Avrupa'nın dil ve din kodları 'veda'larda saklı
Grekçe, Latince, Farsça, Hintçe, Rusça, Almanca gibi pek çok Hind-Avrupa dilinin en arkaik hali olan Veda metinleri birçok araştırmacı için insanlığın ilk edebî şaheseridir.
Prof. Dr. Kürşad Demirci
_____________________________
Ezeli İradenin mevcut âlemde kendi varlığına dair sunduğu ipuçlarının başında dinler gelir. Kozmik ve doğal deliller bu Aşkın İradenin tanınması için gerekli yöntemlerdir. Dinlerse yaratılmış olanların kurtuluşu için sunulan pratik yöntemlerin başında gelir.
Tüm kültür ve inanç sistemlerinde ortak bir İlahî Hakikatin varolduğuna inananlara göre İlahî İrade’nin kendini mahlûkata bütün olarak ifşa ettiği ilk dinî sistem Hinduizmdir. Yaratıcının kendini yaratılmışa ilk mükemmel ifşasıdır bu din. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam da bu Ezelî İrade’nin sırasıyla en gelişmiş tezahürünü temsil eder.
Hinduizmdeki zengin sembolizm ve psikolojik algı işte bu derin yapıyla alakalıdır. René Guénon ve Ananda Coomaraswamy gibi Philosophia Perennisçiler veya Ezelî Hikmet ekolüne mensup olanlar için Hinduizmin önemi buradan gelir.
Yine aynı çevreye göre Hindu geleneğinde hakikate en yakın ilk kutsal literatür, “Veda” adıyla bilinen metinler olup aynı zamanda yeryüzünde tarihî olarak mevcut ilk kutsal kitaptır. Yahudilerin Tevrat’ı, Zerdüştlerin Avesta’sından bile eskidir. Ayrıca edebî açıdan incelendiğinde Veda, Hint, hatta Asya dinî ve seküler edebiyatının ilk şaheseridir.
Dinlere tarihçi perspektiften bakan araştırmacılar için Philosophia Perennisçilerin görüşleri tamamen kurgusal ve ideolojiktir. Hiçbir gerçekliğe denk düşmeyen bu hayalî kurgu sadece senkretik (uzlaşmacı), modernist, gnostik ve teosofik bir yorumdur. Bununla birlikte bu tip klasik tarihçiler için de Hinduizm insanlığın ilk büyük inanç örgüsüdür.
Yine bu çevreler için Hint dinî metinleri içinde pek çok açıdan en önemli olanı Veda’dır. Bu metinler sadece en eski dönemlere uzanan kutsal bir külliyat değil, aynı zamanda tarihî ve filolojik çalışmalar için de eşsiz bir öneme sahiptir. Tarihî olarak Hind-Avrupa ırkına dair ilk bilgiler buradan gelir.
Filolojik açıdansa Hind-Avrupa dillerinin en arkaik örneği Veda’da mevcuttur. Proto-Hind-Avrupa dil çalışmalarındaki en temel rehberdir.
Grekçe, Latince, Farsça, Hintçe, Rusça ve Almanca gibi pek çok Hind-Avrupa dilinin en arkaik hali bu metinlerde yatar. Bu kategorideki araştırmacılar için Veda metinleri insanlığın ilk edebî şaheseridir. Batı dünyası Vedalar’ı bu çevreler aracılığıyla tanımıştır. Metinlerin önemli bir kısmını İngilizceye çeviren Max Müller bu isimlerin başında gelir.
Bu bağlama yakın bir algı çerçevesinde Vedacı metinleri gündeme getiren bir başka çevre, daha çok modern psikologlar olmuştur. Hinduizmin diğer kutsal kitaplarıyla birlikte Veda, Carl Gustav Jung gibi psikiyatrist veya psikologların da dikkatini çekmiştir. Çünkü Hint dinî literatüründe zengin bir bilinç ve ruhî kavram analizi de mevcuttur.
Türkiye’de gerek Hinduizm, gerekse Veda metinlerinin tanınması konusunda en bilindik isim Cemil Meriç’in Bir Dünyanın Eşiğinde adlı kitabını zikretmeden geçemeyiz. Akademik çalışmalar bağlamında da Ankara Üniversitesi Hindoloji bölümünün katkıları önemlidir.
Ayrıca çoğu Hint kökenli Müslüman müfessirler arasında Veda literatürünün vahiy özelliğine sahip olduğunu söyleyenler vardır. Hint Müslümanlarından Zakir Naik, Vedalarda Hz. Muhammed’e (sas) ait referanslar (İslamî terminolojiyle söylersek ‘tebşirat’) olduğu düşüncesiyle (Atharva Veda, 126-137, Sama Veda 2-6, 8, Rig Veda 5-27, 1) Vedaları vahiy olarak kabul eder.
Bunları Hindu ve Müslümanlar arasındaki tartışmalı spekülatif çatışmaların ürünü olarak görmek daha doğru olacaktır. Benzeri iddiaları Hinduların Kâbe’yi Hindu tanrısı Şiva’nın tapınağı ilan ediş komedisinde bulmak mümkündür!
