Liberal düzenin sonuna mı geldik

HABER MASASI
Abone Ol

Bir önceki yılın göç ve terör dalgasının etkisiyle giderek sağa kayan siyaset pek çok Avrupa ülkesini etkisi altına alırken İngiltere Avrupa Birliği referandumunda ayrılma kararı vererek çok önemli bir dip dalgayı ateşlemiş oldu. Amerikan seçimlerinde radikal sağ söylemler kullanan Donald J. Trump başkanlık yarışını kazandı. Fransa'da Marine Le Pen, Hollanda'da Gert Wilders, Almanya'da Alternatif Parti sert söylemleriyle tabanlarını genişletti.

Geride bıraktığımız 2016 yılında Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri radikal bir değişimin sarsıntılarını yaşadı. Bir önceki yılın göç ve terör dalgasının etkisiyle giderek sağa kayan siyaset pek çok Avrupa ülkesini etkisi altına alırken İngiltere Avrupa Birliği referandumunda ayrılma kararı vererek çok önemli bir dip dalgayı ateşlemiş oldu. Amerikan seçimlerinde radikal sağ söylemler kullanan Donald J. Trump başkanlık yarışını kazandı. Fransa'da Marine Le Pen, Hollanda'da Gert Wilders, Almanya'da Alternatif Parti sert söylemleriyle tabanlarını genişletti. Terör saldırıları sonrasında Fransa'da ilan edilen olağanüstü hal birinci yılını geride bırakırken Avrupa'da yolcuların uçuş bilgilerinin (EU PNR Directive) istihbarat amacıyla paylaşımına dair düzenleme kabul edildi. Yaşanan bu hızlı gelişmeler, Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından Francis Fukuyama'nın ortaya attığı "Tarihin Sonu" savını büyük iddialar çöplüğüne atıyor.

Bir önceki yılın göç ve terör dalgasının etkisiyle giderek sağa kayan siyaset pek çok Avrupa ülkesini etkisi altına alırken İngiltere Avrupa Birliği referandumunda ayrılma kararı vererek çok önemli bir dip dalgayı ateşlemiş oldu.

Fukuyama 1992'de kitaplaştırdığı meşhur makalesinde insanlığın sosyo-kültürel evrimini tamamladığını ve Batı tipi liberal demokrasinin zafer kazandığını iddia etmişti. Sosyalist blok yıkılıp yeni devletler birbiri ardına rejimlerini değiştirirken bu iddia kulaklara bir müzik gibi geliyordu. Ancak geride kalan 20 yılda bu geçişin beklendiği kadar kolay olmadığı, Batı tipi yönetimlerin halkların sorunlarını çözmediği, kurulmakta olan düzenin küresel sorunları çözmek bir yana, krizlere yanıt vermekte de yetersiz kaldığı görüldü. 2016 geride kalırken Avrupa ve ABD'ye baktığımızda sonu gelen şeyin tarih değil liberal düzen olduğu anlaşılıyor.

Göç, terör ve ekonomik kriz

  • Liberal düzenin çöküşünün başladığı yer 2008'in son aylarında Amerika'da Lehman Brothers ve Merrill Lynch ve sigorta firması American International Group'un iflaslarıyla ortaya çıkan mortgage kriziydi. Kısa bir süre içinde Avrupa'ya sıçrayan ve önemli bankaların iflasıyla derinleşen kriz binlerce kişinin işsiz kalmasına, fiyatların yükselmesine yol açtı. Sosyal devlet olarak bilinen Fransa'da bile çalışma yasası masaya yatırılırken yaşlı kıtayı ayakta tutan refah düzeni bu krizden büyük yara aldı.

Artık Avrupa giderek bir refah adası olmaktan sorun ve risk adası olmaya dönüşüyor. Enerji güvenliği sorunu, terör tehdidi ve göç krizi Birliği sarsıyor. Ekonomik kriz öncelikli sorun.

Göç bugün Ortadoğu'daki savaşlardan kaynaklı olarak tırmanışta. Ancak milyonlarca kişi iklim değişikliği, kuraklık ve açlık nedeniyle Afrika'yı terk etmeye hazırlanıyor. Hedefleri Avrupa. Özellikle 2015 yazında Libya ve Suriye'den Avrupa'ya yönelen yüz binlerce göçmen zaten ekonomik kriz içindeki Birlik üyelerinin endişeye kapılmasına, sınırlarındaki güvenlik önlemlerini arttırmalarına, serbest dolaşımı tartışmaya başlamalarına neden oldu. Kitlesel göç küreselleşme, liberalizm ideallerini bir anda yerle bir etti. Göçmen karşıtlığı ve göçmen korkusu Avrupa değerlerinin ayaklar altına alınmasına neden oldu. Kriz daha da derinleşecek. Bu radikal sağı giderek güçlendirecek. Göçmen karşıtı partilerin tabanını genişletmesi bununla ilgili.

