Kutupların kilit ülkesi Türkiye

HABER MASASI
Abone Ol

Dünya tek kutuptan çok kutupluluğa mı evriliyor? Asya’nın yükselen iki gücü, Rusya ve Çin arasında 2001’de başlayan ekonomik ve siyasi yakınlaşma meyvelerini Şangay İşbirliği Örgütü ve BRICS olarak verdi. Yakınlaşmanın askeri boyutu ise kendini her geçen gün daha fazla açık ediyor. Yüzlerce milyar dolarlık enerji ve askeri işbirliği anlaşmaları yapan Rusya ve Çin, ABD ve AB askeri yığınaklarının bulunduğu sıcak bölgelerde üst üste askeri ortak tatbikatlar yapıyor. Yeni bir küresel güvenlik şemsiyesinin temelleri atılırken ABD destekli bir darbe girişimini henüz savuşturan Türkiye ise değişen dünya konseptinde yeni bir bir denge mekanizması kurmaya çalışıyor.

S-400.

Son 15 yılda, yeni bir siyasi, askeri ve ekonomik stratejik ortaklık modelinin temellerini atan Rusya ve Çin, soğuk savaş sonrasında Amerika Birleşik Devletleri ekseninde şekillenen tek kutuplu dünya tezine karşı artık görünür şekilde meydan okuyor. Soğuk savaş döneminde Rusya - Çin ilişkileri Stalin'in ölümünden sonra bozulmuş ve ancak SSCB'nin dağılmasının ardından toparlanmaya başlamıştı. İki ülke Putin’in 2000 yılında Rusya'da iktidara gelmesinden sonra, dört Orta Asya Türki Cumhuriyeti'nin katılımlarıyla kurdukları Şangay İşbirliği Örgütü ile bir "ortak dil" oluşturabildi. Söz konusu dönemde Rusya ve Çin BRICS'in parlayan yıldızları olarak da öne çıktılar. İki ülke arasında imzalanan yüzlerce milyar dolarlık enerji anlaşmaları, S-400 füzeleri gibi gelişmiş silahların ticareti ve sanayi-teknoloji transferleri, gelinen noktada önümüze net bir fotoğraf koyuyor.

Siyasi ve ekonomik yakınlaşma gözle görünür durumdayken ikilinin askeri anlamda da uzun zamandır işbirliği yaptığı biliniyordu. Nitekim iki ülke Mayıs 2015’te, ABD ve AB deniz kuvvetleri tarafından kapatılmış Akdeniz’in göbeğinde, ortak bir deniz tatbikatı gerçekleştirdi. Sonra da bu tutumlarını daha da pekiştirecek olan hamleyi, geçen ay Güney Çin denizinde tamamladıkları ortak askeri tatbikat ile yaptılar. ABD’nin deniz üsleriyle kuşattığı ve bölgede işbirliği içinde olduğu ülkeler tarafından üzerinde hak iddialarına konu olan Güney Çin Denizi’nde yapılan tatbikat, Rusya ve Çin’in Batı blokuna karşı yeni bir askeri denge oluşturma çalışmalarındaki son noktaya işaret ediyor. Buna göre, Rusya Doğu Akdeniz’de ABD-AB ağırlığına karşı Çin’in yardımını garantilerken, Çin de Güney Çin Denizindeki kritik ABD kuşatmasına karşı Rus müttefikinin güvencesini temin etmiş oluyordu.

Kutuplaşmanın siber boyutu kritik..

ABD’nin deniz üsleriyle kuşattığı ve bölgede işbirliği içinde olduğu ülkeler tarafından üzerinde hak iddialarına konu olan Güney Çin Denizi’nde yapılan tatbikat, Rusya ve Çin’in Batı blokuna karşı yeni bir askeri denge oluşturma çalışmalarındaki son noktaya işaret ediyor.