Bu görüşlere bazı noktalarda katılmadığımızı söylemek uygun olacaktır. Fakat bu konu yazının sınırları dışındadır.
Öte yandan, 19. yüzyılın sonlarında Batı dünyasında tanınmaya başlayan Veda külliyatının popülaritesinde onun Avrupa ırklarının ilk edebiyatı olduğu ideolojik yaklaşımını unutmamak gerek. Avrupa ırkçılığının siyasal kurgusunda Veda literatürünün önemli bir yeri var. Her iki çevrenin bu ideolojiye katkı yaptığını biliyoruz. Bununla birlikte Veda metinleri dinler tarihi ve teoloji çalışmalarında son derece önemlidir.
İnsanoğlunun ilahî sırları
Vedaların niteliği, Hinduizmdeki yeri ve dinler tarihindeki önemi hakkında ana hatlarıyla bir çerçeve çizmeye çalışalım.
Hindu dinî terminolojisinde kutsal metinler ‘geleneksel menşeli’ (Smriti - geleneksel) ve ‘indirilenler - ilahî kökenli olanlar’ (Sriti - ilham / şifahî yolla gelen) şeklinde iki ana gruba ayrılır. Vedalar Sriti, yani ilham kökenli kabul edilir. Buna göre Veda metinleri “rişi” adı verilen özel kişilere çeşitli tanrılar tarafından ilham edilmiş ilahî kitaplardır.
Hindu geleneğine göre Veda, Upanişad ve Brahmanalarla birlikte Hint Sriti metinlerinin temelini oluşturur. Upanişad ve Brahmana adıyla bilinen diğer metinler kronolojik olarak Vedalardan sonradır. Hindu bilgeler bundan dolayı Vedalardan sonraki metinlere, onu “tamamlayan” anlamında “Vedanta” adını vererek Vedaların otoritesini pekiştirmeye çalışmışlardır. Yahudilikte Tanak olarak bilinen kutsal kitapta Torah’ın (Tevrat) yeri ne ise Hindu kutsal metinlerinde Vedaların yeri de odur.
“Veda” kelimesi Sanskritçe ‘bilmek, görmek, anlamak’ manasında “vid” kökünden gelir. Aynı fiilin diğer Hind-Avrupa dillerindeki karşılıkları, Grekçede bilmek kavramının karşılığı olarak kullanılan “evdeo”, Latincede görmek anlamında “video”, eski İngilizcede bilmek anlamındaki “wit” fiil kökleridir. Veda bu anlamıyla bizdeki “hikmet” kavramına denk düşer.
Kast sisteminin temeli
Diyebiliriz ki, Veda insanlığa ilahî sırları bildiren bir hikmet kitabıdır. Hindular için Hinduizmin (Hindu Dharma) teorik ve pratik kuralları bu koleksiyonda toplanmıştır. Diğer bütün Hint metinleriyse Veda’ya düşülen şerhlerden ibarettir.
Tarihî olarak bakıldığında Veda koleksiyonu (Samhita) MÖ 2000’lerden MÖ 1000’li yıllara kadar uzanan geniş bir zaman diliminde, Hindistan’ın kuzey bölgesinde, göçebe Aryen ve yerli Hint halklarının karışımıyla oluşan dinî bir geleneğin önceleri şifahî, sonraları yazıya geçirilmiş kutsal metinleridir. Vedaların oluşumu Hind-Avrupa halklarının (Ariler veya Aryenler) yeryüzüne dağılmasıyla ilgili bir süreci içine alır.
Kabul edilen teze göre MÖ 2000’li yıllarda İç Asya’daki Toharistan bölgesinde yaşayan proto-Hind-Avrupalı ırklar bu tarihlerden itibaren dağılmaya başlarlar. Avrupa’ya kadar uzananları Latinleri, Grekleri, Germenleri, Slavları; Rusya’ya geçenler Rusları, İran’a inenler İranlıları, Anadolu’ya inenler Hititleri, Hindistan’a inenler de yerli halklarla karışarak Hint halkını oluştururlar.
Hintlilerin otantik halkları daha çok Sudan kökenli zencilerle Ural-Altay halklarıyla ilişkisi olduğu varsayılan Dravidlerdir. Dravidce ve Türkçe-Moğolca arasındaki yakınlıklar bu ilişkiyle açıklanmaktadır.
Kuzeyden gelen Arîlere asimile olmayıp tecrit halinde yaşayan bu halkların bazıları bugün hala mevcuttur. Ama çoğu Hint halkının Arîlerle karıştığını biliyoruz. Hatta renk ve ırk ayırımına dayalı kast sistemi bile Arîlerin yerli halkları asimilasyonu sürecinde ortaya çıkan sosyal ve dinî bir olgudur.
Yüzyıllar içinde yerli halklarla kaynaşmaya başlayan Arîlerin dinî gelenekleri Veda diye bilinen kutsal edebiyatın oluşmasına yol açmıştır.
Latince, Farsça, Hititçe, Grekçe ve Almanca gibi pek çok dilin Hindistan’ın yerli dili Sanskritçeyle benzerliği bu ilişkiler ağından kaynaklanır.
