Sabit kur rejiminin sorunları
Amerikan Doları’nı pounda 8.8’e sabitleyen Mısır geçen ay para birimini serbest bırakma zorunda kaldı. Bu kararın hemen ardından dolar hızla 13 pounda çıktı ve Mısır para birimi yüzde 32 devalüe oldu. Takip eden günlerde poundun düşüşü sürdü ve kayıp yüzde 50’ye ulaştı. Bu düşüşün etkilerinin yakın zamanda hissedilmesi muhtemel. Değer kaybının artmasına engel olmaya çalışan Mısır Merkez Bankası ise faizi yüzde 3 artırdı. Ancak döviz rezervinin yüzde 22 kaybına rağmen devalüasyon engellenemedi. Bazı gelişmekte olan ülkeler için sabit kur, zorunlu devalüasyon, kriz ve tekrar sabit kura geçiş bir döngü haline gelmiş durumda. Ders ise alınamıyor.
Mısır, döviz kurunun pençesine düşmüş son Müslüman ülke olsa bile tek değil. Türkiye, Endonezya ve Malezya geçen aylarda para birimlerinde düşüşler yaşadılar. Ancak ilginç şekilde Körfez’deki petrol ihracatçıları Kuveyt hariç, hepsi para birimlerini dolara sabitlemiş olmaları ve petrol fiyatlarının düşmesine rağmen herhangi bir devalüasyon yaşamadı. Elbette hiç birinin döviz rezervi ve ekonomik göstergelerinde bir devalüasyonu gerektirecek bir kötüleşme olmadı. Onlarında şimdi serbest kur rejimine geçmeleri için bir şans bulunuyor.
Her ne kadar döviz kurlarının bir ülkenin temel göstergelerini yansıttığı söylense bile, döviz kurları düşen dört Müslüman ülkede yaşananlar bunun her zaman doğru olmayabileceğini gösteriyor. Aşırı değerlenen kurlar para biriminin değer kaybına yol açar, sabit ya da yarı sabit kur rejimi ise bu durumlarda genelde açık yakalanmaktadır. Mesela dolar Mısır poundu karşısında sabit kur 8.8 iken serbest piyasada 18.25 pounddan işlem görüyordu. Sabit kur ile serbest piyasadaki makas açıldıkça karaborsa oluşur ve resmi kur seviyesinden dolar bulmak zorlaşır. Böylesi ikili piyasalarda her türlü ahlaksız yöntem devreye girer. Dolar kazançlarını az gösteren ihracatçıların yanı sıra, resmi ve karaborsadaki makas giderek açılır ve ülke düşüşe geçer.
Sabit kur rejimi, onu kullanan ülkenin para birimi için bir tür istikrar sağlasa da bir dizi dezavantajı da beraberinde getirir. Bunların ilki, bu kur rejimini seçen ülke para politikası esnekliğini kaybeder. Kurunu sabitleyen ülke, seçtiği para biriminin ülkesinde uygulanan para politikasının mahkumu olur. Bu konuda en iyi örnek Hong Kong’dur. Para birimini Amerikan dolarına sabitlemiştir. Hong Kong’un bağımsız bir para politikası yoktur. Sahip olduğu para politikası da Washington’undur. Hong Kong bu politikayı 30 yıl süresince başarıyla uygulamıştır. Ancak aynı durum Arjantin için geçerli değildir. Para birimi pesoyu dolara 1991’de sabitleyen Arjantin, 10 yıl sonra 2001’de serbest kur rejimine geçmiştir. Bir pesoyu bir dolar paritesinde sabitleyen Arjantin, doların değer kazanmasıyla bir dizi sorunla karşılaştı. Aşırı değerlenen peso cari açığa neden oldu, bu açık borçlanmayla kapatılmaya çalışıldı ve ülke ABD’ye oranla aşırı para basımına gitmek zorunda kaldı.
Sabit kur, bir ülkeyi para arzını, faizlerini ve hedef enflasyonu bağımsız olarak değiştirmesine engel olur. Burada bir problem vardır. İç koşullar para arzı ve faiz oranında farklı tavır almayı gerektirebilir. Parasal değişkenlerde yaşanan farklılıklar, denge döviz kuruna da etki ederek sabitlenen kurdan ayrışabilir. Kısa dönemli sapmalar sorun olmaz ancak birkaç yıllık yüzde 5’lik farklar sabitlenen kurla arada ciddi sorunlara yol açabilir. Mısır gibi gelişmekte olan ülkeler ABD’ye oranla daha destekleyici politikalar uygulaması gerekirken, denge kur oranları düşerken, sabitlenen kur karşısında yerel para aşırı değerli hale gelir. Buradaki asıl sorun ise bu tür aşırı değerlenmenin bir uyarı vermeden gerçekleşmesidir. Bu kendini tipik olarak cari açık şeklinde gösterir, aşırı değerlenme ithalatı ucuzlatırken, ihracatı pahalı hale getirir. Rekabetçiliğin kaybıyla da dış rezervler tükenmeye başlar. Rezervlerin fazla olmadığı yerde de dış borç artışı yaşanır. Daha açık ifadeyle aşırı değerli kurlar yerli endüstriyi öldürebilir.
Ancak döviz kurları tam tersi sonuçlar vermesi için de kullanılabilir. Örneğin, Uzak Doğu’nun güçlü ülkeleri Japonya, Kore, Tayvan ve hatta Çin, para birimlerini sürekli düşük tutarak kendilerini gelişmiş ülkeler sınıfına sokabildi. Döviz kurlarını endüstriyel bir taban yaratmak ve ihracatını artırmak için kullanmak Uzak Doğu ülkelerinin bir standart stratejisi olageldi. Bu tür bir düşük değer stratejisinin işleyebilmesi için katma değer üretiminin yüksek ve bu üretim içinde ithalatın payının düşük olması gerekir.
Müslüman ülkelerin çoğu ya sabit ya da yarı sabit döviz kuru rejimleri uygulamaktadır. İhracatta rekabetçilik temel politika olmadığı koşullarda, esnek kur ve geniş müdahale aralıkları, sabit kur rejiminde oluşan aşırı değer farklılıklarına oranla daha mantıklı olabilir. Sabit kur rejimlerinde spekülatif atakların daha fazla görülmesi ironiktir. Sabit kur spekülatörlere yokuşların az olduğu tek yönlü bir yol sunmaktadır.