı­na aktarıldı. Gerçekte ise Rum ileri gelenleriyle taraftarlarının zimme­tine geçirilmişlerdi. Bu grupta vak­tiyle Osmanlı İslam taraftarı olarak tanınan Foster, Yorgi ve avukat Or­fanidi gibi şahıslar da bulunuyordu.

Rumlar Türklerin terk etmesin­den sonra iki gün boyunca şehri yağmaladılar. Yağmacılar arasında Rum papazların olduğunu, bun­lara daha sonra Rus denizcilerin de katıldığını söyleyelim. Rusların Trabzon’a iyice yerleşmesiyle ban­ker Aleksi Kostaki’ye ait konak ka­rargâh yapıldı.

Bunca felaket arasında kırık gö­nülleri bir nebze olsun avutur mu bilinmez ama avukat Sokrati ve matbaacı Serasi efendilerle diğer ba­zıları, Türk ve Müslümanların gı­yabında insanca, vicdanlı hareket­leriyle temayüz etmişlerdi. Sokrati Efendi belediye meclisinde Müslü­manların mallarına ve eşyasına ya­pılan haksızlıkları kınamış, ma­halli Rus mahkemesinde halkın hukuki sorunlarının çözümünde Mecelle hükümlerinin esas alınma­sını kabul etmişti.

Trabzon ve civarına yönelik Rus işgali sonraki aylarda sivil bir direni­şin başlamasına yol açtı. Of’ta başla­yan direniş Sürmene, Araklı ve Yan­bolu’da kendisini gösterdi. Sivillerin yoğun olarak katıldığı Trabzon sa­vunması, merkezin işgalinden sonra şehrin batı ve güneyine kaydı. Akça­abat, Vakfıkebir, Tonya, Sultanmu­rat ve Madur Dağı civarlarında yo­ğun mücadele verilirken daha evvel rahat ilerleyen kara birlikleri Rus ge­milerinin atış menzili dışında kalın­ca Türk saldırısı karşısında eridi.

Esaslı ilk sivil direniş, işgalin kendini ağır bir şekilde hissettirdi­ği Of’ta başladı. Ruslar 7 Mart’ta ilk saldırıyı başlattılarsa da Baltacı de­resinden püskürtüldüler. Sahil Cep­hesi Komutanlığı’na atanan Avni Pa­şa Of’a gelerek dağınık şekilde geri çekilen sahil müfrezesini toparla­dı ve Of’un doğusundaki İyidere ve Baltacı deresi boyunca bir savunma hattı oluşturdu.

14 Mart’ta Of ve Sürmeneliler des­tani bir mücadele vererek düşmanı geri çekilmek zorunda bıraktılar. Direniş devam edince Ruslar ancak donanmalarının ateş desteği saye­sinde Of’a asker sevk edebilmişti. Bu defa Vakfıkebir, Görele ve Tirebolu milisleri Trabzon’un doğusunda sa­vaşmak üzere cepheye gönderildi. Fakat 27 Mart’ta Of’u geri alma taar­ruzu başarılı olamayınca Avni Paşa görevden alındı ve yerine Trabzonlu Miralay Hacı Hamdi (Pirseli­moğlu) getirildi.

Türk kuvvetleri Rusla­rı durduramayınca artçıla­rın desteğinde Sürmene (Ma­nahoz) deresine çekilmeye başladılar. Sivil çeteler bir yandan direniş gösterirken, diğer yandan artçı kuvvetler olarak düzenli Türk birlikleri­nin güvenle geri çekilmesini sağladılar. 20 Nisan’da Madur Dağı’nın güneyinde Limon Su­yu ve Öküzlü yaylasına kadar ilerleyen Rus kuvvetleri, dağın güneyindeki Boğalı’da Türk milislerince püskürtüldüler. Trabzon’un Rus işgaline düşme­sinden sonra Akçaabat işgal edi­lince bu defa Türk kuvvetlerinin bir kısmı 21 Nisan’da Çarşıbaşı (İskefi­ye)’nda savunma hattı oluşturdular. Böylece Tonya milislerinin desteğiy­le Rus ilerleyişini, Çarşıbaşı-Hıdır­nebi-Karadağ-Işıklar-Düzköy-Horto­kop hattında durdurmuş oldular.

Göç öncesi son kare Trabzon’un Ruslar tarafından işgalinin ardından halkın memleketlerini, mal-mülklerini arkada bırakarak göç etmekten başka çaresi kalmamıştı. Trabzonlu muhacir ailelerden bir anne ve çocukları.
Göç öncesi son kare Trabzon’un Ruslar tarafından işgalinin ardından halkın memleketlerini, mal-mülklerini arkada bırakarak göç etmekten başka çaresi kalmamıştı. Trabzonlu muhacir ailelerden bir anne ve çocukları.

Paçavralara sarılı çocuklar

Türk çeteleri ani baskınlarla Rus­ları hırpalıyordu. 1 Mayıs’ta Akçaa­bat’ın Acısu köyünün Balıklı oba­sı sırtlarında mevzilenen Teşkilat-ı Mahsusa Alayı’nın iki bölüğü ve Rohnay obası başındaki Fesko oba­sında üslenen Hacıfettahoğlu Halim Ağa’nın 75 kişilik çetesi sisli bir ge­cede düşman mevzilerine ateş aç­tı. Rusların 75 ölü ve 4 mitralyöz bı­rakarak kaçması üzerine Hıdırnebi kayası da geri alındı.

