Dünya tarihine damga vuran diktatörler hangi takımları tutuyorlardı?
Adlarını tarihin tozlu sayfalarına kötü bir şekilde yazdırmış, kimileri yüz binlerce insanı katletmiş olan diktatörlerin her biri, aslında fanatik denebilecek derece futbolu da takip ediyorlardı. İşte tüm dünyanın canını yakmış bu isimlerin tuttuğu takımlar...
Şüphesiz her biri yaptığı kanlı katliamlarla, milyonların öldüğü savaşlarla hatırlanan, tarihin tozlu sayfalarında derin yaralar bırakan liderlerin tuttuğu takımları sizler için araştırdık ve sonuç olarak böyle bir liste çıktı. İşte, dünya tarihine canilikleriyle damga vurmuş diktatörlerin tuttuğu takımlar;
Yaptığı nükleer çalışmalar ve askeri tatbikatlar ile dünya gündeminden inmeyen Kuzey Kore Lideri Kim'in daha önce sıkı bir Manchester United taraftarı olduğu ileri sürülmüştü.
İddianın sahibi, Kim'in yakın arkadaşı İtalyan senatör Antonio Razzi bu sefer başka bir iddia ortaya attı. İtalyan senatör Antonio Razzi The Sun gazetesine yaptığı açıklamalarda, Kim Jong-Un'un futbolu çok sevdiğini belirtip "San Siro'ya gelip Inter maçlarını izlerdi. Özellikle Milan derbilerini izlerdi. Yakın çevresi de bana Inter taraftarı olduğunu söylüyordu" diyerek, bu sefer Kim'in İtalyan devini tuttuğunu iddia etti.
Biz de yapılan bu son açıklamayı baz alarak, listemizde Kuzey Kore liderine bir Inter taraftarı olarak yer veriyoruz.
Dile kolay tam 42 yıl Libya yönetmiş olan Muammer Kaddafi'nin ülkesinde çıkan iç savaşta öldürülmesinin ardından, özel eşyalarının arasında hangi takımı tuttuğuna dair bir ipucu ortaya çıktı.
Ölümünün ardından özel mülkleri yeni kurulan devletin eline geçen Kaddafi'nin, çalışma odasında bir Liverpool armalı kahve kupası bulundu.
Kaddafinin 3. oğlu Saadi de oldukça futbola düşkündü. hatta ülkesinde bir süre profesyonel futbol oynayan Saadi, sonra ilginç bir Serie A tecrübesi de geçirdi. Sahada aradığını tam olarak bulamayan oğul Kaddafi ilerleyen yıllarda juventus'un hisselerine ortak olarak, İtalyan devinin yönetiminde söz sahibi olacaktı.
Sovyet Rusya'nın istihbarat servisi KGB'nin korkulan başkanı Lavrentiy Beria tarafından kurulan Dinamo Moskova'nın en büyük taraftarlarından birinin de Stalin olması hiç şaşırtıcı bir durum değil.
O dönem Sovyet Rusya Milli Takımı'nın omurgası da Dinamo Moskova oyuncularından oluşuyordu. Fakat 1952 Olimpiyat Oyunlarında SSCB futbol takımın Yugoslavya'ya yenilmesinin ardından, Stalin radikal bir aldı ve CSKA Moskova dışındaki tüm takımları tasfiye etti. Artık futbol takımının ana omurgasını CSKA Moskova'dan gelen oyuncular oluşturacaktı.
Katı bir rejimle yönetilen Uganda'da 500 bin insanın ölümünden sorumlu olan Idi Amin de futbol tutkusu çok yüksek olan bir diktatördü.
İngiltere ordusunda geçirdiği 15 yıl boyunca ülkedeki futbol kültürüne hayran kalan Amin, şimdilerde Hayes and Yeading olarak adı değişmiş olan Hayes FC'nin sıkı bir taraftarıydı.
İspanyolların faşist ve katı tutumları ile hatırladığı Francisco Franco, futbol konusunda ülke yönetiminde gösterdiği istikrarı gösterememiş diktatörlerden biridir.
İspanya'da Atletico ile Real arasındaki ezeli mücadele herkesin malumudur. Önceleri Madrid'in kırmızı-beyazlı tarafında bulunan Franco, Eflatun-beyazlıların Avrupa kupalarında aldığı başarılı sonuçlardan sonra ilginç bir karar alarak Real Madrid saflarına geçmiştir.
Rumen diktatör Ceausescu öylesine sıkı bir Steaua Bükreş taraftarıydı ki, kulübün transfer politikalarına kadar nüfus edebiliyordu.
Dünyadaki tüm taraftaraların hayali olan takımlarının yönetiminde söz sahibi olmak, Rumen diktatör için çok kolaydı. Öyle ki Georghe Hagi'nin transferini bile o gerçekleştirmişti. Hagi'yi apar topar kulübünden alıp hiçbir anlaşma yapmadan Steaua Bükreş'in renklerine bağlamıştı.
Bükreş, Ceausescu'nun transfer politikalarındaki etkin politikalarının yararını ilerleyen dönemde fazlasıyla gördü.
Bükreş, 1986'da Avrupa kupası kaldırmadan önce Romanya'da üst üste 6 kez şampiyon oldu.
Şüphesiz dünyanın gördüğü en cani diktatörlerden biri olan belki de en canisi olan Adolf Hitler, ideolojisinde gösterdiği katı tavrı futbolda da sergilemiş bir lider.
Hitler, tabii ki de kendi döneminde ülkesine en çok başarıyı getiren takımı, yani Schalke'yi tutuyordu.
Son yıllarda bu durumla ilgili Almanya'da ortaya çıkan iddiaları ise, Schalke'nin PR başkanı Gerd Voss kökten reddedecekti.