Arnavutların gizli maksadı Bulgaristan gibi olmak!
Osmanlı Hükümeti 93 Harbi sonunda Ayastefanos Antlaşması'yla Arnavutluk'un bazı kısımlarının Balkan devletlerine verilmesini kabul edince, Arnavutlar vatanlarını savunmak üzere kendi aralarında örgütlenir.
Berlin Antlaşması'ndan 3 gün önce, 10 Haziran 1878'de Prizren'deki bir camide 300 Arnavut delege bir araya geldi; vatanları hakkındaki kaygılarını dile getirerek birlik içinde hareket etme kararı aldı.
Arnavut topraklarının tek bir vilayet altında birleştirilmesi, Arnavutçanın burada resmî dil olarak kabul edilmesi ve Arnavutça eğitim yapan okulların kurulması gibi taleplerini İstanbul'a ileten bu Prizren Birliği/İttifakı (sonra Arnavutluk İttihadı/Arnavut Ligi) devlet, millet ve vatan için gerektiğinde kanlarını dökeceklerine dair yemin (besa) etti. Bu olaydan sonra Osmanlı bürokrasisi içinde Arnavut kökenli memurlara, neredeyse 1821 Yunan İsyanı'ndan sonra Divan-ı Hümayun Tercümanlığında çalışan Rumlar gibi şüpheyle bakılmaya başlanmıştır. Rekabet, jurnalcilik, protomilliyetçi eğilimler gibi birçok saikle bu Arnavut devlet adamları ve memurları aleyhinde raporlar hazırlandı, ithamlarda bulunuldu. Bunlar sadece Arnavutluk'un bağımsız olmasına çalışmakla değil, Alman, İtalyan, Yunan ve hatta İspanyol emellerine hizmet etmekle de suçlandılar!
Suşehri'nde Arnavutluk sohbeti
Suşehri Kaymakamı Nevzad Bey'i gammazlayan Karahisar-ı Şarkî Muhasebecisi Seyyid Mehmed Emin'e ait arşivde bulunan bir jurnal (Y.PRK. ML 12/15, 1308 Ş 26/6 Nisan 1891) dönemin bu havasını canlı bir biçimde sunuyor. Kendince Arnavutluk'un birleşmesi ve özerkleşmesi yönünde yapılan ilginç faaliyetleri anlatıyor muhasebeci. Abdülhamid döneminde Arnavut düşünce ve eylem adamlarının neden kendi bölgelerinden uzaklardaki görevlere gönderildiğine dair de fikir veren jurnalde kaymakam bağımsızlık için cemiyet kuran bazı Arnavutların isimlerini fâş ediyor.
Yanya'ya bağlı Ergiri Sancağı eşrâfzâdelerinden Mekteb-i Mülkiye mezunu kaymakam Nevzad Bey, Mehmed Emin'in 15 yıl Yanya'da görev yaptığını ve Rumca bildiğini başka bir Arnavut kadıdan öğrenir ve gençlik heyecanıyla kendisine mahrem siyasî meselelerde açılır. Mehmed Emin, “Yanya'nın âb u hevâsını latif ve Arnavutları güzel ve şecî'” gördüğünü filan söyleyerek kaymakamı tavlar. Zokayı yutan kaymakam, Mehmed Emin'le görüşmelerini sıklaştırır; ona Yanya'da yaşanan gelişmeleri, ünlü alim Şemseddin Sami'nin kardeşi Abdül Fraşeri'nin 'bölücü' faaliyetlerini özetler:
- Abdül Bey zeki ve işgüzar olduğundan vatanın istikbalini temin içün bazı teşebbüsatda bulunmak arzusunu Arnavutlara izhar etti. Yanya ve havalisinde bulunan Arnavutlar -zaten kendisini ziyade sever ve bir işleri zuhurunda resmen kendisine müracaat eder olduklarından- arzusunu tasvib ve bir tarafdan da teşvik eylediler. Teşebbüslerinin kuvveden fiile çıkacağı ümidiyle Abdül Bey Avrupa'ya gider, birçok para sarfeder. Korfu adasında bulunduğu sırada Yunan kabinesi Arnavutları celb içün bunlara bir büyük fedakârlıkda bulunmak ister. Ancak Arnavutların maksad-ı aslîleri (asıl maksatları) Arnavutluğu ileride Bulgaristan gibi bir halde bulundurmak olduğundan, beyan olunan fedakârlığı (yani maddi desteği) kabul etmez. Yanya'ya avdetinde Abdül Bey'i hükümet derdest ettirerek hapse atar, rüfekâsını (arkadaşlarını) da nefyeder (sürgüne gönderir). Sonra Abdül Bey Dersaadet'de bulunan biraderi Sami Bey vasıtasıyla kürekten kurtarılıp diğerleri de mazhar-ı afv-ı âlî olurlar (bağışlanırlar) ve Abdül Bey de Dersaadet'e getirilerek Şehremaneti Meclis Azalığı'na tayin olunur.
