Offshore'un dayanılmaz hafifliği

HABER MASASI
Abone Ol

Türk şirketleri offshore'u yoğun olarak kullanıyor. Garanti, İş Bankası, Yapı Kredi, Akbank, Vakıfbank dahil 11 Türk bankası, vergi cennetleri olarak bilinen Lüksemburg, Malta ve Bahreyn'deki offshore hesaplarında 142 milyar lirayı yönetiyor.. Bu tutar Türkiye’nin GSMH’sinin yüzde 5’inden biraz daha fazla. Arçelik, Vestel, Anadolu Efes, Koç Holding, Doğan Holding, Boyner, Ülker, Botaş gibi Türk şirketleri dahil olmak üzere Türkiye'nin büyük sermaye gruplarının bir çoğunun offshore'da şirketleri bulunuyor. Ada ülkelerinde kurulmuş olup Türkiye'de yabancı şirket adı altında faaliyet gösteren 10 binden fazla firma ve marka var. Türkiye'nin offshore'la sınavında ortaya çıkan mesaj açık: "Hepiniz oradaydınız!"

Dünya ticaretinde bir yılda oluşan küresel para trafiği 72 trilyon dolar. Bunun yarısı offshore (kıyı ya da kıyı ötesi anlamına geliyor) merkezlerinde dönüyor. Orası karanlık taraf. Eşinden para saklayan zenginler, ülkesinden vergi kaçıran büyük şirketler, yurtdışında gizli operasyon yürüten istihbarat birimleri, geleceklerini garantiye alan siyasetçiler, rüşvet gelirlerini saklamak zorunda kalan bürokratlar, milyon dolarlık bonusları gözlerden uzak tutmak isteyen üst düzey yöneticiler gibi paranın izini kaybettirmek isteyenler için değişmeyen tek adres, offshore. Son yıllarda Panama belgeleri, Lüksemburg sızıntısı gibi ifşaatlarla ard arda gelen çok amaçlı operasyonlar ise artık gök kubbenin altında saklanacak bir yer olmadığını gösteriyor.

Önce 2013'teki İsviçre sızıntısı (Swissleaks) ve şimdi de Mart 2016'daki Panama belgeleri (Panama Papers) küresel finansal sistem için yeni bir evreye girildiğine işaret ediyor. Panama belgelerini yayınlayan Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu'nun (ICIJ) web sitesinde yer alan bilgilerden ve yaptıkları açıklamalardan anlaşıldığına göre bu operasyonun finansal destekçileri arasında George Soros, ABD Hazine Bakanlığı, İngiltere ve Almanya gibi aktörler bulunuyor. Aslında sızdırmanın temelde iki amacı var. Birincisi, orta ve büyük ölçekli şirketlerin vergi kaçırması nedeniyle azalan vergi gelirleri ABD, İngiltere, Almanya gibi devletlerin bütçelerini sarsmaya başladı. 2008 finansal krizinden sonra ayyuka çıkan finansal sahtekarlıklar ve doğan vergi kayıpları, söz konusu devletlerin gizli zulaların peşine düşmesine neden oldu. İkinci neden ise tek kutuplu dünyada güvenlik ve ekonomik hegemonyasını pekiştirmek isteyen ABD'nin, kendi kontrol alanındaki menfaatlerine zarar vermeye başlayan ülkelere ve siyasi liderlere karşı yürüttüğü düşük yoğunluklu finansal savaş.

Londra, Amsterdam, Panama, Singapur, Hong Kong, Cayman Adaları gibi merkezlerde dünyadaki tüm politikacılara, zenginlere, uyuşturucu kaçakçılarına, sanatçılara, futbolculara "kesin gizlilik" pazarlayan binlerce hukuk bürosu ve finansal aracı şirket bulunuyor. Bir telefonla ya da internetten sipariş üzerine, ihtiyacınıza göre 500 dolardan başlayan fiyatlarla dünyanın 83 offshore ülkesinin herhangi birinde, birkaç günde anahtar teslimi şirket sahibi olabilirsiniz. Bu danışmanlar size banka hesabı açıyor. Üstelik Visa'dan Mastercard'tan kredi kartı temin ediyor. Ülkenizdeki vergi memurlarının hayallerine sığmayacak yöntemlerle paranızın izini ustaca yok etmenize yardımcı oluyorlar. Sloganları ise şöyle: Kusura bakmayın, burada fakirlere yer yok!

