Sermaye akışı azalınca çalışan göçü artıyor

İBRAHİM ACAR
Abone Ol

Gümrük duvarlarının son yıllarda yeniden örülmeye başlanması uluslararası sermaye hareketlerini yavaşlattı. Birkaç yıldır uluslararası doğrudan yatırımlar önemli ölçüde geriliyor. Küresel iş gücü hareketliliğinde ise bu durumun aksine bir hareketlilik var. Eskiden sermaye iş gücünün ucuz olduğu ülkeleri tercih ederdi, şimdi ise iş gücü daha iyi yaşam koşulları için sermayenin olduğu yere gidiyor.

Uluslararası doğrudan yatırımlardaki hareketliliğin yavaşlaması asrın salgın hastalığı Kovid-19 ile başladı. 2 trilyon dolara doğru bir yükseliş ivmesi yakalayan uluslararası doğrudan yatırımlar birkaç yıldır geriliyor. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) 2024 Yılı Dünya Yatırım Raporu'na göre 2023'te küresel Uluslararası Doğrudan Yatırım (UDY) hacmi yüzde 2'lik bir düşüşle 1 trilyon 330 milyar dolara geriledi. 2022’de bu rakam 1 trilyon 360 milyar dolardı. Özellikle proje finansmanında gerçekleşen gerileme sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılması üzerinde önemli bir risk oluşturuyor. Raporda 2024’ün zor bir yıl olacağı da ifade ediliyor. Finansman olanaklarının gelişmesi ve yatırımları kolaylaştırmaya yönelik çalışmaların olumlu sonuçlar vermesi halinde bu yılsonuna doğru sınırlı bir iyileşme gözlemlenebileceğinden bahsediliyor.

İmkânlar geçmişle karşılaştırıldığında aslında uluslararası sermaye akışlarını kolaylaştıran adımlar çoğalıyor. Örneğin dijital devlet çözümlerinin artması; yatırım süreçlerinin basitleşmesi, yatırımcıların bilgiye erişiminin kolaylaşması, şeffaflığın artması ve idari süreçlerin birbirleri ile uyumunun artmasına önemli katkı veriyor. Bu gibi teknolojik gelişmelere rağmen ülkeler; hem üretim hem yatırım olarak kendi kendine yetebilme konusunda endişeli.

2019’da 1,5 trilyon dolar olarak açıklanan küresel uluslararası doğrudan yatırımlar, 2020’de büyük bir gerilemeyle 859 milyar dolara gerilemişti. 2009’daki mali krizden sonra yaşanan dip noktanın yüzde 30 altında kaldı ve 1990’lardan bu yana görülen en düşük seviye oldu. Bu tabloya neden olan Kovid-19 pandemisinin tedirginliği geride kalmış değil. Gıdada kendi kendine yetebilme, tedarikte kendi kendine yetebilme ve ürettiğini dünya pazarlarına ulaştırma kabiliyeti konusunda kendi kendine yetebilmede büyük bir sendeleme yaşayan ülkeler, liberal ekonomiden geri adım atma eğilimindeler.

Salgın hastalık döneminde eve hapsolan beşeri sermayeyi ofise ve üretim hatlarının başına döndürmenin zorlukları sürüyor. Bu endişe küresel ekonomide devam eden kırılganlık, talep düşüklüğü, jeopolitik riskler ve özellikle uluslararası şirketlerin karlılıklarındaki düşüşle birleşince, küresel iş gücündeki hareketlilik arttı. Yetişmiş insan gücünün daha iyi ücret ve daha iyi yaşam koşullarının olduğu ülke arayışı sürüyor. Yeni iş kapılarını artırma potansiyeli olan yatırım sermayesi, iş gücünün düşük olduğu ülkelere gidemeyince, bu sefer iş gücü sermayenin olduğu coğrafyalara göçüyor. Emeğinin karşılığını almak için alın terinin/ akıl terinin daha iyi karşılık bulduğu ülkeler her zaman cazip olmuştur çalışan için. Bu haklı düşünce, göçmen işi gücünü çekme politikalarıyla birleşince rekabet kızışıyor. Gelişmiş ülkeler için göçmen iş gücünü yönetmeyi zorunlu hale getiren bu tablo, yatırım sermayesi açığını dışarıdan karşılama yoluna giden gelişmekte olan ülkeleri zorluyor. Tasarruf alışkanlığı zayıf ülkeler, bu dönemde hem yatırım çekmek hem de mevcut iş gücünü elinde tutmak için ekstra çaba harcamak durumda.

Bu konuyu çarpıcı hale getiren bir diğer önemli nokta daha var. Pandemide bol keseden para dağıtılmasının sancıları devam etmesine rağmen küresel işgücü piyasaları geçtiğimiz yıl güçlü bir performans sergiliyor. Sıkı para politikalarına ve kemer sıkma reçetelerine rağmen birçok ülkede tarihte görülmemiş istihdam rakamları ve düşük işsizlik seviyeleri görülüyor. İstihdam rakamları artsa da ücretler çalışanları mutlu etmekten uzak. OECD’nin “İstihdam Görünümü” raporu göre; örgüt üyesi ülkelerinin yarısında ücretler halen 2019 seviyelerinin altında. Raporda ABD, Kanada, Japonya, Avustralya ve birçok Avrupa ülkesindeki ücretler buna örnek gösteriliyor. Nimet ile külfetin dengeli dağıldığı yaşanılabilir müreffeh bir dünya dileğiyle…