Avrupa Birliği'ni tehdit eden, radikal sağı güçlendiren üçüncü etken ise Rusya'nın revizyonist jeopolitik yaklaşımları olarak sayılabilir. Soğuk Savaş sonrası Batı'nın NATO'nun ve AB'nin genişlemesi stratejileri ile Rusya'ya doğru ilerleyişi, Putin yönetiminin bunu bir tehdit olarak algılaması ve karşı hamleler yapması bu trendi doğrudan ve dolaylı etkiliyor. Rusya korkusu savunma bütçelerini şişirirken bir taraftan da birlik içindeki tartışmaları ve ayrılıkları derinleştiriyor. Bugüne kadar sırtını ABD'ye yaslayan Avrupa'nın yeni güvenlik politikaları geliştirmesi kaçınılmaz olacak. Bunun maliyeti de pek çok ülkeyi zorlayacak. Avrupa'nın siyasi eliti şu an kendi refah adası içinde bu gerçeklikten kopuk, sorumsuz adımlar atmayı sürdürüyor.

Onların bu tavrı da Birlik içindeki çatlamanın bir diğer nedeni. Brexit oylamasında İngilizlerin Avrupa Birliği'nden ayrılma kararı vermesinde biraz da bu var. İnsanlar içinde bulundukları ekonomik sorunların, güvenlik sorunlarının nedeni olarak bu liberal düzeni gördü ve tepki veriyor.

Mağdur ve öfkeli

Merril Lynch.

Avrupalılar artık yaşadıkları sorunlardan dolayı liberal politikaları sorumlu tutuyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan düzenin getirdiği ekonomik refah ve rehavet artık sorunlara cevap vermiyor. Küreselleşme insanların işlerini, gelirlerini uzak doğuya kaydırmış durumda. Şirketler merkezlerini ülke dışına çıkardılar. Gelir kaybı ve gelir eşitsizliği kendini ağır biçimde hissettiriyor. Sağ partiler bu durumu seçmenin önüne koymaya başladı. Bunlar kolay kabul gören savlar. Uluslararası serbest ticaret hedef tahtasına oturtuldu. Buna bir de dışarıdan gelen göçmenlerin ucuz iş gücü olarak devreye girmesi eklenince mevcut duruma tepki milliyetçilik ve içe kapanma şeklinde gelişiyor. Göçmen karşıtlığından beslenen milliyetçilik yurt dışına giden işleri geri getirebilir, içe kapanma iş gücü piyasasını o ülke vatandaşlarının lehine daraltabilir diye düşünülüyor. Her ekonomik krizde kemer sıkma adı altındaki neoliberal paketler,ülkelerin kaderlerinin Avrupa bürokratik oligarşisinin hakimiyetine bırakılması Avrupa fikrini sarsıyor.

Avrupa'da insanlar en yakınındaki yabancıyı asıl büyük tehdit olarak görüyor. Politikacılar da bunu kullanıyor. Çalışan kesimle dayanışma içinde mesaj sunan siyasi hareket yok. İnsanlar bu durumun sorumlusu olarak Liberalleri görüyor. Liberallerin göçmenleri ekonominin kurtarıcısı olarak gören siyasetine karşı sağ, güvenlik ve terör meselesini öne çıkarıyor. Tecrübe, korku ve öfke bu siyaseti besliyor.

Avrupa Birliği'nin hantal ve siyaset üretemeyen yapısı, genişlemenin getirdiği yük, Yunanistan krizinin ortaya koyduğu gibi bazı üyelerin yol açabileceği daha derin krizler, dünya siyasetine yön veren İngilizlerin akılcı bir kararla batan gemiden ayrılmalarına "ben artık yavaş yavaş kalkayım" moduna girmesine ve zaten çok da istekli yürütmedikleri Birlik politikasından vazgeçmelerine kadar gitti. Brexit böyle özetlenebilir.

Trump'ın zaferi

Brexit ve Trump'ın seçim zaferi birlikte düşünüldüğünde İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Avrupa’daki siyasi sistemin tükendiği görülüyor. Avrupa'da siyaset temsiliyet krizi yaşıyor, katılımcı olmayan dinamizmini kaybetmiş bir politik hayat var. Parlamenter sistem zayıflıyor, seçimlere katılım az.