Büyük şirketlerin vergideki payı azalıyor

IMF'nin belirlediği 50 offshore ülkesinin 29'u Güneş Batmayan İngiliz İmparatorluğu'nca kontrol ediliyor. Yeri ve saati geldiğinde politik operasyonlara da hizmet eden bu sistemin akıl odasında Rothschild, Soros gibi isimler var. Yurtdışında para gizlemek isteyen politikacılara, krallara, işadamlarına önce kesin gizlilik vaad ediyor, kaplan tuzağına çekiyorlar. Sonra, kendilerine meydan okuyan liderleri topluca infaz ediyorlar.

Kurumlar vergisinde OECD ortalaması yüzde 25 seviyesinde seyrederken Türkiye’de yüzde 20 düzeyinde. Bu oran 2004'e kadar yüzde 30'du. Hükümet, yerli ve yabancı yatırımları artırmak amacıyla bu vergiyi 2004'te yüzde 20'ye indirdi. Teşvik, gerçekten de yerli ve yabancı sermayenin Türkiye'ye akmasını sağladı. 2005-2015 döneminde büyük şirketler satış gelirlerini ve kârlarını 3 ila 5 kat arasında artırdılar. Ancak bu durum Türkiye hükümetinin büyük firmalardan topladığı vergiyi oransal olarak artırmadı. Aksine kurumlar vergisinin toplam vergi gelirleri içindeki payı son 10 yılda yüzde 9,6'dan yüzde 8'e geriledi. İlginç şekilde, aynı dönemde, ağırlıklı olarak işçi ve memur maaşlarından kesilen gelir vergisinin sistem içindeki payı yüzde 19,1'den 22,7'ye yükseldi. Bu, dönemde vergi yükü büyük şirketlerden milyonlarca işçi ve memurun omuzlarına geçti.

OECD'nin Türkiye ve benzer durumdaki ülkeler için yaptığı tespite göre, Türkiye’de kurumlar vergisi kaçağı yılda en az yüzde 4 ila yüzde 10 arasında gerçekleşiyor. Son 10 yıldaTürk devletinin kurumlar vergisine tabi şirketlerden elde ettiği toplam vergi geliri 296 milyar TL idi. OECD'nin belirlediği yüzde 10 oranı baz alındığında 10 senede Türkiye'de buharlaşan kurumlar vergisinin toplam tutarı 29 milyar TL'yi buluyor ki bu miktar çokça tartışmaya konu olan Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden üç tane inşa edebilmek demek.

Eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın 2013'te açıkladığı bir bilgiye göre, Türk sermayesinin yurtdışında tuttuğu resmi servetin toplamı 130 milyar dolar büyüklüğündeydi. Bunun 50 milyar doları ABD'de tutuluyor. ABD'nin vergi cenneti eyaleti Delaware oradaki Türk şirketlerinin ilk adreslerinden biri. Türkiye geçmişte bu parayı getirmek için iki kez "vergi barışı" kampanyası düzenledi. 2009'daki kampanyada 48 milyar lira kayıt altına alındı; 1,9 milyar lira vergi geliri elde edildi.

'Vergiden kaçınmak vergi kaçırmaktır'

Kurumlar ve gelir vergisinin toplam vergi gelirlerindeki payı(%)

ABD ve Avrupa Birliği’nin offshore ülkelerine yönelik bilgi paylaşımı konusunda getirdiği yasal yaptırımlarının geçmişi aslında 2003 yılına kadar gidiyor. Ancak 2008 finansal krizinde hükümet bütçelerinin milli gelirlerine oranının yüzde 100’leri aşmıştı. ABD ve AB ülkeleri ekonomik durgunluğa girdi. Bu da Batı başkentlerinde alarm zillerini çaldırdı. ABD'de batan Lehman Brothers ve AIG gibi finans devleri ve General Motors gibi sanayi grupları ABD Hazinesinden karşılanan paralarla kurtarıldı. Yunanistan, Güney Kıbrıs, Portekiz, İspanya ekonomileri ipten alındı. Kurtarmanın bedeli fakirleşme oldu. Bu gelişmeler vergiden kaçınma ya da vergi kaçırma adıyla ana ülkeyi terk ederek kıyı ülkelere giden iş dünyası üzerinde daha fazla devlet kontrolüne neden oldu. ABD ağır kurallar koydu. İngiltere Maliye Bakanı George Osborne, yeni dönemi, “Vergiden kaçınmak vergi kaçırmaktır, hırsızlıktır” diye özetledi. Çünkü dünyanın karanlık tarafına akan paralar, dünyanın gerçek yüzünde yaşayan insanların nefretini kazanmıştı. Offshore, ekonomik krizlerin sebebi olarak gösteriliyordu.

