Şirketlerin kredi sınavı: Faiz mi, yatırım mı?
Ticari kredi faizleri son 20 yılın en yüksek seviyesine geldi. Ekonomik durgunluğa girmeden dezenflasyonu tesis etmeyi hedefleyen ekonomi yönetiminin öncelikli planı ise döviz getirici selektif projelere kredi vermek. bu süreçte Eximbank aracılığıyla enflasyonun altında avantajlı kredi imkânları oluşturuluyor. Ancak yüksek faize rağmen özel bankalardan ticari kredi çekmek hala büyük bir sorun. Hatta, bankaların topladığı mevduatın krediye dönüşüm oranı da gün geçtikçe azalıyor. Başta teminat limitleri olmak üzere kredi kullandırmadaki prosedürler de bankalara yönelik başlıca şikayetler arasında. Özel bankalardan kredi çekmekte zorlanan bazı şirketler ise işlerini çevirebilmek için yurt dışından finansman arayışına girmiş durumda.
Önceliğin dezenflasyona verildiği yeni ekonomi programında parasal sıkılaşmanın üretimde etkileri görülmeye başladı. Bu süreç sermaye piyasalarında normalleşme sağlarken, kredi tarafında ise uzun zamandır görülmeyen yüksek maliyetleri beraberinde getirdi. Faiz, temelde yüksek enflasyon ve cari açığa neden olan iç talebi baskılamada bir numaralı silah olarak kullanılıyor. Böylece sıkı para politikası ile bütçe ve enflasyonu kontrol altına almak hedefleniyor. Bu kapsamda Mayıs ayında yüzde 8,5’e kadar düşürülen politika faizi, seçim sonrasında Merkez Bankası’nın kademeli yaptığı sert artırımlarla Kasım’da yüzde 40’a kadar çıktı. Yüksek faiz nedeniyle ekonomide durgunluğa yol açmadan enflasyonu kontrol altına almanın amaçlandığı bu dönemin en kritik görevi ise selektif kredi politikasına verildi. Önceki dönemlerde enflasyon ve kurdaki aşırı fiyat hareketlerinin nedenlerinden biri de amacı dışında kullanılan krediler olmuştu. Yeni dönemde ise daha çok ihracat ve istihdamı koruyacak yatırımlara kredi kanalları açılmış durumda.
- Ticari kredilerde artan maliyetler, yüksek borçluluğa sahip ya da sermaye yetersizliği nedeniyle finansman desteğine ihtiyaç duyan şirketleri zorlarken, yatırım kararlarının ertelenmesini de beraberinde getiriyor.
Bu nedenle faizlerdeki yükselişin ardından şirketler kredi kullanma konusunda daha temkinli davranıyor. Görüşlerine başvurduğumuz reel sektör paydaşlarının birçoğu önceki dönemde ucuz fonlar sayesinde yaşayabilen şirketlerin bir kısmının yeni dönemde ticari hayattan çekilebileceği konusunda uyarıyor.
Eximbank ile özel banka kredilerinde makas açık
TOBB’un kurulan/kapanan şirket istatistiklerine göre Ekim’de kurulan şirket sayısında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 10,6 azalış oldu. Söz konusu dönemde kapanan şirket sayısında da yüzde 31,7'lik artış yaşandı. Ekim’de kapanan şirket oranı, bir önceki aya kıyaslandığında ise yüzde 12,3 artış kaydetti. Pandemi nedeniyle istihdamı ve üretimi korumak adına büyümenin öncelendiği bir önceki dönemde, düşük faizlerin etkisiyle şirket iflaslarında kayda değer azalış sağlanmıştı. Bu kez, dezenflasyonu temele alan sıkılaşma politikalarının yüksek faize yol açması dolayısıyla kısa ve orta vadeli dönemde şirket kapanmalarının artma ihtimali bulunuyor.
Nitekim 2024-2026 yıllarını kapsayan OVP'de de büyüme beklentileri 2023 için yüzde 5'ten yüzde 4,4'e, 2024 için yüzde 5,5'ten yüzde 4'e çekildi. Büyümenin ana dinamiğini daha önce tüketim odaklı iç talep oluşturuyordu. Yeni dönemde ise enflasyonla mücadele sayesinde bu taraf sert bir şekilde baskılanıyor.
