Her şey ‘kapitalizm’ için…
Kapitalizm varoluşunu sürdürmek için neler yapıyor?... Hani Marx da demiş ya; “Katı olan her şey buharlaşıyor” diye… Ama kapitalizm buharlaşmıyor… Her defasında kendini dönüştürüyor ve mutlaka bir çıkış yolu buluyor…
Bitmeyen tartışma konusudur… Bazı aklı evvellerin iddia ettiği gibi “İnsan doğasına en uygun sistem” olduğu için mi bu çıkış yollarını bulabiliyor; yoksa iktidar ve unsurlarını elde tutmayı başardığı için mi?...
Köleci toplumdan sanayi devrimine geçişte gerek manifaktür1 döneminde olsun gerekse ilkel sendikalizm yıllarında, amaç tekti: Sermaye temerküzü sağlamak, buna engel olmaya çalışan kitleleri, dikkatlerini başka yönlere çevirerek pasifize etmek.
Çok geriye gitmeyelim… Standartlar ve kalite ile ilgili akımları hatırlamaya çalışalım… ISO (International Organization for Standardization - Uluslararası Standardizasyon Örgütü) belgesi almak, TQM (Total Quality Management - Toplam Kalite Yönetimi) ile süreçleri ‘iş mükemmelliğine’ taşımak ve EFQM (European Foundation For Quality Management - Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı) ile Türkiye’de ve Avrupa’da ‘ödül avcılığı’ yapmak çok modaydı…
Bugünkü kuşakların son derece demode bulduğu bu ‘süreç yönetimi anlayışı’, bir dönem şirketlerin adeta ‘varoluş nedeni’ hâline gelmişti… Oysa, arka planda da olsa niyet çok belliydi:
Dikkati kalite ve standartlara çekmek; süreç yönetimi anlayışını devreye sokarak ekip ruhu, sinerji, motivasyon, gibi kavramlarla gerek sendikal anlayışı devre dışı bırakmak gerekse de kapitalizmin, “capital” (sermaye) sözcüğünden türediğini ve tüm sistemin amacının sermaye birikimini artırmak ve korumak olduğunu unutturmak… Bir yandan vahşi kapitalizmi körüklerken öte yandan sistemin ne kadar “insancıl” olduğunu belleklere kazımak…
Arada, çalışan markası, işveren markası gibi pek çok başka kavram daha üretildi tabii... Bu kervana son eklenenler de birbirine akraba iki kavram, çok da tanıdık: Sürdürülebilirlik ve etki yatırımları…
Özeti şu: Sürdürülebilirlik, ortak bir idealin arayışıyla karakterize edilen sosyo-ekolojik bir süreç olarak da tanımlanabilir.2
İkincisine gelince; o da şöyle: “Etki yatırımı finansal getiri elde etmenin yanı sıra sosyal ve çevresel fayda elde etmeyi amaçlayan işletmelere yapılan yatırımı tanımlar. Yatırımınızı planlarken kâr hesaplarının yanında yatırımın sosyal veya çevresel faydalarını da bütçenize dahil ederseniz yatırımınız size hem finansal kârlılık hem de sosyal veya çevresel bir değer olarak geri dönecektir […] Özetle etki yatırımları aslında özellikle start-up ekosisteminde, venture capital alanında küçük işletmelere yapılan yatırımlar olarak daha ön plana çıkıyor. Diğer tarafta büyük bankalar tarafından yenilenebilir enerji projelerine sağlanan finansman paketleri de görece etki yatırımları içerisinde tanımlanabilir.”3
Kapitalizmi daim kılmak için üretilen her kavramın, bunları ortaya atanlara ve ahkâm kesenlere yüzlerce milyar dolarlık gelir getiren bir pazar oluşturduğu düşünülürse, sistem daha iyi anlaşılacaktır.
Bu gerçekler ışığında, hangi kavramı şirketinize nasıl ve neden uyarlayacağınıza; yoksa şirketinizi mi bu kavramlara uyarlamaya çalışacağınıza ise siz karar vereceksiniz… Allah kolaylık versin…
1-İlkel sermaye birikimi. Kapitalizm öncesi dönemde bazı buluş ve keşiflerin yapılmasıyla, değişik kıta ve ülkelere gidilir olmuş, o dönemin hâkim devletleri, yeni bulunan yerlerden başta altın olmak üzere, değerli madenleri ülkelerine götürerek kapitalizme hazırlık olarak sermaye biriktirmişlerdir. Ekonomi bilimi buna manifaktür demiştir.
2-Wandemberg, JC (Ağustos 2015). Sustainable by Design
3-WorqCompany’nin 4 Ocak 2022 tarihli basın bülteni.