İngiltere'nin AB'den ayrılma kararı aslında dünyadaki güçlü trendin bir yansımasıydı ve Amerika'nın da buna tepki vermesi kaçınılmazdı. Başlarda Amerikan medyasının pek şans tanımadığı Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump'ın 2016 seçimlerini kazanmasının küresel boyutu burada aranmalı. Trump çok önemli bu dip dalgayı yakalamasını ve siyasi harekete çevirmesini bildi. Kampanyasını "yerleşik düzen" ile halkın savaşı formülüne soktu. Verdiği mesajlar İngiltere'deki kaygılarla benzerdi. Trump'ın kampanyasının en önemli mesajı "Amerika'yı yeniden büyük yapmak" oldu. Bunun için gümrük vergilerini arttırıp koruma duvarlarını yükselteceğini, yurt dışındaki Amerikan işlerini ülkeye geri getireceğini, sınıra duvar çekerek göçmen hareketini yavaşlatacağını vaad etti. ABD'yi dünyanın jandarması olmaktan çıkaracağını, Avrupa'nın kendi güvenliğini sağlamak için elini cebine atması gerektiğini savundu. Tam bir Amerikan milliyetçisi olarak konuştu. Açıkça küreselleşmeye karşı olduğunu ilan etti. Terörle mücadelede kararlı bir söylem geliştirdi. Ve kazandı. Brexit'in önde gelen kampanya isimleri kendisine destek vermek için sık sık ABD'ye gittiler. Nigel Farage neredeyse Trump'ın yanından hiç ayrılmadı.

Bütün bu yaşananlar, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Bill Clinton'ın önderlik ettiği küresel liberalizme ayrılan sürenin sonuna gelindiğini gösteriyor. İtalya'da Başbakan Renzi gücü merkezileştirmek istediği, Avrupa Birliği ile arasına mesafe koydu. Ancak İtalya'da henüz Avrupa Birliği'ne destek veren ve düzenin devamından yana olanlar kaybetmiş değil. Ancak Fransa benzer bir sürece girebilir. Avrupa'da 2017'de yapılacak önemli genel seçimler ve başkanlık seçimleri fotoğrafı biraz daha netleştirecek.

Şimdilik bu süreç liberalizme set çeken Rusya'nın istediği gibi ilerliyor. Ruslar renkli devrimlere Gürcistan ve Ukrayna müdahaleleriyle dur demiş, jeopolitik oyuna geri dönerek Batı'yı da istediği sahaya çekmeyi başarmıştı. Şimdi NATO'nun bölgedeki en önemli müttefiki Türkiye'yi dirsek temasında tutuyor. Ortadoğu yeniden şekillenirken Avrupa'dan bahseden kalmadı. Trump'ın nasıl bir projeyle geleceği de önümüzdeki dönemi belirleyen faktörlerden biri olacak. Ama şimdilik Ruslar oyunu yönlendiriyor. İngiliz yazar Paul Mason Brexit'in sabahında “Neoliberalizm kırılmıştır. Bu sonuç, jeopolitik olarak Putin’in zaferi, Batı’nın zayıflığıdır” diyerek buna işaret etmişti.

Brexit ve Trump'ın seçim zaferi birlikte düşünüldüğünde İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan, Avrupa’daki siyasi sistemin tükendiği görülüyor. Avrupa'da siyaset temsiliyet krizi yaşıyor, katılımcı olmayan dinamizmini kaybetmiş bir politik hayat var. Parlamenter sistem zayıflıyor, seçimlere katılım az. Siyasi partiler alternatif üretemiyor. Sol dinamikler yapısal değişim içinde, siyaset kurumuna güven azalıyor. Bütün bunlar sağ partileri öne çıkarıyor. Korumacı, milliyetçi politika Avrupa Birliği'nin "serbest dolaşım" "sermayenin serbest dolaşımı" gibi değerlerini şimdiden örselemiş durumda.

Avrupa Birliği temelde ekonomik entegrasyonla yeni bir dünya savaşı çıkmasını engelleme projesiydi. İki kutuplu dünyada bir denge unsuruydu. Ancak bugün dünyayı okuyabilen, strateji ürütebilen bir yer değil. İngiltere’nin AB’den çıkmasıyla Avrupa ülkelerini bir arada tutan bir tek NATO kalmış durumda.

Fukuyama Soğuk Savaş'ın sonunda "tarihin sonu" diyerek liberal dünyanın zaferini ilan etmişti. Brexit ve Trump'ın zaferi Fukuyama'nın iddiasının sonunu getirdi. Galiba her şey yeni başlıyor.