İnsansız fabrika dönemi
Geleceğin fabrikaları olarak adlandırılan ve insansız olan karanlık fabrikaların temelleri 1955 yılında Philip Dick tarafından yayınlanan “Autofac” isimli öyküye kadar dayanıyor. Dünya genelinde ‘akıllı fabrika’ olarak da adlandırılan bu sistem aslında insanların üretimden çekilmesine ve minimum maliyet ile üretim yapılmasına odaklanıyor. Elektriğin olmadığı ve iletişimin internet aracılığı ile makinalar sayesinde gerçekleştiği karanlık fabrika hayali için günümüze kadar birçok adım atılsa da Endüstri 4.0’a kadar hiçbir fabrika ışıklarını kapatamıyor.
Son yıllarda otomasyon teknolojilerindeki bu büyük gelişme, karanlık fabrikaların kurulması ve işletilmesini çok daha mümkün hale getiriyor. Işıkların söndüğü üretimi ifade eden karanlık fabrikalarda, tamamen otomatikleştirilmiş bir üretimde Bulut, Yapay Zeka ve Dijital İkiz gibi gelişmekte olan teknolojiler kullanılıyor. Hammaddelerin fabrikada tesliminden bitmiş ürünlerin teslimine kadar tüm üretim süreci, bu teknolojiler sayesinde tamamen otomatik kontrollü makineler tarafından gerçekleştiriliyor.
Birçok ürün bu sistem ile üretiliyor
Her geçen gün dünyanın çeşitli yerlerinde yeni bir karanlık fabrika açılmaya devam ediyor. Örneğin Japonya’da faaliyet gösteren FANUC tarafından karanlık fabrikalar kurulurken, bu fabrikalarda robot, CNC, servo motor gibi ürünler üretiliyor. Philips’in Hollanda’da bulunan fabrikasında bir elin parmağını geçmeyecek sayıda insanla traş makinesi üretilirken, Siemens’in Almanya Amberg fabrikasında yüzde 75’lik bir otomasyon ile üretim gerçekleşiyor. Çinli Changying Precision Technology Company tarafından cep telefonu modülü üretimi tamamen karanlık fabrikalarda gerçekleştiriliyor. Bir üretici olmasa da Amazon, verimliliği ve verimi artırmak için personelle birlikte çalışan envanter ve sipariş karşılama robotları kullanıyor.
Türkiye’nin ise bu alandaki en önemli çalışmalarının başında 2017 yılında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından özel sektör kuruluşlarının da katkısıyla hazırlanan “Türkiye’nin Sanayi Devrimi ‘Dijital Türkiye’ Yol Haritası” geliyor. Bu çalışma ile Endüstri 4.0 veya dijital dönüşüm konusu, bir devlet politikası olarak ele alınıp bu konuda yapılması gerekenler de yetkili merciler tarafından raporlanıyor. Bu çalışmaya benzer bir çalışma da 2017 yılının Aralık ayında TÜSİAD ve The Boston Consulting Group işbirliği ile Türkiye'nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği raporu oluyor. Türkiye sanayisinin mevcut durumunu ve dijital dönüşümün sanayi kuruluşlarına potansiyel etkisini araştıran rapor, özel sektör ve kamu tarafından ilk adımların atılmasına vesile oluyor. Geçtiğimiz sene çikolata markası Şölen de Türkiye’de ışıklarını kapatan fabrikalardan biri oluyor.
Dijital yaka mı geliyor?
Karanlık fabrikalar ile ilgili gelişmeler devam ederken, otomasyon sistemlerinin üretimde kullanılmaya başlandığı günden itibaren makinelerin insanların yerini alacağı ve büyük bir işsizlik oluşturacağı da gündemde olan sorunların başında geliyor. Prof. Dr. Orhan Torkul’a göre bu tür üretim sistemlerinde daha donanımlı bir insan kaynağına ihtiyaç duyulacak ve bu durumda da insanların kendilerini dönüştürmeleri gerekecek. Teknolojinin bir kaldıraç görevi gördüğü süreçte, insan hayatının ve çalışma ortamının daha insancıl bir ortama dönüşeceğini söyleyen Torkul, mavi ve beyaz yakalı olarak tanımlanan insan kaynaklarının da daha donanımlı bir hale geleceği yeni bir dijital çalışan grubunun da ortaya çıkacağını söyledi.