Mehmed Emin:
- Arnavutları ben biliyorum, metin ve cesur ve âkil adamlardır. Arzularını kendüleri icraya muktedirdirler. Yunan'ın fedakârlığına aldanmazlar, himayesine muhtac değildirler. Amma Abdül Bey işi bozmuş, diyerek idare-i lisan ile sohbeti sürdürür.
Kaymakam bu sözleri duyunca daha da açılır:
- Ah efendim, nasıl söyleyeyim?
- Ne içün söyleyemeyeceksiniz? Madem ki aramızda bu kadar söz açılmış ve söylenmiş ve bir muhabbet-i samimiye (samimi muhabbet) hasıl olmuşdur, artık her şeyi söyleşmek ve her cihetten bahsetmek lazımdır. Ben de Arnavutlar gibi metaneti severim.
Mehmed Emin konuşmalarının “mahrem tutulacağından emin olarak her hakikati beyan eylemesini teklif” ettiğinde Nevzad, lisan-ı Rumî ile ertesi sabah erkenden hükümet binasında buluşmayı önerir.
Gizli cemiyet üyesi vali olacak!
Ertesi sabah bir araya gelirler. Kaymakam söyleyeceklerinin gayet mahrem tutulup hiçbir ferde söylenmeyeceğine insaniyet namına söz verilmesini rica eder. İlk olarak Gazi Muhtar Paşa'yı ele verir. “Gazi Muhtar Paşa hazretleri Arnavutluğun ıslah-ı ahvâl (durumunu düzeltme) memuriyetiyle ol tarafa gönderilüp tahkikat-ı mukteziyeyi bilicra (gereken soruşturmaları yaparak) Arnavutların her haline vâkıf olarak Arnavutları ve Arnavutluğu muhtac-ı himaye gördüğünden himaye edeceğini bazı Arnavutlara hafiyyen (gizlice) ve kaviyyen vaad buyurduklarından ve kendüsi de Arnavutluğun istiklâliyetini istihsal içün hafiyyen teşekkül etmiş bir cemiyet azasından bulunduğundan icabı halinde Arnavutlar ile beraber servetini ve canını feda edebileceğini” söyler.
Mehmed Emin:
- Paşa'nın hakikaten umumun teveccühünü kazanmış mükemmel ve muktedir bir zat-ı âlîkadr bulunduklarını işidiyorum. Cemiyetinizde daha kimler dahildir?