Vergi kaçağı tüm devletlerin sorunu

Offshore'a kaçan para nedeniyle Türkiye'nin vergi kaybı(OECD Baz Oranı %10)

Mali Suçları Araştırma Komisyonu (MASAK) yıllık raporlarına göre ABD 2015’te Türkiye’den 10 bin 98 kişi ve şirket hakkında bilgi talebinde bulundu. Türkiye tarafıysa ABD’den 752 kişi ya da şirket hakkında bilgi istedi. Ancak ABD’nin bir senede bu kadar çok kişi hakkında bilgi istemesi MASAK tarihinde görülmemiş bir şey. Mesela 2014’te ABD’ye sadece 119 kişi/kurum hakkında bilgi verilmişti. Bu bilgi alışverişi dünyada 151 ülkenin kullandığı Egmont Grubu tarafından yazılmış Egmont Secure Web isimli bir mali istihbarat paylaşım programı kanalıyla yapılıyor.

Internal Revenue Service, Amerika Birleşik Devletleri'nde gelir idaresi alanında işleyiş gösteren devlet dairesidir.

ABD’de yasal kurumlar vergisi oranı yüzde 39 ancak her eyalette farklı oranlarda uygulanabiliyor. Örneğin Delaware eyaletinde kurumlar vergisi oranları yüzde 8,7 gibi çok düşük bir seviyede. Business Insider’a göre, 2000 ile 2012 arasında Rusya’dan ve Çin’den ülkeyi terk eden para tutarının 1’er trilyon dolara yakın olduğu belirtiliyor. Bu paralar büyük ölçüde offshore hesaplarda tutuluyor ve oradan işletiliyor. Offshore sermayesi kullanan şirketler, rakiplerine oranla finansal avantaj elde ediyor. Bununla beraber bu şirketlerin kontrol hisselerini elinde tutan ve ilişkili şirketlerde de payı bulunan büyük yatırımcılar Offshore sayesinde daha fazla kar payı elde ediyor. Bu sayede kâr payı (temettü) kazançlarını vergiden uzakta tutuyorlar. Offshore yöntemlerinin ortak özelliği gereği, şirketten gider görünümlü sermaye çıkışları olduğu için borsadaki küçük hissedarlar zarara uğratılmış oluyor.

Maliye teyakkuza geçti

Deloitte ve pwc.

Türkiye ise 2015 itibariyle harekete geçti. OECD bünyesinde başlatılan Taban Erimesi ve Kâr Kaymasına (BEPS) karşı aksiyon planı geliştiren inisiyatife temsilci göndermeye başladı. Bu inisiyatif, büyük şirketlerin vergiden kaçınmak amacıyla kullandıkları örtülü kâr transferi ve ilişkili taraflarla yapılan para aktarımları konusunda üye devletlerin hükümetleriyle bilgi paylaşımı yapıyor. Amaç vergi kaçaklarını azaltmak. Öte yandan sızan Panama belgelerinde yer alan Türkler konusunun, Maliye Bakanlığını teyakkuza geçirdiği belirtiliyor.

Offshore dünyası örtülü kâr transferi için mükemmel bir zemin hazırlıyor. Şirketler vergiden kaçınabilmek amacıyla, satış gelirlerinden elde ettikleri kazancı, Gelir Tablosunun en başında yer alan Satış Gelirleri ile Vergi Öncesi Kar/Zarar kalemi arasında yer alan diğer kalemler arasında buharlaştırmak zorunda. Aksi halde vergiden kaçınması mümkün değil. Temel hedef, vergiye esas teşkil edecek gelir kalemini mümkün mertebe azaltmak. Bunun için en sık kullanılan yöntem ise, yurtdışından yapılan mal ve hizmet tedariğini, şirketin offshore merkezlerinde kurmuş olduğu grup şirketleri aracılığıyla yapması.

