Sultanhamam Yönetim Felsefesi

MUSTAFA ÖZEL
Abone Ol

Sultanhamam bir ekoldü, Türkiye’nin ticaret kalbi orada atıyordu. Fabrikalara hangi kumaşların piyasada iyi gideceğine dair fikir veren, Sultanhamam Tüccarıydı. Fabrikalar onların talepleri doğrultusunda üretim yapıyordu. Burada itimat ve itibar, en büyük sermaye idi.

Tahtakale’den Sultanhamam’a geçiyoruz ve bizi yüzlerce han karşılıyor: Kürkçü, Çorbacı, Hacopulo, Çuhacı, Fincancı, Kaşıkçı, Yusufyan, Topalyan, Aslan Fresco... Osmanlı asırlarının binbir çeşit kumaş merkezleri. Tekstille irtibatlı bütün esnaf birlikleri orada: Abacı, basmacı, bezzaz, ibrişim bükücü, dülbendci, kadifeci, kemhacı... Ondokuzuncu asır halk şairi Segahî’nin o kısacık “Kalpakçılarbaşı Destanı”nda bile tam 36 meslek zikrediliyor (t. 1826):

  • Sakaçeşmesi’nden çıkdım yukarı
  • Seyreyledim ande ulu hanları
  • Gördüm poliçeci, sarraf, tüccarı
  • Yollarda yüklerden geçilmez asla.
  • Dolaşarak geçdimMahmudpaşa’dan
  • Gözüme ilişdi mahbubi yâran
  • Telci, tenekeci, çarhî, bezirgân
  • Fener kandil satar, bazısı boya.
  • Miskçi dükkânında yakarlar buhur
  • Kürkçüler sarayda muteber meşhur
  • Çuhacılar cemi gayetten meşhur
  • Bunlara haylice ister sermaye.1

Hacopulo'nun mükrım bezzazı

Kırkiki yıl önce tanıdım Bezzaz Yaşar Bostan’ı. Ondört yaşında Sultanhamam’da başladığı çıraklığı askerlik yıllarına kadar sürdürmüş; sonra Halep kökenli meşhur Tatarî ailesiyle yolları birleşmiş. Sıradan bir işadamı değil, filozof bir tüccar olan Abdülganî Tatarî genç Yaşar’ın hem ahlâkını, hem de gayretli iş tutuşunu beğendiği için sonuna kadar arkalamış; hatta ona özgü bir mağaza bile açmış. Nihayet kırklı yaşlarının başında Yaşar Bey kendi küçük dükkânının patronu olmuş. Tanıştığımız dönemde hem Hacopulo Han’daki “tekke”sini işletiyor; hem de birkaç arkadaşıyla ortaklaşa Çengelköy Yerli Mallar mağazasını kurmuş, Ergün Kazdal yönetiminde neş’e ile dertleşiyorlardı. (Şimdiki Çengelköy Baharatçısı.) “Neşeyle dertleşmek” bizim kuşağa özgüydü; Çınaraltı ile beraber Yerli Mallar, halkımızın “Çengel uleması” ile dertleşme yeriydi. Hacopulo’daki dükkân ise özellikle yüksek tahsil gençliğinin sohbet ve müşkül çözme merkeziydi.

Mahzun ve karamsar bir havayla eşikten içeriye adımını atan, bir iki saat sonra ferahlamış olarak topluma geri dönerdi.

Bu nasıl mağaza, burası dükkân mı yoksa dergâh mı demeyin sakın! İslâm kültüründe ikisi aynı kapıya çıkar. Biz bunu çocukluk ve gençlik günlerimizde kısmen yaşadık; AVM gençlerine ne anlatsak boş. O ortamı teneffüs etme bahtiyarlığını yaşayanlardan Rıza Kurtuluş’un tanıklığı şöyle: “Üniversite dönüşlerimde Beyazıt’tan yürüyerek inerken Yaşar Bostan’ın Hacopulo Han’daki kapısı açık dükkânına her uğrayışımda huzur içinde bir dergâha girmiş gibi olurdum. Dükkânı, dostlarını ağırladığı, sohbet edip ikramda bulunduğu bereketli bir dergâh gibiydi. Bizleri oraya çeken alışveriş değil; misafirperver, hoşsohbet ve mükrim bir dostun sıcaklığıydı.”2

Modern kapitalizmin en büyük marifeti, eski iş yerlerindeki insan-insan ilişkisinin yerine insan-eşya ilişkisini ikame etmesidir. Bu ruhsuz ilişkinin canına okuduğu hassas insan Ayşe Şasa, bu yüzden “çok yalnızım, lütfen beni bulun!” diye inliyordu. AVM kültürüyle yetişenler bunun afili bir nostalji olduğunu düşünedursun, 20. yüzyılın en bilge kafalarından biri olan Walter Benjamin deneyimlediğimizin yeni bir din ve tapınma şekli olduğunu söyleyecek kadar ileri gidiyor. Din beşerî varoluşun yol açtığı endişe, ıstırap ve huzursuzluğa bir cevap veriyordu. Benjamin’e göre, kapitalizm de aynı sorunlara cevap vermeye çalışarak “ateşkesi ve merhameti olmayan” bir kült din oluşturdu. “Bu dinde haftaiçi gün (bile) yok, kesintisiz tapınma vardır. Dinden farklı olarak, pişmanlık değil, suç üretiyor ve Tanrı’yı da bu suça ortak ediyor.”3

Çağımızın büyük toplumbilimcilerinden Richard Sennett’e göreyse, yeni iş düzeni köklü bir karakter aşınmasına yol açıyor. Kısa vadeli kazanç dışındaki bütün uzun vadeli hedefleri bertaraf eden kapitalizm, kendisiyle beraber sürüklenmeye direnenleri cezalandırıyor. Onların karakterlerindeki “sadakat, bağlılık, hedef sahibi olmak ve kararlılık gibi uzun vadeli” nitelikleri erozyona uğratıyor.4 İşte Bezzaz Yaşar Bostan’ın Hacopulo Han’daki “sohbet, ikram ve sıcaklığı” bu karakter aşınmasına karşı bir direniş; küçük mağazası da bir dostluk kalesiydi.

Sultanhamam’da Müslüman-Musevî dostluğu: Şaziman Bey ile Bay Pepo

Bu sıcaklık elbette alışveriş için gelen müşterileri de çekiyor, daha doğrusu dost ile müşteri arasındaki perdeyi ortadan kaldırıyor, ikisini birleştiriyordu. Duyduklarımdan ve okuduklarımdan anladığım, bu büyük ahlâkî hassasiyetin sadece Müslüman esnafla sınırlı olmadığıydı. Musevî, Rum ve Ermeni esnaftan da çok sayıda güzel örnekler mevcuttu. Ticarî hayatın çeşitli hileler barındırdığını düşünmeye meyyal olsak bile, eski İstanbul esnafının şiarlarından birinin şu olduğunu unutmayalım: “En büyük hile, dürüstlüktür!”

1.Dr. Doğan Kaya: Âşık Edebiyatında Esnaf ve İş Destanları, Sivas, 2019, s. 137-8.

2.Yahya Bostan ve Rıza Kurtuluş: Bezzaz: Yaşar Bostan Kitabı, İstanbul: Beyan, 2023, s. 33.

3.Walter Benjamin: “Capitalism as Religion,” The Frankfurt School on Religion, ed. Eduardo Mendieta, New York: Routledge, 2004, s. 259.

4.Richard Sennett: Karakter Aşınması, İstanbul: Ayrıntı, 2020, s. 30.

Yazının devamı Z Raporu 49. sayısında