Kaptan Ahab İstanbul’da

MUSTAFA ÖZEL
Abone Ol

Otoriter liderlik tarzı, olumlu sonuçlar verdiği zaman bile, makul ve sürdürülebilir değildir. Zekâ, cesaret ve karizma gibi nitelikler kurumları büyütebilir ama ayakta tutamaz. Bunlara batılıların bilgelik, bizimse hikmet dediğimiz boyutun ilave edilmesi gerekir.

Kendini Erol Taş’a benzeten Nevzat Demir’in daha çok Don Kişot ile Kaptan Ahab’a benzediğini yazmış; Don Kişot’a benzerliğini TÜSİAD’a meydan okuyuşuyla örneklendirmiş fakat Kaptan Ahab kısmına geçememiştim. İstanbul Sanayi Odası’nda, 2011 yılında Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in huzurunda yaptığı konuşma TÜSİAD konuşmasını aratmıyor ve medya diliyle herkesi “şoke ediyordu.” Özeti şuydu hadisenin: İSO Başkanı Tanıl Küçük, “rekor bir katılımla gerçekleşen toplantıda” yıllardır dile getirdiği iki isteği Şimşek’e iletiyor (“Elektrik faturalarındaki TRT payı ve ithalattaki KKDF vergisi kaldırılsın!”), diğer sanayiciler de peşpeşe taleplerini sıralıyordu. “En ilginç istekse Fırat Plastik YK Başkanı Nevzat Demir’den geldi; Bakan Şimşek’le beraber iş adamlarını da şoke ederek, yüzde 33’ten yüzde 20’ye indirilen kurumlar vergisinin yükseltilmesini istedi. Bu öneri iş adamlarının yüreğini ağzına getirirken, Demir gerekçesini şöyle açıkladı: Sayın Bakanım, benim vergim yükseltilsin ama bankaların vereceği vergi de yükseltilsin. Onlar bizden daha çok kazanıyor. Ben, daha az borçlanan bir devlet istiyorum!”1

Kaptan Ahab nasıl bir lider?

Büyük romancılar, geleceğin tarihini yazarlar. 1605 yılında yayımlanan Don Kişot, nasıl ticarî kapitalizm çağının gelmekte olduğunu haber vermişse; 1851 yılında yayımlanan Moby-Dick de sınaî kapitalizm çağının gelmiş olduğunu bildiriyor ve Amerikan iş dünyasının müstakbel liderlerinin portresini çiziyordu.

  • Kaptan Ahab, çocuklar için hazırlanmış kısa Moby- Dick kitaplarındaki “deniz canavarının peşine takılmış bir monomanyak” değil, artık her yerde görünür olmaya başlayan “çok uluslu” Amerikan şirketinin çılgın CEO’suydu. Her balina gemisi, gerek ortaklık yapısı, gerek mürettebatı ve gerekse çılgın kaptanı ile bir MNC (Multinational Corporation) modeliydi.

“Moby-Dick, New England’da din, sanayileşme ve genişlemenin tesis ettiği toplumsal duvarların ve sanayileşme neticesinde insanoğlunun tabiata yabancılaşmasının sembolik bir tefsiridir. Kitap, ABD’nin kölecilik tartışmalarının sancısını çektiği bir dönemde yazıldı. Sanayi Devrimi tam gaz yol alıyor ve (romanın iki önemli kahramanından biri olan) İsmail, Amerikan ekonomisinin bu devrime katkısını ve, sanayiinin zirvesindeki konumuyla muazzam balinacılık donanmasının yerküreye nasıl yayıldığını heyecanla anlatıyor. Roman, hem insanoğlunun doğayı fethetme arayışının, hem de bu yöndeki gücünün sınırlarının alegorisidir.”2

