Tunus’ta ikinci Mısır senaryosu

HABER MASASI
Abone Ol

Tunus tarihi anlamda Jeostratejik öneme haiz Akdeniz ve Afrika ülkelerinden biri. Roma-Kartaca rekabetinden bugüne güç mücadelesinin yürütüldüğü Tunus coğrafyası, aralık 2010’da başlayan Arap Baharı’nın çıkış noktası olması nedeniyle de siyasi öneme haiz. Aradan geçen 11 yıllık süreçte, Arap Baharı’na yönelik karşı hamlenin yıkıcı etkisinden kendini korumayı başaran tek ülke olan Tunus, kör topal da olsa kendisi ve bölge halkları için önemli bir demokratik modele doğru evrilmekteydi. 25 Temmuz günü Cumhurbaşkanı Kays Said tarafından hayata geçirilen darbe girişimiyle, bölgede demokrasinin gelişmesinde ve jeopolitik dengelerde kilit taşı konumunda olan Tunus’un konumunun değişitirilmesi hedeflemekte.

Aralık 2010’da Tunus’ta Muhammed Buazzizi’nin kendisini yakmasıyla fitili ateşlenen Arap Baharı’nın siyasi, ekonomik ve sosyal etkileri, aradan geçen 11 seneye rağmen hissedilmeye ve yaşanmaya devam ediyor. Arap coğrafyasındaki otokratik rejimlere karşı daha fazla özgürlük, siyasi hak ve refah talebiyle başlayan gösteriler, iç savaş, darbe ya da istikrarsızlık gibi sonuçlarla neticelendi. Mısır’da kısa süreli demokratik deneyim, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan’ın desteklediği darbeyle kanlı bir şekilde sona ererken, Suriye 10 yıldır devam eden iç savaş neticesinde bir başarısız devlet konumunu aldı. Arap Baharı’nın çıkış noktası Tunus, Raşid el-Gannuşi liderliğindeki En-Nahda Partisinin izlediği siyasetle bu yıkım döneminde en zarar gören ülke olsa da, iç ve dış unsurlar, ülkenin istikrar kazanması için gerekli zeminin oluşmasına izin vermedi. Nihayetinde geçen yıl tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 pandemisi, Tunus’un ekonomik sıkıntılarını derinleştirirken, ülkedeki demokratik deneyimin kök salmasından rahatsız olan güçlerin müdahalesi için de istediği fırsatı oluşturdu.

Nihayetinde Tunus’ta Cumhuriyet Bayramı olarak kutlanan 25 Temmuz’da, 2019’a kadar adı Tunus siyasetinde bilinmeyen, “Robocop” lakaplı Cumhurbaşkanı Kays Sid’in beraberinde güvenlik konseyi üyelerinin bulunduğu bir ortamda, Anayasa’nın 80. Maddesine dayanarak, Başbakanı azlettiğini ve Tunus Meclisi’nin çalışmalarını durduğunu ilan etmesiyle bir darbe girişimi sahneye kondu. Bu yazı kaleme alındığı sıralarda ülkede darbe girişimine karşı çıkan güçler, Cumhurbaşkanı Kays Sid’in tüm gücü kendinde toplama, bir anlamda ülkeyi 11 yıl geriye götürme isteğine karşı demokratik yollarla direnmeye devam ediyordu.

Roma-Kartaca mücadelesinden bugüne

En Nahda lideri Gannuşi Tunus siyasetinde belirleyici konumda.

Tunus tarih boyunca bölgesinde jeopolitik anlamda kilit taşı konumunda bir coğrafya oldu. Tarihteki en önemli güç mücadelelerinden Roma-Kartaca rekabetinin merkezlerinden biri Tunus’tu. Roma ancak Tunus’ta Kartaca hakimiyetine son verdikten sonra tüm Akdeniz’e egemen bir güç konumuna yükselebilmiştir. Akdeniz’de ve Afrika’da egemenlik kurmak ve kontrolü sağlamak isteyen bir siyasi güç için Tunus son derece kritik öneme sahip.

Coğrafi boyut anlamında kendisine komşu ülkelere göre yüzölçümü küçük olan Tunus, stratejik konumuyla öne çıkmakta. Afrika’nın Avrupa’ya açılan kapısı olarak da tanımlanabilecek Tunus, özellikle eski sömürgesi olduğu Fransa’yla yakın siyasi ve sosyal ilişkilere sahip. 400 yıla yakın Osmanlı hakimiyetinde kalan Tunus, Doğu ve Batı Akdeniz arasında geçiş noktasını da oluşturmakta. İtalya’nın Sicilya adasına coğrafi yakınlığıyla kritik deniz ticaret yollarının kontrolünde öneme sahip. Bu anlamda, hem büyük güçlerin hem de bölgesel güç merkezlerinin kontrol etmek ve yakın ilişkiye sahip olmak istediği ülkelerin başında gelmekte.

