Gümrük Birliği yeniden müzakere masasında
İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakan Türkiye, İsveç’ten AB üyeliği, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestisi konularında destek sözü aldı. Türkiye, güncellenmediği için dezavantajlı konuma düştüğü Gümrük Birliği’nde, karayollarında kota uygulaması, vize serbestisi, işlenmemiş tarım ürünleri ve hizmetler sektöründe artık somut çözüm bekliyor. Güncellemenin sadece Türkiye’nin değil aynı zamanda AB’nin de ekonomisine pozitif yönde katkı sağlaması bekleniyor.
Türkiye’nin, 24 yıldır resmi aday statüsünde olduğu ancak 2016 yılından bu yana üyelik görüşmelerinin askıya alındığı AB ile ilişkilerinde yeniden iyimser döneme girildi. NATO üyeliği görüşmeleri sürecinde İsveç'in, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestisi dahil Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecine aktif destek vereceğini açıkladı. Villnius’ta gerçekleşen görüşmelerin ardından Türkiye gündemiyle toplanan AB kanadından da Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestisine ilişkin olumlu açıklamalar geliyor. Gerek iş dünyasında gerekse akademi dünyasında da iyimser beklentiler yükseldi. Her ne kadar üyelik ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi uzun bir süreç alsa da kademeli vize serbestisinin çıkmasına daha olası bakılıyor.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği öncesinde geçiş dönemi düzenlemesi olarak 1996’da yürürlüğe giren Gümrük Birliği, tam üyelik sürecinin hala netleşmemesi nedeniyle öngörülenden daha uzun süre yürürlükte kaldı. Gümrük Birliği sanayi ürünleri ticaretinde gümrük vergisi, miktar kısıtlaması ve benzeri her türlü önlemin kaldırılmasının yanında Türkiye’nin AB Ortak Gümrük Tarifesine ve dış ticaret politikasına uyumunu da içeren oldukça geniş bir ekonomik entegrasyon uygulaması niteliğinde.
Gümrük birliği neden güncellenmeli?
DIŞYÖNDER Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hakan Çınar, Gümrük Birliği’nin mevcut haliyle 4 sorun içerdiğini belirtiyor ve bu sorunları şöyle sıralıyor; “Avrupa Birliği’nin imzalamış olduğu ticaret anlaşmaları konusu ve oradaki yeknesaklık problemleri, karayolu taşıma kotaları ve bağlı olarak vize sorunları, işlenmemiş tarım ürünlerinin anlaşmada kapsam dışı tutulması, teknik sorunlar ve standartlar”
Gümrük Birliği, imzalandığı 1996’dan bu yana Türkiye’nin Avrupa ile ticaret hacminin artmasına neden olsa da zaman içerisinde Türkiye açısından sistemik sorunları içeren bir ortaklık haline geldi. Bu sistemik sorunların en önemli nedeni AB’nin karar alma süreçlerinde Türkiye’nin yer almaması. AB’nin imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları Türkiye’nin aleyhine sonuçlar doğuruyor. 3. Ülkelerin ürünleri Türkiye’ye rahatlıkla girerken Türk ürünleri 3. ülkelere aynı kolaylıkla giremiyor. Böylece Türkiye 3. ülkelere karşı rekabet avantajını kaybediyor. AB Uzmanı Can Baydarol, Türkiye’nin de bu ikili anlaşmaları yapması gerektiğine dikkat çekiyor. Ancak AB ile ikili anlaşma yapan ülkenin Türkiye ile ikili anlaşma yapmaya pek yanaşmadığını belirtiyor. Nedenini ise şöyle açıklıyor: “Türkiye ile yaparsa Türkiye’ye karşı tavizler vermek zorunda kalacak, onun yerine AB’ye malını soktuktan sonra serbest dolaşım olduğu için o mallar otomatikman Türkiye’ye de girebiliyor. Yani böyle bir dezavantajlı bir durum söz konusu.”