Peki OVP'teki büyüme hedefleri, iç talebin düşük seyredeceği bir dönemde nasıl yakalanacak? Ekonomi yönetimi buradaki öncelikli planını ise ihracat ve döviz kazanımına odaklı büyüme sistemine geçmek olarak belirledi. Böylece durgunluğa girmeden enflasyonda düşüş öngörülüyor. Bu kapsamda hedef bazlı yatırım finansmanı konusunda hükümetten reel sektöre yeni destek paketleri de hazırlanıyor. OVP’de yer alan yatırım taahhütlü avans kredileri bu kapsamda öne çıkıyor. Yeni kredi programıyla nitelikli, cari açığı azaltan, katma değeri yükselten, teknolojik seviyeyi daha üst sıralara taşıyan ve belli bir ölçeğe sahip yatırımların desteklenmesi planlanıyor. Şirketlere kredi desteği konusunda Türk Eximbank'a da önemli görevler düşüyor. Eximbank aracılığıyla ihracatçıya sağlanan kredilerde hacim son dönemde 10 kat arttı. Temmuz ortasına kadar günlük 300 milyon lira olan reeskont kredi limiti önce 25 Temmuz’da 1,5 milyar liraya, ardından 12 Eylül’de 3 milyar liraya çıkarıldı. Bir yandan ise bu kredilerde hem prosedürler hem de maliyetler azaltılıyor. Son olarak Türk Eximbank, katma değerli ve yüksek teknoloji ihracatı yapan firmaların krediye erişimleri için teminat çeşitlendirme yoluna gitti. Böylece kamu destekli kredilerde, masrafların azaltılması hedeflendi.
Özel bankalardan kredi almak maharet istiyor
Özel bankalar tarafında ise ticari kredi almak hala büyük bir sorun.
Eximbank’ın verdiği reeskont kredi faizleri yüzde 35 oranında belirleniyor. Eximbank ile özel bankalar arasındaki kredi faizi makası da açılmış durumda. Özel bankaların kredilerdeki faiz oranı yüzde 55’i buluyor. Özellikle bitmek bilmeyen kredi prosedürleri, faiz farkının 1,5 katına ulaşması ve buna rağmen kredilerin tanımlanmaması, bahsedilen öncelikli şikayetlerden.
Reel sektör, banka teminatlarındaki limitlerin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini de dile getiriyor. Özel bankadan umudu kesen şirketler ise Eximbank’a yöneliyor. Finans şirketlerinden yüksek maliyet ya da zorlu prosedürler nedeniyle alınamayan kredi (ihracat oranı kriterlere uygunsa) reeskont olarak temin edilme yolu seçiliyor. İskonto oranlarının düşürülmesi sayesinde maliyeti ticari kredinin altına inen reeskontlar için bankalarda son dönemde işlem kuyruğu bile oluşmuş durumda.
İhracatçı şirketlerin bu süreçte eli rahatlasa da daha çok iç piyasaya üretim yapan şirketlerde krediye erişim zorluğu artmış vaziyette. Çoğunluğu KOBİ olan bu şirketler için başlıca zorluk yüksek faiz ve kredi maliyetinin yanı sıra bankaların istediği teminatlar.
KOBİ’lerin finansman kanalının artırılması çağrısı
Türkiye’nin reel ekonomisi KOBİ ağırlıklı bir profile sahip. Bu nedenle ülkedeki istihdamın yüzde 70’i de bu tür işletmeler tarafından sağlanıyor. Bu da istihdamın korunması için KOBİ’lerin kritik önemde olduğunu gösteriyor. OVP'deki işsizlik tahminlerine bakıldığında ise gelecek yıl işsizliğin yüzde 10,3'e yükselmesi 2025'te ise yeniden gerilemesi bekleniyor. Bu ise, sıkı para politikasının büyümedeki OVP projeksiyonuna paralel olarak istihdamda da gelecek yıl baz etkisi oluşacağına işaret ediyor. Önümüzdeki dönemde krediye erişim zorluğu nedeniyle küçülme yaşayacak şirketlerin istihdamdaki bu kayıpta ne kadar etkisi olacağı da önemli göstergelerden olacak. Görüşlerine başvurduğumuz iş dünyası temsilcileri, yüksek enflasyon altında KOBİ kredilerindeki artış hızının yavaşlamasının üretim çarklarının devamlılığı açısından ciddi risk teşkil ettiğini vurguluyor. Krediler üzerindeki ihtiyati tedbirlerin azaltılması ve özel bankaların kredi musluklarının açılmasının ise KOBİ’lerin ekonomiye katkılarının devamlılığını sağlayacağı ifade ediliyor. Ayrıca, ihracat yapmasa da ihracatçı şirketlere üretim sağlayan pozisyonda birçok şirket yer alıyor ve en azından bunlara yönelik uygun maliyetli bir kredi düzenlemesine ihtiyaç olduğuna da dikkat çekiliyor. Zira, nakdi sermayesi düşük olan birçok şirkette, üretim ve yatırımın sürmesi için finansmana ihtiyaç duyulurken bunun temin edilememesi halinde küçülme hatta kapanmaya varan riskler baş gösterebilir.
