Göktaşında maden aramak

HABER MASASI
Abone Ol

Uzayda özellikle asteroitlerin madenler bakımından zengin olduğunun ortaya çıkması, uzay madenciliği diye yeni bir alanı tanımladı. Her ne kadar bilim kurgu gibi gözükse de asteroitler yeni kazı alanları olabilir. Zira asteroitler içerdikleri yüksek miktardaki mineraller ile bir süredir alternatif kaynak olarak değerlendiriliyor.

Uzaya çıkıp gezegenlerden mineral ve taş toplayan astronotların dünyaya dönmesi bilim kurgu filmlerinde sıkça gördüğümüz sahnelerden. Hayal gücünü zorlayan bu senaryo filmlerde belki ama dünyaca ünlü dev şirketler bu iş için çoktan kolları sıvadı. Bilim insanlarına göre dünyadaki madenlerin tükeniyor olması, değerli madenlerin asteroitlerden dünyaya getirilmesi sonucunu doğuracak. Bu konuyla ilgili en ciddi gelişme Lüksemburg'da yaşandı. Hükümet, uzay madenciliği yapacak şirketlere kredi yardımında bulanacağını açıkladı. Bu işe girişen ilk ülke ise geçtiğimiz yıl çıkardığı uzay yasası ile ABD oldu. Uzmanların asteroitlerdeki değerli madenlerin dünyadakinden çok daha fazla olduğunu belirtmesinin ardından ABD’deki Kepler Energy Space Engineering, Deep Space Industries, Planetary Resources gibi şirketler ve NASA uzay madenciliği yarışına girdi. Büyük yatırımcıların uzaya göz dikmeleri ve bu iş için kurulan Amerikan şirketlerinin yatırımcıları arasında Google CEO’sunun, Microsoft’un tasarımcısının, Dell yönetim kurulu başkanının, ünlü bir yönetmenin, emekli bir astronotun da bulunması bu işin ekonomik olarak rasyonel olduğunu gösteriyor.

İstanbul Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimlerinden Yrd. Doç. Dr. Mevlana Başal, uzay madenciliğinin gerekli olduğunu ve bu işi yapan ülkelerin maliyet ve girdilerini dramatik olarak değiştirmek suretiyle piyasayı alt – üst edeceğini söylüyor. Başal “Uzayda madencilik ağırlıklı olarak metale ve tüketime endeksli mevcut endüstriyel yapılanma için gerekli ve dünya kaynaklarının giderek artan bir hızla tüketiliyor olması sebebiyle bu işin yapılması gerekli. Bu konuda çok da uzak olmayan bir gelecekte söz sahibi ülkeler arasında ciddi ihtilaflar çıkabilir veya tersine büyük ittifaklar kurulabilir. Bu sebeplerden dolayı elbette çok geçerli bir endüstriyel mantığı var ancak mevcut teknolojilerle bu kaynaklara erişim çok pahalı. Belki bugünün ekonomisi için rasyonel olmayabilir ama geleceğe dönük kuvvetli bir rasyonalite söz konusu.” diyor.

Uzmanlar geleceğe dair yol çizerek ihtiyatlı olmak kaydıyla yeni bir endüstriden söz edilebileceğini belirtiyor, ihtiyatlı olmak gerektiğinin altını çiziyor. Nitekim uzay madenciliği Ames Araştırma Merkezi, Goddard Uzay Uçuş Merkezi, Jet İtki Laboratuvarı, Johnson Uzay Merkezi, Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü ve Harvard Üniversitesi gibi kuruluşların gündemine zaten çoktan girmiş durumda. “Yeni bir endüstri doğuyor, emekleme aşamasında. Uzay endüstrisinden söz etmek yanlış olmaz” diyen Başal, “Ne zaman ki bir asteroit tespit edilir ve içerik tespiti tatminkâr bir şekilde yapılarak, kazma vurma aşamasına gelinir, endüstriyel doğum o zaman başlar. Zira hem bilimsel hem ticari anlamda bu işlerin makuliyeti esasıyla müthiş maliyetler söz konusu.

