İslam düşmanlığı endüstrisi İslam düşmanlığını nakde çevirecek!

HABER MASASI
Abone Ol

Yeni yıla merhaba… Yeni yıl, yeni umut demektir… Umutsuz olmayalım.

Geçen yıl çok ama çok zordu! Acı doluydu. Terörü her an içimizde hissettik. Peş peşe bombalar patladı, darbe kalkışmasıyla sarsıldık. Kadına, çocuğa şiddet bir numaralı sorun olarak gündemdeki yerini korudu. Geçen ay 30 saniyede 30 gencecik insan, toplam 44 kişi Beşiktaş’ta, 14 genç Kayseri’de hayatını yitirdi. Mülteci sorunu olduğu gibi duruyor. İnsanların insanca yaşayamadığı bir bölgede ayakta kalmak kolay mı? Binlerce insan aç, susuz yollarda. Toprak, su olmadan, gıda güvenliğini sağlamadan yaşamak mümkün mü?

Ekmek için isyanların yaşandığı bu petrol coğrafyasına bir baksanıza! Ekilecek toprağın, içilecek suyun olmadığı, iklim değişikliğinin her yeri kuruttuğu bölgede insanlar birbirini öldürüyor. Suriye, Irak, Yemen, Güney Sudan, Kamerun, Çad, Afganistan, Pakistan, Sudan, Somali, kısacası 39 ülkede açlık çanları çalıyor.

Bu veriler Dünya Gıda Örgütü FAO’ nun geçen ay yayınlanan Mahsul Beklentileri ve Gıda Durumu Raporu’ndan …

FAO diyor ki: “ İklim kaynaklı krizler ve iç savaşlar gıda güvenliği üzerinde büyük baskı oluşturdu. Tahıl stokları iyi durumda ama yaşanan çatışmaların olumsuz etkisi sürüyor. Böyle giderse 2017’de dışarıdan gıda yardımına ihtiyaç duyan insan sayısı artacak. Çatışmalar gıda güvenliğine gölge düşürüyor.”

Sonuçta gıda krizini azalan gelir, yüksek fiyat, bozulan dağıtım ağları gibi yerel faktörler tetikliyor. Hatta çatışmalar halkın tarımla ilgilenmesini engellediği için çoğu kesim kıtlıkla karşı karşıya.

Örneğin Suriye; 9.4 milyon insan gıda yardımı bekliyor. Yemen’de 14. 2 milyon insan gıda güvenliğinden yoksun. Irak’ta çatışma ortamı her şeyi altüst etti. Afganistan’da 8 milyon insan ekmek istiyor.

Diyeceğimiz, durum gerçekten ciddi.

ABD’nin Savunma ve Genelkurmay Başkanlığını bir çatıda toplayan Pentagon, 2003’ten bu yana iklim değişikliği ve kuraklık dersi çalışıyor.

Abartmıyorum.

Güvenliğin ana unsuru olarak “gıdayı” görüyor. Pentagon’un 2003’te yayınladığı ve Türkiye’nin ancak 2014’te ulaştığı bir rapor var ki, göz ardı edilemez. Bu raporda, “kuraklık Ortadoğu’da sınırları değiştirecek” diyor. Açıkçası raporu öğrendiğimizde Irak ve Suriye’de çatışma çoktan başlamıştı bile. Yine 2015’te New York’ta 15 küresel gıda üreticisini bir araya getiren Pentagon, Hangi bölgelerde gıda güvenliği sorunu var?” diye sordu. Alınan yanıtlar gösterdi ki, sıkıntı yaşanan yerler çatışma bölgeleriydi. Ortadoğu’da hak, hürriyet, özgürlük diye başlayan ayaklanmaların temelinde de gıda fiyatlarındaki tırmanış yatıyordu.

Kültür Üniversitesi Öğretim üyesi ve Devletler Hukuku Profesörü Hasan Köni, “ Siyasetin. ekonominin, sosyal gelişmelerin yanına artık ilk defa tabiatı da koyuyoruz” diyor. 21’inci yüzyılın paradigması bu olsa gerek.

Peki, 20 Oc ak’ta ABD’de başkanlık koltuğuna oturacak küreselleşme ve iklim politikaları karşıtı Donald Trump, soruna nasıl yaklaşacak?

Trump’ın yapacağı ilk iş, elbette ABD’nin iç güvenliğini ele almak olucak. Gıda, enerji ve askeri güvenliğe odaklanacak Trump. Arkasından vakit kaybetmeden üretimi ABD’ye çekecek. Bunu yaparken ülkenin finansal gücünü bir başka ülkeye, hele Çin’e asla aktarmayacak. Ve ülkesinin sahip olduğu emperyal anlayışı hiçbir şekilde terk etmeyecek. Çin ve Rusya ile ticaretini geliştirecek.

Kısacası Trump’ın amacı, her alanda kendisine yeterli bir ülke yaratmak. “Amerikan rüyasını” yeniden diriltmek. Bir de kendisine benzeyen ülkelerle işbirliği yaparken, bu ülkelere, “benimle dost ol” diyecek.

Düşmanla savaşmaya devam edecek.

Bütün bunları yaparken kullanacağı silahlar önemli. Açıkçası kendi ulusal hedeflerini muhafaza etmek için kullandığı silahları iyi analiz etmeliyiz. Zira bizim gibi ülkeleri ilgilendiren ana konu bu.

Çünkü, “İslam düşmanlığını” bir araç olarak ortaya koyacak. Bu illa ideolojik bir anlayışla da olmayacak. İslam düşmanlığını nakde çevirmeye çalışacak Trump. Tıpkı Yahudi ve sözde Ermeni soykırımı gibi, “İslam düşmanlığı endüstrisi” yaratacak. İnsanlık ailesinin bugüne kadar sahip olduğu tüm değerleri kullanacak.

İşte Türkiye için kritik nokta burası.

Öyle ya, uluslararası sistem değişirken, orta boy bir ülke, kendi yönetimiyle ilgili yaptığı “değişim modeliyle” kendini kurtarabilir mi? Yeni yönetim modelinin ekonomik altyapısı ne olabilir?

Gelin, bunu tartışalım.