Nevzad bütün cemiyet azasını sayar:
- Cebel-i Lübnan Mutasarrıfı Vasa Paşa, Madrid Sefiri Turhan Beyefendi, Teftiş-i Askeri Komisyonu İkinci Katibi Abdül Bey'in biraderi Sami Bey, diğer biraderi Ticaret Nezaretinde Komisyon Reisi Naim Bey, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane doktorlarından İbrahim Bey, aynı mektep doktorlarından Ömer Besim Bey'in pederi Nardalı Ömer Efendi ve tabii ki Abdül Bey ve sair bir iki zat…
Mehmed Emin:
- Bu cemiyetiniz yalnız Yanya vilayetinin istiklâliyetini istihsâl için mi teşekkül etmişdir, yohsa umum Arnavutluk da bu istiklaliyetde dahil bulunacak mıdır?
Nevzad:
- Şimdilik efkârları Manastır, İşkodra, Yanya vilayetlerini birleşdirerek bir vilayet heyetine koymak ve bu üç vilayetin, yani Arnavutluğun vasatında bulunan ve zaten bir kaza heyetinde iken cemiyetlerinin bir müddetden beru çalışmasıyla mutasarrıflık merkezi teşkiline muvaffak olunan Elbasan kazasını merkez-i vilayet (il merkezi) yaptırıp orada Arnavutluk Valisi nâmıyla Gazi Muhtar Paşa hazretlerini vali bulundurmak ve diğer zevâtdan münasiblerini mutasarrıflık heyetine tahavvül edecek Manastır, İşkodra, Yanya ve sair sancaklara mutasarrıf tayin ile diğer kazalar kaimmakamlıklarıyla sair memuriyetlerde de kendüsi gibiler istihdam edilmek, velhasıl o havalide Arnavutlar tarafından icra-yı hükümet olunması…
Kitaplar Romanya'da basılıyordu
Hızını alamayan Nevzad kaymakam, ilaveten şu dikkat çekici bilgileri verir:
Arnavut lisanının öğretilmesi için bir müddetten beri Görice'de bir mektep açıldı. Sami ve Naim Beyler'in tertip ettikleri kitapların ve risalelerin açıktan açığa İstanbul'da basılmasıyla bu mektebe gönderilmesi kâbil olamayacağı anlaşıldığından, bunlar Romanya'da bulunan Arnavutlar marifetiyle basılarak özel adamlarla Selanik gümrüğünden gizlice kaçırılarak bu mektebe ve sair icab edenlere gönderilmektedir.
Arnavutların ittihad (birlik) ve ittifakları ve icabı halinde vatan uğrunda feda-yı can etmeleri hakkında Vasa Paşa'nın Arnavut lisanı üzere bizzat tanzim ettiği bir küçük risalenin ele geçmesiyle basımı ve neşri men olunduğundan, bu gibi şeyler bir müddetden beri Romanya'da bastırılmaktadır.
Arnavutların birinci hâmileri oldukları her nasılsa anlaşılan Muhtar Paşa Mısır'a ve Turhan Bey de Urfa'ya görevlendirilmişti. Şimdi Turhan Bey Madrid sefaretinde. Buna rağmen bunlarla Vasa Paşa Arnavutları himayeden hiçbir vakit geri kalmamaktadır.
Fraşerli Şemseddin Sami Bey, Muhtar Paşa'nın gayet emin ve mutemet adamı. Onu Mabeyn-i Humayun'da teşkil edilen Teftiş-i Askerî Komisyonu'na kâtip nasbettirdi. Mabeyn erkânının teveccühlerini kazandı ve Mabeynci Hacı Ali Beyefendi'ye de kendini sevdirdi. Bu sayede gizli cemiyetin tertibatı her cihetten tedricen yolunda cereyan etmektedir.
