Sanayide gelecek yeşil dönüşümde

HABER MASASI
Abone Ol

Türkiye’nin en büyük dış ticaret bölgesi olan Avrupa Birliği’nin çevre ve sürdürülebilirlik alanında en önemli girişimi olan yeşil mutabakat, birliğin ekonomik ve siyasi ilişkide olduğu tüm aktörleri etkileyecek. 2050 yılına kadar net sera gazı emisyonlarının sıfırlanması başta olmak üzere ekonomik büyüme üzerindeki kaynak etkisinin azaltılması gibi konularda büyük değişimler getirecek yol haritası, Türkiye açısından da belirleyici olacak. Bu nedenle Türk sanayisinde çevreci dönüşüm için geri sayımın bir an önce başlatılması gerekiyor.

Aralık 2019’da Avrupa Komisyonu öncülüğünde, bugüne kadar iklim değişikliği ile mücadele konusundaki en iddialı girişim olan Avrupa Yeşil Mutabakatı kabul edildi. Polonya dışında 27 üye tarafından desteklenen yol haritası, 2050’ye dek Avrupa çapında sera gazı emisyonlarının ortadan kaldırılması ve küresel ısınmayı sanayi öncesi ortalamasının sadece 1,5-2 derece üzerinde sabit tutmayı amaçlıyor. Bu nedenle sera gazı emisyonlarını 2030’a kadar yüzde 55 düşürülmesi, planın ilk aşaması olacak. Bununla beraber düzenleme geri dönüşümü artırarak atıkların azaltılmasını sağlayan döngüsel bir ekonomiye geçilmesi, ulaşımın elektrik ile sağlanması, tarım ve orman alanlarının elden geçirilmesi gibi diğer bazı iddialı hedeflere de sahip.

Oyunun kuralları sil baştan

AB'nin 2030'a kadar yeşil mutabakat için sağlayacağı kaynak: 1 trilyon euro

Avrupa Birliği, Yeşil Mutabakat’ın sadece kağıt üzerinde kalmaması için şimdiden çalışmalara başladı. Bu nedenle yakın gelecekte Avrupa’da oyunun kuralları tamamen değişecek. Bu kapsamda 50’den fazla yasa, iklim hedefleri ile uyumlu hale getirilmesi için gözden geçirilecek. Geçen süre zarfında da Avrupa Komisyonu 18 yeni mevzuatı devreye soktu.

Yeşil Mutabakat’ın en önemli yeniliği ise kuşkusuz Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından ‘aya ayak basma anı’ olarak nitelendirilen sınırda karbon vergisi düzenlemesi olacak. Karbon kaçaklarını önlemek için hayata geçirilecek düzenleme AB ile ilişkili tüm tarafları etkileyecek.

Bu yıl içerisinde yasa tasarısının hazırlanacağı mekanizma, karbon yoğunluğu yüksek sektörler başta olmak üzere ithalat izni için karbon salım verilerinin raporlanmasını gündeme getiriyor. Düzenlemenin en önemli ayağını ise, seçilmiş sektörlerde ürünlerin ithalat fiyatının, karbon içeriğine göre belirlenmesi oluşturuyor. Örneğin bir ürün birlik içerisinde sıfır karbon ile üretiliyorsa, üçüncü bir ülkenin üretimde kullandığı karbon miktarı çok yüksekse, aradaki farkın vergi olarak ödenmesi gerekiyor.

Tasarıya göre en fazla karbon ayak izi olan sektörler, AB sınırını geçmek için dijital sertifika sahibi olmak zorunda olacak ve bu sertifikalar, ürünlerin üretim süreçlerinde salınan emisyonları gösterecek. Kısacası dış ticarette mevcut kurallar, karbon emisyonları ile yeniden şekillenecek.

Türkiye nasıl etkilenecek?

Sınırda karbon düzenlemesinin başlayacağı tarih: 2023

Yeşil Mutabakat Türkiye’yi doğrudan etkileyecek düzenlemelerden olacak. Bu nedenle Türkiye için potansiyel riskin yanı sıra fırsatlar da barındıran bu sürece uyum sağlamak konusunda çalışmaların vakit kaybetmeksizin başlatılması gerekiyor.

Avrupa Birliği ile ticaret bağları çok güçlü olan Türkiye’de birçok sektör, sınırda karbon düzenlemesine uymak zorunda olacak. Bu nedenle ihracatımızda önemli bir yer işgal eden otomotiv, demir-çelik, seramik, cam ve makine sanayinde üretim maliyetleri yeni düzenlemeden doğrudan etkilenecek.

TÜSİAD tarafından geçtiğimiz yıl sonunda yayınlanan ‘Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu’na göre de sınırda karbon düzenlemeleri Türkiye’nin ihracatını doğrudan etkileyecek. Buna göre karbon fiyatını iki farklı senaryoda ele alan araştırmaya göre, Yeşil Mutabakata uyum konusunda alınacak tedbirler ile gayri safi yurtiçi hasılanın sırasıyla yüzde 5,7 ve yüzde 6,6 daha yüksek; sera gazı emisyonunun ise sırasıyla yüzde 16,5 ve yüzde 15 daha düşük olacağını ortaya koydu.

