Şirket aklı

MUSTAFA ÖZEL
Abone Ol

Devlet Aklı olur da, Şirket Aklı olmaz mı? Yönetim geleneğimizde “Devlet Aklı” sıkça kullanılır ve bununla “hükümetler gelip geçici de olsa, devlet bakidir” inancına atıfta bulunur. Şirketler modernlik öncesi dünyada çok büyük bir rol oynamamış olsalar da, modernliğin öncü gücü ve sürükleyici aktörleri oldular. Dolayısıyla, çağımızda şirket aklı oluşup kökleşmeyen toplumlarda, devlet aklı da yok demektir!

Devlet aklı gibi, şirket aklı da yüksek bir kültürün ürünüdür. Bireysel akıl, toplumsal gelişmenin bütün aşamalarında mevcuttur. Kolektif akıl ise, her toplumun, her kültürün bir üst aşaması, adeta rüyasıdır. “Her kültür kendi rüyası içinde yaşar,” diyor Lewis Mumford.1 Başka kültürlerin rüyasını yaşayanlar kendi ortak akıllarını geliştiremez, böylece tarihin öznesi değil malzemesi olurlar.

Medeniyetlerin genişleme araçları

Halil İnalcık:

Klasik medeniyetler mekâna hükmediyorlardı, modern medeniyetler zamana. Mekâna hükmedenlerin ise sürükleyici kuvveti siyasî seçkinlerdi, zamana hükmedenlerin iktisadî seçkinler. Medeniyet tarihçisi Carroll Quigley, toplumları asalak ve üretici diye iki gruba ayırır.2 Asalak toplumlar ancak geçimlerini sağlayıp ayakta durabilirken, üretici toplumlar dünyadaki servet miktarını arttırmaktadırlar. Medeniyetler, yazısı ve şehir hayatı olan üretici toplumlardır. Dünya tarihinde böyle 16 medeniyet var olmuştur: Mezopotamya, Mısır, Çin, Japon, Hitit, Klasik (Yunan-Roma), MezoAmerikan, Hindu, İslam, Batı, vs.. Quigley'e göre, her medeniyetin farklı bir genişleme aracı bulunmaktadır. Mezopotamya medeniyetinin genişleme aracı rahipler sınıfı idi, Mısır’ınki “vergi yoluyla bir ekonomik fazla meydana getiren devlet.” Klasik Yunan-Roma medeniyetinde genişleme aracı büyükölçekli köleliğe dayalı bir ekonomiydi; ilk dönem Batı medeniyetinde feodalizm diye tanımlanan bir askerî örgüt. Modern Batı medeniyetinin genişleme aracı ise, kapitalist şirket. Yani, sınırsız birikim peşinde koşan örgütlü sermaye.

Medeniyetlerin genişleme araçları mutlaka zaman içinde yavaşlar ve bu yavaşlama bir krize yol açar. Genişlemenin dört temel süreci vardır: Artan mal üretimi, nüfus büyümesi, coğrafî yayılma ve artan bilgi. Coğrafî genişleme neticesinde, medeniyet iki alana bölünür: 1. Medeniyetin gebelik dönemi sonunda eriştiği çekirdek (merkez) bölge. 2. Coğrafî yayılma sonunda genişlemiş bulunduğu çeper (periferi) bölgesi. Mesela, Mezopotamya medeniyetinin çekirdek bölgesi Dicle ve Fırat nehirlerinin aşağı vadisi; periferisi ise İran, Suriye ve Anadolu gibi çok uzak alanlardı.

Medeniyetlerin çöküşü

Genişleme aracı bir kez kurumsallaştı mı, genişleme hızı düşer ve Çatışma Çağı başlar. Genişleme aşaması gibi, bu aşamanın da dört özelliği vardır: 1. Genişleme hızı düşer. 2. Sınıf çatışmaları artar. 3. Sık ve şiddetli emperyalist savaşlar meydana gelir. 4. İrrasyonellik, kötümserlik, hurafecilik ve dünyadan elini eteğini kesme yaygınlaşır.

Emperyalist savaşlar neticesinde çatışma çağı yerini Evrensel İmparatorluğa bırakır. Devletlerden biri bu savaşlardan muzaffer çıkar. Sıkıntılarına rağmen, bu aşama bir Altın Çağ, göreli barış ve refah dönemidir. Ne var ki, bu refah aldatıcıdır, zira gerçek bir genişleme aracı mevcut olmadığından pek az gerçek ekonomik genişleme mümkündür. Yeni icatlar ender, gerçek ekonomik yatırımlar yetersizdir. Çıkar çevreleri birikmiş sermayelerini harcamakta, Piramitler gibi üretken olmayan ve böğüren binalar yapmaktadırlar. İmparatorluk ahalisi ise bu üretken olmayan harcamaların kırıntılarıyla geçinmektedir. Altın Çağ gerçekten aşırı olgunlaşmanın parıltısıdır ve çok geçmeden çöküş başlar.

Çöküş aşaması şiddetli bir ekonomik depresyon, düşmekte olan hayat standartları, farklı çıkar çevreleri arasındaki iç savaşlar ve cehaletin (okuma-yazmadan kopuşun) yaygınlaşmasıyla temayüz eder. Sonunda, dinî, entelektüel ve siyasî seçkinler geniş nüfus kitlesinin güvenini yitirirler. Kitlelerde toplumu savunma veya destekleme yönünde harekete geçme hususunda giderek isteksizlik, gönülsüzlük belirir. Ve medeniyetin kendini savunamaz hale geldiği bir noktaya ulaşılır. Bu noktada medeniyet artık barbar istilacıların askerî eylemlerine karşı çaresizdir. İstilacılar üstün gelince, medeniyet son bulur.

Toynbee'den Sorokin'e, Spengler'den Quigley'e kadar bütün medeniyet tarihçileri Batı medeniyetinin “kriz" aşamasında olduğunu düşünmektedirler. Matematik, fizik ve diğer "pozitif" bilimlerdeki gelişmelerden de ilham alan dünya-sistem tahlilcileri, aynı şekilde, kapitalist medeniyetin bir çatallaşma (bifurcation) noktasına doğru ilerlemekte olduğu fikrindedirler. Krizin en belirgin göstergesi, kaos ve belirsizlik gibi kavramların bütün bilgi alanlarını istila etmiş olmasıdır.3 Kapitalist medeniyetin genişleme aracı olan şirketler, insanoğlu için araçları amaç haline getirdiklerinden, krizin aşılabilmesine katkıda bulunmak şöyle dursun, onu koyulaştırmaktan başka işe yaramamaktadırlar.

1. Lewis Mumford: Technics and Civilization, New York: Harcourt, Brace and World, 1962, s. 28.

2.Carroll Quigley, The Evolution of Civilizations, 1961'den aktaran Stephen K. Sanderson: Civilizations and World-Systems, Walnut Creek/ London: Altamira,1995, s. 19.

3.Son yılların en ilgi çekici fizik/ felsefe kitaplarından birinin başlığı Kesinliklerin Sonu (Ilya Prigogine, 1996), sosyal bilim kitaplarından birinin başlığı Sosyal Bilimlerde Kaos Teorisi (ed. Kiel ve Elliott, 1997), işletme kitaplarından birinin başlığı ise Kesinliğin Ötesi'dir (Charles Handy, 1995). Immanuel Wallerstein: Utopistics or Historical Choices of the Twenty-First Century, New York: The New Press, 1998.

Yazının devamı Z Raporu 41. Sayısında