Mars’a uzay aracı gönderip asteroit yakalayacak olsanız da edinilen uzay malzemesini işleyecek olsanız da bunu uzayda yapmanın büyük avantajları var. Dolayısıyla ‘Uzay Endüstrisi’nden söz etmek yanlış olmaz.” NASA’nın uzay seyahatleri için ürettiği robotik projelerde yer alan Honeybee Robotics şirketinden Dr. Kris Zancy’e göre uzay madenciliği yeni bir kavram değil. Uzayda madencilik yapmanın çok maliyetli olduğunun altını çizen Zancy, günümüz koşullarında bunun pek de rasyonel olmadığını söylüyor. Zancy “Uzay madenciliğinin günümüz koşullarına uygun olup olmadığı aslında sizin ne istediğinize bağlı. Örneğin asteroitlerdeki madenleri roketlere benzin tedariki için kullanacaksanız mantıklı olabilir ancak asteroitlerden madenleri yeryüzüne getirmek günümüzde pek de rasyonel görünmüyor. Uzaydan herhangi bir madeni yeryüzüne getirmenin ulaştırma maliyeti, onu burada işlemenin maliyetinden oldukça yüksek” diyor.

Roket teknolojileri dengeleri değiştirebilir

Roket teknolojisi alanında geleceğe dönük kuvvetli bir rasyonalite söz konusu.

Uzmanlar bu işin yeni roket teknolojileri gerektirdiğini ve dengeleri değiştirebileceğini söylüyor. Çünkü bahsedilen uzay seyahatleri yeni teknolojiler gerektirdiğinden ancak lojistik maliyetler çok aşağı inerse uzay madenciliğinin ekonomik karşılığı olabilir. Ancak bu başarılırsa o zaman uzayda ve dünyada dengeler de değişir. Buna dair somut gelişme olarak; yakın geçmişte Rosetta uzay aracıyla bir asteroid üzerine başarıyla indirilen robotik Philae sondasının salt bilimsel misyonlarının yanı sıra, asteroid madenciliği için de bir başarı olduğu söylenebilir. Çünkü bu sayede en azından bir asteroidin yüzeyine nasıl inileceği konusunda önemli bir tecrübe kazanıldı.

ABD’nin uzay madenciliğine iştahının bu denli kabarıyor olmasını bu rüyanın artık yakın ihtimal olmasına yorumlayan Mevlana Başal, uzay madenciliğinin 2021’de başlatılabileceğini ve sürecin nasıl işleyeceğini şöyle anlatıyor. “Bolden’in yardımcısı R. Lightfoot’a ve dolayısıyla NASA’ya itibar edersek asteroid takvimi 2016’da hedef asteroidin seçilmesiyle başlanacak, belki de çoktan seçildi. 2019’dan itibaren yakalanacak olan asteroid ay yörüngesine taşınacak, örnekler alınarak incelenecek ve 2021’de kazma vurularak asteroid madenciliği başlatılacak.” Uzay seyahatlerinin ya da uzay turizminin gelecekte ekonomiye büyük katkılar sağlayabileceğini söyleyen Kris Zancy, uzay madenciliğinin henüz emekleme aşamasında olduğunu, süreç iyi yönetilirse gelecekte büyük bir endüstri olabilme potansiyelini taşıdığını belirtiyor. Uzay madenciliğinin geçerli bir endüstriyel mantığı var nitekim mevcut teknolojilerle bu kaynaklara erişimin pahalı ve riskli olması sebebiyle günümüz için karlı görünmüyor ancak geleceğe dönük kuvvetli bir rasyonalite söz konusu.

