Ekonomilerin baş belası: Açgözlülük enflasyonu

HABER MASASI
Abone Ol

Enflasyonla mücadele, yaşanan tüm diğer önemli küresel, bölgesel ve yurtiçi gelişmelere rağmen gündemimizin bir numaralı maddesi olmaya devam ediyor. Haziran 2023’te göreve gelen yeni ekonomi yönetiminin tüm çabalarına rağmen en son açıklanan eylül ayı verilerine göre enflasyon yıllık bazda yüzde 49’un üzerinde seyrediyor.

Para politikasındaki sıkılaşma faaliyetleri, maliye politikasında yeni vergi ve tasarruf hamleleri, gelirler politikasındaki kısıtlayıcı önlemlere rağmen enflasyon karnesinde istenen sonuçlara ulaşılamamasının en büyük nedenlerinden biri, bozulan fiyatlama algısını fırsata çevirenlerin sayesinde adını duymaya başladığımız “açgözlülük enflasyonu” kavramı…

Uluslararası iktisat yazınında “greedflation” kelimesiyle ifade edilen açgözlülük enflasyonu, her türlü iç ve dış şoktan kaynaklanan sebeplerle bozulan fiyatlama mekanizmasının düzeltilmesi için çaba göstermek yerine ürün ve hizmetlerin fiyatlarında enflasyonun üzerinde güncellemeler yapanların oluşturduğu ekstra enflasyonu ifade etmektedir.

Fiyatlar üzerinde devlet tarafından bir kontrol mekanizması kurulması hususunda çalışmalarıyla adını duyuran, The Guardian için yazdığı “satıcı enflasyonu” konulu ilgi gören bir makalesi ile açgözlülük enflasyonu kavramını yeniden iktisatçılar arasında tartışma konusu haline getiren Massachusetts Amherst Üniversitesi ekonomi profesörü Isabella Weber başta olmak üzere Robert Rich, Justin Wolfers , Jason Furman ve Noah Smith gibi dünyanın önde gelen iktisatçıları bu kavramın önemini ve enflasyonla mücadeleye verdiği zararları ilgili çalışmalarında ele almıştır.

Enflasyondaki artışın uzun bir döneme yayılması durumunda oluşan fiyatlama mekanizmasının bozulması durumu tüm sektörlerde bu sürecin daha da uzayabileceği algısının oluşmasına ve fiyatlamalarını bilimsel hesaplamalardan uzak şekilde beklentilerine göre gerçekleştirmelerine neden olmaktadır.

  • Söz konusu enflasyon süreci yapışkan bir hale geldiğinde bu herkesin kendi beklentilerine göre gerçekleştirdiği fiyatlamalar sürecin daha da uzamasına ve birçok mal ve hizmetin değerinin çok daha üzerinde fiyatlanmasına neden olmaktadır.

Böyle bir ortamda bir süre sonra başta hane halkı olmak üzere piyasanın tüm aktörlerinin fiyatlama algısında ciddi bir bozulmanın yanında ürün ve hizmetlerdeki fiyat artışlarının makullüğü noktasında takip edilmelerinin imkansızlaşmasından kaynaklı güçlü bir duyarsızlaşma başlamaktadır. Bu duyarsızlaşmanın en kuvvetli şekilde görüldüğü kesim de her zaman hane halkı olarak karşımıza çıkmaktadır. Şirketler sektörlerine göre üretimlerine/ hizmetlerine göre belirli kalemlerdeki mal ve hizmetlerin fiyatlarını profesyonellerce takip edip tedarik işlemlerinde piyasadaki farklı alternatif oyuncular sayesinde fiyatlamalara direnç gösterebilirken yüzden fazla temel kalemde alışveriş işlemi yapan hane halkının bu fiyatlamalara karşı direnci enflasyonist ortamın süresi uzadıkça zayıflamakta ve bir süre sonra güçlü bir mecburi duyarsızlaşma süreci başlamaktadır.

Duyarsızlaşma süreciyle beraber ürettiği ya da ticaretini yaptığı mal ve hizmetler hakkındaki bu durumu fark edip fırsata çevirenlerin, enflasyondan ötürü artan maliyetler üzerinde yaptıkları fiyat artışlarıyla hayatımıza soktuğu açgözlülük enflasyonu, başta gelişmekte olan ve enflasyonist süreçlerden ciddi şekilde etkilenen ülkeler olmak üzere tüm ekonomilerin başına bela oluşunu iktisat tarihinin her safhasında görmek mümkündür.