ABD Ulusal İstihbarat Direktörü Michael McConnell 2008 Şubat’ında yazdığı yıllık değerlendirme raporunda, Rusya’nın ve Çin’in bu tarih itibariyle ilk kez ulaştığı yeni teknik kapasiteleriyle, ABD’nin istihbarat ve bilgi altyapısını hedef alarak bozguna uğratma kabiliyetine eriştiklerini yazıyordu. Zaten ABD’nin Irak’taki askeri sırlarını ifşa eden Wikileaks’in kurucusu İngiltere’ye sığınmış olsa da 2013’te yaşanan bir gelişme Wikileaks’teki Rusya ve Çin izini açığa çıkardı. ABD istihbarat teşkilatlarında bilgisayar uzmanı olarak çalışmış olan asker Edward Snowden, Wikileaks kurucularıyla bağlantılı olarak, Mayıs 2013’te, önce Çin toprağı olan Hong Kong’a giderek 10 bin sayfalık gizli belgeleri sızdırmaya başladı. ABD istihbaratına ait çok kapsamlı gizli bilgiler Haziran 2013’te İngiliz gazetesi Guardian’da ve dünya çapında birçok gazetede yayınlanmaya başladı. Snowden’in daha sonra, İngiltere’deki Ekvator büyükelçiliğinde ikamet eden Wikileaks’in kurucusu Julian Assange’ın önerisiyle (Assange sonradan Snowden’in bilet parasını da ödediğini duyurdu) Rusya’ya sığınması ve ardından Putin’in Snowden’i vermeyeceğini bizzat açıklaması, Rusya-Çin ikilisinin ABD’ye karşı başarılı bir siber operasyonu olarak gösteriliyor. Öte yandan, ABD’li makamlarca 2013 yılında yapılan açıklamalarda, Demir Kaplanlar adıyla bilinen Çin’li siber korsanların ABD askeri ve sanayi şirketlerine ait trilyonlarca baytlık sınai sırları çaldıklarının duyurulması, iki başarılı ticari ortak olarak görünen ABD-Çin arasına kara kedi girmesine neden oldu. ABD Başkanı Obama’nın 2014 yılında, ülkesinin Pasifik’teki askeri ve stratejik ağırlığını artıracağını açıklaması asla bir tesadüf değildi.

ABD’nin Çin’i çevreleyen başat Asya ülkelerini de içine alacak şekilde, 2005 yılından bu yana pişirdiği Trans Pasifik Ticaret Anlaşması (TPP) 2016’da resmen ilan edildi. Ekonomik çevrelemeye paralel olarak TPP’nin getirdiği siyasi standartlar, Çin üzerinde demokratik anlamda baskı unsuru oluşturuyordu. ABD, benzer bir ekonomik kuşatmayı AB ile imzalamaya hazırlandığı Trans Atlantik Ticaret Anlaşması (TTIP) ile Rusya’yı dışarıda bırakarak gerçekleştirmek istiyor. Rusların 2014’te Ukrayna toprağı Kırım’ı işgal etmesinin ardından ABD ve AB tarafından başlatılan ekonomik ambargo Rusya’yı halen zorlamaya devam etse de, Putin, Batı blokuna karşı nükleer güç olmanın getirdiği avantajı kullanmakta ısrar ediyor. Hükümetinin gelirlerinin yarısından fazlasının enerjiye bağımlı olduğu gerçeği ortada dururken petrol fiyatlarının 120 dolardan 30 dolarlara düşmesiyle sarsıntı geçiren Rusya ekonomisinin durumunu dikkate almak zorunda kalan Putin, ilk başlarda yüklü miktarda askeri harcama yaptıktan sonra Suriye’de 2016 başı itibariyla barış arayışlarına girdi. Türkiye ile de 8 ay süren uçak krizinin ardından yeniden barışan Rusya’nın 15 Temmuz’da ABD destekli FETÖ darbe girişimine karşı Türkiye hükümetine destek vermesi, bununla beraber Suriye politikasının şekillenmesinde Türkiye ile çalışma isteği, son olarak Türkiye’nin Suriye topraklarına askeri olarak girişini zımnen onaylaması, iki ülke arasında stratejik anlamda bir yakınlaşmayı ortaya koyuyor.

ABD-AB finansal krizle boğuşurken..

2007-2008 yılı ABD ve Avrupa Birliği için ekonomik düşüş yıllarının başlangıcı oldu. Ağustos 2007’de bazı küçük bankaların konut finansmanı (mortgage) birimlerinin tasfiye edilmesiyle tetiklenen küçük sıkıntılar, Eylül 2008’de ABD’nin en büyük yatırım bankalarından Lehman Brothers’ın batmasıyla mortgage krizine dönüştü, ardından dünyanın en büyük sigorta şirketi AIG, büyük finans ve sanayi grubu General Motors’un ve birçok büyük kuruluşun batmasıyla tam bir finansal&ekonomik krize evrildi. Gerçek varlıklara dayanmayan kağıtlara ödenmiş yüksek bedellerin balon gibi patladığı süreçte Avrupa dahil Batı finansal sistemi domino taşı gibi yıkılırken; Çin çift haneli büyüme rakamlarıyla küresel ekonomideki konumunu sağlamlaştırıyor, Rusya yüksek petrol fiyatlarının getirdiği para fazlasıyla altyapı ve savunma sanayiine yatırım yapıyordu..

