İlk bakışta Clubhouse
Sosyal medya dünyasında yeniliklerin sonu gelmiyor. ‘Artık doyuma ulaşıldı’ derken, ‘Başka ne yapılabilir ki?’ diye sorarken bir anda taptaze fikirlerle, yepyeni platformlarla karşılaşabiliyorsunuz.
Bu bitmeyen yenilik enerjisinin son çıktısı Clubhouse oldu. Kurulmasının üzerinden henüz bir yıl bile geçmeyen, çok değil daha birkaç ay öncesine kadar çoğu insanın haberdar bile olmadığı bu yeni sosyal medya platformu, şu anda herkesin dilinde ve gündeminde. Kullanıcı sayısı aritmetik değil, geometrik olarak artıyor.
Peki halihazırda zaten çok kalabalık olan sosyal medya dünyasında, bu yeni platformu çekici kılan ne? Yeni mecra hangi nitelikleriyle fark yaratıyor, hangi ihtiyaca cevap verdiği için bu kadar rağbet görebiliyor?
Bu soruların yanıtlarını bulabilmek için Clubhouse’a yakından bakmak gerekiyor belki ama platforma yönelik yüksek ilginin ilk nedeni apaçık ortada: Buna kısaca ‘sanal arz kısıtlaması’ demek mümkün.
Clubhouse, diğer popüler sosyal medya platformları gibi, isteyen herkesin hemen üye olabildiği bir uygulama değil. Katılabilmek için mevcut üyelerden birinin sizi aday göstermesi, başka bir deyişle ‘davetiye’ edinmeniz gerekiyor. Kısacası, isteyen herkesin üye olamadığı bir ‘kulüp’ten bahsediyoruz. Bu aslında, ilk defa Clubhouse tarafından uygulanan bir yol da değil. Daha önce başka platformlarda da denenmişti ancak ilk kez Clubhouse ile çok popüler ve gerçekten başarılı bir örneğine şahit oluyoruz.
‘Sanal arz kısıtlaması’ bununla da sınırlı değil. Uygulama şu anda yalnızca iPhone’lara indirilip kullanılabiliyor. Diğer cihaz ve işletim sistemlerinin Clubhouse için biraz beklemeleri gerekiyor.
Bu iki faktör, yeni mecraya yönelik büyük bir merak ve cazibe uyandırmış durumda. Bu sebeplerle ‘kulübe’ üye olamayanların hafif de imrenme içeren sızlanmalarını, diğer sosyal medya kanallarında yaptıkları paylaşımlar üzerinden izleyebiliyoruz nitekim. Clubhouse her ne kadar bu sanal arz kısıtlamalarını henüz beta aşamasında olmasına bağlasa da, bu aynı zamanda bir pazarlama aracı olarak da işlev görüyor. Böyle bir merak ve cazibe yaratıldıktan sonra, uygulama diğer cihaz ve işletim sistemlerine açıldığında büyük bir akın yaşanacağını şimdiden kestirebiliriz.
Mecranın niteliklerine bakıldığında ise, her şeyden önce ‘sesli’ olması dikkat çekiyor. Clubhouse, diğer sosyal medya platformları gibi esasen göze değil, tamamen kulaklara hitap ediyor. Bu özellik hem bir avantaj sunuyor hem bir dezavantaj teşkil ediyor. Avantaj çünkü evinizde, oturduğunuz yerde gözlerinizi pür dikkat dikmeden, neredeyse radyo dinler gibi tüketebiliyorsunuz bu yeni mecrayı. Dezavantaj çünkü kalabalık ortamlarda bu mecrayı kullanmak kolay değil. Ya kulaklık takıp etraftan kopacaksınız ya da sesli dinleyip bakışları üzerinize çekeceksiniz. Oysa diğer sosyal medya kanallarını kalabalıkların ortasında bile göz ucuyla bakarak tüketmek mümkün.
Bu özellik, kullanıcıları, Clubhose’u daha ziyade akşam saatlerinde, yani işlerini güçlerini yerine getirip evlerine veya özel alanlarına çekildikleri sakin saatlerde ya da haftasonlarında tüketmeye yöneltiyor. Nitekim gündüz ve iş saatlerinde Clubhouse’da çok az oda açılıyor, akşam saatleri ve haftasonlarında ise oda sayısı bir anda artıyor. Bu durum, Clubhose’u her an tüketilebilen bir mecra olmaktan çıkarıyor, bir çeşit boş zaman aktivitesi haline getiriyor.
Clubhouse’u bekleyen en büyük zorluk ise, sosyal medya dünyasının mevcut devlerinin rekabeti olacak gibi görünüyor. Şu anda sosyal medya dünyasının bütün ana caddeleri kapılmış durumda. Clubhouse kendisine bir konum edinmek istiyorsa, ya büyük rakiplerinden birini ana caddelerdeki yerini daraltmaya zorlamak ya da ara sokaklarda kalmak durumunda.
Bu arada rakiplerinin elleri de armut toplamayacaktır muhtemelen. Nitekim şimdiden Facebook ve Twitter, kullanıcılarına sohbet odaları sunmak üzere harekete geçmiş durumdalar.
Clubhouse’un akıbetinin ne olacağına ilişkin karar vermek için, yeni mecranın bu karşı ataklar karşısında ne kadar direnebileceğine, ondan da önce ilk yenilik heyecanı geçtikten sonra kendi kullanıcılarının ilgisinin canlı kalıp kalmayacağına bakmak gerekiyor.