Küreselleşmenin yerini bölgeselleşme mi alıyor?
Küresel ekonomideki düşüş trendi, dikkatleri bölgesel ticari gelişmelere, antlaşmalara ve ikili iktisadi ilişkilere çekiyor. 2019 yılında kendini epey hissettiren ticari, siyasi ve jeopolitik gerginlikler nedeniyle, bölgesel ticaretin ve ikili anlaşmaların önemi artıyor.
Bilgi ve iletişim teknolojileri, yeni bir ekonomik anlayışı da beraberinde getirmiştir. Bu yeni ekonomik yaklaşımın temelinde bilgiye dayalı ekonomik altyapı, sanallaşmanın önemli bir rol oynadığı dijital ve ağ ekonomisi, yenilikçi temelli aracıların ortadan kalktığı, üretici ve tüketici farkının giderek belirsizleştiği, hızlı ve moleküler bir ekonomik anlayış yatmaktadır.
Bu ekonomik anlayış ve küreselleşmenin ekonomik boyutu beraberinde yüksek büyüme oranları, yüksek ticaret hacmi beklentilerini getirmiştir. Özellikle GATT, DTÖ ve IMF gibi uluslararası kuruluşların katkılarıyla hızlı ve sürdürülebilir bir kalkınma süreci benimsenmiştir. Ülke ekonomileri ticari, mali ve üretim küreselleşmesi temelinde kendi piyasalarını belirlemiş, ticari faaliyetlerini engelleyen kısıtlamaları azaltarak mal ve hizmetlerin, sermayenin ve işgücünün serbestisini izin vermişlerdir. Ticaretin önündeki engellerin kaldırılması küresel ticaret hacminin büyümesine, küresel ekonomik büyüme hızının artmasına katkı sağlamıştır.
Başlangıç noktası semavi dinlerin yayılması olarak ortaya çıkan küreselleşme, tekerleğin icadı ve fetihlerle tarım toplumunda varlığını gösteren, buhar makinesi gibi yeni buluşlarla sanayi devriminde varlığını sürdüren, gerek
mal ve hizmetlerin gerekse sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ile ekonomik entegrasyonun küresel anlamda sağlayan, bugün gelinen noktada bilgi ve iletişim teknolojilerinin artarak devam eden etkisi ile uluslar arasındaki sınırları ortadan kaldıran, ekonomik entegrasyonun yanı sıra sosyal, siyasal ve kültürel entegrasyonu sağlayan bir harekettir.
Bu yazının geriye kalan kısmında 2000’li yılların başından günümüze kadar gelinen süreçte küreselleşmenin siyasal ve sosyal boyutundan ziyade ekonomik boyutunun küresel ekonomik büyüme hızı, küresel ticaret hacmi ve küresel ticaret dengesi göstergeleri çerçevesini değerlendirme imkânına sahip olacağız. Küreselleşme hareketlerinin 1980’li yıllardan sonra etkisini hissettirmeye başlamasıyla birlikte 2008 yılında kadar gelişmiş ekonomiler yaklaşık ortalama yüzde 3 büyürken, yükselen piyasa ekonomileri ve gelişmekte olan ülke ekonomileri ortalama yüzde 4,3 büyümüş, dünya ortalaması ise yüzde 3,5 olarak gerçekleşmiştir.
Küresel Finans krizinden sonra
2008 yılında ABD’de mortgage piyasasında patlak veren ve sonrasında hızla kendisini gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hissettiren Küresel Kriz küreselleşmeye ve küresel ticarete ilk darbesini vurmuştur. Özellikle gelişmiş ülke ekonomileri negatif büyüme seyrederken, gelişmekte olan ülke ekonomilerinin de büyüme hızları çakılmıştır. 2008 krizini takip eden Avrupa Borç krizi de hem gelişmiş ülkelerin hem de gelişmekte olan ülkelerin küreselleşme ile hayatlarına giren hızlı ve sürdürülebilir kalkınma rüyasının son bulmasına yol almıştır. Özellikle yaşanan ekonomik ve siyasi gerilim ve gelişmeler küresel ticaret hacminin hızının kesilmesine neden olmuştur.