- Orta ve büyük ölçekli işletmeler bu dönemde görece yüksek satış gelirleri ve karlılıkları ile kendi işletme sermayelerini temin edebilse de yaklaşık 3,5 milyon KOBİ için aynı durum daha sınırlı bir seviyede kalıyor.
Ekonomistlere göre, bu sürecin, iki tür riski öne çıkardığı söylenebilir:
İlki; nakit akışındaki dar boğazın, finansmanla üretimini döndüren şirketlerde konkordato ihtimalini artırıyor olması. TÜRKONFED araştırmasına göre, 3. çeyrek anket sonuçlarında 1-12 ay kısa vade kredi dağılımı yaklaşık yüzde 67 iken, 5 yıl vade kredi dağılımı yüzde 4. Yine 5 yıl üstünde ise hiçbir sanayici kredi kullanamıyor. Kredi vade yapısı ve artan kredi maliyetleri uzun dönemli yatırım yapmanın önünde büyük bir engel teşkil ediyor.
Sürecin diğer risk ayağı da, yüksek faizlerin rotatif krediler üzerindeki etkileri. Faiz oranı para piyasasına göre değişen kredileri kullanan KOBİ’lerin geri ödemelerinde zorlanabileceği vurgulanıyor.
Ticari kredi faizi son 20 yılın zirvesinde
Hal böyleyken, yeni dönemde bankaların kredi performansı verilere nasıl yansıyor?
- Ticari kredilerin büyüme hızı (13 haftalık, yıllıklandırılmış ve kur etkisinden arındırılmış hesaplamaya göre) Haziran ayından bu yana ilk kez Ekim sonu itibarıyla yüzde 20 seviyesini aştı. 10 Kasım haftasında ise aynı oran yüzde 18,58 seviyesine geriledi.
Ancak halen daha kamu bankalarındaki yüzde 20'yi (yüzde 21,6) aşan kredi büyümesinin gerisinde kalıyor. Kredi büyümesindeki hacmin içinde rotatif kredilerinin de etkisi olduğunu belirten ekonomistler bu nedenle hacimdeki yükselişin tamamının yeni kredi verildiği şeklinde yorumlanmaması gerektiğine dikkati çekiyor. KKM'den uzaklaştırmayı amaçlayan düzenlemeler sonrası, bankaların müşterilerine standart TL mevduat için daha yüksek faiz teklif etmeleri ise mevduat faizlerinde yukarı yönlü harekete yol açtı. 10 Kasım itibarıyla mevduatların ağırlıklı bölümünü oluşturan 3 aya kadar vadeli mevduatlarda ortalama faiz yüzde 45,9 seviyesine geldi. Ticari kredi tarafında ise Türkiye uzun bir dönemdir görmediği zirve seviyelere şahit oldu. Bankaların; ekonominin üretim ayağını oluşturan tarım, madencilik, imalat sanayii, enerji, inşaat ve hizmetler sektörlerinde faaliyet gösteren işletmelerin kullandığı ticari kredilere uyguladığı faiz oranları, Kasım’da yüzde 55 ile yeni bir zirveyi gördü. MB'nin, başlangıcı 4 Ocak 2002 olan haftalık bazda verilerine göre; Kasım 2023 itibarıyla ticari kredilerde ağırlıklı ortalama faiz, Temmuz 2002’den sonraki dönemin en yüksek düzeyine ulaşmış oldu. Ticari kredi faizleri Kasım itibarıyla ulaştığı düzeyle, aynı zamanda Ağustos 2002’den sonraki dönemde ilk kez yüzde 50’nin üzerini gördü.