Şüphesiz bir Hindu için Veda koleksiyonunun arkasında yatan süreç bildik bir konu değildir. Dharmaya (kozmik doğa yasaları) giren bir Hinduya göre Vedalar ilahî bir kökene sahiptir. Fakat Vedaların içindeki çoktanrıcılık o kadar belirgindir ki, Hinduizm sonraları tek tanrı inancına eğilim gösterince bu problemi aşmak için çok çaba sarf etmiştir.
Arî ırkın üstünlüğünü koruma adına ne yazık ki Guenon ve arkadaşları bu çoktanrıcılığı tektanrıcı bir inancın sembolik dili, tek bir tanrının tezahürü gibi kavramlarla meşrulaştırmaya çalışmışlardır.
Oysa Hinduizmde gerçekten bir tek tanrı fikri aranacaksa ancak Upanişadlara bakmak gerekecektir. Upanişadlar tasavvuf literatürünün değindiği konuların bütününe değinir ve şaşırtıcı benzerlikler içerir. Yunan şairi Hesiod’un Theogony (Tanrıların Doğuşu) adlı ünlü şiirindeki pek çok Yunan tanrısının adının Vedalardakilerle benzerliği dikkate değer.
Eksiksiz bir külliyat
Veda metinleri Rig Veda, Sama Veda, Yacur Veda ve Atharva Veda olmak üzere 4 ana bölüme ayrılır. Bu tasnif, Vedaların muhtevası ve oluşum sürecine göre yapılmakta. Kronolojik olarak ilk oluşanı Rig Veda’dır ve MÖ 2000-1500 arasına yerleştirilir. Dili oldukça arkaik bir proto-Aryencedir ve yüzlerce tanrıya adanmış şiirsel şükran ilahilerini kapsar. Agni, İndra, Vayu, Dyaus, Aditya bu tanrıların en tanınmış olanlarıdır. Bunlar göçebe Arîlerin temel tanrılarıdır. Agni (ateş) Avrupa dillerinde, mesela İngilizcede ignate (tutuşturmak, ateş) olarak, Dyaus Grekçede Zeyus ve Teyos olarak (ve pek çok diğeri) hala yaşamaktadır.
Klasik Arî Natürizminin kalıntısı olan bu tanrıların çoğu diğer Hind-Avrupalı halklar arasında da vardır.
Vedaların en önemlisi olan Rig Veda 10 ayrı kitaptan (mandala) oluşur. Bu 10 mandalada bulunan ilahilere “suukta” adı verilir. Günümüze kalan yazılı en önemli versiyon Sakalya adıyla bilinenidir ve 1020 kadar suukta içerir. Hindu geleneğine göre Vasya adında biri tarafından derlenmiştir.
Milattan Önce 1500’lerden sonraya yerleştirilen bir diğer Veda metni olan Sama Veda ritüeller ve Vedaların terennümüyle ilgilidir. Diğer iki metin olan Yacur Veda ritüel, Atharva Veda ise büyüsel formülasyonlar ve felsefî meselelerle ilgilidir. Her biri şiirsel bir dille yazılmıştır ve çok tanrılı inanış devam etmektedir. Özellikle Hinduların başucu kitabı olan Atharva Veda’da her türlü konu için binlerce büyü formülü bulunur. Vedalara yazılan çok sayıda tefsir külliyatının olduğunu da hatırlatmak gerekir.
Hinduizmin temelini oluşturan bu metinlerin şifahî bir şekilde oluştuğunu ve MÖ 1000’lerden itibaren yazıya geçirildiğini biliyoruz. Fakat bugün elimizdeki en erken yazılı belgeler 11. yüzyıldan önceye gitmemektedir. Muhtemelen eski metinler yok olmuştur. Upanişad adıyla bilinen metinlerin önem kazanmasıyla Vedalar kısmen yeniden yazılmıştır.
Hinduizmdeki panteist tek tanrı inancının Vedalar gibi çok tanrıcı bir geleneği sürdürmüş olmasının sebebi, Hindistan’daki Arî egemenliğiyle açıklanır. Upanişadlardaki panteist tektanrıcılığın Arî kökenli değil, yerli Hint kökenli olduğunu biliyoruz. Muhtemelen siyasî sebepler Arî inançlarının egemenliğini sürdürmesine katkıda bulunmuştur.
Yaşayan Hindu inançları daha ziyade Upanişadlar, Brahmanalar, Manu Şastra gibi diğer metinler üzerine temellenmiş olsa da, Vedaların otoritesi hala mutlaktır. Özellikle modern Hindu çoktanrıcılığında Vedaların etkisi tartışılmaz. Tek tanrıcı Hindular içinse Upanişadlar daha anlamlıdır.
Aslında Budizm ve Jainizmin pagan Hinduizmden Upanişadcı bir Hinduizme kaçış olduğunu söylemek mümkündür.
Bu haliyle Budizm ve Jainizmin daha otantik bir Hinduizm olduğunu söylememizin bir sakıncası olmaz kanaatindeyim.