Çin, soğuk savaşın bittiği 1991 yılından 2016’ya kadar geçen sürede ekonomisini 27 kat büyüttü. 1991’de 413 milyar dolarlık gayri safi milli hasılası olan ülke IMF tahminlerine göre 2016 sonu itibariyle 11,4 trilyon dolarlık bir ekonomik büyüklüğe ulaştı. Aynı dönemde ABD ekonomisi ise sadece 3 kat büyüyebildi. Dünya ekonomisindeki ABD’nin payı o dönemde yüzde 25 idi. 2016 itibariyla bu oran hiç değişmedi. Oysa Çin’in küresel ekonomideki payı 1991’de yüzde 2,1 iken 2016’ya gelindiğinde 7 kat artışla yüzde 15’e yükseldi. Çin, ekonomik pastadaki payını gözle görülür şekilde artırırken savunma sanayiinde de boş durmadı. Son model askeri jetler, uzun menzilli füzeler, 100 bin deniz mayını üretti. Bilindiği kadarıyla 260 nükleer başlığa sahip olan Çin son olarak yerden uzaya fırlatılarak uydu düşürebilen füze projesinin denemelerini yaptı. Böylece, Çin ve işbirliği yaptığı ülkeler muhtemelen bir savaş sırasında düşmanlarının adeta gözlerini kör edip kulaklarını sağır etme kapasitesine ulaştı.

Rusya 2000 yılı sonrasında eski SSCB dönemlerinden kalan askeri uçak ve füze projelerini birkaç gömlek üst sürüme yükseltmek üzere modernize etmeye başlamıştı. Sonra, 2008’de Gürcistan toprağı olan ve güneyi Karadeniz sahili boyunca uzanan Güney Osetya’yı işgal ederken yeni silahlarını ve askeri kabiliyetini denedi.

Bir taraftan da 2014’te işgal edeceği Kırım’da bulunan donanmasını da bu tarihlerde yeniliyordu. Rusya’nın o tarihlerde Kırım’daki donanmayı yenilerken aslında Akdeniz’e inme planları yaptığı, Suriye savaşına müdahale ettiği Ekim 2015’te anlaşıldı. Rusya aynı dönemde Suriye’li muhaliflere karşı kullandığı SU-24 ve SU-30 gibi askeri uçakların modernizasyonunu tamamladı. 600 kilometre menzilli S-400 füzeleri 2007’de Rusya ordusunun envanterine girdi. Rusya bu füzeleri daha sonra Çin’e de sattı. Askeri uzmanlara göre, tersine mühendislikteki başarısıyla tanınan Çin’in S-400’lerin teknolojisini çözme ihtimali Rusya’yı uzun vadede korkutsa da şimdilik önemli olan ikilinin stratejik yakınlaşmasına hizmet etmesiydi.

  • Nükleer başlıklı füze sayısı(2016):
  • ABD: 7000
  • Rusya: 7300
  • Çin: 260

Türkiye'nin Asya'yla yakınlaşması Batı'yı rahatsız etti

Türkiye’nin güvenlik stratejisinde uluslararası dengelemeye gitmesi Batı blokunu aşırı şekilde rahatsız etmişti.

