Balkan Savaşı 1903’te çıkacaktı!
1903 yılında büyük güçler yanında Bulgar, Sırp, Yunan, Ulah ve Arnavut milliyetçileri arasında Makedonya üzerinde süren nüfuz mücadelesi neredeyse umumî bir savaşa yol açacak, Balkan Savaşı çok daha önce başlamış olacaktı. Fakat Balkanlar'da sonraki yıllar reform ve terör sarmalı içinde geçecek, savaş da 1912 yılına kadar gecikecektir. Doç. Dr. Abdülhamit Kırmızı'nın Derin Tarih okurları için yazdığı yazısını burada bulabilirsiniz.
Balkan Savaşı'nın 100. yıldönümündeyiz. Ancak Ekim 1912'den yıllar önce, daha Mayıs 1903'te Balkanlar'ı kesif bir savaş kokusu sarmıştı. Balkan ülkelerinin tarih portföylerinde önemli yer tutan, giderek millîleşip hafızalarına kazınan ve bugün bile törenlerle anılan birçok hadise daha o zaman yaşanmıştı. Büyük güçler yanında Bulgar, Sırp, Yunan, Ulah ve Arnavut milliyetçileri arasında Makedonya üzerinde süren nüfuz mücadelesi neredeyse genel bir savaşa yol açacaktı.
Önce 10 Nisan'da Mitroviça'daki Rus Konsolosu Şçerbina bir Arnavut tarafından vuruldu. Avusturya ve Rusya'nın ortak bir nota vermesi, Almanya maslahatgüzarının “Vakit gayet dar, hatta bugün bile Rumeli'de bir şey olmak ihtimali var” demesi Sultan II. Abdülhamid'e uykusuz geceler yaşatmıştı. Konsolosun vurulması, daha 3 gün önce resmî yazışmalardaki “Makedonya” tabirinin kullanılmasını katiyen yasaklamış olan padişahın telaşını artırdı. Ona göre cinayeti bahane edecek olan Avusturya, Mitroviça'yı işgal tasavvurundaydı. Rusya ise statükoyu sürdüremediği takdirde Avusturya'nın işgaline mukabil Bulgaristan'ı işgal etmek niyetindeydi. İtalya ile İngiltere de Selanik'i almak için ittifak etmişlerdi.
Daha bu olayın etkileri soğumadan, Nisanın son günlerinde Selanik şehri anarşist Bulgar/Makedon komitacılarının sabotajlarıyla sarsıldı. Limanda Fransız Guadalquivir isimli yolcu gemisi, şehir merkezinde ise 20 kadar yer bombalandı. İstanbul'dan gelen trenin geçeceği raylar, havagazı ve su şebekesi, Café Alhambra, Alman bowling kulübü ve okulu, Osmanlı Bankası şubesi havaya uçuruldu. Gece de sağa sola rastgele dinamitler atıldı. Avrupalıların gönderdikleri savaş gemileri ise mayıs başında limana demirleyecekti.
Bitmedi. Mayıs sonunda 4 bin Bulgar komitacısının Selanik'teki devlet binalarına saldıracağına dair gelen istihbarat duyumu yüzünden devlet ricali 24 Mayıs gecesini ayakta geçirdi. Böyle bir şey olmadı, ancak aynı gün İstanbul'da Rus sefirine düzenlenmesi planlanan bir bombalı suikast girişimi açığa çıkarıldı. 2 hafta sonra, 10 Haziran gecesi Sırp Kralı ve Kraliçesi (I. Aleksander ve Draga) bir grup subay tarafından hunharca katledildi. Cinayeti işleyen askerler kralın Avusturya'ya yaklaşmasından rahatsız olan Rus yanlılarıydı. Tahtı devralan Veliaht Petar Karayorgeviç'in de bu işte parmağı olduğu düşünülüyordu. Bu cinayetler sadece Osmanlı padişahını değil, Rus yanlısı Bulgar Kralı Ferdinand'ı da korkutuyordu.