Bankalar topladığı mevduat kadar kredi vermiyor
Yükselen kredi faizlerinin bankacılık sektörünün kredi iştahını artırmada etkili olabileceği öngörülüyordu. Bununla birlikte MB’nin piyasadan likidite fazlasını çekmesinin de etkisiyle son haftalarda mevduatın krediye dönüşüm oranındaki düşüş eğilimi sürüyor. Bu da bankaların topladığı mevduattan daha az kredi verme yaklaşımını korumak zorunda bırakıyor. Öyle ki, sektörde TL ve yabancı para toplamında mevduatın krediye dönüşüm oranı 10 Kasım haftası itibarıyla yüzde 79,02’ye kadar indi. 21 Temmuz haftasında da yüzde 82,76 ile Kasım 2021’den sonraki en düşük seviyesini görmüştü. Öte yandan iş dünyası, yüksek TL faizi nedeniyle azalan döviz kredisi talebinin de tekrar artırdığına dikkati çekiyor. Buna göre bazı şirketlerin yüzde 50’yi aşkın faiz oranı ile TL kullanmak yerine döviz kullanımını artırma yolunu tercih etmeye başladığı ifade ediliyor.
MB: Reel sektör riskleri yönetebilir
Yeni dönemde iş dünyası yüksek kredi faizlerine karşı acil çözümü ise şirketin alternatif varlıklarını sermayeye dönüştürmede buluyor. Bunlar arasında gayrimenkul, hisse senedi, tahvil ve bonolar, sabit yatırım araçları, fonlar, değerli metal ve emtialar değerlendirilebilir. Reel sektörün riskleri yönetebilme durumuna ilişkin MB’den de yılın ikinci Finansal İstikrar Raporu’nda önemli bir açıklama geldi. Yapılan değerlendirmede bankacılık ile reel sektörün kur ve faiz risklerini yönetebilecek durumda olduğu belirtildi. Raporda, “Reel sektör firmalarının likit bilanço yapıları, yüksek kârlılık ve azalan borçluluk oranları, finansman maliyetlerindeki artış kaynaklı riskleri yönetebilecek kapasitede olduğunu göstermektedir” ifadeleri yer aldı. Yine aynı rapora göre, Haziran ayında başlayan parasal sıkılaşma süreci ve bu süreci destekleyici yönde uygulamaya alınan seçici kredi ve miktarsal sıkılaştırma adımları sonrasında kredi büyümelerinin dengelendiği belirtildi. Başlatılan parasal sıkılaşma süreci ile kredi faizlerinde yükseliş eğilimi görülürken, faiz oranlarının üst sınırların altında gerçekleştiği ifade edildi. Öte yandan raporda, özel bankalarda Mayıs ve Haziran aylarında daralan TL ticari kredi bakiyesinin takip eden dönemde net faiz marjlarının iyileşmesiyle birlikte toparlandığına da vurgu yapılıyor.
Şirketlere de ödev düşüyor
Türkiye’de olduğu gibi dünyada da süregelen sıkılaşmanın etkisiyle iç ve dış talep, zayıf seyrini koruyor. Ülkemizin bir numaralı ihracat pazarı olan Avrupa’da ekonomik göstergeler ise büyümenin durduğunu ortaya koyuyor. Daha rekabetçi fiyatlarla yeni pazarlar bulma ihtiyacı da bu oranda artmış durumda. Ekonomi yönetimi ise ihracat odaklı büyüme stratejisi kapsamında azalan likiditeyi selektif kredi politikası çerçevesinde döviz kazandırıcı faaliyetler dışında kullandırmamaya özen gösteriyor. Ekonomistler bu dönemde, artan kredi maliyetlerinin getireceği yüksek borç servisine karşı şirketlere de ödev düştüğüne vurgu yapıyor. Bunlar; iş modeli, maliyet yönetimi, borçlanma stratejisi, bilanço temizliği, işletme sermayesi yönetimi ve yatırım gibi ana konularda aksiyon almak olarak sıralanıyor.