Yaklaşık yüzyıl önce, “roman en müşahhas sosyolojidir” demişti Ziya Gökalp. Onun doğumundan 25 yıl önce yayınlanan Moby-Dick bu görüşü doğruluyor. Melville’in deniz romanı sadece edebî bir eser değil, “çalışma hayatına, çok kavimli bir proleteryaya, liderliğe, siyasal düzen ve isyana, kölelik ve toplumsal sorunlara dair bir öyküdür. Ondokuzuncu yüzyılın ortalarında, Amerikan sanayileşmesinin gelişimini ve kapitalist dünya görüşünün ortaya çıkışını yansıtan bir sanayi destanıdır.”3 Aynı zamanda insanoğlunun medenileşme serüveninin bir destanı olan romanda, “her insan kendi tecrübesinin ve çağdaşlarınınkinin dramını okuyacaktır.”4

Gerçek hayatta olduğu gibi, kurgu dünyasında da kahramanların esrarına vakıf olmak zordur. Kaptan Ahab yakın zamanlara kadar hep “ihtirası, başka insanları kaynaştırarak kendi ben-merkezci iradesinin araçlarına dönüştüren” egoist bir bireyci olarak resmedildi. Bir bacağını koparmış olan meş’um beyaz balinaya yönelik saplantılı bir takiple mürettebatını felakete sürüklüyor; profesyonel gücünü kötüye kullanıyordu. Son yıllarda bakış açıları değişti ve Ahab’ı daha gerçekçi bir gözle görmeye başladık. Farmer’a göre, Ahab, diğer insanları kendi “egosentrik iradesinin araçları” olarak “kaynaştırır/ eritirken,” aslında “kendi manyetik hayatının kondansatöründe birikmiş olan” duyguları bölüştürmektedir.

Karşımızda bir diktatör değil, şarjı depolayıp sonra dağıtan bir yapı bulunmaktadır.5

Bir bakıma Ahab, modern ekonomi politiğin ruhuna ve yapısal ihtiyaçlarına uygun bir liderdir. Akılcı ve hayırlı olmayan misyonunu bile müthiş etkileyici ve ikna edici bir tarzda takipçilerine benimsetebiliyor. Günümüzde çoğu modern devletlere ve onlara yön veren küresel sermaye odaklarına liderlik edenler, Kaptan Ahab’dan hiç de farklı değiller!..

Bir başka Melville uzmanına göre, Ahab’ın kişisel nitelikleri başarılı liderlik için çok iyi bir reçete sunuyor. Bu nitelikler arasında “karizma, sosyal ve duygusal zekâ, hitabet becerisi, tahayyül gücü, meslekî yetkinlik, cesaret ve hem dönüşümcü hem de işlemci liderlik kabiliyetini” sayabiliriz. “Çoğu zaman diktatör gibi görünse de, takipçilerini kendi karanlık vizyonuna raptetmek için cebirden ziyade ilham, motivasyon ve teatral etkiye bel bağlıyor. Drucker haklı: Liderlik, sahne performansıdır.”6 Nevzat Demir’in ondan farkı, yöntemden ziyade gayede ortaya çıkıyor. Amerikan Ahab,

Bütün yöntemlerim akıllıca, amacım delice” derken; Türk Ahab, “yöntemlerim delice gözükse de, amacım akıllıca ve yüce

diyor.

Türk Ahab'ın liderlik tarzı

Zekâ, cesaret ve karizma gibi nitelikler kurumları büyütebilir ama ayakta tutamaz.