Mal ve hizmet ticareti de yaşanan bu gelişmelerden etkilenmiştir. Özellikle küresel kriz ve borç krizi gelişmekte olan ülke ekonomileri için cari işlemler dengesinin olumsuz etkilenmelerine yol açmıştır. Asya ve Avrupa Bölgesi bu yavaşlamada önemli rol oynamışlardır. Ticaret hacminde meydana gelen daralma büyüme hızını da negatif etkilemiştir.
2008 yılından günümüze gelinen süreçte gerek Küresel Kriz, gerek Avrupa Borç krizi gerekse siyasi çalkantılar ülke ekonomilerini yeni pazar ve yeni ticaret anlaşmalarına, mevcut ticaret anlaşmalarının reorganizasyonuna yönlendirmiştir. 2019’da yavaşlayan küresel büyümenin 2020’de de yavaşlamayı sürdüreceği, küresel büyümeyi yükselen piyasaların ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinin ayakta tutacağı yadsınamaz bir gerçektir.
2008’den günümüze gelinen süreçte ABD dünyanın en önde gelen mal ve hizmet tüccarıdır. Son 10 yıllık süreçte özellikle Uzakdoğu ve Asya ülkelerinin hissedilir etkisi kendisini göstermektedir. Özellikle 2008 krizinden sonra Çin ekonomisinin küreselleşmenin öncüsü olma çabaları son yıllarda ABD tarafından engellenmeye çalışılmasına rağmen Çin ekonomisinin dünyanın en önde gelen ikinci mal ve hizmet ihracatçısı olması, Japonya’nın dördüncü sırada yer alıyor olması, Hong Kong’un 8. sıralara kadar yükselmiş olması, Hindistan, Meksika ve İrlanda’nın en büyük 20 ürün ve hizmet ihracatçısı arasında dünya sıralamasında en fazla yükselmesi ticaretin geleceğine de ışık tutmaktadır.
Sektörel bazda ise en hızlı gelişme ilaç ihracatında gerçekleşmiştir. Son 10 yılda yıllık yüzde 4,2 artmıştır. Demir-çelik ihracatı yüzde 2,3 daralmış, dünya deniz taşımacılığı hizmetleri ihracatı yüzde 1 daralmış, profesyonel ve yönetim danışmanlığı hizmetlerinde küresel ticaret yüzde 6,5 artmıştır. Ancak Dünya Ticareti Örgütü verilerine göre 2019’un ilk çeyreğinde durma noktasına gelen ticaret hacmi, ikinci çeyrekte yüzde 0,3 daralmış, üçüncü çeyrekte ise yüzde 0,5’lik bir toparlanma göstermiştir. 2020’de de ticaret hacminin küresel yavaşlamaya paralel düşüş göstermesi beklenmektedir.
Küreselden bölgesele ekonomi
Küresel ekonomideki bu düşüş trendi dikkatleri bölgesel ticari gelişmelere, antlaşmalara ve ikili iktisadi ilişkilere çekmiştir. Küreselleşmenin vaat ettiği mal ve hizmet serbestisi ile ticaret engellerinin ortadan kaldırılmasına yönelik hamleler, 2019 yılında kendini oldukça hissettiren ticari, siyasi ve jeopolitik gerginlikler nedeniyle bölgesel ticaretin ve ikili anlaşmaların önemini artırmaktadır.
- Bölgesel ticaret anlaşmaları esasen coğrafi bölge esasına dayanan ve dayanmayan olarak ikiye ayrılmaktadır. DTÖ, OECD, OPEC gibi uluslararası organizasyon ve birlikler küresel ticaretin öncülüğünü yapan coğrafi bölge esasına dayanmayan bölgesel ticaret anlaşmalarıdır.
Burada esas ilgi odağı olan bölgesel ticaret anlaşmaları coğrafi bölge esasına dayanan ticaret anlaşmalarıdır. Avrupa Birliği (AB), eski adıyla Kuzey Amerika Ticaret Anlaşması ( NAFTA) yeni adıyla USMCA, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği ( ASEAN), And Milletler Topluluğu ( CAN), Güney Ortak Pazarı ( MERCOSUR) bugün dünya ticaretinde önemli paya sahip bölgesel ticaret anlaşmalarıdır. Özellikle Avrupa Birliği, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) son on yılda ihracat hedefi bakımından hep ön planda olan ticaret anlaşmaları olmuşlardır.
Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre, Avrupa Birliği ihracatının yaklaşık yüzde 64’ünü üye ülkelere yaparken özellikle Kuzey Amerika ve Asya’ya olan ticareti on yıl öncesine göre artış göstermiştir. ASEAN ise ihracatının yüzde 70’e yakının bölge ülkelerine ve bölgeye yakın ülkelere yapmaktadır.
Eski adıyla NAFTA, yeni adıyla USMCA ticaretinin yüzde 50’sini bölge ülkelerine yüzde 50’sini ise diğer ülkelere yapmaktadır.
- NAFTA’nın Trump tarafından “en kötü anlaşma” olarak nitelendirilmesi ve adının USMCA olarak değiştirmesi beraberinde bölge ülkelerine bir takım yenilikleri ve kısıtlamaları da getirmiştir.
Temelinde fikri mülkiyet haklarının geliştirilmesi ve korunması, dijital ticaret, finansal hizmetler yer alan yeni anlaşma otomobil ticaretinin ‘sıfır gümrük vergisi’ ile yapılabilmesi için parçaların en az yüzde 75’inin Kuzey Amerika kıtasında üretilme zorunluluğu getirmiştir. Bu zorunluluk eski anlaşmada yüzde 62 civarında idi. Buradaki temel gerekçe ise Çin Japonya ve Güney Kore’nin Meksika’ya olan ihracatına sınırlama getirmektir. Ayrıca işgücü maliyetleri noktasında da yenilik getiren anlaşma otomobil parçalarının yüzde 40-45’inin saatte en az 16 dolar ücret alan işçilere yaptırılması zorunluğu getirmiştir. Daha önce üyelik de olmayan sınır kısıtlaması yeni anlaşma ile 6 yılda bir üye ülkelerin gözden geçirilme zorunluluğunu getirmiştir.
Yukarıda saydığımız bölgesel ticaret anlaşmalarının yanı sıra küresel yavaşlamayla birlikte birkaç Afrika bölgesinde yer alan bölgesel ticaret anlaşması da dikkat çekmektedir. Güney Afrika Kalkınma Topluluğu (SADC) ve Doğu ve Güney Afrika Ortak Pazarı (COMESA), bölge içi paylarının son on yılda yaklaşık yüzde 10 artırmışlardır.
Bölgeselleşmenin yanal etkileri
Dikkat edilmesi gereken nokta özellikle küresel krizden sonra baş gösteren ve son yıllarda kendini ticari ve siyasi gerilimlere bağlı olarak hissettiren küresel yavaşlama bölgesel ticaret anlaşmaları ve organizasyonlarının ticaretlerini bölge içi ülkelere ve anlaşmaya dâhil olmayan ancak coğrafi sınır olarak bölgede yer alan ülke ekonomilerine odaklanmaya itmektedir. Ayrıca küresel yavaşlama bölgeler arası ticaret anlaşmalarının birbirleri ile olan etkileşimlerini ve yeni pazar bulma arayışlarını da teşvik etmektedir.
Bugün gelinen bu noktada, ABD Başkanı Trump’ın küresel çapta başlatmış olduğu sert siyasi ve ekonomik politika uygulamaları küresel ticareti sınırlandıran uygulamaları, ABD-Çin gerilimi, ABD’nin Çin ekonomisinin küreselleşmenin öncüsü olma girişimlerine engel olma çabaları, Japonya ve Güney Kore arasındaki ticari gerilim, ABD-İran gerilimi, olası yeni ticaret savaşları ve İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkacak olması küresel ekonomi üzerinde baskı unsuru oluşturmaktadır.
Özellikle teknolojik ilerlemeye bağlı olarak ortaya çıkan ticaret savaşlarının doğurduğu makroekonomik şoklar ve belirsizlikler ticaret rejimlerinin ve politikalarının yeniden gözden geçirilmesi ihtiyacını doğurmuştur. Özellikle küresel yavaşlamanın artık hissedilir bir boyut kazanması, bölgesel ticaret anlaşmalarına ortak olan ülkelerin ticarette ağırlıklarını antlaşmaya taraf olan ülkelere veriyor olması, ortaya çıkan ekonomik ve siyasi gerginlikleri dindirecek bir vizyon ve misyonun olmaması bölgesel ticaret anlaşmalarının ve ikili anlaşmaların önemini giderek artırarak küresel ticaretin beklenen sonunu hazırlamaktadır.