Sıkılaştırmanın bir sonucu olarak kredi ve mevduat faizleri

DOÇ. DR. M. LEVENT YILMAZ
Abone Ol

Türkiye ekonomisi dezenflasyonun tesisi için bir süreden bu yana önemli bir sıkılaştırma programı ile ilerliyor. Elbette sıkılaştırmanın içeriği ve dozu zaman içerisinde politika değişimleri ile güncelleniyor ancak sıkılaştırmanın en çok görünen kısmı ağırlıklı olarak faizlerde görülüyor. Hatırlayacağınız üzere genel seçimlerin ardından ekonomi yönetiminde yaşanan değişikliğe merkez bankası yönetimi değişimi eşlik etmiş ve yeni yönetim hızlı bir şekilde politika faizini artırmaya başlamıştı. Böylelikle politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı kısa sürede yüzde 8,5’ten yüzde 50 seviyesine kadar yükseldi.

Politika faizi artışlarının beraberinde kredi ve mevduat faizlerinde artışı getirmesi beklenen ve hatta sıkılaştırma programlarında istenen bir sonuç. Ancak Türkiye’de özellikle mevduat faizlerinde istenen sonucun elde edilmesinde dalgalı bir süreç olduğunu gözlemledi. Zaman zaman atılan adımların etkisi ile yükselen mevduat faizleri, atılan adımların etkileri azalınca düşüş gerçekleştirdi. Alınan ilave tedbirlerle yeniden yükseltilen mevduat faizleri yeni değişkenlerin devreye girmesi ile yeniden düştü. Özetle kredi faizleri görece olarak daha istikrarlı bir seyir izlerken mevduat faizlerinde sıkça dalgalanmalara şahit olduk. Elbette bunun belli başlı nedenleri var. Peki nedir bunlar?

İlk olarak Kur Korumalı Mevduat (KKM) konusuna bakmamız gerekiyor. Zira KKM’den çıkışlarda oluşan Türk Lirası likiditesi ihtiyacı TCMB tarafından karşılandıkça bankalarda oluşan fazla likidite neticesinde mevduat faizlerinde düşüş gözlemledi. TCMB de bu düşüşlere ağırlıklı olarak zorunlu karşılık adımları ile tedbir almaya çalıştı. Bu dönemde sıklıkla zorunlu karşılık düzenlemeleri görmeye başladık. KKM’den çıkışlar yoğunlaştıkça ve TL mevduatlara dönüşüm arttıkça oluşan likidite fazlasının sterilizasyonu konusu TCMB’nin ana gündem maddelerinden birisi haline geldi.

Mevduat faizlerinde dalga boyunu artıran bir diğer gelişme de döviz mevduatları tarafında yaşandı. Özellikle yerel seçimler sonrası dönemde TL cinsinden varlıklara artan ilgi neticesinde yurtiçi yerleşikler DTH’lardan çıkmaya ve yastık altındaki dövizleri serbest piyasada bozdurmaya başladı. Bu durum bir yandan döviz kurunun aşağı yönlü baskılanmasına neden olurken bir yandan da piyasada TL likiditesinin bollaşması sonucunu beraberinde getirdi. Yerel seçimler sonrasında yabancı sermaye girişinin de artmasıyla beraber kurdaki aşağı yönlü baskı artınca TCMB çok hızlı bir şekilde rezerv toplamaya başladı ve piyasaya ciddi miktarda TL likiditesi vermek zorunda kaldı. 23 Mayıs’taki makroihtiyati tedbirler öncesinde piyasadaki likidite fazlası 500 milyar TL’yi aşmıştı.

  • TCMB’nin hızlı döviz alımı neticesinde kısa sürede brüt rezervler 140 milyar dolara kadar yükselirken bir süreden bu yana sıkça eleştiri konusu olan swap hariç net rezervler de toparlanmaya başladı.

Yazıyı kaleme aldığım son veri 17 Mayıs haftası itibariyle -14,8 milyar dolar oldu. Elbette bu kadar hızlı rezerv toplamanın nedenleri var. İlki TCMB’nin rezervlerini güçlendirmesi CDS primleri dahil pek çok göstergeye olumlu katkı sağlayan bir strateji ve net rezervlerin zayıf kalması önemli bir ekonomi güvenliği riski. İkincisi de kurun düşmesi ihtimali ihracatçılar ve turizmciler açısından ciddi riskler barındırıyor. Hal böyle olunca TCMB, kurun düşmesini de engelleyecek şekilde piyasadan yoğun döviz alarak rezervlerini güçlendirmeye devam ediyor.

Elbette tüm bu süreçler düz bir çizgi üzerinde gerçekleşmedi. Süreç içerisindeki değişkenler ve veri akışı dalgalanmalara neden oldu. Bu dalgalanmalar özellikle mevduat faizlerinde belirginleşti ve beraberinde ilave adımları gerektirdi.

23 Mayıs’taki Para Politikası Kurulu toplantısının hemen ardından açıklanan ilave tedbirler ve ek adımlarla beraber TCMB güçlü makroihtiyati tedbirleri hayata geçirdi. Buna göre; Türk lirası mevduat ve kur korumalı mevduat (KKM) hesaplarına uygulanan zorunlu karşılık oranlarında ciddi artışlar yapıldı. Ayrıca artan döviz girişinin KKM’den çıkışta yeni alan açması nedeniyle KKM yenileme oranı yüzde 75’e kadar düşürüldü. Karar öncesindeki bir haftada mevduat faizlere 4,5 puan gerilemişti.

Sonuç olarak, hem küresel taraftaki gelişmeler hem de içeride atılan adımların gecikmeli etkileri ile beraber mevduat faizlerinde daha yoğun olmak üzere faizlerde volatil bir dönemden geçiyoruz. Bu bakımdan TCMB’nin sıklıkla yeni düzenlemeleri hayata geçirmesi sürecin olağan akışının bir gereği olarak değerlendirilebilir. Ancak zaman zaman dalga boyunun artmasının piyasalarda algıyı bozma riski de göz önüne alındığında TCMB’nin bu alanda daha proaktif adımlar atması gerektiği aşikar.