10 yaşındaki Franco'nun Türkiye'ye hediye ettiği 1954 Dünya Kupası bileti
1954yılında Dünya Kupası eleme maçında Türkiye İspanya ile oynadığı ilk maçı 4-1kaybetmesine rağmen ikinci maçı İstanbul’da 1-0 kazanınca, Dünya Kupasınagidecek ekibi belirlemek için tarafsız sahada 3. maç oynanmıştı. Bu maç daberabere sonuçlanınca Dünya Kupası’na gidecek takımı 10 yaşındaki Franco Gemma’nınyaptığı kura çekimi belirlemişti.
İkinci Dünya Savaşı’nın tüm dünyada yarattığı sosyal ve ekonomik sıkıntılar Demokrat Parti’nin iktidara geldiği ilk yıllarda ülkemizi de etkisi altına almıştı. Bu sebeple hükümet, Brezilya’da düzenlenen 1950 Dünya Kupası’na Milli Takım’ı göndermemişti. 4 yıl sonra ise Dünya Kupası bu kez İsviçre’de düzenlenecekti. Demokrat Parti iktidara geldikten sonra geçen ilk 4 yıllık dönemde ekonomik anlamda biraz rahatlayan Türkiye, 1954 Dünya Kupası’na Milli Takım’ıgönderme kararı almıştı.
O dönemde Avrupa Elemelerinde dörderli, üçerli hatta ikişerli grup sistemleri var. Milli Takımımız da o yılların en güçlü ülkelerinden olan İspanya ile ikili grupta eşleşmişti. Henüz averaj hesabının ve deplasman golü kuralının futbolda uygulanmadığı yıllar… İlk maç İspanya’da. Madrid’de 100 bin kişi tribünleri hınca hınç doldurmuş. İspanya, taraftarının önünde şaha kalkıyor ve Milli Takımımızı 4-1 ile bozguna uğratıyor. İlk maçta sergiledikleri üstün oyunun ve skorun rehavetine kapılan İspanyollar Türkiye’ye güle oynaya geliyorlar. Ancak Mithatpaşa Stadı’nı (Bjk İnönü Stadyumu) dolduran binlerce insanın önünde Milli Takımımız Burhan’ın golüyle 1-0 kazanarak İspanyolları ve tüm dünyayı şaşkına uğratıyor.
O dönemde, yukarıda bahsettiğimiz deplasman golü ve averaj kuralının uygulanmaması nedeniyle ikili gruptan kimim Dünya Kupası’na gideceğini belirlemek için tarafsız sahada, İtalya’nın başkenti Roma’da üçüncü bir maç oynanması kararlaştırılıyor. 3.maçı, usta spiker ve spor yazarı Halit Kıvanç’ın maç yazısından dinleyelim:
- "Üçüncü maçta, üç gün önce İstanbul'da bize final yolu için ışık yakan onbirimizle, Roma'nın Olimpiyat Stadı'na çıkıyorduk. Tıpkı istanbul'daki gibiydi kadromuz... Oyunumuz da, tıpkı İstanbul'daki gibiydi ama... İşler bir anda tersine dönmüştü sanki... Kalesinde topu gören, bizdik. Hem de henüz 11. dakikada... Soldan inen Artecha, İspanya'yı 1-0 öne geçirince; Olimpiyat Stadı trübününde bir avuç Türk, Türkiye'de ise milyonlar, radyo başında umutsuzluğa düşüvermiştik...
- Ancak on dört dakika sürdü bu üzüntümüz. Maçın tam 25. dakikasında İspanyol ağlarını sarsan golümüzün kahramanı, tıpkı İstanbul'daki gibi, Burhan'dı. Futbolunun ve gollerinin şiddetini anlatmak için sporseverlerin taktığı adla ''canavar'' Burhan'dı golcümüz... Bu golün verdiği moralle rakipleriyle başa baş bir oyun tutturan takımımız, ilk yarıyı 1-1 kapatıyordu.