Gizemli yapının mimarları

Kesin gizlilik prensibiyle çalışan finansal endüstrinin ayakta durmasını, küreselleşmesini sağlayan üç temel saç ayağı bulunuyor. 1. Visa, MasterCard, Cirrus, Axxess gibi kredi kartı şirketleri. 2. HSBC, Barclays, Standard Chartered, UBS gibi uluslararası ve yerel bankalar. 3. PWC, KPMG, E&Y ve Deloitte büyük denetim şirketleri ile offshore şirketleri konusunda hukuki ve finansal aracılık hizmeti veren Londra gibi merkezlerde ya da offshore ülkelerinde kurulu danışmanlık firmaları. YouTube'da bu kurumların uzmanları tarafından verildiği anlaşılan, transfer fiyatlandırması yoluyla grup şirketleri arasında örtülü kazanç dağıtımının nasıl yapıldığını, örtülü kâr transferinin nasıl yapılacağı konularını detaylı şekilde anlatan çok sayıda video yayınlanıyor. Videolarda şirket kârını, yurtdışındaki vergisi düşük olan ya da hiç vergi almayan yerlerde bırakmanın çeşitli yöntemlerini görmek mümkün.

Sanayicilerin Offshore tercihi Hollanda

İngiltere merkezli özel yatırım fonu Doughty Hanson'a ait olan TMF Group'un Hollanda'daki merkezinde kayıtlı binlerce tabela şirketi bulunuyor. Türkiye’nin en büyük dayanıklı tüketim şirketlerinden Arçelik’in 2015 bilançosunda Hollanda’da kurulu bağlı şirketi olarak görünen ArDutch BV'nin şirket adresi internette aratıldığında, TMF Group’un adresiyle aynı yer çıkması dikkat çekiyor. TMF Group'un İstanbul'da da şubesi bulunuyor. Firmalara şirket kuruluşunun yanı sıra bordrolama ve insan kaynakları hizmetleri veriyor. TMF Group'un bilançosunda yer alan risk analizinde, müşterilerin çok büyük bir bölümünün vergi dostu merkezlerde çifte vergilendirmeyi önleyici holding yapılanmaları kurmak istediği ancak ülke hükümetlerinin offshore fonlarını olumsuz etkileyecek yasal düzenlemeler getirmesi halinde şirketin bundan olumsuz etkileneceği yazıyor. Hollanda'da yatırım şirketi kurmayı tercih eden sanayici firmalar arasında Vestel de bulunuyor.

Hollanda, IMF ve OECD tarafından offshore olarak tanımlanmasa da dünyada Finansal Gizlilik Endeksi'ni yayınlayarak adından bahsettiren Vergi Adaleti Ağı (Tax Justice Network) tarafından offshore olarak niteleniyor. Michiel van Dijk, Francis Weyzig, Richard Murphy tarafından 2006’da yazılan, “The Netherlands: A Tax Haven?” (Hollanda bir vergi cenneti mi?) kitabında, “somut araştırmalar ve bulgular Hollanda’nın bir vergi cenneti olduğunu ortaya koymaktadır” deniliyor. Vergi cennetinin ise tanımı şöyle yapılıyor: “Bir ülkedeki hukuk sisteminin yüklediği vergiden kaçınmak ya da sakınmak amacıyla başka bir ülkedeki ya da bölgedeki hukuk sistemini kullanmak”. Holldanda'nın milli geliri 890 milyar euro ancak Hollanda Merkez Bankası rakamlarına göre, Hollanda'nın aşırı esnek yasalarına tabi vergiden muaf ve yabancılara ait olan Özel Finans Kuruluşları (SFI) aracılığıyla bu ülkeye bir yıl içinde giriş ve çıkış yapan para tutarı 6,5 trilyon euro. Yani, ülkede konuşlanan yabancı şirketler, Hollanda milli gelirinin 7 katından daha fazla tutarda bir meblağı, Hollanda üzerinden başka offshore'lar ve kendi ülkeleri arasında kurulan ağlara transfer etmek suretiyle yeniden finansal sisteme sokuyor. Vergisiz ortamda tutulan para sürekli işletilerek döngü tekrarlanıyor.