Sami Bey diğer biraderlerinden daha ehliyetli ve mükemmel bir feylesof olduğundan, baldızı Mekteb-i Tıbbiye'den yüzbaşılık ile çıkmış bir paşazadeye verdiği sırada Üsküdar'da Kızıltoprak'da bir cemiyet yapıp mekteplerde ne kadar Arnavut talebe varsa davet ettirmiştir. Orada talebeyle konuşmasında Arnavutların ittihad ve ittifaklarını hiçbir kuvvetin zâil edemeyeceğini ve bu gibi cesîm işlerde sabır ve sebatın faydalarının sonradan anlaşılacağını anlatmıştır. Bu öğrencilere 200 Lira dağıtarak, cemiyetin dağıtılması hakkında padişah iradesi mucebince cemiyet dağıtılsa da katiyen teessüf etmeyeceğini sevinç ve iftihar ile dile getirmiştir: “Fransa'da meşhur Mirabeau vaktiyle benim gibi talebeyi davetle kendisini evlâd-ı vatana tanıttırmış ve neticede Fransa'nın ilk cumhuriyetine muvaffak olmuşdur. Ben de er geç onun gibi maksadıma muvaffak olacağım.”
Mehmed Emin aldığı bu önemli bilgiler üzerine şunları sorar:
- Sami Bey'in hal ü iktidarını takdir edenlerdenim. Arnavutların bu zatın vücuduyla (varlığıyla) iftihar edecekleri de bedihidir (açıktır). Şu kadar var ki bu işde güzel netice almak sizce kâbil görünüyor mu? Arnavutluğu Bulgaristan gibi bir halde bulundurmak istiyorsunuz amma Bulgaristan meselesinde ecnebi devlet himayesi olduğunu bildiğiniz halde siz Yunan'ın teklifâtını reddetmiş olduğunuzu söylüyorsunuz. Aksi hal zuhurunda cemiyetinizi muhafazaya ve Arnavutları himayeye başka bir devlet tedarik olunmuş mudur?
Cemiyetimiz şimdilik hiçbir devletden muavenet beklemeyecekdir. Arnavutlar cümleten bu babda müttefikdirler. Alacakları emir üzerine hareketten kat'an nükûl etmeyip (caymayıp), icabı halinde feda-yı can edecekleri muhakkaktır. Abdül Bey ve rüfekâsının açıktan açığa delicesine hareketi nedamete sebep oldu. Planlarımızı artık gayet mahremâne ve âkilâne yürüdeceğimizden emin bulunduğumuz cihetle, bizce bu işte muvaffakiyet şüphesizdir. Yalnız bu işimizin kimseye söylenmemesini ve gayet mahrem tutulmasını tekrar rica eylerim.
Sır, ağızdan çıkana kadardır diye boşuna dememişler.
Arnavut topraklarının tek bir vilayet altında birleştirilmesi, Arnavutçanın burada resmî dil olarak kabul edilmesi ve Arnavutça eğitim yapan okulların kurulması gibi taleplerini İstanbul'a ileten bu Prizren Birliği/İttifakı (sonra Arnavutluk İttihadı/Arnavut Ligi) devlet, millet ve vatan için gerektiğinde kanlarını dökeceklerine dair yemin (besa) etti. Bu olaydan sonra Osmanlı bürokrasisi içinde Arnavut kökenli memurlara, neredeyse 1821 Yunan İsyanı'ndan sonra Divan-ı Hümayun Tercümanlığında çalışan Rumlar gibi şüpheyle bakılmaya başlanmıştır. Rekabet, jurnalcilik, protomilliyetçi eğilimler gibi birçok saikle bu Arnavut devlet adamları ve memurları aleyhinde raporlar hazırlandı, ithamlarda bulunuldu. Bunlar sadece Arnavutluk'un bağımsız olmasına çalışmakla değil, Alman, İtalyan, Yunan ve hatta İspanyol emellerine hizmet etmekle de suçlandılar!
Suşehri'nde Arnavutluk sohbeti
Suşehri Kaymakamı Nevzad Bey'i gammazlayan Karahisar-ı Şarkî Muhasebecisi Seyyid Mehmed Emin'e ait arşivde bulunan bir jurnal (Y.PRK. ML 12/15, 1308 Ş 26/6 Nisan 1891) dönemin bu havasını canlı bir biçimde sunuyor. Kendince Arnavutluk'un birleşmesi ve özerkleşmesi yönünde yapılan ilginç faaliyetleri anlatıyor muhasebeci. Abdülhamid döneminde Arnavut düşünce ve eylem adamlarının neden kendi bölgelerinden uzaklardaki görevlere gönderildiğine dair de fikir veren jurnalde kaymakam bağımsızlık için cemiyet kuran bazı Arnavutların isimlerini fâş ediyor.
