Avuç içinde pirüpak köpük
İcadı Roma'ya mal edilen sabunun tarihin derinlerine gizlediği imzası İkbal Armağan Gözlü'nün kaleminden ortaya çıkıyor.
Minik kızımın ellerini yıkarken avuçlarında gezinen köpüklere hayretle baktığını fark ettim bir an. Onu izlerken hayatında ilk kez sabun gören birinin aklından geçenleri okumaya çalıştım. Sabun neydi? Nasıl icad edilmişti? Yazacağım konuyu bulmanın verdiği rahatlıkla kuruladım minik ellerini ve ver elini kitaplar...
Sabun türlü yağlarla alkalilerin birleştirilmesiyle oluşan bir madde. Dünya dillerine Latince sapo’dan geçmiş. İtalyancası sapone, Yunancası sapuni, Sırpçası sapun, Fransızcası savon, İngilizcesi soap. Arapça ve Süryanicede ise şabûn denilmiş.
Her ne kadar Pompei’deki volkanik küllerin altında kalıntıları bulunduğu için icadı Roma’ya mal edilse de, orijinal kaynaklar bugün bildiğimiz şekliyle sabun üretiminin İranlı kimyager Zekeriya er-Razi’nin buluşunun Endülüs’e, oradan Akdeniz ülkelerine, sonra da dünyaya yayıldığını yazar. Hatta Avrupa’daki ilk büyük sabun imalathanesinin Endülüs’te kurulduğunu da okursunuz.
Sabun geleneksel olarak karışık hayvani yağlar veya birtakım bitkilerin küllerinden oluşan alkalin maddelerden yapıldığı halde Endülüs’te zeytinyağından yapılanı tercih edilmiş. Avrupa’da Castile soap denilen, saf zeytinyağından mamul İslamî usul sabunlar bugün market raflarında yerini muhafaza etmekte.
Efsaneye göre sabun Roma’daki Sapo tepesinde tesadüfen keşfedilmiş. Kurban edilen hayvanların pişirilmesi sırasında küllerle karışık yağları Tiber nehrine sızmış ve burada çamaşır yıkayan kadınlar bu kaygan maddenin karıştığı suyla yıkadıkları çamaşırların daha kolay temizlendiğini fark etmişler.
Romalılar tesadüfen keşfetmiş olabilirler ama sabun çok eskiden beri bilinen bir temizlik maddesi. Gerek bedenin, gerekse giysilerin düzenli aralıklarla temizlenmesi medeniyet tarihi kadar eski. Bu tarih Mezopotamya ve Nil vadilerindeki kültürün birçok öğesine paralel bir gelişme göstermiş. Öyle ki, bazı kayıtlar İÖ 2800’lerde Babil’de bir çeşit sabun kullanıldığını söylemekte.
Öte yandan Arapların imalat tekniği İspanya’dan Avrupa’ya yayılınca Kuzey Avrupa’da sabun lüks madde sayılmış; hayvanî yağ ve külden ürettikleri sabun kötü koktuğu için yalnız çamaşır yıkamakta kullanabiliyorlarmış zira.
Bizans döneminde Konstantinopolis’te 10. yüzyıldan beri bir Sabuncu Loncası faaliyetteydi. Bu gelenek neredeyse hiç değişmeden Osmanlı’ya intikal edecekti.
1780 tarihli bir el yazması renkli ve kokulu sabunların nasıl üretildiğinin sırrını şöyle fısıldamaktadır tarihin kulağına:
“Sıvı kara günlük ve mahlep ve albız tırnağı onar dirhem ve karanfil ve zencefil birer dirhem ve zurunbad ve aselbend beşer dirhem ve araki sabun iki yüz dirhem. Önce sabun bıçak ile yufka yufka doğranıp, gülsuyu ile ıslatılıp dövülmüş eczayı katıp hamur edip dilediği gibi kesip kuruta. Dilerse kalıba vura... Ve eğer renkli sabun olsun dersen, ağ olmayıp dört dirhem karanfil ve dört dirhem tarçını ve on dirhem sandalı iyice döğüp ince elekten geçirip katasın. Gülsuyu ile yoğrulup hamur edilsin.”
Osmanlı tebaasının kullandığı en önemli sabun türleri beyaz, yeşil ve Arap sabunu. Hali vakti yerinde aileler beyaz sabun kullanırlarmış. Kitaplara göre beyaz sabun genellikle vücut ve çamaşır temizliğinde, yeşil sabun bulaşık ve çocuk bezi temizlemekte tercih edilirmiş.
Bugün çoğu evin banyosunda küçük sepetlere dizilerek bir tür aksesuar olarak kullanılan hayvan, çiçek ve meyve biçimli, renkli ve özel kokulu sabunlar ilk olarak Osmanlı’da üretilmiş. Edirne işi olarak da bilinen bu sabunlar beyaz sabunun eritilmesinin ardından içine birkaç damla gülyağı katılıp soğumaya bırakılmasıyla elde edilirdi; gerisi ustanın maharetli ellerine kalmıştır. Kalıp elle meyve biçimine getirilerek boyanır ve mis sabunu adıyla satılır. Osmanlı’da çiçek sabunu, Arap sabunu, Irakî sabun, Trabluskârî sabun, Girid sabunu adıyla birçok sabun türü revaçtaydı.
19. yüzyılın sonlarına doğru kaynatmanın yerini buhar sisteminin almasıyla sabun üretimi sanayileşti ve 1884 yılında W. H. Lever tarafından ilk ambalajlı sabun piyasaya sürüldü. Osmanlı İmparatorluğu’nda aynı dönemlerde sabunhanelerin yanı sıra sanayi üretimine geçilmiş ve 1893 tarihli Kalevi Maddelere Dair Kararname ile üretim esasları belirlenmişti.
1900’lerde Lever’in bu defa ilk toz sabunu ürettiğini görüyoruz. Toz sabunun daha çabuk erimesi çamaşırların daha kolay temizlenmesini sağlıyordu. 1930’larda deterjan ve sabun birbirinden tamamen farklı kullanım alanına sahip iki ayrı temizlik malzemesi haline geldi.
Hem pratik, hem teorik açıdan kimyaya dair çoğu icat Müslümanlar tarafınan yapılmış olmasına rağmen sabunun Fransız kimyager Michel Eugene Chevreul tarafından 1811 yılında icat edildiğini öne sürerek bu icadı sahiplenmiş olmaları Avrupa merkezli zihniyetin ‘hırsızlığını’ açıklamaya yeter. Ancak saklı kalmayacak her gerçek gibi Râzi’nin, sabunun derinlerine gizlediği imzası ortaya çıkıyor, avuçlarımızda eridikçe...
Bu Müslüman buluşunu Batı’nın kirli ellerinden kurtarmak boynumuzun borcu olsun.