Türkiye'de özel sektörün dış borcu olarak görünen borcun büyük bir bölümünün Türk sermayesinin offshore merkezlerinde sakladığı kendi paralarından oluştuğu belirtiliyor. Özel sektörün büyük şirketleri vergisiz ülkelerde sakladıkları ve işlettikleri paralarını, yine kendi şirketlerine borç vermek suretiyle Türkiye'de dolaşıma sokuyor. Borç geri ödendiğinde Türkiye'deki kazanç yeniden yurtdışına çıkarılmış oluyor. Bu döngü nedeniyle devletin vergi kaybı her geçen yıl daha fazla artıyor. Maliye Bakanlığı bu gidişe dur demek için kolları sıvamış durumda.

TCMB verilerine göre Türk şirketleri Şubat 2016 itibariyle İngiltere’den 27 milyar dolar, Almanya'dan 21 milyar dolar, ABD'den 18, Hollanda'dan 14 milyar dolar uzun vadeli borçlanmış görünüyor. Son yıllarda öne çıkan offshore merkezi Birleşik Arap Emirlikleri'nden borçlanılan tutar 10 yılda yaklaşık 20 kat artışla 2.5 milyar dolara yükseldi. Türk firmaları Lüksemburg'dan 12 milyar dolar, Bahreyn'den 11 milyar dolar, Cayman Adalarından 2.7 milyar dolar borç almış görünüyor.

Tabela şirketi 500 dolar

Bulgaristan’da bir offshore şirketi kurmanın bedeli 600 euro, Belize’de 600 dolar. Ancak Cayman Adaları'nda biraz pahalı, 2.300 Dolar. İngiltere ile Fransa arasındaki adalarlardan İngiltere kontrolündeki Jersey Adası’nda offshore şirketi kurmak ise hiç de ucuz değil, 6200 pound. Türklerin en çok tercih ettiği Hollanda’da bir tabela şirketi kurmanın bedeliyse 2 bin 600 Euro. Merkezlerini ya da bağlı şirketlerini Hollanda'ya taşıyarak kendi ülkesinde kurumlar vergisinden kaçınan ya da yarıdan daha az vergi ödeyen şirketler arasında Google, Facebook gibi teknoloji devleri de bulunuyor. BBC'de yayınlanan Panaroma belgeseline göre Facebook'un Hollanda'daki merkezi sadece bir tabeladan ibaret. Aynı adreste yüzlerce başka offshore firması bulunan bir muhasebe firması.

'Her şeyi kontrol etmek istiyorsan hiçbir şeye sahip olma'

Çinli stratejist Sun Tzu iki bin yıl önce yazdığı Strateji Sanatı ve Savaş Sanatı kitabında "Güçlüyken zayıf görün, zayıfken güçlü görün" demişti. "Her şeyi kontrol etmek istiyorsan hiçbir şeye sahip olma" (Own nothing, control everything) sözü ise günümüz küresel finansal endüstrisini yönlendirdiği söylenen Rothschild grubundan John Rothschild'a atfediliyor. Rothshild grubuna ve bu grup adına çalıştığı söylenen George Soros'a ait şirketlerin ve vakıfların eskiden bu yana büyük ölçüde offshore merkezlerinde kurulmuş olması dikkat çekiyor.

Turuncu devrimlerin finans kaynağı Offshore'dan

Offshore merkezlerinin kapıları Güneş Batmayan İngiliz İmparatorluğu ve ABD tarafından 1970'lerde açıldı. Görünen amaç, şeker kamışı ve buğday satarak karnını doyuramayan sömürgelerdeki ada halklarına gelir kapısı oluşturmaktı. Bu merkezler, Batı istihbarat birimlerinin üçüncü dünya ülkelerinde yürüttükleri gizli siyasi operasyonları finanse etmek kullandıkları iyi bir saklanma yeri olmuştu. Körfez bölgesinde, Afrika'da ve Latin Amerika'da semirmeye başlayan sermaye sahipleri ve ülkelerini soyan diktatörler, paralarını güvenceye almak için yasal otoritelerden uzak ama gizliliğe önem verecek ülkeler arıyordu. Offshore sistemi bilançolarını büyütmek isteyen Batı bankalarına inanılmaz fırsatlar sunuyordu. Bu adalar, Batı bankalarının kontrolünde güvenilir birer liman oldular. Offshore'lar kısa sürede sadece bankaların değil George Soros ve Jim Rogers gibi para sihirbazlarının da karargâhı oldu. Genellikle IMF tarafından yönlendirilen üçüncü dünya ülkelerinde kur spekülasyonları yaparak para kazanan spekülatörler, ABD'nin sermaye piyasası kuruluna (SEC) ve diğer otoritelere hesap vermekten kurtuluyor, üstelik vergi ödemekten kaçmış oluyorlardı. 1973'te offshore cenneti olan Cayman Adaları ve Hollanda Antilleri'nde birkaç milyon dolarlık sermayeyle Quantum fonunu kuran Finansçı George Soros, kısa sürede onlarca milyon dolara ulaştı. 1980'lerin başında İngiliz hükümetine karşı spekülasyon yaptı ve İngiliz Merkez Bankası'nın herkesin beklentisinin aksi yönde karar almasından istifade ederek 1 milyar dolardan fazla para kazandı.