1903'te yaz hiç bitmeyecek gibiydi. Ortodokslar için kutsal bir pazar akşamı olan 2 Ağustos'ta, Bulgar çeteciler Manastır, Selanik, Pirlepe ve Ohri'de telgraf hatlarını kestikten sonra Osmanlı garnizonlarına saldırarak İlinden İsyanı'nı başlattılar. Birkaç ay önceki konsolos cinayetinden sonra padişahı sakinleştirmiş olan Sadrazam Ferid Paşa da soğukkanlılığını kaybederek Makedonya'yı karıştıran çetelerin arkasındaki Bulgaristan'a karşı savaş açılmasına taraftar oldu. Avusturya ve Alman büyükelçilerine bu görüşünü açıkça ifade etti. Sadrazam, Bulgaristan'ın Osmanlı Devleti'ne saldırmasından korkan padişaha, böyle bir savaşta Bulgaristan'ın kesinlikle yenileceğini, hücumu hayal bile edemeyeceğini, Makedonya'daki çetelerin kanlı eylemleri konusunda Bulgaristan'la görüşmeler yapmanın Osmanlı'nın güçsüzlüğüne yorulabileceğini söyledi. Sofya'daki Osmanlı komiseri Ali Ferruh Bey dahil birçok devlet adamı Ferid Paşa ile aynı fikirdeydi.
Abdülhamid savaş tehlikesini atlatıyor
Tarihçi Fikret Adanır'ın ifadesiyle, “Sultan Abdülhamid sadrazamını dinlemiş olsaydı, daha 1903'te bütün bilinmez sonuçlarıyla bir Balkan savaşı çıkmış olurdu.” Mithat Paşa'nın ve diğer ricalin savaş isteklerini dizginleyemediği için daha saltanatının başında 93 Rus Harbi'ni önleyemeyen Sultan Abdülhamid, bu defa çevresindeki paşaların sözlerine itibar etmedi.
Çetelerin çıkardığı hadiseler Sofya'da planlanmıştı; çünkü Bulgarlar, Rusya ve Avusturya'nın hazırladığı Viyana Islahat Programı'nın kabul edilmiş olmasından rahatsızdı. Zira buradaki hedefl er tutturulduğunda bağımsız Bulgaristan hayalleri suya düşecekti. Manastır vilayetini kasıp kavuran, binlerce kişinin ölmesine ve göç etmesine yol açan İlinden İsyanı, Avusturya İmparatoru ile Rus Çarı'nın Ekim 1903'te Mürzsteg'te buluşması ve Makedonya için uluslararası gözlem altında yürütülecek yeni bir reform programı üzerinde anlaşmasıyla sonuçlandı.
8 Ağustos'ta Manastır'daki Rus Konsolosu Rostkovski'nin, selam vermediği için azarladığı bir Osmanlı nöbetçi eri tarafından vurulması, muhtemel bir savaşta Bulgaristan'a Rusya'nın vereceği desteği hesaplayan Padişahı bir kez daha korkuttu. Kendisi tahta geçmeden az önce, Mayıs 1876'da Selanik'te yaşanan Konsoloslar Katliamı'nın yol açtığı diplomatik sorunları hatırlamış olmalı ki, derhal acil ve sert tedbirler aldı.
Konsolosu öldüren asker Halim, hatta diğer nöbetçi asker Abbas 4 gün içinde tamamlanan muhakemeden sonra —cinayeti önleyemediği için— hemen idam edildiler. Önemli nöbet noktalarına “Türkçe bile konuşamayan vahşi Arnavutları” yerleştirdiği için Vilayet Kumandanı da yargılanıp görevinden alındı. Konsolosun Halim'e küfrettikten sonra ateş ettiğini iddia eden bir asker 15 yıl, Tevfik adlı bir temizlik işçisi 5 yıl hapis cezası aldı. Halim'in bölük komutanı ile cinayetten sonra Konsolosluğa giderken maktul hakkında kötü konuşan 2 teğmen meslekten uzaklaştırıldı. Padişah mahkemeyi bizzat takip eden Hüseyin Hilmi Paşa'ya idamların hemen uygulanmasını emretti. Sultan II. Abdülhamid böylece Rus filosu Karadeniz'de hemen boy göstermiş olmasına rağmen yine savaşı önlemeyi başarmış oluyordu.
Bu sürecin devamında konsoloslara yönelik muhtemel saldırılar Babıali'nin en büyük korkuları arasına girdi. Bulgar çetelerinin tehditleri hakkında İstanbul'daki sefaretler uyarıldı. Sefirler İstanbul'da korkunç olaylar çıkacağından endişe ediyor, vatandaşlarını korumak için kendi ülkelerinin savaş gemilerini Boğaz'a getirtmeyi düşünüyorlardı. 1 Eylül'de Padişahın tahta çıkışının yıldönümü kutlamaları için İstanbul'a gelmekte geciken bir Avusturya gemisinde bombalar patladı, onlarca kişi öldü. Gecikmeseydi gemi, kutlamalar sırasında havaya uçurulacaktı!