“Mikro işletmeler kredi kartıyla dönüyor”
Yeni ekonomi politikasının reel sektöre etkilerini değerlendiren İstanbul Arel Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cüneyt Dirican, ülkede çoğu mikro işletmenin kredi kartları ile işletme sermayesini çevirdiğine dikkati çekti. Dirican’a göre, bu durum düşünüldüğünde öncelikle bireysel ve kurumsal kredi kartlarındaki artışı talep olarak okumak piyasa dinamiklerini para politikası kararlarına doğru şekilde aktarmanın önündeki ilk bariyer. Dirican, devamında ise şu tespitlerde bulunuyor: “BDDK verilerine göre nakdi kredi kullanan KOBİ niteliğindeki müşteri sayısı Mayıs 2023’de 4,7 milyon iken Eylül 2023’de 4,55 milyona inmiş. Son gelen cari denge ve büyüme verilerinin kırılımına bakıldığında tüketim malı harcamaları devam ederken yatırım malı miktarı düşüyor. Merkez bankasının reel sektör istatistiklerine bakıldığında ise bilanço esasına göre çalışan şirketlerde uzun zamandır finansman giderleri kalemi kambiyo kar-zararlarının çok üzerinde. Bu senenin ortası itibarıyla artan faiz maliyetinin etkisini fiyatlama davranışlarında daha çok göreceğimizi teyit eden bir kalem. Yüzde 50’yi geçen ticari kredi faiz maliyeti ile maalesef sorunun ikinci kısmının cevabı çok zor. Tek olasılık sübvanse krediler ancak orada da makro ihtiyati tedbirlerin aynı şekilde sürdürülmesi lazım.”
“Yüksek faiz nedeniyle yatırımlar erteleniyor”
Türk sanayicisi de ticari kredilerde önümüzdeki döneme ilişkin beklentilerini dile getirdi. Doğanlar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Davut Doğan, ticari kredi maliyetlerinin aşırı enflasyon nedeniyle oldukça yükseldiğini dile getiriyor. Özel bankalarda kredi faizlerinin daha da yüksek olduğunu belirten Doğan,
Bu faizler ile yatırım yapmak cazip değil. Ancak, Eximbank’tan aldığımız ihracat taahhütlü krediler halen cazip olduğundan ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz.
Hükümetin yeni maliye politikası ile enflasyonu düşüreceğini ve yatırım ortamının yeniden pozitif hale geleceğini düşünüyoruz” ifadelerini kullandı. Doğan, şirketlerin iki çeşit kredi talebi olduğundan da bahsetti: “Birincisi yatırım kredileri: Halen çok yüksek faiz uygulamaları nedeniyle yatırımlar erteleniyor. İkincisi işletme sermayesi kredileri: Eximbank ihracat kredileri dışında cazip değil.”
“Kredi destekleri sektörün elini rahatlattı”
Arzum Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı ise likiditenin azaldığı bir dönemde faizlerin yükselmesine rağmen krediye ulaşılabiliyor olmasının önemli bir avantaj sağladığını vurguladı. Krediye erişim adına devletin sağladığı desteklerin, bu gibi dönemlerde çok değerli olduğunu dile getiren Kolbaşı, şunları söyledi: “Faizlerin düşüşe geçmesinde belirleyici olan bir unsur da bankaların bilanço hedeflerini yakalayabilme durumlarıdır. Herkesin kendi ölçeğinde, büyüme ve ödeme performansına göre kredi alması taraftarıyım. Kredi çekmekte zorlanan kesimler ise bu dönemde bir miktar küçülme yaşayabilirler. İhracatçılara yönelik verilen kredi destekleri genel anlamda reel sektörün elini rahatlattı. Biz şirket olarak kredi temininde sorun yaşamıyoruz. Krediye erişim adına devletin sağladığı destekler bu gibi dönemlerde çok değerli oluyor.”
Şu anda finansmana erişim konusunda göreceli olarak bir iyileşme olduğuna vurgu yapan İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç de, şu ifadeleri kullandı: “Ancak finansman maliyetlerinde kayda değer bir artış görünüyor. Bundan sonra işletme kredileriyle yatırım kredilerini ayrı tutmak ve buna göre yatırım kredileri için özel teşvikler oluşturmak gerekiyor.”
“Finansmana erişim ve teminatlar ciddi sorun”
TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez ise, ciddi teminat sorunları, azalan küresel talep, yüksek faizler ve finansmana erişimdeki zorlukların sanayiciyi temkinli davranmaya yönelttiğini söyledi. Sönmez, şöyle devam etti: “TÜRKONFED olarak son iki yıldır Anadolu iş dünyasının ve üyelerimizin özellikle finansmana erişim sorununu Anadolu’nun Nabzı anketleri ile ölçüyoruz. İkinci çeyrekte her 10 şirketten 8’i finansmana erişimin zorlaştığını ifade ederken, finans kurumları ile kredi süreçlerinde sorun yaşayanların oranı da ilk çeyrekte yüzde 85 iken ikinci çeyrekte yüzde 95’e yükseldi. Bu dönemde yeni kredi alamayanların oranında artış yaşanırken vadelerin de kısaldığı bir sürece girdik.”
İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister de firmaların finansmana erişim sorunlarının devam ettiğini dile getirdi. Ayrıca, özel bankalarda ticari kredi faizlerinin yüksek olmasının yanı sıra kredilerin kullanımındaki prosedür sıkıntılar nedeniyle yurt dışından finansman sağlayan firmalar olduğunun da altını çizdi. Pelister ayrıca, yüksek faizin kredi finansmanı ile yapılan yatırımların ertelenmesine yol açabileceği konusunda da uyarılarda bulundu.
“Yüksek faizde yatırımcı parasını mevduata yatırıyor”
Züccaciyeciler Derneği Başkanı Mesut Öksüz, faizlerin yükselmesinin yatırımcıyı yatırımdan uzaklaştırdığını görüşünü paylaşıyor. Çin’in yeniden rekabete dahil olmasının işleri zorlaştıracağına işaret eden Öksüz, şöyle devam ediyor: “Pandemi sonrasında Çin pazara çok hızlı bir geri dönüş yaptı. Rekabet alanımızı zorluyor ve bir yandan maliyetler yukarıya çıkıyor.
Sanayici tüm bunlar karşısında yeni yatırımdan uzaklaşıp parasını bankada değerlendirme yolunu seçiyor. Finansmana erişim cidden çok zor.
Finansmana erişim için yeni paketler hazırlanıyor ama yeterli değil. Piyasa her geçen gün zorlaşıyor. Tabii bu bir süreç. Ortaya konulan yeni OVP var, enflasyonun düşmesi, kur seviyesi bunlar hep zaman isteyen konular. Faizlerin aşağıya inmeden yatırım yapılması şu aşamada biraz zor. Maliyetleri aşağıya çekmek adına yenilenebilir enerjiye yatırımlar ise arttı. Fabrikaların çatılarına güneş panellerinin yapıldığını söyleyebiliriz.”
Şirketler kapasite artırımına yoğunlaşıyor
Modoko Yönetim Kurulu Başkanı Koray Çalışkan da yüksek faiz nedeniyle yatırıma gitmesi gereken paranın mevduata yöneldiğinin altını çizdi. Çalışkan, bu dönemde kapasite kullanımının artması gerektiğine vurgu yapıyor:
Bankaların verdiği mevduat faiz oranlarının artması, piyasadan paranın çekilip insanların bankaya yatırmasına ve getirisiyle kendilerini idame etmesine neden oluyor. Genel bir tabirle insanlar yatırımdan uzaklaşıyorlar.
Yatırımın geri dönüş hesabı, artan asgari ücret ve maliyetler hesaba katılarak yeni yatırımdan ziyade mevcut yatırımlarda kalıyorlar. Zaten gelen yüksek faizin getirisi karşısında kimse elini taşın altına koymak istemiyor. Yatırımdan uzaklaşılması da doğal olarak sanayiyi yavaşlatıyor.”
“Enflasyon, yatırımı ve üreticiyi de etkiliyor”
Şirketlerin sermaye birikimi yetersizliğine dikkati çeken Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran ise, bu nedenle yatırım ve üretimde kredi veya yabancı kaynak ihtiyacının oldukça önem kazandığını öne çıkardı. Baran, görüşlerine şöyle devam ediyor: “Bu ihtiyaç önemli ölçüde banka kredileri ile giderilmeye çalışılıyor. Bu durumu ortaya çıkartan nedenlerden biri de tüm işletmeleri kapanma dönemleriyle birlikte sıkıntıya sokan koronavirüs pandemisi sürecidir. Bu nedenle en küçük işletmemizden en büyüğüne kadar yatırım ve üretim için kaynak ihtiyacı devam ediyor. Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde işletmelerin sermaye ihtiyaçları daha da artar. Ancak böyle dönemlerde mevduat faizleri yükselince doğal olarak kredi maliyetleri de yükselir. Kredi ihtiyacının arttığı dönemde kredi maliyeti artınca da işletmelerin maliyetleri artar ve zarar etmeleri ya da sorunlarla karşılaşmaları olasılığı da aynı şekilde artar. Bugün banka kredi maliyeleri yüzde 50-60 bandında. Bu maliyetlerle işletmelerin yatırım yapmaları işlerini büyütmeleri oldukça zor. Sonuçta enflasyon sadece sabit gelirliyi, dar gelirliyi değil tüm kesimleri olumsuz etkiliyor ve yatırım ve üretim süreçlerini de sekteye uğratıyor.”
