Ekonomilerde ‘Gümüş tsunami’ endişesi

HABER MASASI
Abone Ol

Dünya genelinde nüfusların yaş yapısı çarpıcı bir biçimde değişiyor. 2018 yılında dünya çapında 64 yaş üstü insan sayısı, 5 yaş altı çocuk sayısını geçti. Tarihte ilk kez böyle bir durum yaşanırken, dünyanın dört bir yanındaki ülkeler, genç nüfustan giderek yaşlanan nüfusa doğru önemli bir demografik geçiş sürecinden geçiyor. Ekonomik açıdan bakıldığında nüfusların yaşlanması, ülkelerde çok farklı zorluklara yol açıyor. Dünya nüfusunun yaşlanması, önümüzdeki on yıl zarfında iklim değişikliği dışında ekonomiyi değiştirecek, en büyük güçler arasında öne çıkıyor. Tüm dünyada nüfusun yavaşlaması küresel ekonomi için “Gümüş tsunamı” olarak adlandırılıyor.

Birleşmiş Milletler (BM), nüfus artış hızının önümüzdeki yıllarda devam edeceğini öngörüyor. Yaşlanan toplum büyük beceri kıtlığına yol açarken, üretkenliği ve dünyadaki ekonomik ilişkilerini de etkiliyor. Yaşlanan nüfusa sahip bir toplum, yenilikçi gücünü kaybediyor. Çalışma çağındaki nüfusun azalması, nitelikli işgücü arzının azalmasına da neden oluyor. Daha yaşlı nüfusa sahip ülkeler, daha yüksek sağlık masrafları, emeklilik yardımları ve kamu tarafından finanse edilen diğer programlar için daha küçük bir grup insana bağımlı kalıyor.

17 ülkenin nüfusunun yüzde 20’sinden fazlası 65 yaş ve üzeri kişilerden oluşuyor. Nüfusun yaşlanması ekonominin dinamizmini kaybetmesine ve büyümenin gerilemesine neden oluyor. Japonya, yaşlanmaya dayalı durgunluğun yaşandığı en önemli örnek olarak gösteriliyor. Yaşlı nüfus oranının yüksek olduğu Japonya’da nüfusun yüzde 28,2'sini 65 yaş ve üzeri olan yaşlı yetişkinler oluşturuyor. Dünyada en yaşlı nüfusa sahip iki ülke İtalya ve Finlandiya olurken, en genç nüfusa sahip ülkelerin başında da Afrika ülkeleri geliyor.

Ekonominin verimliliği risk altında

Prof. Dr. Sinan Alçın.

50 yıl önce dünya nüfusunun yıllık artış hızı yüzde 2 iken günümüzde yüzde 1’in altına kadar geriledi. Araştırmalar, doğum oranlarında devam etmesi beklenen düşüş sonucunda 2060’lardan itibaren dünya nüfusunun azalma trendine gireceğini gösteriyor. Küçülen işgücünün bu durumdan etkilenmemesi elbette mümkün değil. Uluslararası Para Fonu’na göre, çalışma çağındaki nüfus en geç 2030 yılına kadar azalacağından, ekonominin verimliliği de büyük bir risk altında olacak. Temel sorunun yaşlanan nüfusun üretimden çekilmesine rağmen mevcuttaki pastadan pay almaya devam etmesinin hali hazırda çalışanlar ve üretenler tarafından paylaşılmaya ne kadar devam edeceği olduğuna dikkat çeken Beykoz Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sinan Alçın, hâlihazırda çalışanların istihdam piyasasının dışına çıkanları da refah kaybı olmadan taşımaları, mevcut milli gelirin âtıl nüfus artışı kadar artmasına bağlı olduğunu söylüyor.

Ortalama yaşam süresinin artması ‘Gümüş tsunami’ye neden oluyor 1913’te 34 yıl olan küresel yaşam beklentisi, 2022’de 72 yıla yükseldi. Uzun vadede bu seyrin devam etmesi bekleniyor. Yaşam süresinin artmasının yanı sıra 1970 ile 2020 yılları arasında dünyanın her ülkesinde doğurganlık düştü. ‘Gümüş tsunami’ olarak adlandırılan bu süreç sadece yaşlı nüfusun büyüklüğünden değil, aynı zamanda ortalama yaşam süresinin artmasından da kaynaklanıyor. Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kurulduğunda, 15 yaş altı çocuk sayısı, 65 yaş ve üstü insanlardan yedi kat daha fazlaydı. 2050 yılına gelindiğinde bu grupların hemen hemen aynı büyüklükte olması bekleniyor. 2000 ile 2050 yılları arasında, 80 yaş ve üzeri kişilerin küresel payı ise neredeyse yüzde 5’e ulaştı.

Prof. Dr. Murat Şeker.

İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Şeker ise yaşlı nüfusun ekonomik koşullarının iyileştirilmesine yönelik adımların atılması gerektiğini ifade ediyor. Ülkelerdeki sosyal güvenlik sistemlerinin ve aktüeryal dengelerin gözden geçirilmesinin büyük önem arz ettiğine dikkat çeken Şeker, “Demografik fırsat penceresini iyi değerlendirmiş ülkelerde yaşlılar refah içerisinde yaşayabilecekken, bu fırsatı değerlendiremeyen ülkeler ekonomik risklerle karşılaşacak. Ekonomik refaha sahip bir yaşlanma sorun teşkil etmezken, ekonomik refahtan yoksun yaşlanma beraberinde yeni ekonomik krizlerin doğmasına neden olacak” şeklinde konuşuyor.

Türkiye, demografik fırsatını kaybediyor

17 ülkenin nüfusunun yüzde 20’sinden fazlası 65 yaş ve üzeri kişilerden oluşuyor.

OECD ülkelerinde nüfus hızla yaşlanıyor, Türkiye de bu ülkeler arasında yer alıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan nüfus verileri Türkiye’de doğum hızlarındaki ürkütücü düşüşü ortaya koyuyor. Türkiye’nin nüfus artış hızı 2019’da binde 13,5 iken 2020’de binde 5’e, 2022 yılında ise binde 7,1’e geriledi. Nüfus artış hızı 2023 yılında çok dramatik bir şekilde binde 1,1’ düştü. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2018 yılında yüzde 8,8 iken, 2023 yılında bu oran yüzde 10,2’ye yükseldi. Ekonomik gücü genç nüfusa bağlı ülkeler için nüfusun yaşlanması mevcuttaki üretim paradigmasının ciddi manada sarsılması sonucunu beraberinde getirebileceğini söyleyen Alçın, Türkiye’nin 90’lardan itibaren ‘yarı-çevre’ konumuyla hızlı ama dağınık sanayileşen bir yapıda olduğunu belirtiyor. Bu büyüme modelinin temel harcının aktif nüfus (15-65 yaş) fazlalığı olduğuna dikkat çeken Alçın, bu avantajın yitirilmeye başlanması ile göçmen işçilerin birçok sektörde resmi veya kayıt dışı istihdam oranının yükseldiğini ve bu durumun bireysel refahı düşürdüğünü söylüyor.

Göçmenlerin yerleşikler gibi harcamaların tamamı ülke içinde kalmayabiliyor. Bu durumun ekonomide sızıntı yarattığını belirten Alçın, “Türkiye açısından da diğer gelişmekte olan ülkeler için olduğu gibi beceri ve nitelik gerektiren (yazılım gibi) katma değeri yüksek alanlara yönelmek akılcı bir yol olabilir” diyor.

Genç nüfusunu kaybeden Türkiye’nin demografik fırsat penceresini iyi değerlendiremediğini söyleyen Şeker ise “Çalışma çağındaki nüfusun, genç ve yaşlı nüfusun toplamından fazla olduğu dönem olarak nitelendirilen ‘demografik fırsat penceresi’ Türkiye’de 2005- 2010 döneminde açıldı, pencerenin yapılan projeksiyonlara göre 2040 yılında kapanacağı öngörülüyor ki bu 2035’lere de denk gelebilir. Bu süre içerisinde büyümede belli bir performans gösterilmiş olsa da istihdamda aynı performans gösterilemedi” diyor.

Nüfusun yaşlanması ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilir

Daha yaşlı nüfusa sahip ülkeler, daha yüksek sağlık masrafları, emeklilik yardımları ve kamu tarafından finanse edilen diğer programlar için daha küçük bir grup insana bağımlı kalıyor.

Doç. Dr. Mehmet Ali Polat.

Bursa Uludağ Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Ali Polat, bireysel tasarruf eğiliminin azalması sebebiyle de toplam tasarruflar üzerinde negatif etkilere sebebiyet vereceğini ve kamu maliyesinde neden olduğu ilave yükler sebebiyle vergi oranlarında ve çalışan kesim üzerinde sosyal kesintilerde artışlara neden olacağını söylüyor. Bu bağlamda, ekonomik büyümenin olumsuz yönde etkileneceğini belirten Polat, “Demografik değişimin ekonomik büyümeyi yavaşlatmasındaki en güzel örneklerden biri Çin’dir. Örneğin, Çin'in günümüz çalışma çağı nüfusundaki düşüş, üretkenlikte hızlı bir ilerleme kaydedilmediği takdirde çok daha düşük seviyede bir ekonomik büyümeye zemin hazırlamaktadır. Yine, Almanya'nın yaşlı nüfusundaki artış; çalışan genç nüfusun, emeklilik sistemi ile sağlık sistemi bağlamında karşılaması gereken yükünü artırmıştır” diyor.

