İlk yerli solunum cihazının başarı öyküsü
Biosys’in hikayesi elektrik-elektronik mühendisliği bölümünü bitiren ve ardından Viyana Teknik Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimine başlayan Cemal Erdoğan’ın, eğitimini yarıda bırakıp teknoloji odaklı bir start-up kurma hayaliyle Türkiye’ye geri dönmesiyle başladı. Sanayi Bakanlığı'nın Teknogirişim Sermaye Desteği Programı’nı, hayallerini hayata geçirmek için bir fırsat olarak gören Erdoğan, ağabeyi ve iki arkadaşı ile beraber Türkiye’nin ilk yoğun bakım solunum cihazını hayata geçirmeye karar verdi. Temelleri 2011 yılında atılan Biosys markasının ilk satışı 2018 yılında gerçekleşti ve özellikle Kovid-19 döneminde çok fazla talep aldı. Bu dönemde Sağlık Bakanlığı’nın desteği ve Aselsan, Arçelik ve Baykar gibi güçlü markaların iş birliği ile ürünlerini daha da geliştiren Biosys, bugün tüm Türkiye’ye ile Azerbaycan, Kazakistan ve Brezilya başta olmak üzere 4 kıtadaki 40’tan fazla ülkeye ürünlerini gönderiyor.
Türkiye'nin ilk yoğun bakım tipi solunum cihazını hayata geçirme fikri hangi sebeplerden dolayı ortaya çıktı?
2012 Mayıs'ında, iki doktor ve iki mühendis olarak 20 bin TL sermaye ile Biosys şirketini kurduk. Maddi kazanç hiçbir zaman amacımız olmadı; aksi takdirde ağabeyim hekimlik mesleğinde yükselmeye devam eder, ben de Havelsan'daki kariyerimi sürdürürdüm. Amacımız, toplum için anlamlı bir fark yaratmaktı. Tıp ve mühendislik bilimlerini uyum içinde kullanarak, ülkemizde gelişmiş tıp teknolojilerinin üretilebileceğini kanıtlama arzusu bu fikrin temelinde yatıyor. Yaşam destek cihazlarının karmaşık yapısı ve yurt dışı firmalarının parça bağımlılığı yaratma politikaları, bu teknolojilere yerli çözümler getirme ihtiyacını doğurdu. Yüksek maliyetler ve teknolojik sömürüye karşı bir duruş sergileyerek, herkesin sağlık hizmetlerine eşit ve adil bir şekilde erişebilmesini sağlamak istedik. Yaşam, insanın en temel hakkıdır ve biz bu temel hakkın korunması için, global sağlık firmalarının aksine, erişilebilir sağlık teknolojileri yaratma gayretinde olduk.
“Başarı, sadece sermaye değildir”
Girişimcilerin en fazla sıkıntı yaşadığı finansman sorununu nasıl aştınız? Markanızı hayata geçirirken hangi zorluklarla karşılaştınız? Bu sorunlara nasıl çözüm geliştirdiniz?
Hayatımın dönüm noktalarından biri olan Teknogirişim Sermaye Desteği Programı, benim için gerçek bir kurtuluş oldu. Ancak, tahmin edebileceğiniz gibi, ventilatör gibi yüksek teknolojili, komponentleri pahalı ve Ar-Ge süreci meşakkatli olan bir cihaz için bu sermaye yeterli değildi. Ancak, pes etmedik ve ekip olarak yeni destekler aramaya devam ettik. Sanayi Bakanlığı’nın destekleriyle 2013 yılında, henüz bir prototip aşamasında olan ilk solunum cihazını geliştirdik. Bu prototip, maddi getirisi olmasa da bize daha fazla başvuru yapma şansı tanıdı.
2014 yılında KOSGEB'in Ar-Ge İnovasyon desteğini alarak, ikinci prototipimizi geliştirdik. 2015 yılında TÜBİTAK’a solunum cihazı üretimi için Ar-Ge başvurusu yaptık ve projemiz bir kez daha onaylandı. Bu destekle, 2017 yılında solunum cihazının tüm Ar-Ge çalışmalarını, elektriksel güvenlik testlerini ve klinik çalışmalarını tamamlayarak, bu özel cihazı hayata geçirdik.
Bu süreç boyunca yaşadığımız zorluklar, kararlılığımızı ve azmimizi sınadı. Ancak start-up hayali olan herkes için söylemek isterim ki başarı, sadece sermaye değil, aynı zamanda ekip ruhu, kritik destekler ve sürekli öğrenme isteğiyle mümkün.
İlk satışınızı ne zaman gerçekleştirdiniz?
Altı yıllık Ar-Ge çalışmasının ardından, 2018 yılında Biyovent adı altında solunum cihazımızın satışını gerçekleştirdik. İlk satışımızı Ankara’da özel bir hastaneye 20 adet Biyovent cihazı sağlayarak yaptık ve ardından Kırgızistan’daki TİKA hastanesine 20 adet Biyovent solunum cihazı gönderdik. Bilkent Üniversitesi Cyberpark’ta bulunan küçük ofisimizde senelik 50 adet üretim kapasitesiyle bir KOBİ olarak ileri teknoloji hedefiyle Ar-Ge faaliyetlerimize devam ediyoruz.
Yabancı tedarikçileri yerlileriyle değiştirdik
Dünyanın üretimde de tedarikinde de zorluk çektiği cihazı, içerideki ve dışarıdaki komponentleriyle yerli olarak üretmek için hangi yolları izlediniz?
Ürünümüzde kullanılan malzemelerin birçoğunu yerel tedarikçilerden sağlamaya öncelik verdik. Özellikle Biyovent yerli ventilatörümüzde kullanılan komponentler konusunda yerel üretim sürecimizi maksimum seviyede optimize etmek ve dünya genelinde yaşanan tedarik zorluklarına karşı daha dirençli bir yapı oluşturmak için ekip olarak birkaç strateji geliştirdik. Bunların başında ise yerel iş birlikleri ve ortaklık geliştirme projelerimiz vardı. Amacımız yerel tedarikçilerle iş birlikleri kurarak, özellikle kritik komponentlerin yerli olarak üretilmesini sağlamaktı. Türkiye’de bulamadığımız ve almak zorunda kaldığımız komponentler de oldu. Bu konuda da Ar-Ge ekibimle beraber ürün tasarımımızı sürekli olarak gözden geçirerek, daha dayanıklı ve maliyet-etkin komponentleri entegre etmeye özen gösterdik. Bu, ürün performansını artırmanın yanı sıra, tedarik sorunlarına karşı daha dirençli olmamıza da yardımcı oldu.