Yanya'ya bağlı Ergiri Sancağı eşrâfzâdelerinden Mekteb-i Mülkiye mezunu kaymakam Nevzad Bey, Mehmed Emin'in 15 yıl Yanya'da görev yaptığını ve Rumca bildiğini başka bir Arnavut kadıdan öğrenir ve gençlik heyecanıyla kendisine mahrem siyasî meselelerde açılır. Mehmed Emin, “Yanya'nın âb u hevâsını latif ve Arnavutları güzel ve şecî'” gördüğünü filan söyleyerek kaymakamı tavlar. Zokayı yutan kaymakam, Mehmed Emin'le görüşmelerini sıklaştırır; ona Yanya'da yaşanan gelişmeleri, ünlü alim Şemseddin Sami'nin kardeşi Abdül Fraşeri'nin 'bölücü' faaliyetlerini özetler:
- Abdül Bey zeki ve işgüzar olduğundan vatanın istikbalini temin içün bazı teşebbüsatda bulunmak arzusunu Arnavutlara izhar etti. Yanya ve havalisinde bulunan Arnavutlar -zaten kendisini ziyade sever ve bir işleri zuhurunda resmen kendisine müracaat eder olduklarından- arzusunu tasvib ve bir tarafdan da teşvik eylediler. Teşebbüslerinin kuvveden fiile çıkacağı ümidiyle Abdül Bey Avrupa'ya gider, birçok para sarfeder. Korfu adasında bulunduğu sırada Yunan kabinesi Arnavutları celb içün bunlara bir büyük fedakârlıkda bulunmak ister. Ancak Arnavutların maksad-ı aslîleri (asıl maksatları) Arnavutluğu ileride Bulgaristan gibi bir halde bulundurmak olduğundan, beyan olunan fedakârlığı (yani maddi desteği) kabul etmez. Yanya'ya avdetinde Abdül Bey'i hükümet derdest ettirerek hapse atar, rüfekâsını (arkadaşlarını) da nefyeder (sürgüne gönderir). Sonra Abdül Bey Dersaadet'de bulunan biraderi Sami Bey vasıtasıyla kürekten kurtarılıp diğerleri de mazhar-ı afv-ı âlî olurlar (bağışlanırlar) ve Abdül Bey de Dersaadet'e getirilerek Şehremaneti Meclis Azalığı'na tayin olunur.
Mehmed Emin:
- Arnavutları ben biliyorum, metin ve cesur ve âkil adamlardır. Arzularını kendüleri icraya muktedirdirler. Yunan'ın fedakârlığına aldanmazlar, himayesine muhtac değildirler. Amma Abdül Bey işi bozmuş, diyerek idare-i lisan ile sohbeti sürdürür.
Kaymakam bu sözleri duyunca daha da açılır:
- Ah efendim, nasıl söyleyeyim?
- Ne içün söyleyemeyeceksiniz? Madem ki aramızda bu kadar söz açılmış ve söylenmiş ve bir muhabbet-i samimiye (samimi muhabbet) hasıl olmuşdur, artık her şeyi söyleşmek ve her cihetten bahsetmek lazımdır. Ben de Arnavutlar gibi metaneti severim.
Mehmed Emin konuşmalarının “mahrem tutulacağından emin olarak her hakikati beyan eylemesini teklif” ettiğinde Nevzad, lisan-ı Rumî ile ertesi sabah erkenden hükümet binasında buluşmayı önerir.
Gizli cemiyet üyesi vali olacak!