Jeostratejik öneme siyasi elbise

Arap Baharı’ndan sonra bu jeostratejik öneme, siyasi boyut ta eklendi. Tunus’un, Gannuşi liderliğindeki En-Nahda ile ağır aksak da olsa Arap coğrafyası için örnek olabilecek demokratik bir modele evrilmesi, başta bazı Körfez ülkeleri olmak üzere kimi bölge ülkeleri için her ne yolla olursa olsun olgunluğa ulaşmadan boğulması gereken bir tehdit olarak nitelendi. 2013 yılında Mısır’da başarılı olan darbe girişimi sonrasında, Tunus belirli aralıklarla siyasi düzeni istikrarsızlaştırmayı hedefleyen suikast, darbe girişimi vb. müdahalelerle karşı karşıya kaldı. Tüm badireleri Tunus halkının siyasi feraseti ve demokrasiyi işletme çabasıyla atlatmayı başaran ülke, Arap coğrafyasında darbe, müdahale ve terör girişimlerinin sponsoru olan Birleşik Arap Emirlikleri’nin hedef aldığı başlıca ülkelerden biri oldu. Bunda Tunus’un özellikle Arap Baharı sonrası dönemde Türkiye ile geliştirdiği özel ilişkinin de rolü olduğu söylenebilir. Türkiye’nin Afrika kıtasında yürüttüğü dış politika açılımını hedef alan başta Fransa gibi ülkeler, her fırsatta bu politikayı hedef alan stratejileri uygulamaya koydular.

BAE-Suud işbirliği

BAE de facto lideri Muhammed bin Zayed.

Bu stratejinin uygulama alanlarından birisi Libya’ydı. Fransa başta olmak üzere, BAE, Mısır ve Suudi Arabistan, darbeci Halife Hafter’e verdikleri destekle, başkent Trablus’ta bulunan

Birleşmiş Milletler tarafından tanınırlığa sahip hükümeti yıkmaya yönelik bir işgal girişimine tam destek verdiler. Libya’nın doğusunda konuşlanan Hafter’e sağlanan silah, mühimmat ve paralı askerler ile Trablus’un düşmesini ve Libya’da “tek adam” rejimini yeniden oluşturmayı planlayan bu girişim, Türkiye’nin meşru hükümetin davetine cevaben verdiği destekle akamete uğratıldı. Türkiye’nin Akdeniz’deki haklarının korunması için de önemli adımlardan biri olan bu hamle sonucu planları akamete uğrayan güçlerin yeni hedefi içeriden müdahale yoluyla Tunus oldu. Libya’ya komşu olan Tunus, Hafter’in Trablus’u hedef alan saldırıları sırasında izlediği siyasetle, darbenin başarısız olmasında önemli bir rol oynaması yukarıda adı geçen bazı ülkelerin paranoyalarını da güçlendirdi. Tunus’un mevcut siyasi yapısıyla varlığının, bölgede kurmak istedikleri düzen için her zaman bir anti tez statüsünde bulunacağını ve demokrasinin yerleşmesi için bir kilit taşı konumunda olduğunu bilen ülkeler, KOVİD-19 salgınının oluşturduğu ekonomik ve sağlık krizini de fırsat bilerek 25 Temmuz’da son kozlarını oynadılar. Tunus’ta ikinci bir Mısır senaryosu için düğmeye basıldı.

Darbenin beş hedefi

Bu çerçevede Tunus’taki darbe girişiminin içeriden dışarıya hedefleri olduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi, Arap Baharı’nın bayraktarı hem de son temsilcisi Tunus’ta demokratik gelişimin tamamen akamete uğratılması. İkinci olarak, bölgenin önde gelen siyasi yapılarından En-Nahda ve lideri Raşid Gannuşi’nin etkisinin azaltılması ve sınırlandırılması. Üçüncü olarak Tunus’un bölgesel aktör konumundan, bazı Körfez ülkelerinin ve Avrupa ülkelerinin kontrolünde bir konuma indirgenmesi. Libya’da Trablus merkezli hükümetin Tunus üzerinden baskı altına alınması ve askeri güçle sağlanamayan değişimin siyasi ve ekonomik araçlarla hayata geçirilmesi. Dördüncüsü Doğu Akdeniz’deki güç savaşında, Fransa’nın elini güçlendirecek siyasi değişimi sağlamak, Türkiye ve Tunus arasındaki olumlu ilişkileri sorunsallaştırmak. Beşinci ve son hedef ise Arap coğrafyasında mevcut devletlerde yaşayan halkların demokrasi ve özgürlük taleplerine son darbeyi indirmek. Darbe girişiminin henüz taze olduğu düşünüldüğünde bu hedeflerin ne kadarına ulaşılacağını tahmin etmek güç. Ancak Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır’da medya organları halihazırda zafer çığlıkları atmaya ve darbe destek vermeye başladılar. Hakeza, başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler tıpkı 2013’te Mısır darbesi verdikleri doğrudan ve dolaylı desteği, yaptıkları açıklamaların satır aralarında Tunus’ta darbe girişiminde bulunan Kays Sid’e de sunmaktan geri durmuyorlar. Ancak Mısır’ın aksine 10 yıldır demokratik bir yönetimin tecrübesini kör topal da olsa yaşayan Tunus halkının ve siyasetinin kolay kolay pes edeceğini kimse beklememeli. Gannuşi’nin darbecilere dediği gibi “Tunus’a bu kötülüğün yapılmasına” halk fırsat vermemek için meşru direniş yollarını kullanmaktan geri durmaz. Kuzey Afrika’nın kilit taşı ülkesi Tunus’ta püskürtülecek darbe girişimi, bölgede umulmadık sonuçları da beraberinde getirecektir. Henüz hiçbir şey bitmiş değil.