Fırat grubuna katılmak veya iş yapmak isteyen herhangi bir insan, hazırlık kabilinden Moby-Dick’in 28. Bölümünde, güvertede gözüken Kaptan Ahab’ın tasvirini okursa iyi eder: Yüksek, geniş bedeninin bütünü som bronzdan yapılmış ve değişmez bir kalıpta şekillendirilmiş gibiydi. Bir koluyla çarmıha tutunmuş gibi dimdik duruyor, geminin biteviye inip çıkan pruvasının ta ötesine bakıyordu. O bakışın sabit ve korkusuzca ileriye adanmışlığında sonsuz ve sarsılmaz bir metanet, kesin, teslim olmaz bir irâde vardı. Bir tek kelime konuşmuyor, subayları da ona hiçbir şey söylemiyordu. Karamsar, yaralı Ahab, yüzünde çarmıha gerilmiş bir adam ifadesiyle, zorlu bir elemin tüm isimsiz, görkemli, ezici vakarı içinde karşılarında duruyordu. Üçüncü kaptan Stubb, kendisine çok sert davranan Ahab için şöyle diyordu: “Gözleri barut fıçısı gibi! Deli mi ne? Günün üç saatinden fazla yatağında durmuyor ve o zaman da uyumuyor. Ateşli bir ihtiyar. Onda vicdan dedikleri şey var sanırım; bir tür acı verici tik olduğunu söylüyorlar bunun. Diş ağrısından betermiş.”8

Nevzat Demir, çekirdekten yetişme bir Kaptan Ahab. Kasımpaşa ve Tahtakale çocuğu. İsmail nasıl “Benim Yale Üniversite’m ve Harvard’ım bir balina gemisiydi” diyorsa, Demir de öncelikle bir İTÜ yani İstanbul Tahtakale Üniversitesi mezunu. Sonra bunlarla yetinmeyip İstanbul Üniversitesi’nden doktora ve doçentlik dereceleri almaya varacak kadar ileri gidiyor. Biliyor ki, modern ekonomide fikirle çözülemeyen sorunlar kas gücüyle çözülemez. Ne var ki, onun doktorluk ve doçentliği, Kasımpaşa-Tahtakale ruhunu bozmuyor. Çünkü, kendisine “diş acısından beter acı veren vicdanı,” ona biteviye “sınaî gelişmenin Türk milletinin en önemli meselesi” olduğunu ve bu gelişmenin Şişli-Levent hattından darbe yediğini hatırlatıyor. Onun beyaz balinası, Türk sanayiinin gelişmesine engel olan kozmopolit iktisadî ve siyasî odaklardır. Ortaklarına, aile fertlerine, yönetici ve çalışanlarına, tedarikçi ve hatta müşterilerine bile, bu yüksek amaca hizmet edip etmediklerine göre değer veriyor. Kendisiyle uzun yıllar çalışmış bir hukukçu, onun hem “değer yaratma” hem de “değersizleştirme” hususunda çok marifetli bir insan olduğunu söylüyor. “Her ikisini de çok iyi yapar. Size inanıyorsa, fırsat verir. Ve arkanızda durduğu müddetçe, işi çok yüksek oranda sahiplenirsiniz, çünkü utanmak istemezsiniz. Fırat’ta personelin Nevzat beyden alacağı bir aferin, aldıkları maaştan daha önemlidir.”

Birkaç yıldır gözleme imkânı bulduğum Fırat Plastik, bana bir tiyatro sahnesi gibi görünüyor. Nicholas Warner’ın Kaptan Ahab’da gördüğü liderlik niteliklerinden çoğunu sergileyen çatık kaşlı bir Erol Taş karşısındayız. Karizma yüksek, “sosyal ve duygusal”demesek de bireysel zekâ zirvede, hitabet becerisi çoğu yöneticiden ileride, tahayyül gücü ve meslekî yetkinliği fevkalâde, cesareti korkutucu… O da Ahab gibi “Çoğu zaman diktatör gibi görünse de, takipçilerini kendi aydınlık vizyonuna raptetmek için cebirden ziyade ilham, motivasyon ve dramatik etkiye” dayanıyor. Aynı hukukçu bu hususta şunları söylüyor: “Nevzat Demir, teatral kabiliyeti çok yüksek bir oyun kurucudur. Denizin kıyısında durmakla birlikte, yanında duruyorsanız eğer, sizi denizin içinde balık olduğunuza yahut bir gemi olduğunuza veya martı olduğunuza.. inandırabilir. Bir tarafıyla da iyi bir yontucudur, heykel yapar. Bazen heykellerini parçalar. Bunları çok da bilinçli yapar. Nevzat Demir, ‘Fırat’a adanmış’ bir insandır. Bu yüzden, ortak yahut yönetici, diğer insanların hovardalık etmesine müsaade etmez. Kurduğu sisteme kendisi bir modeldir.” Ama ah! Bütün bunları biraz ‘yumuşak’ yapıverse! Ne gezer! “Bir gün şirkete geldim, Nevzat beyin gürleyen sesi; herkes zangır zangır titriyor! Acaba geri mi dönsem? Yukarı çıktım, ‘kurum kültürü’ tartışıyorlarmış. Aidiyet duygusu, filan. Gel bakayım, otur şuraya dedi. Dedim ki, bu kadar korkunun olduğu yerde, insan kendini nasıl şirkete ait hissedebilir ki?”