Dijital çalışanlar grubu, şirket içerisinde mavi yakalılardan sayıca daha az üye barındırırken, Torkul’a göre aradaki farkın istihdama kazandırılması teknoloji, sağlık, eğitim ve sosyal hizmetlerle alakalı bölümlerin kontenjanlarının geliştirilmesi ve akademik istihdamın artırılması ile mümkün olacak. Her yıl sanayideki istihdama ortalama yüzde 2,5’i kadar yeni çalışanın dahil olduğu düşünüldüğünde bu dönüşümün 20-30 sene süreceğini de söylemek mümkün. Torkul, çok yavaş olursak rekabette geri kalacağımızı, çok hızlı olursak da işsizler ordusu meydana getirebileceğimize değiniyor.
85 milyon meslek yok oluyor
Dünya Ekonomik Forumu (WEF)’na ait Geleceğin Meslekleri 2020 raporu, 2025 yılına kadar, insanlar ve makineler arasındaki iş bölümü nedeniyle 85 milyon işin yok olabileceğini ve insanlar, makineler ve algoritmalar arasındaki yeni iş bölümüne daha fazla uyacak 97 milyon yeni işin ortaya çıkabileceğini söylüyor. Veri Analistleri ve Bilim İnsanları, Yapay Zeka ve Makine Öğrenmesi Uzmanları, Robotik Mühendisleri, Yazılım ve Uygulama geliştiricileri ile Dijital Dönüşüm Uzmanları gibi mesleklerin yanı sıra
Süreç Otomasyon Uzmanları, Bilgi Güvenliği Analistleri ve Nesnelerin İnterneti Uzmanları gibi mesleklerin de işverenler tarafından aranan meslekler arasında yer alacağı tahmin ediliyor. Bu nedenle insanların bu değişime ayak uyduracak gerekli teknolojik becerilere sahip olacak şekilde kendilerini güncellemeleri bekleniyor.
İnsan gücünün çok üzerinde bir kontrol süreci
Gelişmiş robotik gibi Endüstri 4.0 teknolojilerinde yaşanan gelişmeler gün geçtikçe karanlık fabrikaya olan ilgiyi ve akabinde otomasyona yönelen firma sayısını da artırıyor. Otomasyon, tekrarlı görevler gerektiren ürünler için oldukça uygun olsa da Endüstri 4.0’ın gerektirdiği müşteriye özgü üretim sayesinde artık ürünler birbirinden oldukça farklı parçalara ve üretim süreçlerine ihtiyaç duyuyor. Müşteriye özel ürün üretirken yüz binlerce ya da milyonlarca çeşit ürün üretmek söz konusu olabiliyor ve bu durum da belki milyonlarca ya da on milyonlarca farklı üretim ve kalite kontrol işlemine sebep oluyor. Tam da bu aşamada Torkul’a göre insan gücünün çok üzerinde bir karar verme kapasitesine ihtiyaç var.
Kitlesel özelleştirmenin başarıldığı her sektörde karanlık fabrikaların olması ve yaygınlaşmasını teknik bir ihtiyaç olarak değerlendiren Torkul, karanlık fabrika hedefine ulaşabilmek için adaptif bir kalite kontrol sistemi üzerinde çalıştıklarından da bahsetti: “Sistemimiz bir ürünü gördüğünde ürünle alakalı teknik özellikleri kendisi çıkararak bir dakika içinde öğreniyor. Yani ürünün dijital bir ikizini oluşturuyor. Daha sonra üretimi devam eden diğer ürünleri dijital ikizi referans alarak kontrol ediyor. Ürün çeşitliliği ne kadar olursa olsun ürüne özgü herhangi bir tanımlama yapmaya gerek olmadan kontrol işlemini gerçekleştirebiliyor.”
Üretim sürecinde ise Avrupa’da esnek otomasyon sistemleri, Amerika’da da robotik sistemler üzerinde bir odaklanma söz konusu. Ancak karanlık fabrikalara geçiş sürecinde de sektörel bazda ürün karmaşıklığı ve işlem karmaşıklığına göre kademeli bir geçişin mümkün olduğuna değinen Torkul, bu sürecin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde 10 ile 30 yıl arasında süreceğini söyledi. Torkul’a göre, karanlık fabrikaların robotlar ile sürdürüleceği açık, fakat robotların yönetim fonksiyonunu tamamen icra edemeyeceği de aşikar.
Vicdani değerlere sahip robotlar
Peki, yönetimin duygusal tarafı ne olacak? Orada da karşımıza vicdani değerlere sahip robotlar çıkacak. Bir sistemin duygularının olmasını başka bir durum, duyguları anlayıp ona göre karar verebilmesini başka bir durum olarak açıklayan Torkul, mevcutta hava alanlarında şüpheli tespiti için psikolojik analizleri zeki sistemlerin yaptığını aktardı. İstenildiğinde zeki sistemlerin karar fonksiyonlarına vicdani değerler de eklenebilecek ve sistemin kendi duyguları olmasa da vicdani davranışları taklit edebilecek.