3. ülkeler Türkiye'ye karşı avantajlı
Dr. Hakan Çınar, Gümrük Birliği kapsamında Türkiye’nin bağımsız bir şekilde istediği bir ülke ile serbest ticaret anlaşması imzalayamadığını belirtiyor. Türk firmalarının üçüncü ülkelere yapacakları ihracatta AB firmaları karşısında dezavantajlı duruma düştüğünün altını çizen Çınar, bu haliyle üçüncü ülke firmalarının da Türk firmalarına göre iç pazarda daha avantajlı hale geldiğinin altını çiziyor.
Çınar, Türkiye’nin ortaya çıkan bu olumsuz yükü azaltmak için toplam 38 adet STA imzaladığını, bunlardan 11’inin ilgili ülkelerin AB üyelikleri neticesinde otomatik olarak feshedildiğini kaydetti. Çınar, 22 STA’nın ise Ticaret Bakanlığı’nın sitesinde de yer aldığı üzere EFTA (Avrupa Serbest Ticaret Birliği), İsrail, Makedonya, Bosna-Hersek, Filistin, Tunus, Fas, Mısır, Arnavutluk, Gürcistan, Karadağ, Sırbistan, Şili, Morityus, Güney Kore, Malezya, Moldova, Faroe Adaları, Singapur, Kosova, Venezuela ve Birleşik Krallık ile yürürlükte olduğunu belirtti. Bunun yanında Meksika, Güney Afrika, Ukrayna, Japonya ve Cezayir gibi ülkelerle de müzakerelerin sürdüğünü kaydediyor.
Dr. Hakan Çınar, STA kapsamındaki ülkelerin birbirlerine karşı ortak gümrük tarifesi uygularken, üçüncü ülkelere karşı bağımsız politika uyguladıkları için, bölge dışında kalan ülkelerin tarife farklarından yararlanarak ticaret yönlendirme girişiminde bulunduklarına değiniyor. Ülkelerin menşe kuralları adı verilen ve bürokratik işlemlere yol açan bir uygulama ile söz konusu durumun ortaya çıkışını engellemeye çalıştıklarını belirten Çınar, Türkiye’nin de mevcut durumun oluşturduğu olası kayıpların önüne geçmek için bu mekanizmayı sıkı bir şekilde kullanmasıyla AB İlerleme Raporlarında eleştirilere maruz kaldığını, bunun da adil bir yaklaşım olmadığını ifade ediyor.
Karayollarında haksız kota uygulaması
Karayolu kotaları da Gümrük Birliği’nden Türkiye’nin tam anlamıyla yararlanmasını engelliyor. Bu sistemik sorunları ortadan kaldıracak düzenlemelerin de Gümrük Birliği’nde yer almıyor olması sorunların çözülmesini de engelleyen başka bir husus. Öte yandan AB son dönemde imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları kapsamında, tarım, hizmetler, yatırım ve kamu alımları gibi alanlarda üçüncü ülkelerle, Türkiye’den daha kapsamlı bir ortaklık ilişkisi kuruyor. AB Uzmanı Can Baydarol, öncelikle taşımacılık sektörünün önündeki engellerin kaldırılması gerektiğine dikkat çekiyor. Ürünlerin serbest olduğunu ancak ürünleri taşıyan kamyonların serbest olmadığının altını çiziyor ve şöyle örnekliyor;
Macaristan geçiş ücreti olarak her geçen tırdan 400 euro fazla ücret alıyordu. Bunu adalet divanına taşıdık sonuçta davayı kazandık. Macaristan Türkiye’ye karşı kota engelini kaldırdı.
Ama sırf Macaristan değil, aynı şey Bulgaristan’da da karşımıza çıkıyor, Romanya’da da karşımıza çıkıyor, ne yapılması gerekiyor, karşılıklı mutabakata varılıp AB’nin geçiş üstünlüğü, geçiş kotası tanıması gerekiyor.”