“Karlılığın düşmesi iflasları getirebilir”
MÜSİAD Başkanı Mahmut Asmalı da, son dönemde yüksek enflasyon oranları sebebiyle işletme sermayesi ihtiyacındaki artışa bağlı olarak finansman ihtiyacının artış kaydettiği gözlemine katılanlar arasında. Asmalı, konuya ilişkin şunları dile getiriyor: “Hem ham madde hem de enerji giderlerindeki hızlı artışlar, işletme sermayesindeki artışları tetikledi. Reel sektörün özellikle geçtiğimiz yarı yılda finansmana erişim noktasında sorunlar yaşadığı bir gerçek. Zira yılın ilk yarısına ilişkin deprem, enflasyon riski, yurt dışındaki resesyon endişeleri ve seçim belirsizliği gibi unsurlar; bankaların kredi verme iştahının azalmasına neden oldu. Bankacılık sektörüne getirilen bazı düzenlemeler de kredi piyasalarını olumsuz etkilemişti. Bununla birlikte; seçimlerin ardından belirsizliklerin azalması ve para politikasının normalleşmeye başlamasından dolayı finansmana erişim koşullarının yeni dönmede iyileşmeye başladığını görmekteyiz. Ancak bu iyileşmenin henüz yeterli seviyede olmadığını, reel sektöre finansman konusunda daha çok imkân sağlanmasının gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Öte yandan finansman maliyetlerinin çok yüksek olması nedeni ile reel sektör kârlılığının düşmesi ve bunun sonucu olarak bazı sektörlerde gelecekte iflasların yaşanması muhtemeldir.”
“Uzun vadeli düşük faizli yatırım kredisi elzem”
Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, son 20 yılın zirvesine çıkan faizler nedeniyle şirketlerin kredi kullanma konusunda daha temkinli davrandığını kaydetti. Zeytinoğlu, sürecin devamına ilişkin beklentilerini de şu şekilde aktarıyor: “Teşvik kapsamında yatırımı olmayan ve ihracat yapamayan firmalarımız krediye ulaşma konusunda daha da zorlanıyor. Uzun vadeli yatırım kaynaklarının önünün kapalı olması özellikle öz sermayesi güçlü olmayan reel sektörü zorluyor, üretim ve istihdamı olumsuz etkiliyor. Kredilerdeki daralma ekonomik büyümeyi yavaşlattığı gibi kredilerdeki maliyetler yatırım kararlarının ertelenmesini de beraberinde getiriyor. Önceki dönemde ucuz fonlar sayesinde yaşayabilen şirketlerin bir kısmının ticari hayattan çekilebileceğinden endişe duyuyoruz. Bu nedenlerle rekabetin kızıştığı bir dönemde ihracatımızın, üretimimizin ve istihdamımızın artarak devam etmesi için uzun vadeli, düşük faizli yatırım kredilerine ulaşmak çok elzem.”
“İhracatçının krediye erişim sorunu kalktı”
Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mustafa Gültepe ise, TİM olarak Ağustos ayında kamu ve özel 11 banka ile bir protokol imzaladıklarını hatırlattı. Protokolle ihracatçı firmalar için toplam 1 milyar dolarlık kredi hacmi öngörüldüğünü belirten Gültepe,
Kısa sürede öngörülen hedef aşıldı. 15 Kasım itibarı ile protokol çerçevesinde kredi kullanan firma sayısı 5 bine yaklaşırken kullandırılan kredi hacmi ise 1,7 milyar dolara yaklaştı
dedi. TİM Başkanı Gültepe, krediye erişim sorunu büyük ölçüde ortadan kalkmakla birlikte finansman maliyetinin ise hâlâ çok yüksek olduğunu ifade ederken, şunları aktardı: “Örneğin reeskont kredisinde faiz komisyonlarla birlikte yüzde 36,5’e çıkıyor. Yüzde 36,5 faizle kredi kullanan firmanın para kazanma ihtimali ‘yok’ denecek kadar azalıyor. Yüksek kredi maliyeti firmaların yatırım iştahını da kaçırıyor. Ekonomi yönetimimizin önümüzdeki dönemde bu yükü azaltacak yeni formüller geliştireceğine yürekten inanıyorum.”