Yabancılara yönelik başka saldırılar da yaşandı. Kosova'da Arnavutların Sırp Konsolos Martinoviç'i katletmesi, Avusturya Konsolosu'nun eşi ve kızının dağa kaldırılması, Üsküp'teki Fransız bankasına saldırılması gibi olaylar Osmanlı Devleti'nın ölüp ölüp dirilmesine yol açtı. Nota üzerine nota yiyen Devlet-i Aliyye, Berlin Antlaşması'ndan beri sümen altı ettiği reform paketlerini uygulamamaya devam ederse Makedonya işgal edilecekti.
Sonraki yıllar reform ve terör sarmalı içinde geçecek, fakat Balkanlar'da savaş da 1912 yılına kadar gecikecektir.
Önce 10 Nisan'da Mitroviça'daki Rus Konsolosu Şçerbina bir Arnavut tarafından vuruldu. Avusturya ve Rusya'nın ortak bir nota vermesi, Almanya maslahatgüzarının “Vakit gayet dar, hatta bugün bile Rumeli'de bir şey olmak ihtimali var” demesi Sultan II. Abdülhamid'e uykusuz geceler yaşatmıştı. Konsolosun vurulması, daha 3 gün önce resmî yazışmalardaki “Makedonya” tabirinin kullanılmasını katiyen yasaklamış olan padişahın telaşını artırdı. Ona göre cinayeti bahane edecek olan Avusturya, Mitroviça'yı işgal tasavvurundaydı. Rusya ise statükoyu sürdüremediği takdirde Avusturya'nın işgaline mukabil Bulgaristan'ı işgal etmek niyetindeydi. İtalya ile İngiltere de Selanik'i almak için ittifak etmişlerdi.
Daha bu olayın etkileri soğumadan, Nisanın son günlerinde Selanik şehri anarşist Bulgar/Makedon komitacılarının sabotajlarıyla sarsıldı. Limanda Fransız Guadalquivir isimli yolcu gemisi, şehir merkezinde ise 20 kadar yer bombalandı. İstanbul'dan gelen trenin geçeceği raylar, havagazı ve su şebekesi, Café Alhambra, Alman bowling kulübü ve okulu, Osmanlı Bankası şubesi havaya uçuruldu. Gece de sağa sola rastgele dinamitler atıldı. Avrupalıların gönderdikleri savaş gemileri ise mayıs başında limana demirleyecekti.
Bitmedi. Mayıs sonunda 4 bin Bulgar komitacısının Selanik'teki devlet binalarına saldıracağına dair gelen istihbarat duyumu yüzünden devlet ricali 24 Mayıs gecesini ayakta geçirdi. Böyle bir şey olmadı, ancak aynı gün İstanbul'da Rus sefirine düzenlenmesi planlanan bir bombalı suikast girişimi açığa çıkarıldı. 2 hafta sonra, 10 Haziran gecesi Sırp Kralı ve Kraliçesi (I. Aleksander ve Draga) bir grup subay tarafından hunharca katledildi. Cinayeti işleyen askerler kralın Avusturya'ya yaklaşmasından rahatsız olan Rus yanlılarıydı. Tahtı devralan Veliaht Petar Karayorgeviç'in de bu işte parmağı olduğu düşünülüyordu. Bu cinayetler sadece Osmanlı padişahını değil, Rus yanlısı Bulgar Kralı Ferdinand'ı da korkutuyordu.
1903'te yaz hiç bitmeyecek gibiydi. Ortodokslar için kutsal bir pazar akşamı olan 2 Ağustos'ta, Bulgar çeteciler Manastır, Selanik, Pirlepe ve Ohri'de telgraf hatlarını kestikten sonra Osmanlı garnizonlarına saldırarak İlinden İsyanı'nı başlattılar. Birkaç ay önceki konsolos cinayetinden sonra padişahı sakinleştirmiş olan Sadrazam Ferid Paşa da soğukkanlılığını kaybederek Makedonya'yı karıştıran çetelerin arkasındaki Bulgaristan'a karşı savaş açılmasına taraftar oldu. Avusturya ve Alman büyükelçilerine bu görüşünü açıkça ifade etti. Sadrazam, Bulgaristan'ın Osmanlı Devleti'ne saldırmasından korkan padişaha, böyle bir savaşta Bulgaristan'ın kesinlikle yenileceğini, hücumu hayal bile edemeyeceğini, Makedonya'daki çetelerin kanlı eylemleri konusunda Bulgaristan'la görüşmeler yapmanın Osmanlı'nın güçsüzlüğüne yorulabileceğini söyledi. Sofya'daki Osmanlı komiseri Ali Ferruh Bey dahil birçok devlet adamı Ferid Paşa ile aynı fikirdeydi.