Potansiyelimizi iyi değerlendirmemiz gerekiyor

AB'nin sera gazı emisyonlarındaki payı: %10

Avrupa Birliği’nin düşük karbon hedefi ile sınırda karbon düzenlemesi, Türkiye açısından riskleri yanı sıra fırsatları da beraberinde getiriyor. TÜİK tarafından 2019 sera gazı envanteri sonuçları uyarınca Türkiye’nin toplam sera gazı emisyonları bir önceki yıla göre yüzde 3,1 düşüşle 506,1 milyon ton olarak gerçekleşti. Bu sonuçlarla Çin ve Hindistan gibi dünya karbon salınımında önde gelen ülkeler karşısında bir adım önde olan Türkiye’nin eli, en büyük ticari ortaklarından biri olan Avrupa Birliği’nin mevzuatına uyum konusunda oldukça güçlü. Bununla beraber uygulamada mevcut durumun yeniden ele alınması gerekiyor.

Birçok uzmana ve sektör temsilcisine göre Yeşil Mutabakat’a uyum konusunda Türkiye’nin vakit kaybetmeksizin hem kamu hem de özel sektör nezdinde harekete geçmesi gerekiyor. Bu kapsamda Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un vurguladığı gibi İklim Kanunu önemli bir dönemi de başlatacak ve sanayi ve enerji işletmeleri başta olmak üzere karbon ayak izini azaltmak için tesislerin yeniden düzenlenmesi gerekecek.

Yeşil Mutabakat’a uyum konusunda sadece kamunun değil, özel sektörün de bir dönüşüm içerisinde olması gerekiyor. Uluslararası Sürdürülebilirlik Uyg-Ar (IRCOS) Müdürü ve İstinye Üniversitesi İİSBF Öğretim Üyesi Dr. Pınar Gökçin Özuyar’a göre Türkiye şüphesiz, sadece dış ticaret anlamında değil ama ekonomik, çevresel ve sosyal bütünlük içinde iklim değişikliğini önleme ve uyum için politika, strateji ve uygulamalarını çalışmaya devam etmek durumunda. Bu alanda birçok sektör temsilcisine göre çalışmalar şu anda başladı ve Türkiye’nin bu konudaki avantajlarını fırsata çevirmek mümkün. Her sektörün farklı yapısı gereğince sektörün önde gelenlerinin sadece ekonomik anlamda değil, gelecek nesillere sürdürülebilir bir çevre ve güçlü bir yerli sanayi bırakmak için de yeşil dönüşümde elini taşın altına koyması gerekiyor.

Avrupa Birliği, ‘Yeşil dönüşümün dışında kalırsanız, ürettiğiniz mal ve hizmetlerin karbon ayak izlerini küçültmezseniz, AB’ye mal satmakta giderek zorlanacaksınız’ diyor. Hepimiz gelişmeleri dikkatle takip ediyoruz: Sadece AB’nin değil ABD, Japonya ve Çin’in de ‘sıfır karbon’ üzerine ticaret programları yürüyor. Hepsi de şimdiye ve geleceğe yatırım yapıyor. Bu yüzden bizler yeşil dönüşümü ek maliyet gibi değil, rekabetçilik kaybını önleyecek bir sermaye olarak görmeliyiz. Paramızı çöpe atmıyoruz, çöpleşmeyi durduracak bir teknolojiyi hayata geçiriyoruz. Daha da önemlisi yeşil dönüşüme yatırım artık küresel bir zorunluluk. Üstelik yeşil mutabakata ve dijital dönüşüme yapacağınız yatırımın getireceği fırsat ve ‘rekabetçilik kazancı’ çok daha büyük olacak.

AB'nin Türkiye ihracatındaki payı(2020): %41.3

Kanaatime göre “karbonsuzlaşmayı” ülkemiz ve firmalarımız için bir fırsata çevirmemiz çok mümkün… Türk firmalarının bu alanda yapacakları yatırımlar için AB fonlarını kullanma imkânları da bulunuyor. Bu fırsatı değerlendirmeliyiz. En önemlisi şudur ki, yeşil mutabakata uyan firmalar, mal satmak için yeni pazarlara ulaşma ya da pazarını genişletme imkânına sahip olacak. Avrupa’da bir alıcı ‘karbon ayak izi’ konusunda bir taahhütte bulunduysa, artık bu firmaya ürününüzü satmanız tek başına fiyata bağlı değil.

Sonuç itibariyle özellikle “sınırda karbon vergisine” yönelik olarak Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum sürecinde, ülkemizin hızlı adımlar atması büyük önem taşıyor. AB ile ikili anlaşmalardan kaynaklanan haklarımızı korumak için devletimizin çalışmaları sürüyor. Biz de iş dünyası olarak, bu çalışmalara tam destek vermeye devam edeceğiz, firmalarımızın yeşil dönüşümü hızla ve kolaylıkla gerçekleştirmesi için elimizden gelen katkıyı yapacağız.

  • Türkiye'nin karbon düzenlemesinde karşılaşacağı yıllık maliyet: 1.8 milyar euro