Ligin ilk yarısının bitimine bir hafta kala hem hocayı yollamak hem de olağanüstü genel kurul kararı almak ayağına kurşun sıkmakla aynı şeydir.
Son maçtan sonra hoca ile ilgili tasarrufu gerçekleştirebilirsin ve kimse bir şey söyleyemez. Amma ve lakin almış olduğunuz ikinci karar ağır ve gereksiz bir girişimdi. Ve kararın altından kalkmak zamanla görüleceği gibi zor bir hal alacaktır ve her zaman karşınıza, ‘Ah keşke olmasaydı’ diye çıkacaktır.
Galatasaray yönetimi daha önce futbol tarihimizde rastlanmayan bir hadiseye imza atarak tarihe geçti. Tabii ki hoca değişikliği olur. Tabii ki olağanüstü genel kurul kararı alınır. Bütün bunlar yönetimlerin elinde olan ve almaya hakları olan kararlardan bazılarıdır. Takımda işler iyi giderken de bazen hoca değişiklikleri yaşanmıştır, bundan sonra da olacaktır.
Bir yönetim neden durduk yere yeni seçime gider?
Takımın durumu kötü olur, anlarım; yönetim olarak işleri becememişlerdir, anlarım; yorulmuşlardır, anlarım; ama bunlar yokken olağanüstü genel kurulu kararı neden alınır anlamam... Galatasaray’ın durumunun sezon başındaki talepleri tam karşılamadığı düşünülürse atılacak adım bellidir. Hoca değişikliğine gidersiniz ve tekrar önünüze bakarsınız. Şimdi bu karardan sonra her kafadan bir ses çıkacaktır, bir neden sunulacaktır.
TERİM NASIL AYRILMIŞTI?
GALATASARAY yönetiminin aldığı erken seçim kararının altında tek bir sebep olabilir o da; yönetim kurulu içerisinde muhalif üyeleri aforoz etmek. Muhalif olma gerekçeleri de Fatih Terim’di Terim’i istemediklerini net bir dille ifade etmeleriydi.
Ve tabii sonuç olarak yeni yönetim kurulu oluşacak ve projenin hayata geçmesinde de bir engel de kalmamış olacak.
Ben de merak ediyorum; Fatih Terim’in Galatasaray’dan A Milli Takım’a geçiş sürecini kim hatırlayacak diye...
Şimdi tarih bir kez daha hocanın gelişiyle ilgili gelişmeleri not alacaktır.
Keşke bizim insanlarımız da geçmişi şöyle bir yerlere not alsalar da haftalık yaşamaktan çıksalar...
ESKİ KARABÜK BAŞKANINA
KARABÜKSPOR’un eski başkanı Ferudun Tankut, Igor Tudor G.Saray ile anlaştığında, “Vay Galatasaray’ın haline” demişti. Şimdi Tudor ayrılınca da “Ben demiştim” dedi. Sayın başkan, Tudor’la çalışırken her şey mükemmeldi, işler yolundaydı ve takım iyi gidiyordu. Peki siz neden beraber çalışırken bu lafları etmediniz de ayrılınca ettiniz? “Şapka düştü kel göründü”, öyle mi? Sizce bu tavır doğru mu? Eğer öyleyse, hakikaten ortada vahim bir durum var...
AYKUT KOCAMAN OLSAM...
AYKUT Hoca’nın yerinde olsam,
- Ahkâm kesip ligin daha başında şampiyonu ilan edenlere,
- Kendisini eleştiren ve teknik adamlığını sorgulayanlara,
- Lig oynanırken ‘Puan farkı suni’ dediğinde, lafı oraya buraya çekenlere,
- “Daha bu derenin altında çok sular akar” dediğinde bıyık altından gülenlere,
- “Hafta sonu maçlardan sonra lig arası var. Zihnen ve bedenen dinlenip iyi gelin. İkinci devreye hazır olun” derdim!
KAYSERİSPOR VE MARİUS SUMUDİCA
ELBETTE bir takım başarılıysa önde yönetim, teknik ekip, futbolcular ve taraftar vardır. Arkaysa sağlık, malzeme ve izleme ekipleri vardır.
Yalnız Kayseri’de öyle bir takım var ki, hem futbolseverleri ekrana çekti hem de taraftarını stada çekti. İzleyen herkes, Kayserispor’dan, sonuca bakmaksızın keyif alıyor. Doğal olarak bu işin mimarı da Marius Sumudica. Teknik adamlığı dışında çok renkli ve heyecanlı biri de...
Tavırlarıyla sevgili Yılmaz Vural’ı anımsatıyor. Kendisine şu ikazı yapmadan da edemeyeceğim: “Sevgili Sumidica, ‘Aman!’ diyorum. Devre arasında bir büyük takım seni isterse, gitme. Yoksa, bir yıl geçmeden Tudor’un durumuna düşersin.”