- İkinci kırk beş dakikada ay-yıldızlı onbir daha da açılacak ve oyuna hâkim olmak bir yana, galip duruma geçme başarısını da elde edecekti. Bu kez golcümüz, Suat Mamat'tı. 2-1 öndeydik. Kazanıyorduk, İsviçre vizesini alıyorduk. İkinci golü attığımızda maçın bitimine yirmi beş dakika vardı. Yenik duruma düşmek, İspanyolları iyice kamçılamış ve kalemizi abluka altına almışlardı. Bu baskı, kalan yirmi beş dakikada hiç azalmadan devam etti. Her an bir gol tehlikesi karşımızdaydı... Derken gol de gelmişti: Venancio, durumu 2-2'ye getirmekle kalmıyor, takımına galibiyet ümidi de veriyordu.
- Rakiplerimiz, süre azaldıkça hafiften hafiften sertleşmeye başlamış, gol atamayınca da bu sertlik dozunu artırmışlardı. Gerçekten yediğimiz ikinci goldeki çok seri hamlenin sonucunda, Turgay Şeren fena sakatlanıyor, maça devam arzusuna karşın yerini Şükrü Ersoy'a bırakmak zorunda kalıyordu. Doğrusu kaleci Şükrü de, yapabileceğinin en iyisini başarıyor, normal sürenin 2-2 bitmesinde önemli rol oynuyordu. Şimdi heyecan, siz deyin bin misli, ben diyeyim yüz milyon misli, başkası desin on trilyon misli... Uzatmanın yarım saatindeki inanılmaz heyecanı anlatmak için, rakamları bozmak bile yeterli değil... Öylesi kalp çarpıntısı içinde, Şükrü'nün koruduğu kalede gol tehlikesi üstüne gol tehlikesi... Ve bir an geliyor: İtalyan hakem Bernardi'nin düdüğü duyuluyor: ''Maç bitti!''
Uzatmalar da berabere bitmişti. Peki, şimdi ne olacaktı? Dünya Kupası’na hangi takımın katılacağı nasıl belirlenecekti? O dönemde seri penaltı atışları da yoktu. Takım kaptanları, FIFA yetkilileri, herkes İtalyan hakem Bernardi’nin etrafında toplandı. O kalabalıkta 10 yaşında küçük bir çocuk da vardı. Adı Franco Gemma olan bu çocuk, yapacağı kura çekimiyle iki ulusun kaderini belirleyecekti.
İspanyol yetkililer ve oyuncular, kurayı çekecek olan çocuğun isminin ünlü İspanyol diktatör Franco ile aynı olmasından dolayı sevinmişler, şansın kendileriyle olacağından tamamen emin bir şekilde davranıyorlardı. Franco kurayı çekti ve bir FIFA yetkilisi kağıtta yazanı okudu: Turchia! Sevinçten dönen çılgına dönen Milli futbolcularımız Franco’yu omuzlarına alıp tüm sahada dolaştırdılar.
10 yaşındaki bir İtalyan çocuğun yardımıyla Türkiye tarihinde bir ilki başarmıştı. Ünlü gazeteci Reha Erus yıllar önce Franco Gemma’yı bulup kendisiyle bir röportaj gerçekleştirdi. Türkiye’ye tarihinin ilk Dünya Kupası’nın yolunu açan Gemma o günü şöyle anlatmıştı:
- "Evimiz stada yakındı ve biz maçlara hep bedava girerdik. Goller atıldı, maç bitti. Stattan çıkarken iki polis memuru peşime düştü. Ben koştum onlar kovaladı ve sonunda yakalandım. Maça beleş girdiğim için yakalandım sandım, bırakmaları için yalvardım. Bırakmadılar, gözlerimi beyaz bir mendille bağlayıp, bir kupanın içindeki iki kağıt parçasından birini çekmemi istediler. Korkarak sağ elimi götürdüm parmaklarıma çarpan ilk kağıdı çıkarttım. Elimden kağıdı alan kişi ‘‘Turchia’’ diye bağırdı. Ardından Türk futbolcuları beni havaya kaldırdılar. Yüzümü gözümü öptüler. Bu arada sonradan İspanyol olduklarını öğrendiğim bazı futbolcular yüzüme tükürdüler."
Franco Gemma, Milli Takım tarafından 1954 Dünya Kupası’na bile götürüldü. Ancak Türkiye 1954 Dünya Kupası’nda gruptan çıkamadı ilk Dünya Kupası macerası erken bitti.