Hikmet ile yönetmek

İstanbul’un Kaptan Ahab’ını önemsiyor ama hukukçu arkadaşımı haklı buluyorum. Kasımpaşalı liderlik tarzı, olumlu sonuçlar verdiği zaman bile, makul ve sürdürülebilir değildir. Zekâ, cesaret ve karizma gibi nitelikler kurumları büyütebilir ama ayakta tutamaz. Bunlara Batılıların bilgelik (wisdom), bizimse hikmet dediğimiz boyutun ilave edilmesi gerekir. İki yönetim uzmanının, çok sayıda şirket yöneticileriyle görüşerek, çağımızda hikmetli liderlik için belirledikleri beş ilkeyi hatırlayalım:

  1. İnsanlar buyrukla değil, makul toplumsal etkileşimle akıllanırlar.
  2. İnsanlar tefekkür yoluyla daha akıllı olurlar.
  3. Tefekkürün ön şartı diyalojik düşüncedir. Sorunları farklı perspektiflerden görebilmek için, diğer insanlarla sahici diyalog içinde olmak gerekir.
  4. İnsanların kendi cevaplarını üretebilmeleri için, seslerinin kısılmaması gerekir.
  5. Hikmetin elde edilmesi ve uygulanmasının en iyi yolu, hikâyeler (meseller, kıssalar) üzerinden olanıdır.9

Öyle umuyorum ki Melville’in kurgusal, bizimse gerçek Kaptan Ahab’ımız, olumlu ve olumsuz yönleriyle, geleceğin makul yöneticileri için ders alacakları birer kıssa oluverir.

1.“İSO’da Bakan Şimşek’i Şoke Eden Öneri,” Patronlar Dünyası, 1 Nisan 2011.

2. J. R. Shoup ve T. W. Hinrichs: Literature and Leadership: The Role of the Narrative in Organizational Sensemaking, London: Routledge, 2020, s. 28.

3. Burkard Sievers: “Leadership and Monomania: Herman Melville’s Moby- Dick,” Jonathan Gosling ve Peter Villiers: Fictional Leaders: Heroes, Villains and Absent Friends, NY: Palgrave Macmillan, 2013, s. 51.

4. Lewis Mumford: Herman Melville, New York: The Literary Guild of America, 1929, s. 94.

5. Meredith Farmer: “Rethinking Ahab: Melville and the Materialist Turn,” M. Farmer ve D. S. Schroeder (eds.): Ahab Unbound, Minneapolis: University of Minnesota Press, 2022, s. 1.

6. Nicholas Warner: “Of ‘Gods and Commodores’: Leadership in Melville’s Moby- Dick,” Joanne B. Ciulla (ed.): Leadership at the Crossroads, Vol 3: Leadership and Humanities, Westport: Praeger, 2008, s. 8-9.

7. Herman Melville: Moby Dick ya da Balina, İstanbul: Türkiye İş Bankası KY, 2021, s. 267.

8.Age, s. 177-84.

9.Paul Lawrence ve Suzi Skinner: The Wise Leader, London: Routledge, 2024, s. 9.