Dr. Hakan Çınar ise AB ülkelerinin karayollarında kota uygulamasının nedenini ise şöyle açıklıyor; “Bu ülkeler, söz konusu taşımacılık faaliyetinin hizmetler kapsamına girdiğini, dolayısıyla malların serbest dolaşımını içeren Gümrük Birliği’nin temel düşüncesine aykırı olduğu tezini savunmaktalar. Hukuken kabul edilebilir olsa da, Gümrük Birliği’nin temel mantığına son derece uzak olan bu uygulama sebebiyle uzun süredir bir haksızlığa uğradığımızı belirtmek durumundayım. Oysaki taşımaya konu olan ürünler Gümrük Birliği kapsamındaki ülkelere taşınmakta olduğundan, konu bu kapsamda değerlendirilmeli idi.”
Gümrük Birliği'ne vize bariyeri
Vize sorunu Gümrük Birliği’nin işleyişini zorlaştıran en önemli sorunların başında yer alıyor. Türk ürünlerinin Avrupa pazarında dolaşımı serbest ama o ürünleri Avrupa’ya satacak, tanıtacak iş dünyası Avrupa’ya girmekte serbest değil, o ürünleri taşıyan TIR’lara kota uygulanırken, TIR’ları süren şoförlerin Avrupa’ya geçişi serbest değil. Özellikle de müzakerelerin 2016’dan bu yana askıya alınmasıyla iş dünyası büyük bir vize engeliyle karşı karşıya. İş görüşmeleri, fuarlara katılım gibi konularda vize engeliyle karşı karşıya kalan iş dünyası Avrupalı alım heyetleriyle olan bağlantılarında da zaman zaman kopukluklar yaşıyor.
Tarım ürünleri neden kapsam dışı?
Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin gerekli görüldüğü alanlardan biri de işlenmemiş tarım ürünleri. Gümrük Birliği sadece sanayi ürünlerini ve işlenmiş tarım ürünlerini kapsıyor, işlenmemiş tarım ürünlerini kapsamıyor. Dr. Hakan Çınar, Gümrük Birliği’nin imzalandığı 1996 yılında Türkiye’nin tarım gücünün göz önünde bulundurularak geleneksel tarım ürünleri ihracatının kapsama dahil olmamasının Türkiye’nin ihracat rakamlarının yükselme olasılığını azalttığını belirtiyor.
Güncelleme müzakereleri 2015'te tamamlandı
Ortaya çıkan sistemik sorunlara ilişkin çözüm talebini Türkiye uzun süredir masada tutuyor. Gerek Ticaret Bakanlığı gerekse iş dünyasının çeşitli çatı örgütleri Gümrük Birliği’nin güncellenmesi taleplerini iletiyor. Taleplerin en güçlü dile getirildiği dönemlerden biri de AB ile ABD arasında 2013’te başlatılan kısa adı TTIP olan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı görüşmeleriydi. Türkiye bu görüşmelerin tarafı değildi, ancak görüşmelerin pozitif yönde nihayete ermesinden en fazla zarar görecek ülkeydi Türkiye. Zira bu anlaşmanın imzalanması halinde Türkiye Gümrük Birliği nedeniyle ABD’den gelecek ürünlere karşı korumasız hale gelecekti. Fakat Türkiye’nin taleplerinin yanıtsız kalmasının yanında 2016’da bu görüşmelerin askıya alınması Türkiye’nin lehine yaşanan bir gelişme oldu. Sistemik bu sorunları Türkiye’nin dile getirmesiyle başlayan Avrupa Komisyonu ile yürütülen müzakereler 27 Nisan 2015’de varılan uzlaşıyla tamamlandı. Raporda Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve sistemik sorunlara çözüm bulunması için AB ile tercihli ticari ve ekonomik ilişkilerin tarım, kamu alımları, hizmetler ve e-ticaret gibi yeni alanlara genişletilmesi hedeflendi.