Ertesi sabah bir araya gelirler. Kaymakam söyleyeceklerinin gayet mahrem tutulup hiçbir ferde söylenmeyeceğine insaniyet namına söz verilmesini rica eder. İlk olarak Gazi Muhtar Paşa'yı ele verir. “Gazi Muhtar Paşa hazretleri Arnavutluğun ıslah-ı ahvâl (durumunu düzeltme) memuriyetiyle ol tarafa gönderilüp tahkikat-ı mukteziyeyi bilicra (gereken soruşturmaları yaparak) Arnavutların her haline vâkıf olarak Arnavutları ve Arnavutluğu muhtac-ı himaye gördüğünden himaye edeceğini bazı Arnavutlara hafiyyen (gizlice) ve kaviyyen vaad buyurduklarından ve kendüsi de Arnavutluğun istiklâliyetini istihsal içün hafiyyen teşekkül etmiş bir cemiyet azasından bulunduğundan icabı halinde Arnavutlar ile beraber servetini ve canını feda edebileceğini” söyler.
Mehmed Emin:
- Paşa'nın hakikaten umumun teveccühünü kazanmış mükemmel ve muktedir bir zat-ı âlîkadr bulunduklarını işidiyorum. Cemiyetinizde daha kimler dahildir?
Nevzad bütün cemiyet azasını sayar:
- Cebel-i Lübnan Mutasarrıfı Vasa Paşa, Madrid Sefiri Turhan Beyefendi, Teftiş-i Askeri Komisyonu İkinci Katibi Abdül Bey'in biraderi Sami Bey, diğer biraderi Ticaret Nezaretinde Komisyon Reisi Naim Bey, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane doktorlarından İbrahim Bey, aynı mektep doktorlarından Ömer Besim Bey'in pederi Nardalı Ömer Efendi ve tabii ki Abdül Bey ve sair bir iki zat…
Mehmed Emin:
- Bu cemiyetiniz yalnız Yanya vilayetinin istiklâliyetini istihsâl için mi teşekkül etmişdir, yohsa umum Arnavutluk da bu istiklaliyetde dahil bulunacak mıdır?
Nevzad:
- Şimdilik efkârları Manastır, İşkodra, Yanya vilayetlerini birleşdirerek bir vilayet heyetine koymak ve bu üç vilayetin, yani Arnavutluğun vasatında bulunan ve zaten bir kaza heyetinde iken cemiyetlerinin bir müddetden beru çalışmasıyla mutasarrıflık merkezi teşkiline muvaffak olunan Elbasan kazasını merkez-i vilayet (il merkezi) yaptırıp orada Arnavutluk Valisi nâmıyla Gazi Muhtar Paşa hazretlerini vali bulundurmak ve diğer zevâtdan münasiblerini mutasarrıflık heyetine tahavvül edecek Manastır, İşkodra, Yanya ve sair sancaklara mutasarrıf tayin ile diğer kazalar kaimmakamlıklarıyla sair memuriyetlerde de kendüsi gibiler istihdam edilmek, velhasıl o havalide Arnavutlar tarafından icra-yı hükümet olunması…
Kitaplar Romanya'da basılıyordu
Hızını alamayan Nevzad kaymakam, ilaveten şu dikkat çekici bilgileri verir:
Arnavut lisanının öğretilmesi için bir müddetten beri Görice'de bir mektep açıldı. Sami ve Naim Beyler'in tertip ettikleri kitapların ve risalelerin açıktan açığa İstanbul'da basılmasıyla bu mektebe gönderilmesi kâbil olamayacağı anlaşıldığından, bunlar Romanya'da bulunan Arnavutlar marifetiyle basılarak özel adamlarla Selanik gümrüğünden gizlice kaçırılarak bu mektebe ve sair icab edenlere gönderilmektedir.
