Yaşlanan toplum endişesi
Son yıllarda ortalama ömürde ciddi bir artış yaşanmaktadır. Bir toplumun yaşlanması ülkenin ekonomik sağlığına zarar verdiği gibi işgücünü de azaltır ve sağlık sisteminin mali yükünü artırır.
Bir toplumun yaşlanması daha az insanın çalıştığı ve ekonomik büyümeye katkı verdiği anlamına gelir. Daha fazla insanın emekli aylığı alması ve sağlık hizmeti talep etmesi demektir aynı zamanda.
Yaşam beklentisi gelişmiş ülkelerde zirve yapmakla birlikte gelişmekte olan ülkelerde de hızla artmaktadır. Birçok ülkede artan yaşam beklentisi ve azalan doğum oranları nüfusun ortalama yaşını da artırmaktadır.
Birleşmiş Milletler 2050 yılına kadar gelişen ülkeler dahil, bütün dünyada 60 yaş üstü nüfusun hızla artacağını tahmin ediyor. Japonya’da ortanca yaş 1952’de 26 iken bugün 46’ya yükselmiş. Çin de ise aynı dönemde 24’den 37’ye yükselmiş. Yaşlanmanın ekonomiyi zayıflatacağı argümanı yaşlılık-bağımlılık oranıyla ilgilidir. 64 yaş üzerindeki kişiler 15- 64 yaş arası çalışma çağındaki nüfusa oranına bağımlılık oranı denilmektedir. Bu oranın artması (yaşlıların verimsiz tüketiciler olacağı ve sağlık harcamalarını artıracağı tezinden hareketle) düşük ekonomik büyümeye, kamu bütçesi üzerinde baskıya neden olacaktır.
Tıbbi gelişmeler ve diğer faktörler (örneğin sigara içiminin azalması) her yaşta ölüm oranlarını düşürmüştür. Bunun anlamı insanların daha uzun süre genç kaldığıdır. Ortalama ölüm oranları düştüğünde (ömür uzadığında) toplumların yaşlandığı açıkça söylenemez. Burada nüfusun yaşlanmasının ölüm oranlarındaki düşüş yanında doğum oranlarındaki artışa da bağlı olduğunu belirtmemiz gerek. Bazı uzmanlar yaşlanmanın etkisini “demografik saatli bomba” olarak telaffuz etmekteler. Uzun ömür etkisi ise daha olumlu bir algıya neden olmaktadır.
Uzun ömür biyolojik yaşın kronolojik yaş ile nasıl değiştiğinin ölçüsüdür. Nominal yaş ölüm oranlarındaki düşüşün temelini oluşturan bilgiyi yakalayamıyor. Yaşlanmanın çok boyutlu yönlerini yansıtan daha farklı bilgiye ihtiyaç var.
Yaşlanma kavramı sadece kronolojik (takvime dayalı) olarak değerlendirilmemeli. Biyolojik (görüntü yaşı), öznel (hissedilen), sosyolojik yaşı da dikkate alarak daha sağlıklı bir yaşlanma tanımlamasına ulaşılabilir. Uzun ve üretken bir yaşam sürdürülmesi geçmiş nesillerden daha uzun süreli katkı anlamına da gelir. Ortalama insan daha uzun, daha sağlıklı yaşamasına rağmen bu herkes için geçerli değildir. Sağlık rakamları arasında gelir, eğitim, genetik, yaşam tarzı ve çevreye göre göze çarpan farklılıklar var. Bu eşitsizlikler gittikçe daha belirgin hale gelecektir.
İnsan ömrünü uzatan herhangi bir buluş nüfus projeksiyonlarını da değiştirecektir. Sosyal etkiler yaşlılık yıllarının uzatılıp uzatılmamasına bağlı.
Demografik trendleri yönetmek için hükümetler hem yaşlanmaya hem de uzun ömürlülüğe yönelik politikalar tasarlamalı.
Bütün ülkelerde yaşlananları destekleyen programlara ihtiyaç var. Yaşlanma karşıtı teknolojiler yaşlanma etkisinden rahatsız olan ekonomiler için yararlı olabilir. Hızla yaşlanan nüfusa sahip ülkelerde Ar-ge desteği önemli.
İnsan yaşamını uzatmak için yapılacak pahalı tedaviler de eşitsizliğe neden olabilir. Zenginler daha uzun ömürlü, fakirler kısa ömürlü olabilecek bir yapı ortaya çıkabilir.
Muhtemelen hızla yaşlanacak nüfusa sahip gelişmekte olan ülkeler yaşlanmanın etkilerini dengelemek için akıllı reformlarla uzun ömürlü yatırımlar yapmaları gerekecektir.
Yaşlıları problem olarak gören nominal yaş ölçümlerinden uzaklaşmalıyız. “Yaşlanan toplumlar” için endişelenmeyi bırakmanın ve gerçekten önemli olan demografik değişimin türüne odaklanmanın zamanı gelmiştir.
Japonya, Singapur ve Güney Kore, yaşlanmakta olan işgüçlerinde verimlilik kaybını telafi etmek için otomasyon ve robotik alanında büyük yatırımlar yaptılar ve uzun ömürlü araştırmalara başladılar.
Hükümetler, daha uzun, daha sağlıklı (üretken) yaşamın yararlarını yakalayabilecek bir konuma toplumu taşımalı ve uzun ömürlü olmaları engellenen insan sayısını (yaşam koşullarını iyileştirme desteğini toplumun tamamına yayacak politikalar üretmeli) asgariye indirmelidir.