Nüfus yaşlandıkça ‘tasarruf’ eğilimi artıyor

Demografik olarak yaşlanan nüfusun, talebi de düşürmeye başlayan bir nüfus olduğuna dikkat çeken İstanbul Topkapı Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu ise geliri de azaldığı için demografik olarak yaşlanan nüfusun tasarruf eğiliminin de artacağına dikkat çekiyor. Aslanoğlu, yaşlanan nüfus nedeniyle, ürün talebinin düşeceğini ancak yaşlı bakım hizmeti, sağlık, turizm gibi hizmet alanlarında talep artışının olacağını belirtiyor.

Sağlık harcamaları bütçe açığını artırabilir

Birleşmiş Milletler’e göre, 2050 yılına kadar insanlığın yaklaşık yüzde 22’si yani yaklaşık 2 milyar insan 60 yaşın üzerinde olacak. Daha uzun yaşam beklentisine sahip bir nüfusun, toplum için birtakım sorunlar doğurması bekleniyor. Bunların en önemlisi sağlık bakım maliyetlerinin artması. Yaşlanma sürecinde öncelikle sağlık harcamaları ve sosyal güvenlik harcamalarının artacağını ifade eden Günsoy, bu eğilimin ekonominin bütçe açığını artıran bir durum olduğunu söylüyor.

Çözüm göç mü?

Afrika’da iş arayan gençlerin sayısı fazlayken, daha yaşlı bir nüfusa sahip olan Avrupa’da işçi arayan çok sayıda iş var.

Dünya nüfusu 15 Kasım 2022'de 8 milyarlık dönüm noktasını geçti. 7 milyardan 8 milyara ilerleme yalnızca 12 yıl sürdü. Büyüme, düşük gelirli ülkeler ve Afrika’da orantısız bir şekilde yüksek, orta ve (özellikle) yüksek gelirli ülkeler ile Avrupa’da ise orantısız bir şekilde düşük. Afrika’da iş arayan gençlerin sayısı fazlayken, daha yaşlı bir nüfusa sahip olan Avrupa’da işçi arayan çok sayıda iş var. Örneğin Avrupa’da sanayinin lokomotifi olarak gösterilen Almanya’da yaşlanan nüfus nedeniyle Alman ekonomisi her yıl yüz binlerce nitelikli göçmene ihtiyaç duyuyor.

Nüfusun yaşlanması nasıl avantaja dönüştürülür?

Yaşlanmanın etkileyeceği bir diğer alanın eğitim olduğunu söyleyen Günsoy, eğitim sürecinin beşeri sermaye birikimini etkileyerek ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkileyen bir unsur olduğunu ifade ediyor. “Ortalama yaşam beklentisindeki artış ve buna paralel olarak emeklilik yaşının artması; eğitilmiş, tecrübeli, donanımlı yaşlı nüfusun işgücünde kalma süresini artıracağından beşeri sermaye birikimini ve dolayısıyla ekonomik büyümeyi olumlu etkileyecektir” diyen Günsoy, bu durumda nüfusun yaşlanmasının avantaja dönüşebileceğine dikkat çekiyor.

Günsoy, “Günümüzde eğitim seviyesi ne kadar yükselirse ve eğitilmiş nitelikli gençlerin nüfusa oranı ne kadar artırılırsa uzun dönemde yaşlanma süreci hızlandığında bu sürece güçlü bir beşeri sermaye birikimiyle hazır olunabilecektir. Dolayısıyla, Türkiye’nin yaşlanma süreci günümüzde beşeri sermaye birikiminde ivme kazanmak kaydıyla uzun dönemli ekonomik büyümesine olumlu yansıyabilecektir” diyor.

Yaşlanan toplum, robot pazarına canlılık getiriyor

Japonya, yaşlanmaya dayalı durgunluğun yaşandığı en önemli örnek olarak gösteriliyor.

Yaşlanan bir toplum, robot pazarına iki farlı şekilde yeni bir hareketlilik kazandırıyor. İlk olarak, insanların kendileri için çok yorucu olan görevleri yerine getirmelerine yardımcı olan özel robotlara olan talep ortaya çıkıyor. Ev işlerine veya tıbbi bakıma yardımcı olan robotlar yaşlı nüfus oranı yüksek olan Japonya’da yıllardır oldukça popüler. Bir diğer taraftan yaşlanan bir dünyanın işgücü piyasasındaki açığını kapatmak için daha fazla robota ihtiyaç duyuluyor. Robot ve otomasyon, makinelerin yalnızca emekli kişilerin yerini almasını sağlamakla kalmayıp aynı zamanda fiziksel olarak zorlu faaliyetlerde yaşlı çalışanları destekleyerek bu etkileri azaltabiliyor.