3 Mayıs’ta Uzungöl bölgesine iler­leyen Rus kuvvetleri, takviye edil­miş Haldizen milislerince geri atıl­dı. Galibiyetlere 4 Mayıs’ta Tonya gönüllü milislerinin düşman eline geçen Haçka yaylasını geri alma­sı eklendi. Ertesi gün Akçaabat gö­nüllü milislerinin (Tekaütün Salih ve Lermioğlu Halim çeteleri) Akça­abat Oysera-Şinik’te Rus 1. Plaston Kazaklarına yaptıkları baskın onla­rı perişan etmeye yetmişti. 10 Ma­yıs’ta Rusların Uzungöl vadisinden Haldizen (Demirkapı)’e ilerleyerek Ballıköy (Anzer)’deki kuvvetleriyle irtibat kurmak için Arpaözü (İpsil) köyüne çıkmaları üzerine Haldizen milislerince püskürttüldü.

2 hafta sonra Anzer’e gitmek üze­re Haldizen (Demirkapı) köyünü geçmek isteyen Ruslara milisler ge­çit vermeyecek, fakat Rus baskısına dayanamayarak 16 Mayıs’ta bölge­den çıkmak zorunda kalacaklardı. Ancak 21 Mayıs günü gerçekleştir­dikleri taarruzla bölgeyi geri aldı­lar. 26 Haziran’da Diktaş-Pente’yi ele geçirdiler. Daha sonra Ağaçbaşı yay­lasındaki düşmana baskın yapıldı. Araklı Horyan’ın doğusundaki Go­no deresi yamaçlarında tutunmak isteyen Plastonlar perişan oldular. 30 Haziran’da ise Sultanmurat Ha­nı’nın kuzeyine yanaşan Plaston ve Drujinler, 4. Türk Alayı’nın topçu ateşi korumasında yaptığı süngü hü­cumu ile Kacalak tepesine kadar ko­valandı. Of yönüne kaçan Ruslar da Müslüman köylüler tarafından boz­guna uğratılacaktı.

Tahmin edileceği gibi işgal Trab­zon’da tarifsiz acılara yol açtı. 1916 Şubat’ının zemheri soğukları batı­ya ilerleyen muhacir kalabalığı peri­şan etmişti. Bu yetmezmiş gibi Rus gemileri salvo ateşiyle onları yok et­meyi hedefliyordu. Hele yürümek­ten bitkin düşmüş, soğuktan du­dakları mosmor çocukların halleri yürek parçalıyordu. Soğuk, açlık ve yorgunluk içinde derelere, çamurla­ra bata çıka ilerleyen bu yolcuların çoğu çok geçmeden öldü. Kalanlar da yaşadıklarına pişman, türlü has­talıkların pençesine düştüler.

Muhacirlerin Merzifon, Çorum, Yozgat, Ankara gibi İç Anadolu’ya sı­ğınan kısmı daha şanslıydı. 1919’da Trabzon Vilayeti’nden Kastamo­nu’da 14.749, Bolu’da 5.732, Anka­ra’da 122.228, Sivas’ta 94.163 olmak üzere 300 bine yakın muhacir vardı. Trabzonlular sadece muhacirlik sıra­sında çile çekmediler. Muhacirlerin dönüşü de zorluydu. Göç edenlerde ölüm oranı o kadar fazlaydı ki, Trab­zon’dan 20 kişi olarak çıkmış bir ai­leden ancak 5-6’sı geri dönebilmiş­ti. Evlerine varabilenlerin çoğunun durumu içler acısıydı. Hilal-i Ahmer (Kızılay) Trabzon İmdat Heyeti Baş­kanı Yusuf Behçet Bey’in açıklama­larına göre, rıhtıma ayak basar bas­maz gümrüğün önünde paçavralara sarılmış binlerce kadın ve çocuğun, boşaltılan çuvallardan dökülen hu­bubat tanelerini toplamaya çalıştık­ları görülmüştü.

Büyük kısmı Gümüşhane, Bay­burt, Kelkit ve Şiran havalisinden göç etmiş on binlerce insan aç ve se­fil bir halde sokaklarda yatıyordu. Bir kısmı tamamen çıplak oldukla­rından Trabzon dışında hendeklerde barınıyor, dışarı çıkamıyorlardı. Ti­rebolu’dan Trabzon’a uzanan Görele, Akçaabat ve Vakfıkebir mıntıkasın­da sıtmanın olmadığı köye rastlan­mıyordu. Hatta 1918’de Trabzon’da başlayan İspanyol nezlesi sebebiy­le evlerine dönenlerin üçte biri ve­fat edecekti. Muhacirlerin getirdiği frengi salgını da bir başka belaydı.

Bütün bu hastalıklar yanında toplam ne kadar nüfusun kaybe­dildiği eğitim kurumlarındaki öğ­renci mevcudundan anlaşılıyordu. Sultanî’nin son sınıfında öğrenci ol­madığından 1918 yılında mezun ve­rilememiş, ertesi yıl ise sadece 3 kişi mezun olabilmişti.