Uzayda da hukuk şart

Uzayın ticari kullanımının hukuk düzenlemelerine ihtiyacı olduğunu söyleyen Mevlana Başal'a göre bu konuda ABD ve Lüksemburg’un adım atmış olmalarının ne derece bağlayıcı olacağını zaman gösterecek. Zira, yakın uzayın ticari kullanımı konusunda gelişmiş Avrupa ülkeleri dışında Japonya’nın, Çin’in, Hindistan’ın hatta İran ve Rusya’nın da söyleyecekleri olacak” diyor. Başal, “Kimileri ABD Senatosu’nun kararına atfen ‘uzayda mülkiyet iddia etmenin Birleşmiş Milletlerin Dış Uzay Anlaşması’na aykırı olduğunu’ iddia ediyor. Ancak 1967 tarihli dış uzay anlaşmasının tartışma konusu yapılabileceği açık. Benzer şekilde Lüksemburg’un Ekonomi Bakanı F. Bausch’un ‘uzay madenciliğinin tamamen yasal ve mevcut düzenlemelerin uzay ve gök cisimleriyle ilgili olup, uzaydaki minerallere dair bir düzenleme olmadığını‘ söylese de bunun benimsenmesi o kadar da kolay görünmüyor. Uzay Hukuku üzerinde hakkıyla durmanın zamanı geldi de geçiyor. Zira bu adımları benimsemek bir yana bizim de bu konu hakkında söyleyecek sözümüz olmalı.”

Pek çok ülkenin uzay madenciliği konusunda hazırlıklara başladığını belirten Uzay Mühendisi Arda Mevlütoğlu, uzay madenciliğinin yakın gelecekte yapılabilirliğinin mümkün olduğunu savunuyor. Bugün dünyadaki madenlerin paylaşımı konusunda malum yasal düzenlemeler olsa da, dünya dışı kaynakların kullanım ve paylaşımı için ivedi uluslararası uzlaşı gerekiyor. Mevlütoğlu meselenin teknik boyutu, uzaydaki muhtemel maden ve element kaynağı olabilecek asteroitlerin tespiti, sınıflandırılması, bunlara erişecek sondaj kabiliyetli uzay araçlarının inşası ve operasyonlarının kontrolüne dikkat çekerek “Bu konuda ciddi ArGe çalışması ve yatırım gerekiyor. Burada da üçüncü boyut olan ekonomi devreye giriyor. Tüm bu çalışmaların maliyetinin, asteroit madenciliği ile elde edilecek kazanca kıyasla kabul edilebilir seviyede olması gerekli,” diyor. Bugünkü ArGe ve teknoloji kapasite ve maliyetleri ile şimdilik bize zor görünse de Mevlütoğlu yakın gelecekte bu işin yapılabilirliğini mümkün gören pek çok ülkenin bu konuda çalışmalara çoktan başladığını söylüyor.

Element savaşları uzaya sıçradı

Uzay madenciliğinin önünü açan belki de en önemli husus teknolojik cihazlarda kullanılan elementler. Her birimizin elimizin altında duran bilgisayarların çalışmasını sağlayan bu elementler dünyada element savaşlarının gün geçtikçe kızışmasına sebep oluyor. Zira Çin, dünyadaki nadir element talebinin yüzde 95’ini karşılıyor. 80’li yılların sonuna doğru ABD’nin hâkimiyetinde olan element çıkarma işlemi 90’lı yıllardan itibaren Çin’in hâkimiyetine girmiş bulunuyor. Hatırlanacağı gibi 2009’da element ihracatını kısarak fiyatların yükselmesine ve global bir kriz yaşanmasına sebep olan Çin’in kota kararından en çok etkilenen ülke ABD olmuş ve bu dönem sessiz kriz olarak nitelendirilmişti. Çin’e olan bağımlılığını istemeden de olsa sürdürdü ABD, hatta nadir bulunan elementler için özel arama çalışmaları da yaptı. Ancak elde edilen metaller Çin’in elindeki gibi ağır değil hafif metallerdi ve bunların kullanım alanları oldukça kısıtlı. Büyük bir bölümü sınırlı ve başka alternatifleri de olmayan bu madenler arasında Altın, Silikon, Arsenik, Tantal, Epiklorohidrin, Rutenyum, Bakır, Fosfor, İtriyum, Seryum, Neodimyum'u sayabiliriz. Bir yandan Çin’e olan bağımlılığı azaltmak bir yandan da teknolojik ürünlere olan rağbetin her geçen gün artmasıyla asteroitlerde maden aranacak olması Çin’in bu elementler üzerindeki tekelini kıracak mı bilmiyoruz ancak gelişmiş ülkeler bu nadir metallere ulaşmak için çalışmalarını hızlandırmış görünüyor.