Avrupa Birliği ülkeleri ve İngiltere 2023 yılını bu kavram çerçevesinde oluşan enflasyon artışını tartışmakla geçirdi. IMF Başekonomisti Pierre-Olivier Gourinchas’ın o dönem yaptığı açıklamalar kavramın batı dünyasının gündeminde kalmasında son derece önemli oldu. Bazı ekonomistler ve merkez bankası yöneticileri enflasyonun 2/3’ünün bu kavram çerçevesinde oluştuğunu iddia etti. Sonuç olarak birçok şirket ve işletme büyük cezai yaptırımlara muhatap oldu.

Zaman zaman enflasyonist ortamlar yokken de bazı mal ve hizmetler açısından tekel gücünü elinde tutanların fırsatını buldukları her dönemde uyguladıkları fiyat artışlarıyla da hatırlanan bu kavram enflasyonist dönemlerde ise istisnasız olarak gündeme gelmekte ve enflasyonla mücadele konusunda ülkelerin ekonomi yönetimlerine büyük zorluklar yaşatmaktadır.

Ülkemizde de 1970-2000 yılları arasında görev yapan hükümetleri ciddi şekilde yoran bu kavram, pandemi sonrası tüm dünyada oluşan enflasyonist sürecin ilk günlerinden beri ekonominin rayına koyulması için yapılan çalışmaları baltalamakta, başta Ticaret Bakanlığı olmak üzere tüm ilgili kurumların denetim ve cezai işlemlerine rağmen, aslen bir ahlaki problem olmasından ötürü tam anlamıyla önlenememektedir.

2024 yılında bu kavramın en ciddi varlık gösterdiği işletmeler olan kafe ve restoranlarda bakanlık tarafından 70.184 işletmeye yapılan denetimlerde 33.713 aykırılık nedeniyle 73,6 milyon TL’lik, diğer sektörlerde dahil edildiğinde 150.820 işletmeye 136,9 milyon TL’lik cezai işlemin uygulanması söz konusu kavramın yaşadığımız enflasyonist süreçteki negatif katkısını anlamak adına önemlidir.

Ürün ve hizmetlerdeki yüzde 100’leri geçen anormal fiyat artışları cezai işlemlere muhatap olan ilgililerince özellikle döviz kurlarındaki yükselmeyle açıklanmaya çalışılırken, kurların yıllık bazda yüzde 30’un altında artış gösterdiği bir ortamda bu açıklamaların ne denli tutarsız olduğu ve “açgözlülük enflasyonu” kavramının ilgili artışlarda başrolde olduğu net bir şekilde anlaşılmıştır.

Tüm bunlarla beraber bu kavramın işletme sayılarındaki rakamlardan da anlaşılacağı üzere ülkemizde bu denli kendine yer bulabilmesinin bir diğer nedeni ise uzun süren enflasyonist dönemle beraber gelir dağılımında oluşan dengesizlik olduğunu da göz ardı etmemek gerekmektedir.

Araştırma kuruluşlarınca açıklanan gelir dağılımındaki sınıflanma ve toplam harcamaların bu sınıflara oranlandırılması neticesinde oluşan tablolarda, gelir dağılımında en üst yüzde 20’lik dilimde bulunanların toplam harcamaların yaklaşık yüzde 50’sini gerçekleştirdiği görülmektedir. Bu veriler, fiyatlardaki duyarsızlaşmanın en üst gelir grubu sayesinde nasıl bu denli kolaylaştığının ve uzun süreli olarak devam ettiğinin açıklanması adına son derece önemliler.

İktisatçılar tarafından sık sık dile getirilen en üst gelir grubuna yönelik özel vergilendirme faaliyetlerinin, toplam harcamaların yüzde 50’sini gerçekleştirenlerde fiyat artışlarına olan duyarsızlığı kırmak ve açgözlülük enflasyonunu önlemek adına önemli bir gereklilik olduğu gibi bu grubun fiyat artışlarına olan duyarsızlığının toplumun diğer kesimlerini de ciddi şekilde etkilemenin yanında enflasyonla mücadeleye de zarar verdiği anlaşılmaktadır.

  • Özetle açgözlülük enflasyonu ile mücadele konusunda Ticaret Bakanlığı ve ilgili diğer kurumlar tarafından gerçekleştirilen sıkı denetimlere maliye politikaları da destek veriyor.

Diğer yandan maliyet artışlarının üzerinde fiyatlarına zam yapanlara karşı da tüketiciler nezdinde bilicin oluşması şart. Dolayısıyla açgözlülük enflasyonuyla mücadele topyekün bir mücadeleyi gerektiriyor.