Nasıl kalkınılır?
Massachusetts Institute of Technology (MIT) Profesörü Daron Acemoğlu, politik ekonomi alanına yaptığı katkılar, özellikle de kurumlar ve ekonomik kalkınma arasındaki ilişki üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan bir iktisatçıdır. Acemoğlu'nun Nobel İktisat Ödülüne layık görülmesi, sadece başarılı akademik araştırmalarının değil, aynı zamanda kurumların gücü ile ulusların refahı arasındaki güçlü bağlantıyı öne çıkarmasının da bir sonucudur.
Ancak iktisadi kalkınma konusu öyle kolay çözülecek bir mesele değildir.
Kurumlar ve iktisadi gelişim
Ekonomik kalkınmada kurumların, hukukun ve mülkiyet haklarının önemi yeni bir fikir değildir. İktisadi kalkınmada kurumlar ve devletin rolünü ilk tartışan düşünür, bugün iktisat, tarih ve sosyoloji olarak adlandırılan bilimlerin kurucusu olan İbn Haldun’du. İbn Haldun, iktisadi başarının (“yükseliş”) de denebilir kurumların niteliği (kalitesi), mülkiyet hakları ve iş bölümü ile doğru orantılı olduğunu yazmıştı. İbn Haldun, medeniyetlerin yükselişinde ve çöküşünde yönetimin ve sosyal uyumun rolünü tartıştı. Haldun'un ufuk açıcı eseri Mukaddime, güçlü yönetim ve adil kurumların ekonomik refah için ne kadar önemli olduğunu, yolsuzluk ve despotizmin ise toplumsal gerilemeye yol açtığını vurgulamıştır.
Kurumların iktisat tarihindeki yeri üzerindeki çalışmalarıyla Acemoğlu’ndan daha önceleri öne çıkan Prof. Douglas North 1993 yılında Nobel Ödülü kazanmıştı. Prof. North, etkin hukuk sistemleri, mülkiyet hakları ve siyasi istikrar olmadan toplumların sürdürülebilir ekonomik büyüme sağlamasının neredeyse imkansız olduğu sonucuna ulaşmıştı. North’a göre, istikrarlı, şeffaf ve uyarlanabilir kurumlara sahip toplumların ekonomik büyüme ve kalkınma başarısının daha yüksek olduğunu savunmuştu.
İktisadi kalkınma sürecinde kurumların rolünden bahsedilirken, mülkiyet haklarının önemine odaklanan Hernando de Soto'nun katkıları da göz ardı edilemez. De Soto, mülkiyet haklarının bireylerin varlıklarından tam anlamıyla faydalanmalarına olanak tanıdığını ve bunun da girişimciliği ve yatırımı teşvik ettiğini savunmuştur. Sermayenin Sırrı adlı kitabında De Soto, gelişmekte olan pek çok ülkede resmi mülkiyet haklarının bulunmamasının bu ülkelerin ekonomik büyümelerinin önündeki en önemli engellerden biri olduğunu vurgulamıştır.
Ulusların Düşüşü adlı kitabında Acemoğlu, iktisadi başarının anahtarının sadece coğrafya, kültür veya politikada değil, toplumların nasıl yapılandırıldığını ve kaynakların nasıl dağıtıldığını yöneten kurumlarda yattığını savunmuştur. North gibi Acemoğlu da, hukukun üstünlüğü, mülkiyet hakları ve ekonomik fırsatlara eşit erişimin olduğu “kapsayıcı” kurumlara sahip ülkelerin sürdürülebilir ekonomik büyüme ve kalkınma yaşama olasılığı çok daha yüksektir. Buna karşılık, gücün ve zenginliğin birkaç kişinin elinde toplandığı çıkarcı kurumlar genellikle durgunluğa ve ekonomik başarısızlığa yol açmaktadır.
Kurumlar yeterli mi?
“Neden bazı ülkeler zengin diğerleri fakirdir?” sorusundan hareketle yazdığım Ulusların Yükselişi adlı kitabımda vurgulandığı gibi, kurumların niteliği toplumların ekonomik başarısının ardındaki önemli bir etken olsa da yeterli değildir. Söz konusu kitabımda, kamu kesimi sanayi politikalarının niteliğinin kalkınmanın ana belirleyicisi olduğu iktisat tarihinden bir çok ülkedeki vaka örnekleriyle anlatılır. Kalkınma sürecinde devletin (state capacity), girişimcilerin ve şirketlerin “niteliği” (kalitesi) çok önemli rol oynar. Bu ikisi temel de insan niteliğine (beşeri sermaye) dayandığı için resmi (formal education) ve gayri resmi (informal education) eğitim, kalkınma sürecinde temel bir unsurdur.
Yeni çalışmalar ise toplumsal sermaye ve güven üzerinde durmaktadır. Gelişmiş toplumsal sermayeye sahip olan toplumlar daha hızlı kalkınabilmektedir. Marmara Üniversitesi’nden Prof Dr Nurullah Gür’ün çalışmaları, toplum içindeki güvenin çeşitli mecralar eliyle iktisadi kalkınmayı desteklediğini göstermektedir.
Nasıl kalkınalım
Özetle, kurumların niteliği (kalitesi) kalkınma sürecinin temelinde yer alan bir unsurdur. Ancak, sanayi politikaları, eğitim, devletin niteliği, toplumsal sermaye ve güven olmadan kalkınma sürecinin başarıya ulaşması mümkün değildir.
Not: Bu makalenin yazımında yapay zekâdan destek alınmıştır.