İslami bankalar ve risk paylaşımlı finansman
Elde edilen getirilerin kişinin çabalarının veya risk almasının sonucu olmasını gerektiren Şeriat ribayı ve dolayısıyla, tüm riskler borçluya devredildiği için neredeyse hiçbir çaba harcanmayan ve risk alınmayan borç finansmanını yasaklamıştır.
Buna rağmen, birçok İslami banka yalnızca adı değiştirilen borç temelli finansman konusunda rahat davranmaktadır. İslami banka ve geleneksel banka bilançoları arasında kullanılan terminoloji dışında çok az fark vardır. İslami bankacıların mevduat sahiplerini korumak için risk almaktan kaçınılması yönündeki düşüncesi geleneksel bankacıların görüşüyle benzerlik gösteriyor. İslami bankacılar böylesi bir düşüncenin Şeriatın getirilerin sebebini açıklamak için risk alınması gerektiği felsefesiyle taban tabana zıt olduğunu göz ardı ediyorlar. Murabaha ve icare tipi sözleşmelerdeki borç finansmanının ağırlığı ve mudaraba ve müşareke gibi risk paylaşım sözleşmelerinin yetersizliği, İslami bankaların geleneksel ürünleri ne kadar çok taklit ettiklerinin ve dolayısıyla başlangıç gerekçelerinden ne kadar saptıklarının bir kanıtı.
Mevduat sahiplerini riske maruz bırakmaktan kaçınmak diğerkâmlık gibi görünse de, gerçek şu ki, İslami bankacılar ve hissedarları riskten kaçınmanın ve konfor alanı içinde kalmanın daha kolay bir yolunu arıyor. Bankacıları doğrudan risklerden koruyan borç finansmanından farklı olarak, risk paylaşım sözleşmeleri kapsamındaki finansman, reel sektör faaliyetlerine yapılan yatırımlara benzemektedir. Bununla birlikte, borç sözleşmeleri bankaları birtakım ticari risklerden korurken, diğer yandan olumlu potansiyellerinden faydalanmalarını engellemektedir.
Ekonomideki diğer şeylerde olduğu gibi, İslami bankalar için borç ve risk paylaşım sözleşmeleri arasındaki seçim, riskler ve getiri arasındaki dengeye indirgendi. Bu noktada, risk paylaşımının bankalar için kıymetli olup olmadığı açıkça ampirik bir sorudur. İslami bankaların ve mevduat sahiplerinin risk profilinin borç sözleşmeleri yerine risk paylaşım sözleşmelerin kullanılması durumunda ne kadar farklı olacağını anlamak için karşı olgusal analiz yöntemi kullanılarak bir çalışma yapıldı. Bu kapsamda, Malezya’nın 16 İslami bankasının tamamı, 2009-2015 yılları arasındaki 6 yıl boyunca incelendi. Çalışmanın İslami banka bilançolarının ne kadar yüksek riske maruz kaldığını ve getiri artışının risk artışını haklı gösterip göstermediğini belirlemek üzere iki amacı vardı.
Çalışma kapsamında İslami bankaların cari geliri risk paylaşım araçlarından elde edilebilecek tahmini getirileri ile karşılaştırıldı. Bu getiriler daha sonra, temel volatilitenin üç katına kadar farklı seviyelerde stres testine tabi tutuldu. Her bir İslami banka için ekonomik sektöre göre finansman tutarı ve bu finansmandan elde edilen gelir mali tablolarından çıkarıldı ve her bir sektör için gerçek getiri oranı, sektördeki borsada işlem gören şirketlerin getirileri hesaplanarak ve banka portföyüne göre ağırlıklı ortalama alınarak belirlendi. Bu temsili sektörel getiri oranları daha sonra bankanın bilançosuna uyarlandı. Getirilerin yanı sıra, volatilite ve değişim katsayısı da hesaplandı.
Çalışmanın sonuçları, 16 bankanın 14’ü için risk paylaşımlı finansmanın iki ila üç kat daha yüksek getiri sağladığını gösterdi. Reel sektör getirileri aslında daha yüksek olsa da, değişim katsayısı ile ölçülen birim getiri riski, reel sektörde mevcut finansman şeklinde olduğundan daha düşüktü. Diğer bir ifadeyle, risk paylaşımlı finansman bankaları daha yüksek riske maruz bıraksa da, artan getirinin ek riskleri telafi etmekten daha fazlasını yapacağı görüldü. Ayrıca, stres testleri risk paylaşım modelinin farklı stres seviyelerinde güçlendiğini göstermiştir. Tüm bu sonuçlar, risk paylaşımının bankalar ve mevduat sahipleri için gereksiz derecede riskli olacağı konusundaki geleneksel düşüncenin yanlış olduğunu göstermiştir. Buna göre, İslami bankalar, risk paylaşımlı finansman sağlamayarak mevduat sahiplerine ve paydaşlarına zarar ettiriyor olabilir. İslami bankaların yalnızca borç sağlayıcıları olarak kendi konfor alanlarında kalmayı seçmesi, müşterilerinin daha yüksek getiriler elde etme potansiyelini ve Şeriat’ın gereklilikleriyle daha uyumlu ürünler kullanma potansiyelini engellemektedir. Geçmişteki düşük faiz ortamı ve kâr daralması göz önüne alındığında, risk paylaşımına geçmek büyük bir stratejik anlam ifade edecek, bundan hem hissedarlar hem de mevduat sahipleri faydalanacaktır.