Arnavutların ittihad (birlik) ve ittifakları ve icabı halinde vatan uğrunda feda-yı can etmeleri hakkında Vasa Paşa'nın Arnavut lisanı üzere bizzat tanzim ettiği bir küçük risalenin ele geçmesiyle basımı ve neşri men olunduğundan, bu gibi şeyler bir müddetden beri Romanya'da bastırılmaktadır.
Arnavutların birinci hâmileri oldukları her nasılsa anlaşılan Muhtar Paşa Mısır'a ve Turhan Bey de Urfa'ya görevlendirilmişti. Şimdi Turhan Bey Madrid sefaretinde. Buna rağmen bunlarla Vasa Paşa Arnavutları himayeden hiçbir vakit geri kalmamaktadır.
Fraşerli Şemseddin Sami Bey, Muhtar Paşa'nın gayet emin ve mutemet adamı. Onu Mabeyn-i Humayun'da teşkil edilen Teftiş-i Askerî Komisyonu'na kâtip nasbettirdi. Mabeyn erkânının teveccühlerini kazandı ve Mabeynci Hacı Ali Beyefendi'ye de kendini sevdirdi. Bu sayede gizli cemiyetin tertibatı her cihetten tedricen yolunda cereyan etmektedir.
Sami Bey diğer biraderlerinden daha ehliyetli ve mükemmel bir feylesof olduğundan, baldızı Mekteb-i Tıbbiye'den yüzbaşılık ile çıkmış bir paşazadeye verdiği sırada Üsküdar'da Kızıltoprak'da bir cemiyet yapıp mekteplerde ne kadar Arnavut talebe varsa davet ettirmiştir. Orada talebeyle konuşmasında Arnavutların ittihad ve ittifaklarını hiçbir kuvvetin zâil edemeyeceğini ve bu gibi cesîm işlerde sabır ve sebatın faydalarının sonradan anlaşılacağını anlatmıştır. Bu öğrencilere 200 Lira dağıtarak, cemiyetin dağıtılması hakkında padişah iradesi mucebince cemiyet dağıtılsa da katiyen teessüf etmeyeceğini sevinç ve iftihar ile dile getirmiştir: “Fransa'da meşhur Mirabeau vaktiyle benim gibi talebeyi davetle kendisini evlâd-ı vatana tanıttırmış ve neticede Fransa'nın ilk cumhuriyetine muvaffak olmuşdur. Ben de er geç onun gibi maksadıma muvaffak olacağım.”
Mehmed Emin aldığı bu önemli bilgiler üzerine şunları sorar:
- Sami Bey'in hal ü iktidarını takdir edenlerdenim. Arnavutların bu zatın vücuduyla (varlığıyla) iftihar edecekleri de bedihidir (açıktır). Şu kadar var ki bu işde güzel netice almak sizce kâbil görünüyor mu? Arnavutluğu Bulgaristan gibi bir halde bulundurmak istiyorsunuz amma Bulgaristan meselesinde ecnebi devlet himayesi olduğunu bildiğiniz halde siz Yunan'ın teklifâtını reddetmiş olduğunuzu söylüyorsunuz. Aksi hal zuhurunda cemiyetinizi muhafazaya ve Arnavutları himayeye başka bir devlet tedarik olunmuş mudur?
Cemiyetimiz şimdilik hiçbir devletden muavenet beklemeyecekdir. Arnavutlar cümleten bu babda müttefikdirler. Alacakları emir üzerine hareketten kat'an nükûl etmeyip (caymayıp), icabı halinde feda-yı can edecekleri muhakkaktır. Abdül Bey ve rüfekâsının açıktan açığa delicesine hareketi nedamete sebep oldu. Planlarımızı artık gayet mahremâne ve âkilâne yürüdeceğimizden emin bulunduğumuz cihetle, bizce bu işte muvaffakiyet şüphesizdir. Yalnız bu işimizin kimseye söylenmemesini ve gayet mahrem tutulmasını tekrar rica eylerim.
Sır, ağızdan çıkana kadardır diye boşuna dememişler.