Türkiye, son 10 yıldır örtülü ya da açıktan kapışan bu iki kutup arasında denge mekanizması oluşturacak en kritik ülkelerden biri. Bu nedenle Türkiye ne zaman Asya güçleri ile yakınlaşsa ABD ya da AB uzantılı bir nedenle Asya ile ilişkileri çıkmaza giriyor. Batı medyasının toplu taarruzuna maruz kalıyor. Öte yandan, Türkiye’nin ABD ve AB ile fazla yakınlaşmasının Rusya’yı rahatsız ettiği sır değil. Bunun birçok örneği test edildi. Çin’in kendi uzun menzilli füze projesini Türkiye’ye satma konusundaki istekliliği aslında çok kutuplu dünyada yeniden biçim alan güvenlik perspektiflerine yeni bir yaklaşımın habercisiydi. Nitekim Çin, Türkiye’nin 2012 yılında açtığı uzun menzilli füze ihalesine katıldı ve ABD, İtalyan, Fransız ve Rus füze şirketlerini eleyerek birinci oldu. Çin, ihalede 3.5 milyar dolarla sadece en düşük fiyatı vermemiş, Türkiye’ye uzun menzilli füze teknolojisini aktarmayı onaylamış üstelik yarı yarıya üretim şartını da kabul eden tek ülke olmuştu. İhale sonucunun duyurulmasının ardından ABD ve Avrupa savunma şirketlerinden, siyasilerinden, medyasından üst üste sert açıklamalar bitmek bilmedi. Türkiye’nin Çin’den alacağı füze sisteminin NATO sistemleriyle uyumlu olamayacağı, bu nedenle güvenlik riski bulunduğu uyarıları yapıldı. Türkiye’nin güvenlik stratejisinde uluslararası dengelemeye gitmesi Batı blokunu aşırı şekilde rahatsız etmişti. Belirli medya organları tarafından ‘eksen kayması’ tartışmaları pompalanırken, Mayıs 2013’te tetiklenen Gezi olayları, Türkiye’nin eksenini eski yerine oturtma amacını taşıyordu. Gezi olaylarında başı çekenlerin öne sürdüğü şartlar arasında Türkiye’nin Kanal İstanbul, Üçüncü Köprü Projesi ve dünyanın en büyük havaalanı projesinin iptali isteniyordu. Batı basınında Gezi olaylarıyla ilgili haberlere Çin füzesi ihalesinin iptali istekleri eşlik ediyordu. Gezi’den kurtulan Türkiye hükümeti, FETÖ tarafından yapılan ve yine ABD ve Türkiye’deki belirli sermaye çevreleri ve medya grupları tarafından desteklenen 17-25 Aralık darbe girişimiyle karşılaştı.

15 Temmuz’un ardından, Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasına bağlı olarak önce uçak krizi aşıldı, rafa kalkmış olan Türk Akımı enerji koridoru projesi raftan indirildi. Hiç hayata geçmemiş Türk Akımı projesi rafa kalkıp inse de, şu unutulmasın ki, uçak krizi gibi ağır bir sürecin, 20 milyar dolarlık Türk-Rus Akkuyu Nükleer Santrali projesinin iptal etmesine yol açmamış olması kesinlikle not edilmeye değer.

Uçak krizi gibi ağır bir sürecin, 20 milyar dolarlık Türk-Rus Akkuyu Nükleer Santrali projesinin iptal etmesine yol açmamış olması iki ülke arasındaki ilişkilerde kesinlikle not edilmeye değer.

Denge arayışlarına örnek gösterilebilecek başka bir konuda, uzun menzilli füze işbirliği projesinde, Çin ile iki yıllık işbirliği başlangıcının ardından projeyi geçen Kasım 2015 itibariyle iptal eden Türkiye, neden olarak tamamen yerli uzun menzilli füze geliştirileceğini göstermişti. Yine de, Türkiye hükümetinin yeni dönemde askeri teknolojilerde Çin ve Rusya ile yeni bir işbirliği arayışına girip girmeyeceğini kimse bilemez. Ancak ticaret ve ekonomide Rusya ve Çin ile ilişkilerin tam gaz devam ettiği bir sürecin yaşandığı muhakkak. Uçak krizinin aşılmasıyla, Rusya kendi vatandaşlarını Antalyaya taşıyan uçakların uçmasına, gümrükten çevirdiği Türk ürünlerine ve Rusya’da iş yapması yasaklanan Türk şirketlerine yeniden izin verdi. Diğer oyuncu Çin ile İpekyolu projesi kapsamında önemli gelişmeler devam ediyor. Çin’in en büyük bankası ICBC’nin, geçen yıl Tekstil Bank’ı satın alarak Çin’den Türkiyeye sermaye akışını hızlandırması, Çin merkez bankası Bank of China’nın birkaç ay önce İstanbul’a yuan (Çin para birimi) üssü kuracağını açıklaması, Türkiye’nin son birkaç yılda Çinli şirketlerin radarına girdiğini gösteriyor. 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle ABD ve Avrupa Birliği ile onarılması gerçekten zor bir duygusal ve zihni kopuş yaşayan Türkiye’nin, izleyen dönemde, halen üyesi olduğu Batı merkezli güvenlik ittifakı NATO’ya ek olarak ya da alternatif olarak yeni bir arayış içine girip girmeyeceği, Batı’ya karşı siyasi ve askeri ittifakını pekiştiren Rusya-Çin ikilisiyle siyasi ve askeri anlamda muhtemel bir yakınlaşmaya gidip gitmeyeceği yakın geleceğin en çok tartışılacak konularından olacak.