Şok terapisinden şok kazanç

George Soros.

Soros, 80'ler 90'lar boyunca, Doğu Bloku ülkelerinde kurduğu Açık Toplum Vakıfları kanalıyla Ukrayna, Polonya, Macaristan’da ve SSCB'de komünizmin çöküşünü hızlandırmak ve bu ülkelerin zengin doğal kaynakları üzerinde herkesten önce hisse sahibi olmak amacıyla muhalifler siyasi gruplara para yardımları yaptı. Bu hamleler ABD'nin bölgedeki menfaatleriyle tam uyumluydu. 90'larda Rusya ekonomisi üzerinde şok terapisini öneren ABD'li ekonomist Jeffrey Sachs George Soros'un yakın arkadaşıydı. Sachs'ın tavsiyelerini dinleyerek rubleyi devalüe eden Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin'in en yakınındaki 7 zengin oligarktan biri ise Michael Khodorkovski idi. Herkes gibi sıradan bir Rusya vatandaşı olan Khodorkovski, 1990'ların başında Rusya'nın en büyük petrol şirketi Yokus'un hisselerini (sonradan Rothschild tarafından fonlandığı yasal olarak ortaya çıktı) 300 milyon dolara toplamıştı. Yukos 2003'e gelindiğinde 70 milyar dolarla dünyanın en büyük petrol şirketi olmuştu. Khodorkovski Putin'le işbirliği yapmayı reddetti. Putin yönetimi 2003 yılında 200 milyar dolardan fazla vergi borcu olduğu gerekçesiyle Yukos petrol şirketine ve sahibinin tüm mal varlığına el koydu. El koyma üzerine Rothschild Grubu, Rusyadaki davaya müdahil dolu. Yukos'ta ortaklık payı bulunduğunu çünkü Khodorkovski'yi kendilerinin finanse ettiğini iddia ederek mahkemeye belgeler sundu. On yıl boyunca hapis yatan Khodorkovski aynı zamanda George Soros'un da yakın dostu. Soros'un 90'larda Rusya'da kurduğu ve Putin zamanında Rısya'dan zorla çıkarılan Açık Toplum Vakfı, şu an Londra'da Khodorkovski tarafından yeniden kurulmuş durumda. Vakıf, Putin'i demokratik yollarla devirmeyi amaçladığını beyan ediyor.

'Bizi Soros destekliyor'

7 Nisan 2016'da Habertürk’te yayınlanan Şimdi ve Burada programına canlı yayınla katılan Uluslararası Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) Direktörü Gerard Ryle, “Açık Toplum Vakfı tarafından destekleniyoruz ve bu vakıf George Soros tarafından destekleniyor.” dedi. ICIJ Direktörü, Sorosla beraber ABD Organize Suç ve Yolsuzluk İhbar Etme Projesi ile de işbirliği yaptıklarını dile getirdi. Ryle, bağış almış olsalar bile kimseden talimat almadıklarını söyledi. Offshore endüstrisini yoğun şekilde kullanan, dünyanın ilk hedge fonu olarak bilinen Quantum fonunu ve daha birçok şirketi offshore merkezlerinde bulunan Soros'un şeffaflaşma adına Panama sızıntısıyla ilgili 80 ülkeden 400'den fazla gazeteciyi finanse ediyor olması dünya kamuoyunda kuşkuyla karşılanıyor. Sızıntılar Batı'lı devletlere vergi kayıplarını önleme anlamında üstünlük sağladı. Diğer taraftan Rusya, Körfez bölgesi ve gelişmekte olan dünyadaki yönetici elitler, offshore skandallarıyla tehdit edilerek politik baskı altına alınmış oldu.