Revizyon AB’nin de çıkarına Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin ekonomik etkilerini analiz etmek için Avrupa Komisyonu 21 Aralık 2016’ta bir çalışma yayımladı. 3 seçeneğin analiz edildiği raporda mevcut durumun aynen devam ettiği seçenek uygulanabilir bulunmadı. Raporda hem Türkiye hem de AB için en fazla faydayı sağlayacak seçenek Gümrük Birliği’nin güncellendiği ve ek serbest ticaret anlaşmalarının imzalandığı seçenek olduğu görüldü. Bu seçeneğin uygulanması halinde AB’nin GSYH’sinin yüzde 0,01 oranında artacağı öngörüldü. Türkiye’nin GSYH’sinin ise yüzde 1,44 artacağı öngörüsünde bulunuldu. Diğer seçeneklerde AB’nin GSYS’si azalırken Türkiye’nin GSYH’sinin ise daha az oranda arttığı görüldü.
Türkiye tarafından da benzer bir çalışma yapıldı. Bu çalışmada ise 4 farklı seçenek üzerinde duruldu. Türkiye’ye en fazla fayda sağlayacak seçeneğin ise yine Gümrük Birliği’ndeki sistemik sorunların çözülmesinin yanında tarım ürünlerinde tam serbestleşmenin oluşturulması, hizmetler ve kamu alımları piyasalarının karşılıklı olarak açılması olarak görüldü. Bu seçeneğin sonunda Türkiye’nin GSYH’sinin yüzde 1,9 oranında arttığı öngörüldü. Böylece gerek AB gerekse Türkiye tarafından yapılan çalışmalar Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin sadece Türkiye’nin lehine olmadığı, aynı zamanda AB’nin de çıkarına olduğu görüldü.
Güncelleme Türkiye'ye hangi yükümlülükleri getirecek?
Görüşmelerin en fazla tıkanma olasılığının Türkiye açısından kamu alımı ihalelerinde olabileceği belirtiliyor. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi Türkiye’nin kamu alımlarında eşitlik ve ayrımcılığın yapılmaması ilkelerinin benimsenmesi ve mevzuatını AB’ye yakınlaştırmasını gerektirecek. Zira kamu ihalelerinde Türk şirketlerinin Avrupalı şirketlere karşı dezavantajlı konuma gelebilme ihtimali bulunuyor.
Tarım alanında da karşılıklı ticari tavizlerin genişletilmesi AB’nin özellikle tarım ürünlerine uyguladığı gıda güvenliği, sağlık ve bitki kriterlerine uyum sağlanmasını, çevre dostu ve organik üretimin desteklenmesi sürecini getirecek. Bu konudaki güncellemenin ise bazı ürün gruplarıyla sınırlı kalması bekleniyor.
Hizmet sektörlerinde de bazı alanlarda karşılıklı serbestleşmeye taraf olmak gerekecek. Hizmet sektörlerindeki çalışma koşulları ve hizmet çalışanlarının gerekli sertifikalara sahip olması gibi başlıkların yanında vize serbestliğinin sağlanması da ön koşul olabilir.
Güncelleme olasılığı ne kadar güçlü?
Müzakerelerin 2015'de tamamlanmasına rağmen güncellemenin hala yapılmamış olmasına karşı Türkiye’nin eli bu kez bir hayli güçlü. Zira İsveç’in NATO üyeliği için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM’yi işaret etmesinin ardından gözler her ne kadar TBMM’de olsa da İsveç Türkiye’nin AB üyeliği, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestisi konusunda Türkiye’ye destek vereceğini açıkladı. Can Baydarol, bir tek İsveç’in destekleme sözü vermiş olmasının yeterli olmadığını 27 ülkenin birden ikna edilmesi gerektiğine vurgu yapıyor.