Abdülhamid savaş tehlikesini atlatıyor
Tarihçi Fikret Adanır'ın ifadesiyle, “Sultan Abdülhamid sadrazamını dinlemiş olsaydı, daha 1903'te bütün bilinmez sonuçlarıyla bir Balkan savaşı çıkmış olurdu.” Mithat Paşa'nın ve diğer ricalin savaş isteklerini dizginleyemediği için daha saltanatının başında 93 Rus Harbi'ni önleyemeyen Sultan Abdülhamid, bu defa çevresindeki paşaların sözlerine itibar etmedi.
Çetelerin çıkardığı hadiseler Sofya'da planlanmıştı; çünkü Bulgarlar, Rusya ve Avusturya'nın hazırladığı Viyana Islahat Programı'nın kabul edilmiş olmasından rahatsızdı. Zira buradaki hedefl er tutturulduğunda bağımsız Bulgaristan hayalleri suya düşecekti. Manastır vilayetini kasıp kavuran, binlerce kişinin ölmesine ve göç etmesine yol açan İlinden İsyanı, Avusturya İmparatoru ile Rus Çarı'nın Ekim 1903'te Mürzsteg'te buluşması ve Makedonya için uluslararası gözlem altında yürütülecek yeni bir reform programı üzerinde anlaşmasıyla sonuçlandı.
8 Ağustos'ta Manastır'daki Rus Konsolosu Rostkovski'nin, selam vermediği için azarladığı bir Osmanlı nöbetçi eri tarafından vurulması, muhtemel bir savaşta Bulgaristan'a Rusya'nın vereceği desteği hesaplayan Padişahı bir kez daha korkuttu. Kendisi tahta geçmeden az önce, Mayıs 1876'da Selanik'te yaşanan Konsoloslar Katliamı'nın yol açtığı diplomatik sorunları hatırlamış olmalı ki, derhal acil ve sert tedbirler aldı.
Konsolosu öldüren asker Halim, hatta diğer nöbetçi asker Abbas 4 gün içinde tamamlanan muhakemeden sonra —cinayeti önleyemediği için— hemen idam edildiler. Önemli nöbet noktalarına “Türkçe bile konuşamayan vahşi Arnavutları” yerleştirdiği için Vilayet Kumandanı da yargılanıp görevinden alındı. Konsolosun Halim'e küfrettikten sonra ateş ettiğini iddia eden bir asker 15 yıl, Tevfik adlı bir temizlik işçisi 5 yıl hapis cezası aldı. Halim'in bölük komutanı ile cinayetten sonra Konsolosluğa giderken maktul hakkında kötü konuşan 2 teğmen meslekten uzaklaştırıldı. Padişah mahkemeyi bizzat takip eden Hüseyin Hilmi Paşa'ya idamların hemen uygulanmasını emretti. Sultan II. Abdülhamid böylece Rus filosu Karadeniz'de hemen boy göstermiş olmasına rağmen yine savaşı önlemeyi başarmış oluyordu.
Bu sürecin devamında konsoloslara yönelik muhtemel saldırılar Babıali'nin en büyük korkuları arasına girdi. Bulgar çetelerinin tehditleri hakkında İstanbul'daki sefaretler uyarıldı. Sefirler İstanbul'da korkunç olaylar çıkacağından endişe ediyor, vatandaşlarını korumak için kendi ülkelerinin savaş gemilerini Boğaz'a getirtmeyi düşünüyorlardı. 1 Eylül'de Padişahın tahta çıkışının yıldönümü kutlamaları için İstanbul'a gelmekte geciken bir Avusturya gemisinde bombalar patladı, onlarca kişi öldü. Gecikmeseydi gemi, kutlamalar sırasında havaya uçurulacaktı!
Yabancılara yönelik başka saldırılar da yaşandı. Kosova'da Arnavutların Sırp Konsolos Martinoviç'i katletmesi, Avusturya Konsolosu'nun eşi ve kızının dağa kaldırılması, Üsküp'teki Fransız bankasına saldırılması gibi olaylar Osmanlı Devleti'nın ölüp ölüp dirilmesine yol açtı. Nota üzerine nota yiyen Devlet-i Aliyye, Berlin Antlaşması'ndan beri sümen altı ettiği reform paketlerini uygulamamaya devam ederse Makedonya işgal edilecekti.
Sonraki yıllar reform ve terör sarmalı içinde geçecek, fakat Balkanlar'da savaş da 1912 yılına kadar gecikecektir.