YAHYA SİNVAR SONSUZA KADAR 33 YAŞINDA

YAHYA SİNVAR SONSUZA KADAR 33 YAŞINDA
YAHYA SİNVAR SONSUZA KADAR 33 YAŞINDA

Yahya Sinvar, Türkiye’nin sabahtan akşama kadar konuştuğu bütün modern problemlerin en köküne saldırdı. Cinsiyetçilik, modernlik, ahlak, kapitalizm vs. Artık dünya his ve düşüncenin değil, binlerce yıldır olduğu gibi davranışın yönlendireceği bir kulvara giriyor.

İnsanlar ölmek istemiyorlar. Ölümü görmek dahi istemiyoruz. İnsanlık sık sık “Nasıl daha genç görünebilirim?” veya “Nasıl daha uzun süre yaşayabilirim?” gibi sorular sormaya başlayınca, cennet yaşını ve cennete gidiş yollarını unuttuğumuzu fark ettim. Yahya Sinvar, yaşlanma karşıtı olarak şu formülü önerdi: “Sev, savaş ve tevekkül et. Ölümden kurtul. Her zaman 33 yaşında kal!”

Yahya Sinvar’ın fotoğraflarında gördüğümüz sertlik ve öfke, bizim elli yıl önce bıraktığımız bir öfkeye benziyor. O öfkeyi anlayacak kelimelerimiz yok, tarih kitaplarımız ve belki dedelerimizden kalan fotoğraflar var. Yahya Sinvar’ın yüzündeki öfkeyi, İstanbul’da yaşayan bir insan neye benzetebilir? Otobüsü kaçırma öfkesi, uykusunu alamadan işe giden birinin öfkesi, arkadaşına küsen birisinin öfkesi, ödenememiş bir kredinin öfkesi…

Yahya Sinvar’ın çehresine benzetebileceğim tek çehre rahmetli dedemin çehresiydi. Kendisi 1930 doğumlu bir Türk’tü. Bugünden bakınca dedem yaşasa Twitter’da linç konusu olacak bir yaşlı adam portresiydi. Peki dedemin yüzündeki o öfke ne içindi? O kadar öfkeli olan adam neden konu komşusu kışın kömürsüz kalınca, koşturarak kömür alıp yardım ediyordu? Bu öfkenin ve kötülüğün nasıl böyle yardımseverlik ve koruma iç güdüsüyle ilgili bir şubesi olabilirdi? Nasıl bana düşme sakın diye kızarken, aynı zamanda da beni sevmek için bir çocuk gibi gülerek beni çağırıyordu? Bu bütünlük ne kadar da yabancı geliyor şimdi.

Dedem öfkeli olmak zorundaydı. Ataları gibi. Çünkü tarih, bu öfkenin kullanılacağı birçok hadiseye sahne olmuştu. Eşlerini, çocuklarını, ülkesini, imanını düşmana yem etmeyecek bir yazılımla dünyaya gelmiş ve bu yazılımın pekiştirilmesi için sessiz bir örften geçmişti. Bu öfkeyi korumak zorundaydı. Hatta aktarmak da zorundaydı. Çünkü coğrafya. Çünkü: “Dünyanın burası böyleydi.”

Hem dedem hem de Yahya Sinvar, ne kadar da yabancılar İstanbul’un kedilerine. Ama bir koçu sevmeyi ve sevdikten sonra emir gereği o koçu kesmeyi biliyorlar. Koç gelmezse kendilerini kurban etmeyi ve yine de iman etmeyi ve yine iman ederek savaşmayı biliyorlar. Yahya Sinvar bir televizyon programında, onu izleyen kadınlardan birinin şöyle bir serzenişiyle karşılaşıyor:

“Kocam sizi dinlemek için, çocuklarımla beni bir odaya kilitliyor. Memnun musun bu durumdan? (Gülüşmeler) Yahya Sinvar: ‘Vallahi memnun değilim. Kadınlar bizim pırlantalarımızdır. Kocana sesleniyorum. Hemen eşine bir hediye vererek, gönlünü al.’”

Biliyorum hiçbirimiz inanmıyoruz gökten bir koçun ineceğine. Dua ederek bir şeylerin değişeceğine. Ama Yahya Sinvar’ın ölümünü, bir video kaydında gördüğümüz için inanıyoruz. Bir video kaydının umuduna güvenerek yazıyorum bu yazıyı. Ve tekrar gözlerimi Yahya Sinvar’ın yüzüne çeviriyorum. Yahudiliğe karşı kökten karşı olmanın ilk belirtisi, mağdur olmaktan vazgeçmektir diyorum. Mağduriyet, Yahudiliğin kök davranışlarından biriyken şu an Müslümanların kök davranışlarından biri haline geldi. Mağdur olan ölmeyi bekler, mağdur olmak istemeyen savaşır. Mağdur olan, Allah’tan başkasından bir ümit ve yardım beklediği için daha en başta yaratılışın en düşük seviyesine yuvarlanmıştır. Mağdur olan ilgi ve sevgi bekler, ilgi ve sevgi alabilmek için tekrar tekrar mağdur olur. Yahya Sinvar, kınayıcıların kınamasından korkmadan, mağdur olmadan (çünkü iman etti) savaştı ve dünya hayatını nihayete erdirdi. Yardım beklemedi, şikâyet etmedi ve yakınmadı. Sözünde durdu.

Yahya Sinvar’dan arta kalan ve artık bizim anlayamayacağımız bu bütünlük, öfke temelli görünse de, sevgi ve sadakatle ilgili bir mesele. Çünkü öfke saf olarak insanın zihninde üretebileceği bir duygu değil. Sevdiğimiz bir şey zarar göreceği zaman öfkeleniriz. Bu yüzden öfkenin en kökünde sevgi ve sadakat vardır. Buradaki soru şu: Neyi seviyoruz? Neye öfkeliyiz? Ve kime karşı öfkeliyiz?

Yahya Sinvar, Türkiye’nin sabahtan akşama kadar konuştuğu bütün modern problemlerin en köküne saldırdı. Cinsiyetçilik, modernlik, ahlak, kapitalizm vs. Artık dünya his ve düşüncenin değil, binlerce yıldır olduğu gibi davranışın yönlendireceği bir kulvara giriyor. Yaratıcıyla aynı fikirde olmak, his ve düşünce defterini değil, onun gibi amel defterini doldurmak gayretiyle: Yahya Sinvar sonsuza kadar 33 yaşında!

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım